Zalim hala bizden

BAHADIR POLAT 17 Şubat 2020 GÖRÜŞ

Türkiye'de her gün onlarca kişi Gülen Cemaati üyesi oldukları gerekçesiyle gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor.

Etiyopyalı 21 yaşındaki Elsa, Lübnan’a çalışmak için gelmiş 250 bin Afrikalı ve Asyalı göçmenden biri. En azından kısa süre öncesine kadar öyleydi. O, pek çok benzer durumdaki genç Afrikalı ve Asyalı kadın gibi işvereninden gördüğü cinsel taciz ve eziyet sebebiyle, hizmetçilik yaptığı evden kaçmak zorunda kalmış. Halen ülkede kaçak yaşıyor. Her an yakalanma korkusu yaşadığı için başk abir işe giremiyor ve kendisinden para bekleyen Addis Ababa’daki ailesine yardım edemiyor.

Elsa, Lübnan’a yabancı işçiler için uygulanan “Kefalet Sistemi”nin on binlerce kurbanından sadece biri. Bu sisteme göre ülkeye ev işçisi olmak için gelen Afrikalı ve Asyalı kadınlar sponsorunun izni olmadan iş değiştiremiyor ve ülkeyi terk edemiyor. Böylelikle zaten dezavantajlı olan sosyal kanunları tamamen onları istihdam eden zengin ailenin insafına kalıyor. Bu da ülkede korkunç boyutlarda bir göçmen kadın işçi sömürüsüne yol açıyor.

Cumhuriyet yazarı Nalan Yazgan, son aylarda Lübnan sokaklarına dökülerek hak talebinde bulunan ve hükümetin istifasını isteyen on binlerce Lübnanlı kadının talepleriyle, eylemleri arasındaki derin çelişkiye dikkat çekiyor. Evlerinde çalıştırdıkları göçmen hemcinslerinin hem haklarını gaspeden, hem de onların sorunlarını görmezden gelen Lübnanlı kadınlar arasında elbette “hak-hukuk” diye sokağa inen kadınlar da var. uzun sözün kısası, günümüzde hak meselesi öyle bir hal aldı ki hak yiyen ve hak gasplarına destek olan, onları görmezden gelenler de hak için sokağa çıkabiliyor. Mesele kadınlarla hemcinsleri arasında yaşandığı için Lübnan örneği çok çarpıcı. O bakımdan yazıya bu küçük ülkeden başladık.

Lakin bazen örnekler için çok uzağa gitmeye gerek yok. Ülkemiz de bu açıdan son derece mümbit. Hak, hukuk, adalet diye bağıranların, bunu sadece ve sadece kendileri, kendi mahalleleri için talep ettiği ve çevrelerinde yaşananları hiç umursamadığı bir ülkede yaşıyoruz. En manidar örnek ve elbette en sıcak olanı, Bilim Sanat Vakfı ile Şehir Üniversitesine kayyım atanmasıyla yaşandı. Son 5 yıldır alıştığımız üzere, AKP hükümeti, kendine muhalif bir yapıyı, en iyi bildiği şekilde, belaltı yöntemle cezalandırdı ve Gelecek Partisi başkanı Ahmet Davutoğlu’na yakın iki kuruma el koydu.
Benim derdim iktidarın artık rutinleşen hukuksuzluğunu anlatmak değil elbette. Zira onu artık bütün dünya biliyor. Altını çizmek istediğim konu, mağdurun verdiği tepkiler. Davutoğlu’na yakın, kısa süre öncesinin AKP yandaşı, şimdi ise iktidara muhalefet eden bir kadronun çıkardığı Karar gazetesi, kayyım atamalarından sonra kıyameti kopardı. Yapılan büyük hukuksuzluğa işaret etti. Gazeteye konuşan islamcı yazarlar bunun bir zulüm olduğunu söyledi. En vurucu cümle Mustafa İslamoğlu’ndan geldi: “Zalim bizdense ben bizden değilim.”

Yazarlardan Elif Çakır hadiseyi “tuzun koktuğu yer” olarak nitelendirdi. Şehir Üniversitesi’nde okuyan öğrencilerin dramı dramatize edildi. O çocukların ne günahı var, denildi. 28 Şubat’tan beter yorumları yapıldı. Aslında ne kadar güzel değil mi? Dindarlar, dindar hükümetin zulmüne karşı çıkıyor, seslerini yükseltiyor. Elbette çok güzel lakin ortada cevaplanması gerekn basit bir soru var: son 5 yıldır başka-öteki dindarlara bu zulüm, hem de çok daha beteri yapılırken bu kadro napıyordu? Herkesin bildiği gibi o zulme destek veriyordu. Gerekçekleri de çok sağlamdı elbette! Onlar masum dindarlar değil, terörist!

İkinci soru ise şu: o çok tanıdık terörist yaftası kendilerine döndüğünde ne oldu? Cevap netti, hiçbir şey olmadı, onlar yani yeni mazlumlar, eski mazlumlara reva görülen muameleyi hak görmeye; “ama onlar teröristti, biz değiliz” demeye devam ettiler. Aynen Lübnanlı orta ve üst sınıf kadınların yaptığı gibi, hak ararken yanlarında afiyetle yenen-çiğnenen, hatta tarumar edilen haklara duyarsız kalmaya, onları amalı-fakatlı mazeretler üretmeye devam ettiler. Türkiye’nin bir mahalleler demokrasisi olduğunu ve ondan bir adım öteye gidemediğini ispat ettiler. Herkesin, (istisnalar olmakla birlikte ama onlar sadece istisna) demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, adaleti kendisi için istediği ve mahallesinde sorun yoksa gerisini umursamadığı bir ülke burası. En temel hak kavramını bile herkesin hak etmediğine inananların ülkesi.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com