Yangınlar, çaresizlik ve derin yoksulluk

Uzun süredir Türkiye’nin ekonomik bir kriz ile boğuştuğunu biliyoruz, lakin Türkiye’de bazı insanlar “Derin Yoksulluğu” deneyimliyor. Yoksulluk ekonomik göstergelerin yanı sıra bir sosyal dışlanma ve sistematik eşitsizlik durumu.

ALİN OZİNİAN 06 Ağustos 2021 YAZARLAR

Türkiye’de ormanlar yanmaya devam ederken, söndürme çalışmaları yetersizliğini sürdürürken, bu doğa faciasının yanı sıra, yeni “bakış açısı” facialarına ve nefret suçlarına da tanıklık ediyoruz.

Yangınlar için “Küresel Isınma’yı” yeterli bir sebep görmeyenelerin yanı sıra, ormanları Afgan ya da Suriyeli mültecilerinin, Yunanistan’dan komut alarak PKK’nın, hatta Amerikalıların uzaydan lazerler yaktığını düşünenler ve “Türkiye’yi hedef alan bu hain oyuna” dur demek isteyenler var.

Bildiğiniz gibi bunlar sadece sosyal medya trolleri değil, içlerinde gazeteciler, siyasetçiler, muhalifler, dindarlar, çeşidi güzel kesimden insanlar var…

Bu iddialar iddia olarak kalmıyor maalesef, nefret suçlarına, cinayetlere sebep oluyor.

Ülkenin farklı bölgelerinde silahlı ve sopalı insanlar, yol keserek kimlik kontrolü/soruşturması yapıyorlar. Kürt arıyorlar!

En son örnek, Antalya’da yaşandı. Silahlı gruplar tarafından durdurulan HDP İlçe Eş Başkanı Mehmet Deniz, ‘Kimliğimi istediler. Yanımda olmadığını söyledim, bıraktılar. Bu bir provokasyondur’ diyor.

Oluşan bu sivil çetelere herhangi bir müdahale yok. Kim olduğu belirsiz bu grupların bu panik ortamında yaşamı terörize etmesi umursanmıyor, nerede kaldı cezalandırılmak.

Tam daha fazla şaşıramayız diyoruz ki yeni bir haber düşüyor gündeme. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, hükümetin orman yangınlarına yetersiz müdahalesi sonrası “HelpTurkey” etiketiyle yapılan sosyal medya paylaşımları hakkında resen soruşturma başlattı.

Soruşturmanın alt yapısı ünlü, ünsüz birçok insan tarafından zaten hazırlanıyordu günlerdir. Gücümüzün yetmediği yerde “yabancıdan” yardım isteyerek, ağacımızın, hayvanımızın ölümüne dur demek vatan hainliği sayılıyor. Yardım isteyenlere hain diyenler, onurdan bahsediyor, devletin onurundan…

Yüzlerde gazeteci tutuklanırken, onlarca hamile kadın, hasta insan, çocuk cezaevine gönderilerken, sokakta kadınlar öldürülürken sızlamayan bir onur bu. Bu öyle bir onur ki, AKP’nin işaret ettiğini namussuz, kolladığını vatansever sayıyor.

Tüm bu olup biten içerisinde, en can acıtan kuşkusuz Antalya’nın Gündoğmuş ilçesinin belediye başkanı Mehmet Özeren, TOKİ’nin yangında zarar gören evlerin yenisini yapacağı “müjdesini verirken” dedikleri oldu. Özeren, evi eski olan vatandaşların “Keşke bizim de evimiz yansaydı” diyeceğini öne sürdü.

Evi, yuvayı binaya indirgeyen vahşi bir bakış açısı bu. Yurttaşı küçümseyen, hayatını hiçe sayan bir acımasızlık. Ahlaksız olduğu kadar, “matematiği çok iyi” — yanan evini, kredi ile insanlara yeniden satacak aşağılık bir anlayış bu.

Uzun süredir Türkiye’nin ekonomik bir kriz ile boğuştuğunu biliyoruz, lakin Türkiye’de bazı insanlar “Derin Yoksulluğu” deneyimliyor.

Derin Yoksulluk Ağı’nın kurucularından, konu hakkında uzun yıllardır çalışmalar yapan, İnsan Hakları savunucusu Hacer Foggo’ya Derin Yoksulluğu sordum.

“Yoksulluk ekonomik göstergelerin yanı sıra kronik bir sosyal dışlanma ve sistematik eşitsizlik durumu, derin yoksulluk ise açlık sınırının altında yaşama, temel beslenme, bakım, barınma, sağlık, psikososyal destek giderlerini karşılayamama durumu.

Diğer yandan, yoksul bir bireyin her gün o günün nasıl geçeceğini, ne yiyeceğini, kirasını nasıl ödeyeceğini, bazen nerede uyuyacağını, temiz suyu nereden bulacağını, bebeğin altını değiştirecek bezin yenisini, çocuğa içirecek sütü, eczaneden alınması gereken ilacın ödemesini düşünmesi ve bu düşüncelerin durmaksızın çocuğundan yaşlısına her aile ferdinin zihninde dolaşmasıdır derin yoksulluk” diyor.

Derin Yoksulluk yaşayanların öncelikle gıda, barınma, sağlık, eğitim, giysi, psiko-sosyal destek gibi temel haklarına erişmeye ihtiyaçları var.

Derin yoksulluğun en önemli belirtisi nesiller arası süren yoksulluk, anne-babadan çocuklarına kalan tek mirasın da yoksulluk olması. Yoksullukla mücadele etmenin en önemli yolu, haklar kavramının öne çıkarılması Foggo’ya göre.

Hacer Foggo, dayanışma ağı olarak aile içindeki her bireyin sosyal hakkına nasıl ulaşacağı üzerine ve yoksulluğu azaltmak için sürdürülebilir projeler üzerinde çalıştıklarını belirtiyor.

Derin Yoksulluğun ortadan kaldırılmasında “İnsan Hakları Temelli bir yaklaşımın” çok önemli olduğunu biliyoruz.
Foggo, bir sonraki nesle yoksulluğun devredilmesi, eşitsizliğin, dışlanmanın, işsizliğin, sömürünün sürmesi değiştirilemez bir kader değil, devletlerin politikalarının bir sonucudur, diyor ve ekliyor: “Devletler yoksulluğu ‘ortadan kaldırmak’ isterse kaldırabilir ancak, yoksulluğu ‘azaltmak’, yoksullara ‘yardım etmek’ isterse değil.”

Hak temelli yaklaşım, yoksulluk deneyimleyen insanların “ihtiyaç sahibi” değil, “hak sahibi” insanlar olduğunu savunuyor. “En temelde derin yoksulluk ve yoksulluk yaşayan insanlar hakkında ‘devlet ya da hayır kurumlarının yardım yapması gereken pasif özneler’ algısından, ‘potansiyeline saygı duyulması, fırsat eşitliği sağlanması ve güçlendirilmesi gereken aktif hak sahipleri’ algısına bir değişim olmak zorundadır.” diyor Foggo.

Özetle, 2021 yılında, Türkiye’de temel haklara erişimi destekleyecek projeler üretmek, derin yoksulluk için kalıcı çözüm yaratacak öneriler geliştirmek ve bu önerilerin hayata geçmesi için yerel yönetimler ve kamu üzerinde baskı kurmak ve takip etmek gerekiyor.

Foggo “Yoksulluğun azaltılması, hafifletilmesi, ortadan kaldırılması yerel yönetimler, kamu kurumları, özel sektör ve sivil toplum örgütlerinin ortaklaşa sorumluluk üstlenmesi gereken ortak bir sorumluluktur, ancak bu sorumluluk paylaşıldığında gerçekçi ve hak temelli bir çözüm üretmek söz konusu olabilir.” diyor.

Foggo bunları anlatıp, çözüm reçetesini verirken karşımıza, “Keşke bizim de evimiz yansaydı diyecekler” diyen AKPli bir belediye başkanı çıkıyor.

WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com