ILO’nun Aksiyon-İş kararı ne anlama geliyor?

AYM eski raportörü Dr. Selami Er yazdı: Kapatılan Aksiyon-İş'in yaptığı başvuruda Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) KHK ile işten çıkarmalar ve sendikaların mal varlıklarına el konulmasının hak ihlali olduğuna karar verdi. Bu şu demek; sendika üyesi binlerce işçi kaybedilen haklarını elbette bir gün geri alacaklar.

SELAMİ ER 04 Mayıs 2021 GÖRÜŞ

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), 24 Mart 2021 tarihinde Aksiyon İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (Aksiyon-İş) yaptığı 4 Temmuz ve 27 Kasım 2017 tarihli başvuruları inceleyerek hazırlanan raporları kabul etti. ILO yaptığı değerlendirme sonrasında Türkiye’nin de tarafı olduğu 1948 tarihli Örgütlenme Özgürlüğü ve Örgütlenme Hakkının Korunması (No 187) ve 1982 tarihli Hizmet İlişkisine Son Verilmesi Sözleşmesini (No 158) ihlal ettiğine karar verdi.

Gıda, eğitim, enerji, sağlık, medya, tekstil ve inşaat gibi pek çok iş alanında 18 sendikayı bünyesinde barındıran bir konfederasyon olan Aksiyon-İş’in, 29.000’in üzerinde üye sayısı bulunmakta idi. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından dokuz sendikasıyla birlikte Konfederasyon 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile, diğer sendikalar ise daha sonra ilgili Valilik talimatları ile kapatıldı. Konfederasyon ve derneklerin tüm mal varlıklarına el konularak Hazineye aktadıldı.

AKSİYON-İŞ SENDİKASININ KAMUDA ÇALIŞAN TÜM ÜYELERİ İHRAÇ EDİLDİ

Sendikaların kamuda çalışan üyelerinin tamamı hiçbir soruşturma yapılmaksızın KHK’lar ile mesleklerinden ihraç edildi. Yöneticileri ve bir kısım üyeleri ise gözaltına alınıp tutuklandılar ve haklarında silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile davalar açıldı. Özel sektörde faaliyet gösteren şirketlere (okul, hastahane vs) de kayyım atanarak veya kamuya devredilerek sendika üyesi çalışanlar işten çıkarılmışlardır. İşini kaybeden sendika üyelerinin sayısı 29.579 olarak ifade ediliyor.

Sendika üyelerinin önemli bir kısmı hakkında adli soruşturmalar yapılmış ve terör örgütü üyesi kabul edilerek ceza verilmiştir. Bu kişilerin bir daha kamu sektöründe çalışmaları KHK’lar ile engellendiği gibi Sosyal Güvenlik Kuruluşu kaydına KHK ile ihraç edildiklerine dair özel bir bilgi ekranı eklenerek ve KHK listeleri yayınlanarak etiketlenmişlerdir. Bu nedenlerle ihraç edilenlerin özel sektörde de iş bulabilmeleri nerede ise imkansız hale getirimiştir. Ayrıca toplumdan dışlanmaları ve ağır bir toplumsal ve sosyal baskı alkına alınmaları sağlanmıştır. Özel eğitim kurumlarında çalışan üyelerin lisansları iptal edilerek mesleklerini yapmaları engellenmiştir. İşten çıkarmalar sonrasında mağdurların kıdem ve ihbar tazminatları verilmemiş, ihraç sonrası emekli olan kamu çalışanlarına ise emeklilik ikramiyeleri ödenmemiştir.

ONBİNLERCE SENDİKA ÜYESİ KHK İLE SİVİL ÖLÜME TERK EDİLDİ

Tüm bu yapılanlar ile iktidar, kendisine muhalif olarak gördüğü ve biat etmediğini düşündüğü sendikaları ve üyesi onbinlerce kişiyi ailesi ile birlikte adeta sivil ölüme terk etmiştir.

Aksiyon-İş tarafından yapılan başvurular hakkında inceleme yapmak üzere ILO Yönetim Kurulu tarafından iki Komite görevlendirmiştir. Bu komiteler başvurucu ile hükümet görüşlerini aldıktan sonra kendi görüşlerinide içeren bir rapor hazırlamışlar ve tavsiyelerini ILO Yönetim Kuruluna sunmuşlardır. İLO Yönetim Kurulu  tarafından her iki rapor da kabul edilmiştir.

87 Nolu Sayılı Örgütlenme Özgürlüğü Ve Örgütlenme Hakkının Korunması Sözleşmesi’ne Riayet Edilmediğine Dair Şikâyetleri İnceleyen Komite Raporu:

Hükümet savunmasında bu konfederasyon ve sendikaların ulusal güvenliği tehdit eden FETÖ/PDY’ye bağlı ve iltisaklı olduklarını, bağlantılı darbe girişimini destekleyerek kuruluş amacına aykırı hareket ettiklerini, yani çalışanların veya işverenlerin ekonomik çıkarlarına hizmet etmek yerine, ulusal kanunları ihlal ettiklerini, dolayısı ile sendikaların kapatılmasının hiçbir şekilde meşru sendika statüleri veya faaliyetleriyle ilgili olmadığını iddia etmiştir.

AKSİYON-İŞ’İN YASAL OLMAYAN HİÇBİR FAALİYETİ YOK! 

Başvurucular ise olaylar kısmında anlatılan ve aslında bütün dünyanın gözü önünde cereyan eden hadiseleri aktararak, darbe girişimini kınadıklarını, bu girişim ile ilgili hiçbir ilgilerinin olmadığını, ayrıca konfederasyon ve sendikaların yasal olmayan hiçbir faaliyetlerinin bulunmadığını beyan etmişlerdir.

Esasen terör örgütü üyeliği suçlaması, Türk hükümetinin son yıllarda muhalif veya kendinden olmayan ve onaylamadığı her oluşum, düşünce veya faaliyet sahibini yok etmek veya sindirmek amacına yönelik hukuksuz uygulamalarının bir kılıfı haline dönüşmüştür. İnkar edilemez bu gerçek, giderek daha çok sayıda uluslar arası kuruluş tarafından da ifade edilmeye başlanmıştır.

Hükümet ayrıca başvuruda bulunan sendikaların kapatma kararlarına karşı OHAL komisyonuna başvurmaları gerektiğini, kendilerine tüm yargı yollarının açık olduğunu, buna karşın başvurucunun sadece idare mahkemesine gittiğini ifade ederek, iç hukuk yollarının tüketilmediğine vurgu yapmıştır. Buna ek olarak Hükümet ayrıca OHAL döneminde hakların sınırlandırılmasına ilişkin Anayasa’nın 15. Maddesine atıfta bulunmuş ve kapatma kararının meşru olduğunu savunmuştur.

ILO KOMİTESİ: OLAGANÜSTÜ HALLERDE BİLE FESİH İÇİN YARGI KARARI OLMALI

Komite öncelikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Köksal/Türkiye (Başvuru No. 70478/76) kararına göre OHAL Komisyonunun yargı tarafından incelenebilir bir iç hukuk yolu olduğu görüşüne yer vermiş, ancak sendika örgütlerinin yargı kararı olmaksızın idari olarak (KHK) kapatılmasının 87 sayılı Sözleşmenin 4. maddesinin açık bir ihlali olduğunu ve bu uygulamanın normal yargı prosedürünün tek başına garanti edebileceği savunma hakkını sağlamadığını ifade etmiştir. Komite’ye göre olağanüstü bir durumda bile bu tür fesih tedbirleri ancak yargı kararı ile alınmalıdır. Komite ayrıca, Uzmanlar Komitesi’nin (CEACR) 87 Sayılı Sözleşme’nin Türkiye tarafından uygulanmasına ilişkin 2018 yılı gözlem raporuna atıf yaparak sendika örgütlerinin feshi ve askıya alınma uygulamasının örgütlerin faaliyetlerine aşırı müdahaleci bir yaklaşım haline geldiğini hatırlatmaktadır.

MALLARINA EL KOYMAK SAVUNMA KAPASİTESİNİ SINIRLAMAK ANLAMINA GELİR

Komite, başvuru yollarının tüketilmemesi ile ilgili Hükümet görüşüne karşı, sendika temsilcilerinin ve üyelerinin hapsedildiğini ve feshedilen sendikaların mallarına KHK ile el koyulduğunu ve bunun etkili şekilde savunma yapabilme kapasitesini sınırlamış olabileceğine dikkat çekmekte ve terör örgütü ile bağlantı veya ilişki olma konusunda Hükümetin soyut iddia dışında sendikaların eylemleriyle ilgili herhangi bir açıklama veya ayrıntı vermediğini belirtmektedir.

Komite, çalışanların, bireysel durumları ile belirli bir eylem veya bir terör örgütüyle olası bağlantılarını gösteren bir delil sunulmasına gerek görülmeden sadece sendikaya üye oldukları, yani kendi seçtikleri kuruluşlara katılma haklarını kullandıkları için cezalandırıldıkları sonucuna varılmıştır.

ILO: OHAL KOMİSYONU ETKİN BİR İÇ HUKUK YOLU OLARAK GÖRÜLEMEZ 

Komite ayrıca OHAL Komisyonunu incelemelerinde sendika üye ve çalışanlarının bireysel durumunu veya haklarında somut delil olup olmadığını incelemeden sadece üye oldukları sendikanın kapatılmasını veya sendika aidatlarının maaşlarından kesilerek ödenmesini başvuruları reddetmek için yeterli gerekçe olarak değerlendirdiğini tespit ederek, OHAL Komisyonu’nun etkin bir iç hukuk yolu olmadığı sonucuna varmıştır.

Sonuç olarak Komite:

  1. Hükümeti, sendikaların KHK ile kapatılma kararının sendikaların kendilerini tam olarak savunabilecekleri normal adli usullerle gözden geçirilmesini sağlamak için gerekli tedbirleri almaya davet etmiş,
  2. Yargı makamlarının kapatmanın hukuka aykırı olduğuna, sendikaların bir terör örgütüyle ve terör eylemleriyle ilişkilendiren yeterli kanıt bulunmadığına karar vermesi halinde, derhal faaliyet gösterebilmeleri için mülklerinin iade edilmesi gerektiğini vurgulamış,
  3. Feshedilmiş sendikaların işten çıkarılan tüm üyelerinin, bu tür sendikalara üyeliklerinden bağımsız olarak, işten çıkarılmalarını haklı çıkaracak herhangi bir yasadışı faaliyette bulunup bulunmadıklarını belirlemek amacıyla eksiksiz, bağımsız ve tarafsız bir inceleme yapılması için çağrıda bulunarak, yeterli kanıt olmadığının tespit edilmesi durumunda, ilgili işçilerin işe iade edilmesi veya bunun mümkün olmadığı durumlarda maruz kaldıkları haksızlık için kendilerine uygun tazminat ödenmesi, kara listeye alınmaları için verilen talimatların geri çekilmesi ve el konulan pasaportların iadesinin sağlanması gerektiğine karar vermiş,
  4. Ayrıca hapsedilen sendikacıların hızlı ve tarafsız bir şekilde yargılanmasını ve Hükümet’ten ilgili kararların örneklerini Uzmanlar Komitesine sunmasını istemiştir.

24.002 ÖĞRETME KARA LİSTEYE ALINDI VE SERTİFİKALARI İPTAL EDİLDİ

158 Sayılı Hizmet İlişkisine Son Verilmesi Sözleşmesine Riayet Edilmediğine İlişkin Şikâyeti İnceleyen Komite Raporu:

Başvurucu Aksiyon-İş Sendikası, işine son verilen üyelerinden bir kısmının Hükümetin düşman olarak algıladığı şirket, kuruluş ve vakıflarda görev aldığını, bu şirketlere kayyım atandığını, kayyımların ticarete aykırı davranarak kötü niyetli bir tutum sergilediklerini ve şirketlerin faaliyetlerine son verildiğini, kayyımların tazminat (kıdem ve ihbar) ödemeden ve itiraz hakkı olmaksızın sendika üyelerini işten çıkardıklarını, kamu çalışanlarının ise KHK ile işten çıkarıldıklarını, işten çıkarmaların bir ön soruşturma yapılmadan ve mevcut yasal usule uygun bir süreç izlenmeden gerçekleştiğini, kendilerine yöneltilen suçlamalar hakkında bilgi verilmediğini, işten çıkarmaya karşı itiraz hakkı tanınmadığını, ayrıca terörist ilan edildiklerini dile getirmiştir. Ayrıca 24.002 öğretmenlik sertifikasının iptal edildiğini, işten çıkarılanların kara listeye alındığını, nefret söylemine ve alternatif istihdam edilmekten  alıkonuldukları bir “sivil ölüme” maruz bırakıldıklarını, sendikaların yöneticileri ile beraber pek çok üyelerinin hapsedildiğini ve bir kısmının yurt dışına kaçmak zorunda kaldığını ifade etmişlerdir. Başvurucu  işten çıkarılanlarının sayısının yaklaşık olarak 160 binden fazla olduğunu belirtmiştir.

158 sayılı Sözleşmenin 7. Maddesine göre bir işçinin iş akdi kendisine yapılan iddialara karşı savunma fırsatı verilmeden sonlandırılamaz. Sözleşme’nin 12. Maddesine göre ise işçinin kıdem tazminatı veya diğer işten ayrılma hakları ile işsizlik sigortasından veya yardımından faydalanma hakkı bulunmaktadır.

Hükümet ise önceki savunmasını tekrarlayarak, kapatmanın ana gerekçesinin, Aksiyon İş’in, darbe girişiminden sorumlu tutulan Örgüt ile ilişki olduğunu, darbe girişimini destekleyerek işçilerin veya işverenlerin ekonomik çıkarlarına hizmet etme ilkesinden uzaklaştığını, darbe sürecine verilen sözde ekonomik ve fiili destek nedeniyle mallarına el konulduğunu ve sendika üyelerinin OHAL komisyonuna başvuru hakları olduğunu ifade etmiştir.

OHAL İLANI ADİL YARGILANMA HAKKINI İHLALİN GEREKÇESİ OLAMAZ

Komitenin Vardığı Sonuçlar:

Komite OHAL Komisyonu ile ilgili olarak AİHM’nin Köksal / Türkiye kararına atıf yaptıktan sonra AİHM’nin bir KHK’lının meslekten ihracını ilk defa incelediği Pişkin / Türkiye kararına atıfla (Hamit Pişkin kamuda çalışan sözleşmeli bir personel iken Cemaatle ilişkili olduğu kanaati ve kurum idarecisinin kararı ile sözleşmesi iptal edilerek görevine son verilmiştir) personelin, “kamu hizmetinden birim amirinin teklifi ve işe alım departmanı müdürünün onayı” şeklinde basitleştirilmiş bir usul çerçevesinde, kişiye özel herhangi bir gerekçe sunmaya gerek kalmadan işten çıkarıldığını ve bu kişilerin tekrar kamu hizmetinde istihdam edilmesinin engellendiğini belirtmektedir.

Komite, AİHM’in Pişkin kararında  yer verdiği, yerel mahkemelerin başvuranın işten çıkarılma kararına karşı itirazını kapsamlı bir şekilde incelemediği, gerekçelerini herhangi bir kanıta dayandırmadıkları veya itirazını reddetmek için herhangi bir geçerli neden sunmadıkları sonucuna vardığını, yerel mahkemelerin gerçek veya ciddi bir soruşturma başlatmadığını, başvuranın iş sözleşmesinin feshedilmesinin gerçek nedenlerini belirlemediğini ve olağanüstü hal ilanının adil yargılanma hakkına saygı duyulmaması için gerekçe olarak kullanılamayacağı yönündeki tespit ve ihlal kararına atıf yapmıştır.

Komite, 667 Sayılı KHK ile işçilerin kendilerine yöneltilen suçlamalardan haberdar edilmeden, önce savunma imkânı sağlanmadan ve işten çıkarılma nedenleri bildirilmeden işten çıkarıldığını, 158 Sayılı Sözleşme’de belirtilen güvenceler sağlanmadan işçilerin işten çıkarılmasının önüne geçmek için idare tarafından makul şekilde alternatif önlemlerin alınabileceğini, OHAL Komisyonu aşamasında başvurulara ilişkin incelemenin dosya üzerinden yapıldığını, işçilerin tanık ifadesi de dahil olmak üzere savunmalarında kanıt sunma fırsatından da mahrum bırakıldıklarını vurgulamaktadır.

İŞTEN ÇIKARILAN İŞÇİLERE YAPTIRIMLAR ILO SÖZLEŞMESİ İHLALİDİR

Komite bu durumu Sözleşmenin 7. Maddesine aykırı bulmakta, ayrıca işten çıkarılan işçilere uygulanan yaptırımın, gelecekteki tüm istihdamlar açısından terörist olarak veya teröristlerle bağları oldukları iddiasıyla kara listeye alınma gibi ağır bir sonuç içerdiğinden mevcut davada özel bir önem taşıdığını belirtmektedir. Komite, sendika üyelerinin kıdem tazminatı ve diğer haklarından mahrum bırakılmalarını Sözleşme’nin 12. maddesine aykırı bulmuş, ayrıca pasaport ve ruhsat iptalleri de gözetildiğinde yasal sürecin (olması gereken) olmamasının sonuçlarını ağırlaştırdığı kanaatine varmıştır.

Ayrıca, Uzamanlar Komitesinin 2019 Raporunda yer alan örnek davalara da atıf yapan Komite, ispat yükünün işçiye yüklendiği ve savunma haklarının kısıtladığı, dolayısı ile Sözleşmenin 9. Maddesinin de ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

İŞTEN ÇIKARILAN İŞÇİLERE TELAFİ NİTELİĞİNDE TAZMİNATLAR ÖDENMELİ

Bu tespitlerden sonra Komite Hükümeti,

  1. İşten atılan işçilere işten çıkarılmalarına itiraz etmeleri için savunmalarında bilgi ve kanıt sunmalarına ve yasal süreç ilkesine tam olarak uyulmasını sağlamaya,
  2. OHAL Komisyonu tarafından sözlü beyanda bulunma veya tanık sunma fırsatı bulamadan reddedilen davaların esaslarının yeniden tam olarak değerlendirilmesini sağlamaya ve savunma hakkını güvenceye almaya,
  3. Alternatif istihdam ve geçim kaynakları sağlama kabiliyetleri üzerinde ciddi etkileri olduğuna dikkat çekerek ve 2016’daki işten çıkarmalardan bu yana geçen sürenin uzunluğunu da göz önünde bulundurarak mahkemelere başvurmak da dahil olmak üzere her bir münferit davanın esasının hızlı, kapsamlı ve tarafsız bir şekilde incelenmesini sağlamak için her türlü çabayı göstermeye,
  4. İşten çıkarmaların gerekçesiz bulunması halinde, telafi niteliğinde tazminatlara hükmetmeye, askıya alınan öğretmenlik sertifikaların eski haline getirmeyeve işten çıkarmaların bir sonucu olarak ortaya çıkan diğer zararların telafi etmeye davet etmektedir

ILO, İŞÇİ HAKLARININ 12 EYLÜL DÖNEMİNDEN KÖTÜ OLDUĞUNU TESPİT ETTİ

Her iki Komite raporu da ILO Yönetim Kurulunca onaylanmıştır. Yönetim Kurulu, Türk Hükümetini feshedilen ve haksızlığa maruz kalan sendika üyeleri hakkında bağımsız ve tarafsız inceleme yapmaya, varılan sonuçları dikkate almaya, Sözleşme ve tavsiyelere uyulması konusunda Uzmanlar Komitesine bilgi vermeye davet etmiştir.

ILO uygulamasında Raporların kamuya açıklanması da Hükümetten istenmekte (açıklanmıştır) ve kararlara uyulup uyulmadığı Uzmanlar Komitesi tarafından takip edilmektedir.

ILO, Türkiye aleyhine 1980 darbesi sonrasında toplu ihraçlar (istifalar ile birlikte yaklaşık 14 bin kişiyi ilgilendiren) ve çalışanlara yönelik hukuksuzluklar ile ilgili de benzer kararlar vermişti. Aradan geçen 36 yıl sonrasında hukukun çalışan hakları da dahil olmak üzere bir çok farklı alanda darbe dönemlerini de aratacak derecede kötüleştiği ILO kararları ile de tespit edilmiş oluyor.

İLK KEZ BİR ULUSLARARASI KURULUŞ OHAL KOMİSYONU İÇ HUKUK YOLU SAYMADI 

Kararlardan Çıkarılan Sonuçlar:

Öncelikle ilk kez bir uluslar arası kuruluş OHAL Komisyonun etkin bir iç hukuk yolu olmadığına ve Komisyona başvurmadan kendisine yapılan başvuruları inceleyeceğine karar vermiştir. Bu oldukça önemli bir gelişmedir. ILO Komiteleri bu sonuca varırken başvurucu lehine olsa da kamuoyunda çokça eleştirilen ve yeterli bulunmayan AİHM’in Pişkin/Türkiye kararına atıf yapmıştır. Bu durum yetersiz görülse dahi AİHM kararlarının, başvurusu konusu olaya ilişkin özel sonuçlarının sınırlarını aşarak diğer kurum ve kişiler üzerinde farklı olumlu etkilerinin olabileceğini göstermesi bakımından önemlidir.

ILO tarafından verilen bu karar, ulusal ve uluslararası hak arama yollarını usulüne uygun şekilde ve sabırla kullanmanın önem ve gerekliliğini kez daha bize göstermiştir.

AİHM VE BM NEZDİNDE HAK ARAMA YOLLARINI KAULLANILMASI ELZEMDİR

Yeri gelmişken AİHM’e karşı yöneltilen orantısız eleştirilerin ve ve bunun sonucunda oluşturulan AİHM’den sonuç alınamayacak algısının bireylerin hak arama yollarına başvurmalarını olumsuz etkilediğini de bir kez daha ifade etmek gerekiyor. Yetersiz bulduğumuz AİHM kararlarının bile alfa, beta, gama etkisi ve olası sonuçları bu tavrın yanlışlığını ortaya koyuyor. Sonuç olarak AİHM ve BM nezdinde hak arama yollarının kullanılması elzemdir.

İkinci olarak, sendikaların kapatılması ve çalışanların işten çıkarılmaları ILO tarafından açık şekilde haksız bulunmuştur. Bunun anlamı şudur: sendika üyeliği nedeni ile yapılan adli ve idari işlemlerin tamamı, yani işten çıkarma, tazminat haklarını vermeme, örgüt üyesi kabul ederek yapılan tutuklama ve verilen mahkumiyetler ya da ruhsat/pasaport iptalleri gibi uygulama ve kararların tamamı hukuken sorunlu hale gelmiştir. Sendika üyeliği nedeni ile bu haksızlıklara maruz kalanların dava dosyalarına veya yapacakları diğer idari başvurulara bu kararları eklemelerini tavsiye ederiz. Bu başvuruların ülkenin mevcut konjonktüründe etkili olmayacağı düşünülebilir; ancak, ileride hukukun kısmen veya tamamen uygulanmaya başladığı zamanlarda davaların tersine evrilmesinde bu kararların etkili olacağının unutulmaması gerekiyor.

AİHM’E YAPILACAK BAŞVURULARA ILO KOMİTESİ KARARLARI DA EKLENMELİ

Üçüncüsü ILO, AİHM kararlarına atıf yaptığı gibi AİHM de diğer uluslararası kuruluşların kararlarına atıf yaparak kararlarını buna dayandırabilmektedir. Sendika üyeliği nedeni ile yaşadığı haksızlığı AİHM’e taşıyanların da başvurularında ILO kararlarından bahsetmeleri yararlı olacaktır.

Dördüncü olarak  ILO kararları ile ilk defa, yargı kararı ve somut deliller olmaksızın mal varlıklarının Hazineye aktarılması hak ihlali olarak kabul edilmiştir. Darbe girişimi sonrası on milyarlarca dolar değerinde şirket, kurum ve mal varlığına ancak haramilerin hukuk düzeninde kabul edilebilecek gerekçe ve yöntemler ile el konulmuştu. Bu konuda da, sürmekte olan veya yeni açılacakdavalarda da İLO kararlarına yer verilmesini önerebiliriz. Bahsedilen el koyma/hazineye aktarma yöntemi sadece sendikalara uygulanmadığından diğer el konulan şirket ve kurumların da davalarında bu kararlara atıf yapmaları yararlı olacaktır.

Son olarak 80 darbesi sonrasında işten çıkarılan ve mağdur edilenlerin haklarını, yapılan uzun süreli mücadeleler sonrasında (konjonktürün de değişmesi ile) 1989 yılında alabildiklerini göz önünde bulundurarak, bu gün mağdur edilen on binlerce insanın da haklarının bir gün elbette geri alacaklarını, ancak bunun bir anda olmayacağını hatırlatalım. Daha önce ifade ettiğimiz gibi hukuki süreçler tüm dünyada ağır işleyen usuli kuralları olan süreçlerdir. Usule uygun ve süresinde yapılacak başvurular ile ve sabırla bu yolları tüketmek gerekiyor.

 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram