Türkiye’nin Interpol yönetimine girmesi kırmızı bültenleri etkiler mi?

Interpol İcra Komitesi'ne seçilen Türkiye Interpol Daire Başkanı Sevgel‘in, görevini yerine getirirken apolitik olmak yerine Türk hükûmetinin bir bürokratı olarak hükûmetin taleplerini gerçekleştirmeye çalışacak şekilde görev yapması çok muhtemeldir. Ancak...

SONER KOÇ 27 Kasım 2021 GÖRÜŞ

Uluslararası Kriminal Polis Teşkilatı (INTERPOL) 2021 yılı sonu itibariyle 195 üye ülkesiyle en büyük uluslararası adli polis teşkilatı ve en fazla üyeye sahip uluslararası organizasyondur. INTERPOL üye ülkelerin kolluk teşkilatları arasında sağlanan doğrudan işbirliği sayesinde sınırı aşan suçlar ve suçların failleri ile mücadele etmektedir. Teşkilat Ana Tüzüğü’nün 3. maddesinde söz konusu mücadeleye ait istisnalar “Teşkilatın siyasi, askeri, dini ve ırki karakterli faaliyetlerde bulunması ve bunlara müdahale etmesinin tamamıyla yasaklanması” şeklinde belirtilmiştir.

INTERPOL teşkilatı yapısal olarak;
Üye ülke delegelerinin katılımıyla her yıl farklı bir ülkede düzenlenen toplantı ile teşkilatın etkinlik ve politikasının oylandığı ve en üst idari organ olan Genel Kurul,

Genel Kurul tarafından seçilen 13 üyeli, Genel Kurul kararlarının uygulanmasını ve Genel Sekreterin çalışma ve yönetimini denetleme görevi bulunan İcra Kurulu,

Genel Sekreter ve merkez teşkilatında görev yapan personelden oluşan Genel Sekreterlik ile üye ülkelerin işlemlerini yürüttüğü ulusal merkezi ofislerden oluşmaktadır.

INTERPOL Teşkilatı, kırmızı, mavi, turuncu, yeşil vb. yayımladığı farklı bültenler sayesinde suç ve suçlu ile mücadelesini sürdürmektedir. Aranan kişilerin yakalanarak iade edilmesi amacıyla düzenlenen kırmızı bülten ise ilgili bültenler arasında en etkili olan ve en çok bilinenidir.

23-25 Kasım tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen INTERPOL’ün 89. son genel kurul toplantısı hem toplantının Türkiye’de yapılması hem de yapılacak olan seçimler açısından önemliydi. Toplantının Türkiye’de yapılması önemliydi şöyle ki, Heritage Foundation son raporunda; 2009 yılından itibaren Çin, Rusya ve Türkiye gibi otoriter rejimlerin siyasi muhaliflerini hedef alacak şekilde düzenlediği kırmızı bülten sayısında etkileyici bir yükseliş bulunduğunu, Rusya ve Çin’in INTERPOL’ü kötüye kullandığı iyi bilinmesine rağmen şu ana kadar Türkiye kadar hiçbir ülkenin Teşkilatı kötüye kullanmaya teşebbüs etmediğini belirtmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin son yıllarda yüzlerce kırmızı bülten talebi reddedilmiş ve muhaliflerin pasaportlarını iptal etme talepleri askıya alınmıştır. Türkiye ev sahibi olduğu toplantıda hem durumunu düzeltmeye hem de teşkilatı politik olarak etkilemeye çalışmıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Genel Kurul Toplantısı’na gönderdiği video mesaj ile “adi suçlar konusundaki iş birliğinin terörle mücadelede de sergilenmesini beklediklerini vurgulayarak, INTERPOL tarafından hiç bir şekilde terör ile ilişkilendirilmeyen Gülen cemaati mensuplarını terör örgütü üyesi olarak nitelemiş ve Gülen cemaati üyelerinin siyasi saiklerle iadesini talep etmiştir.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Genel Kurul’da “15 Temmuz sonrası INTERPOL’ün Türkiye’nin kırmızı bülten taleplerini kabul etmediğini ve 1996-2016 yılları arasındaki 20 yılda, 100 kırmızı bülten talebi reddedilmişken; 2016’dan sonraki beş yılda 982 kırmızı bülten talebinin reddedildiğini ifade etmiştir. Konuşmanın devamında, kendisi, Emniyet Genel Müdürü ve diğer bürokratların Başkan, Genel Sekreter ile diğer delege ve üyeler nezdinde reddedilen kırmızı bülten taleplerini tekrar hatırlatacağını söylemiştir.

Özetle, Cumhurbaşkanı gibi İçişleri Bakanı da ev sahibi oldukları toplantıyı siyasi amaç güderek yönlendirmeye çalışacaklarını ifade etmiştir.

INTERPOL Genel Sekreteri Jurgen yapılan açıklamalara, “Üye ülkelerin INTERPOL kuralları ve standartlarına uymalarının gerektiği ve kırmızı bülten taleplerinin ağırlıklı olarak siyasi bir boyut taşıması halinde işlem yapılmayacağı, örgütün siyasi konulara taraf olamayacağı ve insan haklarına saygı duyarak onu kuramaya amaçladığını” söyleyerek teşkilatın siyasi amaçlar doğrultusunda hareket edemeyeceğini belirtmiştir. Jurgen, Türkiye tarafından dile getirilen yakınmalara cevaben Genel Sekreterliğin tavrının tarafsız ve hukuka uygun olduğunu diplomatik bir dille ifade etmiştir.

Toplantı gerçekleşen seçimler açısından önemliydi şöyle ki, Genel Kurul’da Interpol Başkanı, İcra Kurulu üyeleri ve Interpol Dosyaları Kontrol Komisyonu (CFF) üyeleri seçilmiştir.

INTERPOL Başkanlığı teşkilat içerisinde çok etkin ve yetkili olmasa dahi temsil kabiliyeti nedeniyle prestijli bir görev olarak görülmektedir. Başkanlığa, ülkesinde yapılan işkencelere göz yumduğu ve emri altındaki personel tarafından İngiliz vatandaşı bir öğrenciye işkence yapıldığı iddiaları bulunan, batılı ülkelerden çok destek görmeyen ve monarşi ile yönetilen Birleşik Arap Emirlikleri’nden Ahmed Nasser Al Raisi seçildi.

Başkanlık gibi prestijli bir görev olarak görülmese de yönetim ve denetimde daha etkili olan İcra komitesi üyeliklerinden birine ise Türkiye INTERPOL Daire Başkanı Selçuk Sevgel seçildi.

Toplantının Analizi ve Sonuçları

Genel Kurul öncesinde beklenti, Türkiye’nin siyasi taleplerini ev sahibi olduğu toplantıda daha güçlü dile getirebileceği yönündeydi. Bu beklenti en üst perdeden Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı’nın siyasi açıklamaları ile gerçekleşmiştir.

Türkiye INTERPOL Daire Başkanı, İcra Kurulu’nun 13 üyesinden birisi olarak seçildi. Kurul üyeleri görevlerini yerine getirirken tarafsız ve apolitik olmalıdır. Ancak, Bakan Soylu‘nun açıklamalarında belirttiği üzere, Türkiye’nin siyasi taleplerini kabul ettirmek üzere ikili görüşmeler yapmakla görevlendirdiği Başkan Sevgel‘in, görevini yerine getirirken apolitik olmak yerine Türk hükûmetinin bir bürokratı olarak hükûmetin taleplerini gerçekleştirmeye çalışacak şekilde görev yapması çok muhtemeldir.

Interpol teşkilatı yaklaşık 100 yıllık geçmişi olan köklü bir teşkilattır. Teşkilat faaliyetlerini yürütürken İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Avrupa İnsan Hakları sözleşmelerini dikkate alacak şekilde ve siyasi hareketlerden uzak bir şekilde görev yapmaktadır. Bu itibarla mevcut başkan veya icra kurulu üyelerinin siyasallaşmaya dair girişimleri olursa bu girişimlerin başarısız olacağını düşünmek yerinde olacaktır.

Öte yandan, Dünya üzerinde pek çok ülkede hızlı bir şekilde artan otoriterleşme eğiliminin, bu ülkelerin üyesi olduğu uluslararası teşkilatlara da yansıyabileceği ihtimali yadsınmamalı ve demokratik olmayan adımların atılması durumunda bu girişimlerin ivedilikle engellenmesi gerekmektedir.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram