Rusya sert mesajlarını Esad üzerinden iletiyor; ‘Erdoğan toprağımızı çalıyor’ gibi…

EYLEM YILMAZ 25 Ekim 2019 GÜNDEM

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Suriye’nin kuzeyi ile ilgili olarak 22 Ekim 2019 tarihi itibarıyle Soçi’de  bir mutabakata varmalarıbu görüşme sırasında Esad’ın İdlib’e giderek “Türkiye topraklarımızı çalıyor” açıklaması yapması, ABD’nin çekilmesi, İran’ın rolü ile birlikte yaşanan son gelişmeler Suriye’deki dengeleri nasıl etkileyecek? Gazeteci yazar Selin Nasi’ye sorduk. 

Yapılacak her açıklamanın erken olacağını vurgulayan Nasi’ye göre “Türkiye başarılı oldu.” Selin Nasiİdlib’in Türkiye’nin önüne çıkacak “baş ağrıtıcı sorun” olduğunu belirtiyor ve en büyük tehdidi şöyle ifade ediyor: Esad’ın Türkiye ile hesap görme ihtimali. Bunu topraklarındaki YPG-PKK unsurlarını Türkiye’ye karşı kullanarak yapabilir. Tıpkı 1998 Adana mutabakatı öncesi dönem olduğu gibi. Ankara’nın bu riskin bilincinde olduğu kanaatindeyim. 

Suriye’de yaşanan son gelişmeler ve olasılıklara dair tüm sorularımıza yanıtları için söz Selin Nasi’de 

Önce ABD şimdi Rusya’yla Suriye mutabakatı sağlandı. Soçi mutabakatıyla birlikte “Barış Pınarı Harekâtı” sonlandı diyebilir miyiz? Ve dahi Suriye iç savaşının da bitişi olabilir mi? 

Suriye’de şu an sahada askeri çatışmalar azalmış olsa bile, savaşın sona erdiğini söylemek için henüz erken. Suriye iç savaşının aynı zamanda küresel güçlerin körüklediği bir vesayet savaşı olduğunu düşünürsek, avantaj Rusya-İran-Suriye üçlüsüne geçmiş durumda. Ancak hala rejimin denetim altına alamadığı bölgeler var. Muhaliflerle mücadelede son perde henüz oynanmadı. Ayrıca her ne kadar geriletilmiş olsa da, IŞİD’in varlığı bir tehdit unsuru. Evet, Esad rejimi 2011 yılından bu yana süren iç savaşta iktidara tutunmayı başardı ancak savaş sonrası Suriye, savaş öncesi Suriye’den farklı olacak. Esad rejiminin meşruiyetini yeniden kazanıp kazanmayacağı, ülkenin yeniden inşası ve yeni siyasi yapının ne ölçüde çoğulcu olacağı gibi faktörler Suriye’de barış ve istikrarın tesis edilmesi açısından önem taşıyor.  

 Milli Savunma Bakanlığı yeni bir harekâta gerek kalmadığını belirtti. Barış Pınarı Harekâtı bitti mi? Türkiye ne kazandı, ne kaybetti? PYD/YPG’ye, Kürtlere ne oldu?  

Bir kere her mutabakatın tarafların belli konularda tavizler vererek orta noktada buluşmaları neticesinde yapıldığını kabul etmek gerek. “Türkiye bu mutabakattan ne kazandı, ne kaybetti?”, bunu herhalde Rusya’nın taahhütlerini ne ölçüde yerine getirdiğine bakarak değerlendirmek yerinde olur.  

Burada bir çerçeve çizmek açısından şunu söylemekte yarar görüyorum;  Türkiye’nin içinde barındırdığı tüm çelişki ve açmazlara rağmen Suriye’de izlediği stratejinin iç içe geçmiş iki ayağı vardı. Birincisi, sahada sert gücünü kullanarak kendisine tehdit olarak gördüğü unsurları bertaraf etmek; böylece nüfuz alanını genişleterek savaş sonrası Suriye siyasetini şekillendirmek adına müzakere masasında elini güçlendirmek. İkincisi ise, savaş sonrası Suriye için yürütülen diplomatik sürece destek vermek. Bunu yaparken, bir taraftan da küresel güç çekişmesinin iki büyük aktörü olan Rusya ve ABD’yi birbirine bir şekilde kırdırarak, birinden alamadığını diğerinden almaya çalıştığı bir denge politikası izliyordu. Tüm risklere rağmen, Türkiye bu denge politikasının bir kez daha sonuç aldı ve Washington’ı Suriye’den çıkarmış oldu. Böylelikle uzun zamandır Türk-Amerikan ilişkilerinde kangren etkisi yaratan ABD’nin YPG ile işbirliğini de, sınırındaki YPG varlığını da bir yerde baltalamış oldu.  

Türkiye başarılı oldu yani. 

Evet, kısmen öyle. Türkiye’nin hesabı Suriye Demokratik Güçleri’nden arındırılmış, 440 km boyunca 30 km derinliğinde bir tampon bölge yaratmaktı. Rusya ile mutabakat, 120 km ve 30 kmlik Barış Pınarı Harekatı ile ele geçirilmiş bölgede Türkiye’nin askeri varlığını tanıyor, buna ek olarak Fırat’ın doğusu ve batısı olmak üzere -Kamışlı hariç- 10 kmlik derinlikte bir alanda Rusya ile ortak denetim noktaları ve devriye gücü oluşturmalarını öngörüyor. SDG güçlerinin de 30 km.’lik bir alanın altına çekilmesini taahhüt ediyor, Rusya. Şayet, bu şekliyle taahhütler yerine getirildiği takdirde, Türkiye açısından çok da azımsanmayacak bir kazanım olduğunu teslim etmek gerek. 

Tabii şeytan ayrıntıda gizlidir. Burada Türkiye’nin başını ağrıtabilecek en önemli konu YPG güçlerinin Suriye ordusuna entegre edilip edilmeyecekleri. Böyle bir durumda sınırda bu kez Suriye ordusunun üniformasını giyen YPG güçleri olacak. Rusya, mutabakat ardından yapılan basın toplantısında Türkiye’nin güvenlik endişelerini paylaştığını ifade etti. Ancak biliyoruz ki PKK-PYD’yi terör örgütü olarak nitelemekten kaçınıyor. Türkiye’nin terör sorununun çözümü içinse 1998’de imzalanmış olan Adana Mutabakatı’na referans veriyor. Haliyle, bu da Esad rejimiyle yeniden diyalog kurulması demek.  

Halen belirsizliğini koruyan bir diğer nokta ise, ABD’nin gerçekten Suriye’den çıkıp çıkmayacağı. YPG ile işbirliğini devam ettirip ettirmeyeceği… Amerikan’nın iç siyasi çekişmeleri; Başkan, Dış İşleri Bakanı, Kongre, Savunma Bakanlığı arasındaki görüş farklılıkları ve Başkan Trump’ın dengesiz profilinden dolayı açıkçası Amerikan siyasetinin ve dış politikasının da yönünü çok öngörmek mümkün değil. Mamafih şunu biliyoruz, Başkan Trump’ın kendi partisinden ve kongre içinden gelen tepkileri yumuşatabilmek için halen Suriye’deki Kürtlerle işbirliklerini devam ettirmeye çalışacaklarını, tamamen çekilmeyeceklerini, belli bölgelerde asker bulunduracaklarını ifade etti, çeşitli tweetlerinde. 

Daha sonra soracağım bir soruydu, yeri gelince hemen açıklamayı aktarıp sormam gerekiyor. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey; “Planımız Kuzeydoğu Suriye’de SDG ile çalışmaya devam etmek. SDG komutanı Mazlum bizimle çalışma taahhüdünde bulundu” dedi. Burada ABD eksenli bir çözümden, çözüm arayışından bahsedebilir miyiz? 

Sizin de söylediğiniz gibi birbiriyle çelişen bir takım açıklamalar var. Dün akşam kongrede James Jeffrey Senato Dış İşleri Komitesine ifade verdi. Trump yönetimini bugüne kadar IŞİD’le mücadelede işbirliği yaptığı bir müttefikini yüz üstü bırakmakla, dahası Suriye’yi Rusya ve İran etkisine terk etmekle suçluyorlar. Açıkçası ABD 2014 yılında IŞİD Kobane’ye saldırdığında yapmış olduğu siyasi tercihin sonuçlarıyla uğraşıyor. O günden bu noktaya geleceğimiz belliydi. Buna rağmen ABD bir şekilde idare etmeye çalıştı. Bir ara, PYD ile PKK’yı birbirinden ayrı tutma fikri dolaşıma sokulmaya çalışıldı ama tutmadı. Barış süreci için zemin yoklamaları yapıldı, o da sonuç vermemiş olacak ki bu noktadayız. İktidar, Suriye’deki YPG varlığının ulusal güvenliğe yönelik oluşturduğu tehdidi, iç siyasi saiklerden abartmış olabilir; ama son tahlilde YPG ile PKK’nın aralarındaki organik bağ yadsınamazken, NATO müttefiki ABD’nin Suriye Demokratik Güçleri adı altında YPG ile işbirliği yapması ve silahlandırması kabul edilebilir bir durum değil.  

Türkiye’nin ABD ile güvenli bölge mutabakatının ardından İdlib’de Rusya’yla savaşın eşiğine gelmiştik. Askeri konvoya saldırı olmuştu. Rusya ile savaşa mı gireceğiz, diye konuşurken Türkiye Suriye’nin kuzeyine harekât başlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan İdlib’te “Çatışmalar durdu, sevindirici” dedi. İdlib sorunu çözüldü mü? 

İdlip hakikaten baş ağrısı olacak gibi duruyor. Oradaki cihatçıların durumu ne olacak? Sıra eninde sonunda oraya da gelecek. En azından rejim güçlendiği zaman İdlib’teki muhaliflerden de temizlemeye çalışacağını tahmin etmek güç değil. Böylesi bir operasyonda Türkiye’ye doğru yeni bir göç akımı yaratabileceği, dahası cihatçılar ülkeye sızdığı takdirde bunun türlü güvenlik zaaflarına yol açabileceğine dikkat çekmeye çalışıyorduk. Siyasette tesadüflere çok fazla inanmamak lazım; dünkü Rusya-Türkiye ortak basın açıklaması yapıldığı gün Esad’ın İdlib’i ziyaret edeceği tuttu. Burada sembollere dikkat etmekte fayda var. Bu mutabakatta Türkiye’nin güvenli bölge talebine karşılık alınan bir şey varsa, bu İdlib olabilir. Her halükarda, gerek Rusya, gerekse İran’ın Suriye topraklarında bulunan tüm yabancı askeri unsurların ülkeyi terk etmelerini istediklerini biliyoruz. Rusya, Türkiye eğer kalmak istiyorsa, onay almak üzere adres olarak Esad rejimini gösteriyor. Bu şekilde rejimin egemenliğinin tanınmasını sağlamış olacak. İdlib’e geri dönersek, olası bir operasyonda Rusya’nın Türkiye’nin hassasiyetlerinin ne denli göz önüne alacağını göreceğiz. Şu an için Türkiye’nin batı ittifakı ve özelde ABD ile arasındaki uçurumun açılmasından fazlasıyla memnun olması gerek. Türkiye’yi topyekun uzaklaştırmak yerine yine ara formüller geliştirebilir. Bugüne kadar böyle oldu. Ancak bir taraftan Idlib meselesi Demokles’in kılıcı gibi Türkiye’nin başında sallanmaya devam edecek, Rusya ve Esad’ın insafına kalmış şekilde. 

 Peki, ABD ne oldu da çekilmeye karar verdi? 

Aslında Trump daha seçim kampanyasına başladığı günden bu yana dış müdahalelere karşı olduğunu, ABD askerlerinin başka ülkelerin topraklarına ayak bastırmama taraftarı olduğunu söylüyordu. Bir taraftan da Obama döneminde hazırlıkları başlayan Rakka operasyonunu devraldı. Hatta selefi Obama’dan daha sert bir başkan olduğunu kanıtlamak adına sınırlı birkaç vuruş da yaptı Suriye’ye. Ancak şimdi Trump’ın 2020 başkanlık seçimine hazırlanırken yapmak istediği seçmenlerine IŞİD’e karşı galibiyet kazanarak, Suriye’den çıktığını anlatarak oy tahvil etmek. Bizi ilgilendirmeyen, çıkarlarımızı doğrudan tehdit etmeyen sorunlara müdahil olmanın, boşu boşuna kaynak sarf etmemenin anlamı yok diyor. Tamamen iç politika odaklı bir karar, Suriye’den asker çekme kararı. Tabii ABD ilanihaye orada kalmayacaktı belki, ama böyle apar topar bir çekiliş, bu süreçte çizilen zigzaglar, başkanın diplomatik tahammülleri alt üst eden dil ve üslubu, ABD imajına gölge düşürdü. Bu durum Washington’da siyasetin bilfiil içinde olanları, gelişmeleri yakından takip edenleri de son derece rahatsız ediyor. 

Sorumu Trump’ı özne olmaktan çıkararak tekrar sormak isterim. Trump başkanlık yemini töreninde de “Suriye’de ne olduğu belirsiz grupları desteklemeyeceğiz” taahhüdünü tekrarlamıştı ancak hemen ardından Pentegon YGP’ye daha önce hiç gönderilmemiş ölçüde mühimmat gönderdi. ABD’de Pentegon-Trump arasında bu anlamda hep bir çekişme yaşana geldi. Burada Pentegon’un konum değiştirmesi söz konusu mudur? 

Hayır. Trump bastırdı ve Pentagon ile Dışişleri’nin kalalım telkinlerine rağmen çekildiler. İşte Senato’daki ifadesinde dile getirdi, James Jeffrey: “Başkan Suriye’den çekilme kararını alırken bana danışmadı,” dedi. Bu adam ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi. Senatörlerden biri: “bu durum gücünüze gitmedi mi?” diye sorunca, “İlk başlarda yadırgıyordum ama o kadar çok tekrarlandı ki, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo zaten başkana benim görüşlerimi de ilettiği için üzerinde durmayaya başladım,” dedi. Yani durum bu kadar vahim. Size başka bir şey daha söyleyeyim, Trump, Suriye’den çekilirken, İran’a karşı güvenlik sağlasın diye Suudi Arabistan’a 3 bin kişilik güç göndereceğini açıkladı. Suudi Arabistan’ın hava savunma kapasitesini destekleme taahhüdüne ek olarak. Eleştiriler gelince de, Suudlar parasını verdikleri için koruyoruz dedi,çıktı işin içinden. O yüzden Trump’ın çelişkili adımlarını yorumlayarak ABD dış politikasının yönünü tahmin etmek hakikaten güç. Son gelişmelere baktığımızda, Trump yönetiminin atmış olduğu adımlar neticesinde Ortadoğu’da güvenilirliğini ve dahası askeri caydırıcılığını yitirdiğini görüyoruz. Her ne kadar Rusya’yla kıyasladığımızda ABD’nin bölgedeki askeri varlığı daha yoğun da olsa, Rusya herkesle konuşabilen, düzen kurucu ülke ve güvenilir bir müttefik  olarak öne çıkıyor. Bu durumun bölge siyaseti üzerinde uzun soluklu birtakım sonuçları olacağı kanaatindeyim. İran tehdidine karşı Bölge ülkelerinin tansiyonu azaltmak adına Rusya’nın arabuluculuğuna başvurmaya teşvik etmesi ya da kendi başlarının çaresine bakmaya çalışmaları gibi. 

Peki, Suriye’ye geri dönersek, Türkiye’nin düzenlediği harekâtındaki müttefiki ÖSO’nun Milli Ordusu ne olacak? Ve İran’ın rolü nedir? 

Zor zorular. Rusya’nın diplomatik aracılığında yürüyecek olan müzakereler bakalım nasıl sürecek ve anayasa yapım sürecinin sonunda da bu muhalif gruplara nasıl bir pay düşecek zaman içinde cevaplar netleşecektir. Şu an iki başlı bir ordu var görünüyor ve siz birinin hamiliğini yapıyor konumdasınız. Bir taraftan da Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve Esad rejiminin egemenliğini tanıdığınızı taahhüt ediyorsunuz. Bu açmazı henüz aşabilmiş değiliz. Üstelik Milli Ordu bünyesindeki bazı radikal unsurların sahada sergiledikleri görünüm uluslararası kamuoyundan ciddi tepki alıyor. 

İran? 

İran da Rusya gibi önce Türkiye’nin harekâtına karşı çıktı ve durdurulmasını talep etti. Esad’ı iktidarda tutabilmek için maddi manevi kaynak aktardı ve hatta Rusya’dan daha fazla asker kaybetti Suriye Savaşı’nda. Dolayısıyla, savaş sonrası Suriye’nin yeniden inşasından pay alma, zararını karşılama beklentisi içinde. Güvenlik ve bürokrasi kadroları içinde Hizbullah güçlerinin angaje olduğunu biliyoruz. Mevcut koşullarda, Suriye üzerinde İran etkisi devam edecek gibi görünüyor. Öte yandan, Rusya’nın nihayetinde bölgesel rakibi olan İran’ı dizginleyeceğine güvenenler var ama bu beklentiler ne denli gerçekçi, Rusya nereye kadar Esad rejimine söz geçirebilir, tartışılır. 

NATO müttefiki ülkeler Fransa, Almanya, İspanya ve İtalya silah satışlarını askıya aldı.Türkiye’nin NATO üyeliği nereye evrilir? 

Türkiye-NATO ilişkilerinin Rusya’dan S-400  hava savunma sistemini almamızla birlikte hasar gördüğünü ortaya koymak gerekiyor. Bununla birlikte Ankara’nın NATO üyeliğinden çıkmak gibi bir düşüncesi yok. Daha bağımsız bir politika izlemekten yana ve bunu da yapıyor zaten. Aslında bir taraftan, küresel olarak yükselen milliyetçi, popülist siyasetin Türkiye’deki yansımalarını gözlemliyoruz. Ama Türkiye’nin stratejik tercihlerinin de “batıdan kopuyor” algısını beslediği bir gerçek. S-400 konusu da bunun somut örneklerinden biri. Tabii bugün geldiğimiz noktada, her iki tarafın da sorumlu olduğunun altını çizmek gerek. Batılı ülkeler neden, nasıl Türkiye üzerinde ağırlıklarını yitirdiler sormak lazım. Ankara açısından, 15 Temmuz darbe girişimi, tehdit algısının değiştiren bir dönüm noktası olduğu kanaatindeyim. Tehdidin artık doğudan değil, batıdan geldiği algısı Türkiye’yi Rusya ve İran ile işbirliğine teşvik etti. Dünyaya demokrasi ve insan hakları perspektifinden bakan batılı devletler, Türkiye’nin güvenliği önceleyen siyasi duruşunu değiştirmesi için baskı yapmaya çalıştıkça da Türkiye’yi daha çok ittiler hala da itiyorlar… 

 Suriye’de sekiz yıldır süren bu iç savaştan Türkiye nasıl etkilendi? Kazanımları ne oldu? Kaybettikleri ne oldu? 

Türkiye’nin Suriye Savaşı’na müdahil olma kararı, geriye dönük baktığınızda Türk dış politikasında ciddi bir sapmadır. Suriye’de isyanlar ilk baş gösterdiğinde Ankara’nın yaklaşımı Esad’ı reform yapmaya ve iktidarını Müslüman Kardeşler’in Suriye koluyla paylaşmaya ikna etmek yönündeydi. Bu olmayınca, Esad ile köprüler yıkıldı ve muhaliflere doğrudan destek verme seçeneğine yöneldiler.En azından 2013 yılına dek, Esad rejiminin iktidardan inmesini destekleyenler arasında ABD ve Körfez ülkelerinin de olduğunun altını çizmek gerek. Elbette, sahadaki gelişmelere paralel Türkiye’nin çıkarları, tehdit öncelikleri çok kereler değişti. Başlarken koyulan hedefler Türkiye’nin imkan ve kabiliyetleriyle ne denli örtüşüyordu? Özellikle bugün Ankara’nın Esad rejimiyle uzlaşma ihtimali belirmişken, savaşın maliyeti ister istemez sorgulanıyor. Bugüne dek, savaşın yol açtığı insani yıkım, mülteci akımı, sekteye uğrayan ticaretin doğurduğu ekonomik zarar ve güvenlik sorunları, hep  birlikte düşünüldüğünde elde edilen kazanımlar ne denli tatmin edici? Sanırım tarih karar verecek… 

Tabii bu arada, iktidarını muhafaza eden Esad’ınTürkiye’yle hesap görme olasılığını unutmamak lazım. Bunu da en rahat topraklarındaki YPG-PKK unsurlarını Türkiye’ye karşı kullanarak yapabilir. Tıpkı 1998 Adana mutabakatı öncesi dönem olduğu gibi. Ankara’nın bu riskin bilincinde olduğu kanaatindeyim. 

Esad’ın İdlib’te Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “Toprağımızı çalıyor” gibi sert ifadelerle suçlamasını nasıl yorumladığınızı sormak isterim. Soçi mutabakatıyla aynı gün yapılan bu açıklama ne anlama geliyor? 

Bunu bekliyorduk. Daha önceki kritik zirvelerde de Rusya’nın söylemek isteyip de söylemediği sert mesajları Esad’ın ağzından iletip, sonra kendisinin iyi polis rolü oynadığını görmüştük. Bir nevi uzlaşmayı sağlama taktiği diyelim. Bunlar hep pazarlığın parçası.  

Söyleşimizi burada bitirmiştik. Ancak Suriye konusunda sıcak gelişmeler birbirini izlemeye devam etti ve ABD Başkanı Trump bir basın toplantısı düzenleyerek kesin olarak Suriye’den çekilecekleri başta olmak üzerine önemli açıklamalarda bulundu. Yine Rusya Savunma Bakanlığı’nın mutabakatın ardından YPG lideri Mazlum ile video konferans üzerinden görüştüğü açıklandı. Bu gelişmeler üzerine Selin Nasi’yi tekrar aradı. Ricamızı kırmayarak yanıtladı: 

Bizim söyleşimizin ardından ABD Başkanı Trump sizi haklı çıkararak Suriye’den çıkacağını, Türkiye’ye getirdiği yaptırımları kaldırdıklarını açıkladığı bir basın toplantısı düzenledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a övgüleri oldu ve birlikte binlerce Kürdün hayatını kurtardıklarını ifade etti. Aynı zamanda YGP’nin lideri Mazlum’un da kendisine memnuniyetini söylediğini ve yakın zamanda görüşeceklerini de dile getirdi. Hem Türkiye ile hem YPG ile yakın zamanda görüşeceğini de açıklamış oldu. Bu açıklamalarını nasıl yorumluyorsunuz? Yakın vadede ne gibi gelişmelere neden olabilir? 

Trump’ın açıklamalarının şifresini çözerek sağlıklı yorum yapmak mümkün değil ne yazık ki. Tüm bu kafa karıştıran mesajlar ve ABD’nin YPG ile işbirliğinde ısrarı Türkiye’yi Rusya ile işbirliğine daha sıkı tutunmaya teşvik edecektir. Ancak Türkiye’nin Rusya’ya bağımlılığının bu denli artması uzun vadede başka sorunlar yaratabilir. 

YPG lideri Mazlum’un Rusya Savunma Bakanlığı’yla video konferans yaptı. Bu, Soçi mutabakatının bozulması ihtimalini doğurabilir mi?  

Rusya’nın halihazırda Türkiye’nin batı ittifakıyla ilişkilerinde açmış olduğu gedik önemli bir kazanım. Kremlin’in Ankara ile terör konusuna aynı pencereden bakmadıklarını daha önce de ifade etmiştim. Bir noktada ayrışabilirler de, ancak son tahlilde Rusya’nın esnek bir politika izleyerek Türkiye’yi yakınında tutmaya çalışacağını düşünüyorum. Elbette çıkarımlarımızın haklı olup olmadığını zaman gösterecek.

 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram