Prof. Tunç: ABD’de korona salgını dev bütçeli bir felaket filmi gibi..

EYLEM YILMAZ 10 Nisan 2020 GÜNDEM

SARS-Cov-2 adı verilen yeni tip koronavirüsün neden olduğu COVİD-19 salgını nedeniyle dünyada 90 bini aşkın insan hayatını kaybetti. Vaka sayıları ise 1 milyonu aşmış durumda. Salgının Avrupa’dan sonra yeni merkezi ise Amerika oldu. Amerika’da vaka sayısı 450 bine, hayatını kaybeden kişi sayısı ise 15 bine ulaşmış durumda. Sadece 8-9 Nisan 2020 tarihinde bir günde bin 890 kişi hayatını kaybetti. Başkan Trump ise gelecek iki hafta içinde çok daha fazla ölüm yaşanacağını beklediklerini açıkladı. 

Diğer yandan Amerika’da ekonomide de kötüye gidiş söz konusu. Bloomberg, 12 ay içinde ülkede resesyon beklendiğini açıkladı. İşsizlik fonuna başvuranlar ise 16 milyona ulaştı.  

Peki, Amerika’da her geçen gün virüsten ölen insanların sayısı ve vakalar artarken hayat nasıl devam ediyor? İnsanların günlük yaşamları salgından nasıl etkilendi? Medya nasıl bir sınav veriyor? 

1 Mart tarihinden bu yana Güney Florida Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak görev alan Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Aslı Tunç ile konuştuk.  

“SANKİ DEV BÜTÇELİ BİR FELAKET FİLMİ 

Tunç, Amerika’da salgının en ağır yaşadığı New York ve New Jersey’deki durumla birlikte son durumu şöyle anlatıyor: 

Ne yazık ki şu anda ABD’nin doğu yakasındaki büyük şehirlerinde özellikle New York’da durum çok kötü. Amerika dev bir coğrafyaya yayıldığı için eyaletten eyalete virüsün yayılma hızında ve ölüm oranları arasında çok fark var kuşkusuz. Benim 1 Mart itibariyle akademik görevle 6 aylığına geldiğim Florida eyaleti için kötünün iyisi diyebiliriz. Her geçen saat ölü sayılarının arttığı, politikacıların “savaşı kazanacağız”, “virüs görünmez düşman”, “dünyanın en güçlü ülkesiyiz” gibi söylemleri sıkça kullandığı şu günlerde kendimi kötü bir Hollywood filminin içine düşmüş gibi hissediyorum. Bu sanki dev bütçeli bir felaket filmi. New York’a dev bir hastane gemi yanaştı ve virüs bulaşmamış hastalar bu gemiye taşınıyor. Dolayısıyla şehirdeki hastaneler bir ölçüde rahatlamış olacak. New York, Washington DC’den güneye Florida’ya gelmek isteyenler artık karayollarından durdurulup engelleniyor. Florida Valisi plajları, marinaları kullanıma kapatmakta çok gecikti. Bahar tatillinde bu plajlarda eğlenen ve uyarıları dinlemeyen pek çok üniversite öğrencisinin virüs taşıyıcı olduğu söyleniyor. 

“KÖŞEYE SIKIŞTIRILMIŞ GİBİ HİSSEDİYORUM 

Küresel koronavirüs salgını Amerika’da ortaya çıktığı andan itibaren neler yaşadı, günlük yaşamı nasıl etkilendi diye soruyorum. 1 Mart 2020 tarihinden salgının Amerika’yı vurduğu 15 Mart tarihine kadar yaşadıklarını; “Buraya ilk geldiğimde üniversite ortamı çok canlıydı. Müthiş bir kampüs ortamı var. Çok güzel, yemyeşil bir kampüs... İlk 15 gün öğrencilerle, akademisyenlerle buranın tadını çıkardım” diye anlatıyor. Sonrasında yaşananları sorduğumda ise ilk sözü “köşeye sıkıştırılmış gibi hissediyorum” oluyor: 

Köşeye sıkıştırılmış gibhissediyorum. Çünkü buradaki sağlık sistemi nedeniyle ABD vatandaşları bile bu kadar sorun yaşıyorken başka bir ülkenin vatandaşı olarak insan kendisini çok riskli hissediyor. Başınıza bir şey geldiğinde yapacak hiçbir şeyiniz yokmuş gibi çaresiz hissediyorsunuz. Bu çok yorucu bir his.. 

Bunun dışında dünyanın her tarafında çok kalabalık, çok canlı bir ortamın şimdi bu kadar ölü olması bana çok sürreal geliyor. Üniversite bahar tatile girmişti. Bahar tatiliyle birlikte virüs vurdu. Şu an çalışmalarımıza ise online olarak devam ediyoruz. Buradaki bütün misafirhaneler boşaltıldı. 6 Nisan’a kadar burada kalan bütün öğrencilere taşınma zorunluluğu geldi. Her gün anne babalar geliyor ve çocuklarını buradan taşıyorlar. Bunu görmek de çok garip bir his. Ölü, terk edilmiş bir kampüse yakın bir yerde yaşıyorum ve bu durum beni hem ruhen hem de fiziksel olarak direk etkiliyor. 

Hiç Türkiye’ye dönmeyi düşündüğü oldu mu diye soruyorum: Olmadı. Şu anda Amerika’da olabilecek en güvenli durumdayım. Kampüs her gün dezenfekte ediliyor. En azından kampüse bulaşmış değil. Herkes evlerinde oturuyor. Sosyal mesafeye çok büyük bir saygı var. Bu nedenle kendimi riskli hissetmiyorum. 

İnsanlar evlerine kapandıkça İtalya’yla başlayan balkonlarda müzik akımı ortaya çıkmıştı. Benzer etkinlikler olup olmadığını konuşuyoruz. Prof. Dr. Tunç, “Yaşadığım yerde çok ilginç bir şey var” diyerek söze başlıyor: “Akşamüzeri saat beş, altı gibi burada kalan öğrenciler bütün mahalleye saksafonla müzik yapıyorlar. Güneş batımında biraz hüzünlü bir müzik dinliyoruzBu gerçekten çok etkileyici… 

“SALGIN İLK VURDUĞUNDA FLORİDALILAR; ‘BİZE BİR ŞEY OLMAZ’ DİYORDU” 

Salgının ortaya çıkmasıyla yoğunlukla Avrupa’da olmak üzere birçok ülkede insanların marketlere akın ettiği ve stoklamanın yapıldığına tanıklık ettik. Amerika’da toplumun refleksi ne oldu, kurallara uyuluyor mu? 

Benzer reflekslerin Amerika’da da yaşandığını anlatırken Florida halkının; “Biz ne kasırgalar, ne fırtınalar atlattık. Bize bir şey olmaz” yorumlarını ekliyor Aslı Tunç. Ancak salgın yayılmaya başladığında bu tavırlarından eser kalmayarak marketlere hücum edilmiş: “Mart’ın 15’i gibi ilk vurduğunda Floridalılar; “Biz ne kasırgalar, ne fırtınalar gördük. Bize bir şey olmaz”    diyorlardı. Yayılmaya başlayınca marketlere hücum başladı. Marketlerde şu an her şey var, sadece tuvalet kâğıdı ve el dezenfektanı gibi dezenfektan malzemeleri bulunmuyor. Her şey online olarak alınıp, evlere gönderiliyor.” 

“TRUMP 4 YIL DAHA BAŞKAN OLARAK KALABİLİR GÖRÜNÜYOR 

Başkan Trump’ın salgını ciddiye almadığını hatırlatarak ABD halkının tepkilerini, Kasım’da yapılması planlanan seçimleri soruyorum: 

Başkan Trump ‘ın aslında salgının ciddiyeti konusunda daha önce defalarca uyarıldığına ilişkin raporlar ortaya çıktı. Trump Mart’ın ilk haftasında virüs ile alay eden ve kesinlikle önemsemeyen açıklamalarda bulunuyordu. Onun körü kürüne destekleyen FOX TV de aynı çizgide yayınlarına devam etti. Bu virüs sanki sadece Çin’in ve İtalya’nın sorunuymuş gibi bir tavır izlendi. İnsan kayıpları artınca Trump Mart’ın ortasında virüsün önemini kabul etmek zorunda kaldı ve basın toplantılarında ilk kez ciddi bir Başkan edasıyla açıklamalarda bulundu. FOX TV’de bir gecede yayın çizgisini değiştirdi ve virüsü ciddiye almaya başladı. CNN, MSNBC gibi ana akım ulusal kanallar Trump’ın geç kalmış politik refleksini yerden yere vurdular ve hâlâ vuruyorlar ancak bu Trump’ın popüleritesini etkilemiyor. Hatta son günlerde başkanın liderliğini beğenenlerin sayısında artış olduğu söyleniyor. Trump her gün saat 17.00 sularında ekranlara çıkıyor ve virüsle mücadele timini (Coronavirüs Task Force) arkasına dizerek açıklamalar yapıyor. Burada gerçekten önemli bilim insanları Trump’ın oradan oraya savrulan ve hiçbir bilimsel bulguya dayanmayan popülist açıklamalarının yol açacağı krizi önlemeye çalışıyor. Kanımca işleri çok zor. Öncelikle Başkan en fazla, iyi giden ekonominin bozulmasından kaygılı, insan kayıplarındaki artışa hümanist anlamda pek vurgu yapmıyor. Bu nedenle ilk refleksi bir an önce ülkedeki sınırlamaları esnekleştirip hayatı normale döndürme çabası oldu. “Paskalya geldiğinde (12 Nisan) ülkedeki her şeyi açarız” dedi. Bilim dünyası ayağa kalktı. Ertesi gün derhal; “O benim içimden gelen bir tarihti” diyerek geri adım attı. Şimdi yeni tarih 30 Nisan. “Eğer doğru adımları atmasaydık 2.2 milyon Amerikalı  ölecekti” dedi. “200 bin kayıpla kurtulursak bu savaşı kazanmış sayılırız” gibi sözcükler dökülüyor ağzından. Bu anlamda basın toplantılarını izlemek benim gibi medya akademisyenleri için dehşet verici. Muhalif olduğunu düşündüğü medya kuruluşlarından gazetecilerinin gayet makul sorulmuş sorularına öfkeleniyor, onları paylıyor ve “kötü niyetli” olmakla suçluyor. Ancak bu tavır kendi tabanını daha da konsolide ediyor.  Bu arada TrumpTwitter’da basın toplantılarının reytinglerinin yüksek olmasıyla da övünüyor. Burada  “The Bachellor” adlı reality şovunun finalini geçtiğini yazarak ne kadar popüler olduğunu belirtmeden edemiyor. Gördüğünüz gibi ortam çok karışık burada.” 

Virüs salgını olmadan önce burada Demokrat Parti önseçimleri vardı. Joe Biden’in Trump’ın karşısındaki rakip olacağı kesinleşti. Ancak şu anda seçim gündeminden tamamen uzaklaşmış durumdayız. Amerikan halkının bir kısmı normalleşme istiyor, sakin ve duruma hâkim bir Başkan özlemi içinde. O anlamda Demokratlar maceradan vazgeçip Joe Biden ismi altında birleşti. Ancak Corona virüsü şimdilik Trump’a hayli yaramış görünüyor. Kasım’daki seçimlere kadar çok şey değişebilir elbette ama şahsi görüşüm Trump’ın 4 yıl daha Başkan olarak kalacağı yönünde. 

HEM BİR ÜÇÜNCÜ DÜNYA HALİ HEM DE BİR SÜPER GÜÇ 

Tunç’un verdiği bu yanıt üzerine, “Koronadan daha tehlikeli bir ihtimal” diyorum, gülüyoruz. Amerika’nın sağlık sistemi, Trump’ın sağlık sistemine ilişkin hiçbir adım atmaması önceki Başkan Obama’nın yaptığı iyileştirmeyi “Obamacare”i ortadan kaldırması, yine salgını ciddiye almaması üzerine halkın bu eğiliminin nedeninin ne olabileceğini konuşuyoruz: 

Amerika’da bizim mantığımızın almayacağı bir dinamik var. Trump’ın zaten belli bir kitlesi vardı. İşin ciddiyetini anladıktan sonra özel sektöre sırtını dayamış görünüyor. Basın toplantılarında özel sektörden CEO’ları, temsilcileri yanına alıyor. Biliyorsunuz, Trump’ın sürekli takdir bekleyen bir söylemi var. Bu bir anlamda işe yaramış görünüyor. Böyle bir durumda ancak bu kadar yapılabilirdi’, ‘İyi bir liderlik yapıyor diyenlerin sayısı artıyor. Diğer yandan sağduyulu bir başkan arayışı da var. Demokratların birleşmesinde, John Biden’ın seçilmesinde de temel neden sağduyulu bir başkan arayışı. Bu iki kesimin çarpışmasını izleyeceğiz. Her an, her şey olabilir. Fakat koronanın Trump’a yaradığı üzerine çok fazla makale ve araştırma var ne yazık ki. 

“MASKE BİLE BULAMAYAN SAĞLIK ÇALIŞANLARI VAR 

Trump, sürekli enkaz devir aldık anlayışı içerisinde. Amerika’da sağlık  sistemi sizin de değiniz gibi her zaman çok kötüydü. Bunun kristalize olduğu bir süreç oldu bu. Bütün hastanelerin kapasitesinin son derece az olduğunu gördük. New York gibi bir yerde sahra hastanesine döndü. Vakalar üst üste yığılıyor ve maske bile bulamayan sağlık çalışanları var. Amerika’da çok ilginç bir sistem var. Hem bir üçüncü dünya hali hem de bir süper güç olma  zenginliği var. Bu ikisinin kristalize olduğu anlar böyle kriz zamanlarında ortaya çıkıyor. Trump iktidara ilk geldiğinde enfeksiyonla uğraşan birimi çok fazla para gidiyor diyerek lağvetmişti. Sayısız hatası var. Bize ters geliyor, ama ne yazık ki şu an Amerikadaki son durum bu. 

“BU KRİZ YEREL HABERCİLİĞİN ÖNEMİNİ TEKRAR HATIRLATTI 

Son olarak medyanın kalbi, yeri olan ABD medyasının salgını ilk andan itibaren nasıl işlediği üzerine sohbet ediyoruz. Prof. Dr. Aslı Tunç, “Bu kriz yerel haberciliğin önemini tekrar hatırlattı” görüşünde. Diğer yandan koronavirüsün dünyada birçok alanda değişimlere neden olabileceği tartışmaları var. Bu medya sektörünü de etkiler mi diye de soruyorum: 

Aslında bu kriz bize yerel haberciliğin önemini tekrar hatırlattı. Özellikle buradaki ulusal televizyon kanalları Trump’a karşıtlık ve ona yandaşlık üzerinden yayınlarını sürdürüyorlar. Bu durum, insan hikâyelerindeki pek çok nüansın ve derinliğin yitirilmesine neden oluyor. Oysa asıl haber değeri olan hikâyeler yerel düzeyde. Bunları kaçırıyoruz pek çok kere. The New York Times ve Washington Post gibi saygın gazeteler internetin gücünü de arkalarına alarak çok sağlam habercilik yapıyor. Bunun yanına The Atlantic, The New YorkerPolitico gibi haber dergi ve mecralarını da ekleyebiliriz.  

Sosyal medya ise ayrı bir konu. Facebook artık maske gibi tıbbı malzeme reklamlarını yasakladı. Google çok ciddi bir biçimde arama motorunda yapılan Corona ile ilgili soruları direkt bilimsel kuruluşlara ve güvenilir kaynaklara yönlendiriyor. Bu şekilde sahte haber ve komplo teorilerinden uzaklaşmaya çalışıyorlar. Google You Tube üzerindeki sahte haber yayan videoları 24 saat içinde kaldırıyor. Şu anda en kontrolsüz biçimde sahte haber yayan mecra WhatsApp.” 

Değişim konusunda ise; “Dev yargılara varmak için henüz çok erken olduğunu düşüyorum. Biz sosyal bilimciler için çok ilginç bir dönem bu aslında. İlerde akademik çalışmaların da patlayacağını tahmin etmek zor değil. Medya anlamında ise güvenilir haber arayışının artarak süreceğine inanıyorum. Belki bunca yalan ve komplo teorileri arasında biraz olsun medya okuryazarlığı oranı artar dünyada” diyor. 

“BİLİM BİLE SIĞ İDEOLOJİK KALIPLARA VE PARTİZANLIĞA SIKIŞTIRILMIŞ VAZİYETTE 

ABD medyası ile Türkiye’deki medyanın tutumunu kıyasladığında ise şöyle diyor: 

Türkiye televizyonlarını uzun süredir takip etmiyorum. Türk medyası güvenirliğini zaten çoktan beri yitirdiği için kriz zamanlarında yapılanlar da beni şaşırtmıyor. Okuduklarımdan uzman kılıklı şarlatanların ekranları doldurduklarını görüyorum. Amerika’daki fark aslında bilim insanlarının partiler ve ideolojiler üzerinde gerçek uzmanlar olması. Burada çok parlak bir beyin gücü var. Bu kişiler medyada konuşunca gerçekten bir anlam ifade ediyor. Başkan Trump bile Ulusal Alerji ve Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü (CDC) Başkanı Dr. Anthony Fauci’nin sözünden çıkmıyor. Burada bir halk kahramanı Dr. Fauci. Ülkemizde ise maalesef bilim bile sığ ideolojik kalıplara ve partizanlığa sıkıştırılmış vaziyette. 

Prof. Dr. Aslı Tunç’la sohbetimizin sonunda nasıl bir gazetecilik diye soruyorum; “Doğru soruları yılmadan sormak çok daha önem kazandı” diyor: 

Kriz zamanlarında gazetecilere daha fazla sorumluluk düşüyor. Politikacılardan şeffaflık talep etmek ve doğru soruları yılmadan sormak çok daha önem kazandı. ABD’de her şeye rağmen Beyaz Saray’daki basın toplantılarında profesyonellikten uzaklaşmadan ve kibarlığı elden bırakmadan gazetecilerin ısrarla halkın merak ettiği soruları Başkana sorabilmelerini hayranlıkla izliyorum. Trump’ın alışılmadık tepkilerine ve aşağılamalarına rağmen gazeteciler arasında müthiş bir meslektaş dayanışması var. Herkes yaptığı işin öneminin farkında. İzlerken bana iyi geliyor bu. 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram