Portekiz’de koronaya karşı OHAL ilan edildi, ordu sokağa inebilir

EYLEM YILMAZ 02 Nisan 2020 Genel

SARS-Cov-2 adı verilen yeni tip koronavirüsün neden olduğu COVID-19 salgını nedeniyle dünyada 50 bini aşkın insan hayatını kaybetti. Vaka sayıları ise 950 bini aşmış durumda. Salgının merkezi konumunda olan Avrupa’da yaşananları incelemeye Portekiz’le devam ediyoruz. 

Salgın hızla yayılımı sürdürürken rakamlar da hızla değişiyor. Bu nedenle sürekli haberin yazıldığı tarihe göre güncel veri aktarımı yapabiliyoruz. Siz bu yazıyı okurken bu rakamlar da maalesef değişmiş olacak. Bunu hatırlatarak Portekiz’de neler yaşandığını, insanların günlük hayatlarının nasıl etkilendiği üzerine uzun süredir orada yaşan gazeteci Erhun Geyisi’nin  anlattıklarına kulak verelim. 

Portekiz, İtalya’dan sonra en fazla can kaybının yaşandığı İspanya’nın hemen yanı başında bulunuyor ve şu an salgından İspanya’ya oranla oldukça az etkilenmiş durumda. İspanya’da 31 Mart 2020 tarihi itibariyle vaka sayısı 87 bin 956 kişiye ulaştı; 7 bin 716 insan ise hayatını kaybetti. Portekiz’de ise şu an 6 bin 408 vaka var ve 140 kişi hayatını kaybetti. Diğer yandan 30 Mart 2020 tarihinde tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden 14 yaşındaki Vitor Godinho Avrupa’nın koronavirüs nedeniyle hayatını kaybeden en genç kaybı oldu.  

SAVAŞ DURUMU ÖNLEMLERİNİN BİR ADIM GERİSİNDEYİZ 

Peki, şu an itibariyle ülkede ne gibi önlemler alınıyor? Orada neler yaşanıyor? 

Erhun Geyisi mevcut durumu anlatırken; “Savaş durumu önlemlerinden bir adım gerideyiz denebilir” diyor: “İspanya’yla 1214 km sınırı bulunan Portekiz’in şimdilik salgından minimal seviyede etkilendiğini söyleyebiliriz sanırım. Portekiz, İspanya’ya kıyasla nüfus ve yüzölçümü olarak çok daha küçük ve biraz daha kendi hâlinde yaşayan bir ülke. Şu an itibariyle, Almanya ya da Fransa’dakine benzer şekilde, sınırlı bir sokağa çıkma yasağı var diyebiliriz. Zorunlu ihtiyaç ürünleri satmayan her yer kapalı, bu ihtiyaçlar dışında başka bir nedenle sokakta uzun süre dolaşmak, evinden uzağa gitmek yasak. Toplu taşıma araçları yüzde 30 kapasiteyle hizmet veriyor, otobüslere arka kapıdan biliniyor, şoför koltuğuna yaklaşılamıyor, “İnecek var” butonuna basmak gerekmiyor vesaire. Ayrıca süpermarketlere de insanlar sayıyla ve sırayla alınıyor, giriş kuyruğu dışarıda ve insanlar arasında en az birer metre mesafe korunuyor.” 

“İNŞAAT İŞÇİLERİNİN CANI YOKMUŞ GİBİ DAVRANILIYOR 

Ülkede OHAL kararı alındı. Ama şöyle bir şey de yaşanmıyor: Sokakta kendi başınıza, insanlarla mesafenizi koruyarak yürüyüş yaparken polis size yaklaşıp bir şey demiyor. Kurallara uyduğunuz varsayılıyor. Ordu henüz sokağa inmiş değil; ama bu olasılık üzerinde durulmaya başlandı. Beni en çok şaşırtan, her şey durmuşken, inşaat, restorasyonrenovasyon işlerinin durmaması oldu. Sanki inşaat işçilerinin canı yokmuş gibi davranılıyor, bu da çok garibime gidiyor. Portekiz bir sanayi ülkesi değil; turizm ile inşaat ekonominin taşıyıcı ayakları. Corona ile beraber turizm sekteye uğramış oldu, inşaatı da durdurmayı göze alamıyorlar anladığım kadarıyla. 

“İSPANYA’DA YAŞANANLAR KORKUYA NEDEN OLDU 

Yanı başlarında İspanya’da hızla artan ölümler, buz pistlerinde bekletilen cesetler, huzur evlerinde terk edilmiş güvenlik güçlerinin ölü bulduğu yaşlılar… Tüm bunlar Portekiz halkında korkuya, paniğe neden oluyor mu diye soruyorum; “Evet. Buraya İtalya, Fransa ve İspanya’dan gelen ya da o ülkelere giden her zaman çoktur. Ayrıca ticari ilişkileri de çoktur bu ülkelerin. Dolayısıyla ciddi bir endişeyle takip ediliyor o ülkelerde olup bitenler” diyor.  

Ülkenin daha az etkilenmeyi nasıl başardığını konuşmaya başlıyoruz. Bunun için çok özel bir çalışma yapılmadığı görüşünde ancak salgının Çin’de ortaya çıktığı ilk anda gündemin ilk sırasına oturduğunu anlatıyor. Avrupa’da Bosna Hersek’ten sonra tuvalet sonrası el yıkama alışkanlığının en çok olduğu ülke olmasından başlayarak salgının görece daha geç gelmesi ve bu nedenle önceden daha radikal önlemler alınmış olmasına kadar birçok nedenin olabileceğini söylüyor. Ülkenin kendi iç dinamiklerinin önemini vurguluyor: “Portekiz, yine Fransa, İspanya ve İtalya’ya kıyasla dinamizmi daha az, toplum içi çatışmaları yok sayılabilecek bir ülke. Ayrılıkçı hareket yok, yabancı sorunu nadir, göçmen politikaları göreli olarak esnek, sokak çatışmaları neredeyse hiç olmuyor. Dolayısıyla akşam haberlerinde uluslararası gündem ciddi yer tutuyor her zaman. Kendi ülkelerinde olup biten büyük olaylar, mesela Türkiye’ye göre çok çok az. 

“CUMHURBAŞKANI’NI TEK BAŞINA TATİLDE GÖRDÜĞÜMÜZ GÜN… 

Salgının ciddiyetinin en çok hangi aşamada fark edildiğini soruyorum, yaşadığı bir hikâyeyi anlatarak yanıtlıyor. Onun bu hikâyesi Portekiz’in koronavirüsle gündeme geldiği de ilk olay: 

8 Mart Pazar günü, arkadaşlarımızla buluşmak üzere eşim ve kızımla Cascais’a gittik. Öğle saatlerinde tam şehrin merkezindeki en kalabalık halk plajının önünde bekliyorduk. Hava çok güzel ve kalabalıktı. O sırada tesadüfen Cumhurbaşkanı Marcelo’yu gördük! Denizden yeni çıkıyordu ve tek başınaydı. Ne koruması ne de yanında onunla beraber denize giren bir arkadaşı vardı. Burada güvenlik Türkiye’ye kıyasla çok garip ölçüde esnektir, ama yine de insan her gün cumhurbaşkanı görmüyor… Marcelo sakin bir şekilde denizden çıktı, kurulandı ve giyinmeye başladı. Bu sırada yanına insanlar gibi sohbet etmeye, kimisi selfie çekmeye başladı. Cumhurbaşkanı da kimseyi kırmadan yanına gelen herkesle ilgilendi, sonra da yürüyerek evine gitti. Herhalde yolda da birileriyle karşılaşıp sohbet etmiştir. Günümüz bitti, eve döndük ve akşam 7 civarında Marcelo’nun kendini karantinaya aldığı haberini aldık! Birkaç gün önce ziyaretine gelen birisi pozitif çıkmış, bunun üzerine önlem amaçlı karantinaya alınmış. Ertesi gün öğrendik ki kendisi negatif çıkmış. Ama gözlemlediğim kadarıyla o gün itibariyle hem devlet hem de toplum nezdinde olayın algısı bütünüyle başka bir boyuta geçti.” 

“CUMHURBAŞKANI VE HÜKÜMETE GÜVEN REKOR SEVİYEDE” 

İnsanların kurallara uyduğunu anlatan Erhun Geyisi endişe veren tek şeyi ise “Yaş ortalaması 41. Portekiz gerçekten yaşlı bir ülke. Bu meret yayıldığı zaman ölüm sayıları da aynı hızla artabilir” diye altarıyor. 

Türkiye’deki muhalefetin tutumundan hareketle Portekiz’deki muhalefetin neler yaptığını soruyorum: “Siyaset de doğal bir karantinaya girdi böyle bir dönemde. Corona’nın burada siyasi bir tartışma  olduğunu  söyleyemem. Bu arada bugün gazetede gördüğüm anket sonucuna  göre, Corona döneminde Cumhurbaşkanı’na güven %85, hükümete güven %60’a çıkmış durumda. İkisi de rekor seviyeler. 

Erhun Geyisi’nin altı yaşında bir kızı var. Salgın nedeniyle okullar ve kreşler konusunda atılan adımları, uzatan eğitimle ilgili kendi yaşadıklarını şöyle anlatıyor: 

Okullar 16 Mart itibariyle kapatıldı. Yanılmıyorsam bir uzaktan eğitim programları var ama içeriği hakkında çok fazla fikrim yok. Bizim örneğimiz biraz farklı. Kızım buradaki Fransız okulunda okuyor ve okulda bir Corona vakası çıktı. Bu nedenle bizim okul altı gün erken kapandı. Ancak her gün müfredata uygun olarak ders programı emaili alıyor ve eşimle öğretmenlik yapıyoruz gün gün. Benim kızım altı yaşında ama sanırım daha büyük yaş çocuklar için doğrudan online eğitim programı da var. Küçüklere öyle yapmıyorlar, sanırım verimli olmayacağı kanısındalar. 

“ÇALIŞTIĞIM ŞİRKETTE POZİTİF VAKA OLDUĞUNU ÖĞRENDİK 

Günlük yaşantılarının nasıl değiştiğiyle devam ediyoruz:  

Çalıştığım şirkette pozitif bir vaka olduğu haberini önceki gün aldık. Ancak bu arada iki haftadır evden çalışıyoruz. Dolayısıyla dışarı çok az çıkıyoruz uzun süredir. Burada şöyle bir sorun var: Hava çok güzel şu sıralar! Dolayısıyla dışarı çıkmamak çok zor; ama dayanmak zorundayız. Mesela sahiller ciddi ciddi bomboşmuş öğrendiğim kadarıyla, ilk günler öyle değildi çünkü. 

İletişim fakültesi mezunuyum ve iletişim kavramı üzerine çok şeyler okudum, biraz da yazdım. Ayrıca meslek hayatımda büyük ölçüde medya, yayıncılık alanında görevler yaptım. Belki şaşırtıcı gelebilir ama, yakın çevremle görüşememek çok kötü etkilemedi beni. Karantina nedeniyle bu şehirdeki arkadaşlarımla görüşemiyorum; ama uzun süredir haber alamadığım ya da bir şekilde zaman uyduramadığımız birçok dost ve arkadaşımla, uzun süredir seyrelen iletişimimiz tekrar güçlendi bu süreçte! Çünkü herkesin ama az ama çok vakti ve iletişim kurmaya ihtiyacı var. Skype ve benzeri teknolojiler bence ilk kez bu denli, saf ve katıksız iletişim ihtiyacı için kullanılmak zorunda kalınıyor. O nedenle en azından şimdilik, bunun olumsuz taraflarını yaşamaya başladığımı söyleyemem. İş çok uzarsa ne olur bilemem tabii. 

“KOMŞULARLA BALKONDAN BALKONA İÇKİ İÇTİK” 

İtalya ve İspanya’da balkonlardan söylenen şarkıları hatırlıyor ve insanın sosyal bir varlık olması nedeniyle orada nelerin yaşandığını konuşuyoruz. Komşularıyla balkondan balkona içki içtiklerini anlatıyor. Nasıl mı olmuş? Şöyle: 

“Çok eğlenceli oldu. Akşam 6’da içmeye başladık, 10’da dağıldık. Bir sepete bağlayıp birbirimize aperatif yiyecekler ve alkol gönderdik. Çocuklarda aynı sepetle birbirine yazılar gönderdi. Böyle bir eğlence gibiydi işte.”  

OBRİGADA! : ÇÖPÇÜLER DE SAĞLIK PERSONELİ GİBİ KAHRAMAN 

Kendi yakın komşularıyla ilk kez gerçekleştirdikleri dışında bugüne kadar yaşananları ise şöyle anlatıyor: 

Akşam saatlerinde bir burada da sağlık personeli için bir alkış rutini oluştu. Ayrıca evet kimi zaman komşular arası uzaktan uzağa muhabbetler, şakalaşmalar oluyor. Buranın ünlüleri de, başka ülkelerdeki gibi, sanatlarına uygun online etkinlikler düzenliyorlar, evet. Bununla birlikte çok farklı bir şey oluyor mu bilmiyorum, denk gelmedim. Bilemiyorum yaratıcı sayılır mı ama biz dün kızımıza bir kâğıda “Obrigada!” yazdırıp apartmanın çöp bidonuna yapıştırdık. Çünkü çöpçüler de aynı sağlık personeli gibi kahraman bence. 

OHAL’LE ÖZEL HASTANELER KARANTİNA ,İÇİN KULLANILMAYA BAŞLANDI 

Sohbetimiz sonunda Avrupa’nın nasıl olup da salgının merkezi haline geldiğini ve oradaki hastanelerin durumunu, varsa eksikleri konuşuyoruz. Önce hastanelerde yaşananlar: 

Şu âna kadar yeterli oldu, aksi bir haber çıkmadı. Ama ilerleyen haftalarda yetmeyebileceği konuşuluyor. İki nedenle: Birincisi düz neden, sayı artacak ve doğal olarak kapasite dolmaya başlayacak. İkinci nedense, corona şüphesiyle sağlık hattını arayan vatandaşlara bugüne kadar, özellikle de yaşları gençse ve belirtileri hafif seviyede yaşıyorlarsa, evde kalmaları ve kimseyle görüşmemeleri yanıtı veriyorlardı. Ancak bu politikayı da sıkılaştırmaya başladıkları haberleri geliyor. Yani daha fazla sayıda insanı hastane koşullarında karantina altına alma eğilimine girdiler. Bu nedenle de, aynı Türkiye’deki gibi, özel hastaneleri OHAL koşullarına uygun şekilde Corona karantinası ve tedavisi için kullanmaya başladı devlet. En azından bu karar verildi, özel hastanelerden şu âna kadar sayı olarak ne kadar faydalanıldı bilmiyorum.” 

AVRUPA NASIL SALGININ MERKEZİ HALİNE GELDİ? 

Peki, Avrupa nasıl salgının merkezi oldu? Birlik olarak nerelerde hata yapıldı? Bu konuda orada medyada bir tartışma var mı? Sizin değerlendirmeleriniz ve gözlemleriniz nelerdir? 

Bu çok uzun bir konu diye düşünüyorum. Açıkçası buna etraflı bir yanıt verebilecek kadar kesin bilgilere sahip değilim, değiliz. ABD  Başkanı, Corona’ya “Çin Virüsü” diyor bir yandan, Çin ise virüsün Amerikan askerlerinden geldiğini söylüyor. Ayrıca başka komplo teorileri de var. Hâl böyle olunca, virüsün Avrupa’ya hangi hatayla geldiğini ve yayılma hızının ne denli politik yanlışlara bağlı gerçekleştiğini tespit etmek zor. Ama şunu söyleyebilirim: İtalya çok eleştiriliyor. Bu işin İtalya’da devletin ve özellikle de halkın en başta yeterli ciddiyeti göstermeyerek tüm kıtaya yayılmasına neden olduğu biçiminde kısmen yaygın bir kanı var. Ama dediğim gibi, ortada, bunun böyle olduğunu kanıtlayabilecek sağlam bir bilgi olmadığı gibi, virüsün aslında sanılandan çok daha önce Yaşlı Kıta’ya geldiği, nitekim zatürreeye bağlı ölümlerin son aylarda arttığı gibi farklı iddialar da var. O yüzden bu konuda iddialı bir yorum yapabilecek durumda olduğumuzu düşünmüyorum şimdilik. Medyada bunun kısmen konuşulduğunu söyleyebilirim, örneğin AB kurumlarının, daha atik davranıp, üye devletleri erken ve güçlü bir şekilde uyarmadığına ilişkin bazı yorumlar okuyor, izliyorum. Doğru olabilir de bu, ama benim genel kanaatim, devletler ne yaparsa yapsın, insanlık durumuna baktığımızda, bugün yaşananların, her senaryoda üç aşağı beş yukarı aynı seviyelerde yaşanacağı şeklinde. Çünkü dünya savaşı görmeyen, Soğuk Savaş’ın da sadece sonunu yakalayan Avrupa’daki bizim kuşaklar, mahrumiyet, yokluk, kısıtlılık duygusuna alışkın değiller. Devletler ne yaparsa yapsın, bu yaşananlar yaşanmadan, işin boyutu halklar tarafından algılanamayacaktı bana kalırsa. 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram