Paramız pul olurken cari fazla vermek nasıl oluyor?

BAHADIR POLAT 10 Kasım 2019 EKONOMİ

Başta Hazine Bakanı Berat Albayrak olmak üzere ekonomi yönetimi ve havuz medyasının ekonomi yazarları, son dönemde koro halinde ülkenin cari fazla vermesinin ne kadar büyük bir olay olduğunu anlatıyor. Yıllardır cari açık veren bir ülkenin, açığı kapatarak, cari fazlaya geçmesi elbette önemli bir gelişme. Zira ekonomide kanayan bir yaranın iyileşmesi demek bu. Ancak buradaki soru şu, cari fazla nasıl veriliyor? Neye karşılık veriliyor?

Bu sorulara cevap verebilmek için “alkış korusunun” gürültü içinde kaybolan veya kaybettirilen bazı gerçeklere daha yakından bakmak gerekir. Uzun sözün kısası şu: Türkiye cari fazla verirken parası pul oldu. Milli paramız, tarihinin en değersiz dönemini yaşıyor. Merkez Bankası’nın açıkladığı “TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru” endeksine göre, TL’nin 2018-2019’daki değeri, hükümetin çok atıf yaptığı 2001 krizinden bile düşük. Bu endekse göre TL’nin değeri 75,01 seviyesindeyken, 2018-2019 döneminde ise 73,96.
Yerli ve milli paramız o kadar itibarsız ki, ithalat yapabilmek artık bir babayiğit işi oldu. Aynı Çin örneğinde olduğu gibi paranın değeri e itibarı bu kadar düşük olursa, işletmeler dışardan mal alamaz hale gelir, ihracat kolaylaşır. Daha doğrusu senin ucuz malların aynı Çin malları gibi talep görür. Bu ortamda da elbette cari fazla verirsin. İşin tuhaf yanı bu meseleyi, iktidar muhalifi basın dahil hiçbir ekonomi yazarı umursamıyor. Sadece Karar yazarı İbrahim Kahveci bu gelişmeyi köşesine taşıdı. Bir de tabii sosyal medyada kendine yer bulabilen birkaç yazarın da hakkını verelim. Onun dışında, bu kadar yerli ve milli vurgusunun yapıldığı bir iktidar döneminde bu konunun bu kadar gözardı edilmesi gerçekten takdire şayan!

Peki cari fazla verince halkın dertleri bitti mi? Bu fazladan vatandaşa düşen nedir? Vatandaşa düşen yüksek enflasyon, hayat pahalılığı ve elbette yüksek işsizlik oranları. 2008’deki büyük küresel krizde bile yüzde 14’ü bulmayan işsizlik, temmuzda yüzde 14,3’e yükseldi. Genç işsizlik ise artık ürkütücü seviyelerde, yüzde 27. Eskiden her dört gençten biri işsiz derdik artık her üç gençten biri işsiz diyeceğiz. Tabi bu oranlara, iş aramaktan umudunu kestiği için İŞKUR’a kayıt yaptırmayan ve bu sebeple kriz sayılmayanlar dahil değil! Ama olsun, artık nur topu gibi bir cari fazlamız var, şimdilik onun gazı bize yeter!

VERGİDE TAVAN MESELESİ

Bir süredir vergiyi tabana yayamaktan söz eden ekonomi yönetimi, şimdi de gözünü tavana dikmiş görünüyor. AKP’li vekiller tarafından hazırlanan yeni vergi yasa tasarısına göre yüksek gelir gruplarına yeni ek vergiler getiriliyor. Daha önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi zaten Türkiye’de vergiyi ücretliler (asgari ücret dahil) ve çarşıda pazarda alışveriş yapan vatandaş (dolaylı vergi) ödüyor. Türkiye’de bir yılda toplanan yaklaşık 620 milyon liralık vergide asgari ücretlilerden kesilen vergiler, patronların gelir vergisinden bile fazla. Dolayısıyla ülkede vergiyi doğrudan ve dolaylı olarak taban ödüyor. O bakımdan hükümetin şimdi tavana yönelmesi geç kalınmış ama doğru bir adım.

Yeni yasa ile getirilecek vergilere, “servet vergisi” demek daha doğru olur. Çünkü değeri 5 milyon lirayı aşan konutlardan ek vergi alınması, spor hakemi ve futbolcuların ödediği verginin yüzde 15’ten yüzde 20’ye çıkarılması, bankalardaki döviz tevdiat hesaplarından alınacak verginin iki katına çıkarılması, serveti vergilendirmek demek. Kısacası çok kazanıp, iyi yaşayan zenginler daha fazla vergi ödeyecek. Olması gereken zaten buydu. Ekonomi yönetimi geçitli muhasebe oyunlarıyla ödediği gelir vergisini düşürmeyi başaran zenginleri, bu kez ciddi manada köşeye sıkıştıracak. Nitekim tasarıya ilk tepkiler İstanbul Ticaret Odası ve TÜSİAD gibi büyük patronların operasyonlarından geldi.

Buradaki kritik nokta şu: bu tasarı meclisten aynen geçirilebilecek mi? Yoksa yine patronların kulisiyle vergi tasarısı tavandan tabana mı dönecek? Zira tasarıda gayrimenkul alım satımında alınan harç vergisinin, alıcı-satıcının gösterdiği değer üzerinden değil, tapu dairesinin belirlediği gayrimenkulun gerçek değeri üzerinden alınması gibi maddeler de var. Tapu harçları ise sadece zengini değil bütün vatandaşı ilgilendiren bir konu. O bakımdan, vergi tasarısı meclisten geçirilip de yasa haline gelmeden, “artık çok kazanan çok vergi verecek” demeyi çok gerçekçi bulmuyorum. Zira patronlar daha şimdiden Ankara’nın yollarını aşındırmaya başlamıştır. Bekleyelim görelim.

MERKEZ BU KEZ RİSK ALDI

Faizleri hızla düşürmesi için Merkez Bankası başkanlığına atanan Murat Uysal, aldığı talimatları fazlasıyla yerine getiriyor. Başkan Uysal yönetimindeki para politikaları kurulu dört ayda tam 1000 (bin) baz puan faiz indirimi yaparak, politika faizini yüzde 25’ten yüzde 14’e çekti. Ekonominin canlanması, yatırımların artması için düşük faiz elbette önemli lakin özellikle geçen yıl yaşanan kur şoku bu konuda daha temkinli hareket etmeyi gerektirmiyor mu? Enflasyonun yine çift hanelerde devam edeceği ve TL’nin bu kadar kırılgan olduğu bir ortamda ve diğer yandan küresel risklerin de gittikçe arttığı bir dönemde, Merkez bu kadar cesur davranırsa, kısa süre sonra kaşıkla verdiğini kepçeyle geri almak zorunda kalabilir. Eğer hükümet yatırımları arttırmak istiyorsa bunun yolu faizi hızla indirip sonra yükseltmek değil, düşük faizi kalıcı hale getirmektir.

EKONOMİ SÖZLÜĞÜ

Cari Açık Nedir?

Bir ülkenin ihraç ettiği mal ve hizmetlerden elde ettiği gelirin, ülkenin yurt dışından ithal ettiği mal ve hizmetlere yaptığı ödemelerden az olmasıdır. İhracattan elde edilen gelir, ithalata yapılan ödemelerden fazlaysa o zaman cari fazla oluşur.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram