Paket ekonomisinin iflası

BAHADIR POLAT 03 Ekim 2019 EKONOMİ

“Türkiye’de artık büyüme sorunu, iktisat politikalarının etkisiz kaldığı bir zemine oturdu. Yalnızca güven sorununa bağlandı. Hukuk ve demokrasi altyapısı değişmezse güven sorununu ve büyümeyi çözemeyiz.”

Bu ifadeler, duayen iktisatçılardan Prof. Dr. Esfendar Korkmaz’ın Yeniçağ gazetesindeki yazısından alıntı. Esfendar Hoca, ülke ekonomisinin içinde bulunduğu açmazı en net haliyle özetlemiş. Evet, Türkiye ekonomisinin yaşadığı ağır sorunlar artık iktisat politikaları ile açıklanamayacak ve çözülemeyecek bir aşamaya geçti. Kısacası, -cek, -cak ekonomisi de denilebilecek, paket ekonomi iflasını izliyoruz hep birlikte. Ekonomi yönetimi tarafından, “çözüldü çözülecek” veya “en kötüsü geride kaldı” söylemleri ile süreklş makyajlanan sorunlar giderek ağırlaşıyor. Çünkü bizim gibi “gelişen” kategorisinde yer alan ülkeler için ekonomideki en temel ve vazgeçilmez parametre “güven”dir. O güven kaybolduğunda, tekrar sağlayamadığımız her gün, sorunlar ağırlaşıyor. Zira “gelişen” ülke ekonomilerini ayakta tutan yerli ve özellikle de yabancı yatırımcılar güvenmedikleri ülkeye yatırımı keser, kendilerine yeni ve güvenli limanlar arar ve elbette bulurlar. Son yıllarda kendi kategorisinde değerlendirilen (Brezilya, Rusya, Güney Afrika, Endonezya…) ülkelerden bile ekonomik ve hukuki veriler anlamında negatif ayrışan Türkiye, ekonomide tekrar ayağa kalkmak için, güvenin yeniden tesisine muhtaç halde. O güveni tekrar tesis etmenin yolu da, elbette Esfendar Hoca’nın dediği gibi hukuk ve demokrasi alt yapısını tekrar kurmaktan ve sağlamlaştırmaktan geçiyor.

Türkiye gündemini izleyenlerin de net şekilde görebileceği gibi son iki üç aydır ekranlara Ekonomi Bakanı yerine sürekli Adalet Bakanı’nın çıkması, bu kadar ağırlaşan ekonomik sorunlara rağmen ekonomi paketlerine ara verilip yerine, sürekli yargı reformundan, adaletten, adalete güvenden söz edilmesi aslında, iktidarın ve elbette sarayın da bu gerçeğin farkında olduğunu gösteriyor.

TOPLUMSAL HASAR TESPİTİ

Bu meseleye bir virgül koyup, yeni bir parti hazırlığındaki AKP’nin 11 yıl ekonomiden sorumlu, 2 yıl da Dış işleri Bakanlığını yapmış Ali Babacan’a geçelim.

Babacan, uzun yıllar devam eden suskunluğunu bozdu ve Karar gazetesine uzun bir söyleşi verdi. Kısa süre önce AKP’den istifa eden Babacan, eski Cumhurbaşkanı ve AKP kurucusu Abdullah Gül’ün desteğiyle bu yıl bitmeden yeni partinin kurulacağını açıkladı. Elbette Babacan denilince akla ekonomi geliyor. Zira AKP’nin ekonomide en başarılı olduğu, işsizliğin tek haneye indiği, enflasyonun ve faizlerin yüzde 5’lere düştüğü dönemlerde, ekonominin dümeninde Babacan vardı. Dolayısıyla onun ismi ekonomideki o kaybolan güvenin tesisi için önemli bir başlangıç denebilir. Zaten Babacan’ın ortaya çıkmasının, ekonominin en kötü dönemine rastlaması tabiki tesadüf değil!

Peki Babacan ekonomi için ne diyor? Ekonomiye yönelik cümlesi aynen şöyle: “Ekonomi en kolay kısmı. İki kere iki dörttür diyebildikten sonra, rasyonalite olduktan sonra çok kolay toparlanır. Ama diğer alanların üzerine çok yoğunlaşmamız gerekiyor. Toplumsal hasarı tamir etmemiz gerekiyor.”
İşte bütün mesele bu son cümle. Toplumsal hasarın tespiti ve zemini. Ekonomiyi çok iyi bilen Babacan, toplumsal hasarı gidermeden ekonomi konuşmanın anlamsızlığını da iyi biliyor. Babacan’ın satır aralarına sıkıştırdığı mesajlarda, hep hasar tespitleri dikkat çekiyor. “Türkiye’nin özgürlük sorunu var, temel haklar sorunu var, bir adalet sorunu var.” dedikten sonra dördüncü sırada ekonomi sorunu olduğunu söylüyor. Sonra da ekliyor: “Devletin varoluş sebebi adalettir. Tek bir varoluş sebebi varsa adalettir o.”
Röportajında, “korku değil ümit siyaseti” yapacaklarını belirterek, ülkedeki mevcut korku iklimine gönderme yapan Babacan’ın mesajı net; adaleti düzeltmeden, temel haklar ve özgürlük sorununu çözmeden, ekonomi de düzelmeyecek. Yazının başında da bahsettiğim gibi, AKP iktidarı da ve onun genel başka Tayyip Erdoğan da bu durumun farkında. O zaman soru şu… son dönemde sürekli adalet ve yargı paketini gündem yapmasa, iktidar tekrar demokrasi ve hukuka dönecek diye okunabilir mi?

Bu soruya olumlu cevap verebilmek kolay değil. Zira Türkiye’de adalet sorunu ve hukuksuzluklar öyle bir seviyeye geldi ki, iktidarın istese bile tekrar hukuk ve demokrasiye dönmesi çok zor! Bu durumun çelişkisi ise AKP’nin bugüne kadar ki en büyük silahı olan ekonominin tekrar toparlanabilmesi için hukuk ve demokrasinin önşart haline gelmiş olması. Sürekli yargı paketi diyor, adalet diyor, adalete güven diyor, hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, ifade hürriyetinin önemine vurgu yapıyor, ancak iş icraata gelince uygulama sürekli erteleniyor. Adalet Bakanı’nın çıkıp ifade özgürlüğünden bahsettiği gün, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, sosyal medyada dile getirdiği fikirlerinden dolayı 8 yıl 9 ay ceza alıyor.

Adalet Bakanı, “tutukluluğun cezalandırmaya dönüşmesi kabul edilemez” derken, halen cezaevinde tutukluluk süresi üç yılı aşmış on binler hiç gündeme gelmiyor. “Tutukluluğun cezalandırmaya dönüşmemesi için yargı paketini beklemeye gerek var mı?” diyenleri kimse duymuyor. KHK’lar ile kamudan ihraç edilenler arasında yargıda beraat edenler bile göreve iade edilmiyor. Kısacası bütün vaatlere, şaşalı toplantılara ve süslü cümlelere rağmen, iktidar otoriterlik üstü az demokrasi az hukuk anlayışından vazgeçmiyor. Ekonomiden ve elbette uluslararası yatırımcılardan kaynaklanan hukuk-adalet ve demokrasi baskısına şimdi, AKP içinden çıkacak iki partinin baskısı da eklendi. Çünkü sadece Gül-Babacan cephesi değil, eski başbakan Ahmet Davutoğlu cephesi de sürekli adalete ve demokrasiye vurgu yapan çıkışlar yapıyor. Bu durumda saray ve AKP’nin ekonomisinin yanında, hukuk ve demokrasi konusundaki hamle üstünlüğünü, kendi içinden çıkan rakiplere kaptırma riski ortaya çıktı.

Bütün bu gelişmelere bir de siyasi hayatının en doğru hamlesini yapan CHP ve onun lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu eklemek lazım. Ana muhalefet de artık iktidarı, hak-hukuk-adalet vurgusuyla sıkıştırıyor. CHP’nin ekonomideki en önemli argümanı ise yerel seçim sonrası kazanılan belediyeler üzerinden devam eden “israf ekonomisi” vurgusu. Ekonomide göstergeler kötüleştikçe, işsizlik arttıkça, yoksulluk kitleselleştikçe, “israf” meselesi iktidarın başını daha fazla ağrıtacak.

SICAK PARA AKIŞI TEKRAR BAŞLAR MI?

İktidar ve elbette ekonomi yönetimi şu anda gözünü tamamen, yeniden başlamasını beklediği sıcak para akışına dikmiş durumda. Adalet ve demokrasi söylemlerinin asıl gerekçesi de bu zaten. Uluslararası yatırımcıya, küresel fonlara “güven” verip, sıcak para akışını tekrar başlatmak.
Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) faiz indirim sürecine girdiği bir dönemde sıcak para meselesi Türkiye için çok kritik hale geldi. Eğer FED faiz indirimlerine devam kararı alırsa, küresel sermaye gelişen ülkelerde kendine yeni limanlar arayacak.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com