O telefonlar neler kaydediyor biliyoruz

Önce bir araştırmacı olarak adını duyduğumuz, sonra bir gazetenin Washington temsilciliğini yürüten şüpheci konuğumuz sanırım en uygun adresi bulmuş ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nda mühim bir konuma gelmişti. Milli istihbarat teşkilatımız emin ellerdeydi!

MEHMET ŞAHİN 17 Ocak 2021 GÖRÜŞ

Tahtı yapılan fânilerin dahi bahtına kefil olunamayan bir âlemde ne büyük bahtiyarlıktır derd-i maişetle kula minnet eylememek. Kaydınızın nüfusta aynı kütüğe düşüldüğü hâne halkının umum ahvâlinden bellidir, hayat imtihanına istediğiniz sorudan başlayıp başlayamayacağınız. Kimi ailelerde geçimlik temininde umulan faide için değil de bir itibar nişânesi olarak mühimken yüksek tahsil, kimilerindeyse, ‘Görüyorsun hâlimizi, oku kendini kurtar.’ hitabının tabii istikametidir. Hoş, bu da ebeveynin soluğunun feri nispetinde mümkün. Meslek liselerinden evvel sanayii minibüslerini ezber edenler olduğu gibi mektepli zanaatkârlar da vardır halk içre. Tahsil cihetiyle noksanlıklarını evlat üzerinden telâfi arzusundaki bir kısım anne babaysa bu uğurda ceketlerini satmaktan dur olmaz.

Bursa sokaklarını arşınlarken okumaktan başka çıkar yolu olmadığını idrak etmiş bir genç dimağ, zorlanmadan mesleğini de seçer 90’ların başında. İşini kolaylaştıran, neredeyse her adımında değişen müziktir. Özel radyoların, müzikte güzelliğin otoritenin tensip buyurduğu kalıplar dışında da mümkün olabileceğini haykırdığı yıllar… Yaz tatilidir, “top peşinde koşup ayakkabı parçalayacağına” Tahtakale’de elindeki çay askısıyla, esnafın arasında hayatı öğrenmektedir. Dilinde yeni yeni yer etmeye başlayan Ahmet Kaya şarkıları ismen tanıdığı devletin zihniyetine dair henüz çözemeyeceği ipuçları verirken, coğrafi yazgısı olan arabesk tınılar da müstakbel platonik sancıların introsudur adeta…

Hayır, konservatuvar değil! Tabii donanımı dinlenebilir bir musîki icra etmeye müsait olsaydı, belki… İletişim okuyacaktır hem de Radyo-Televizyon ve Sinema… Radyocu olacaktır, kışları talebe ve durgun, yazları çaycı ve yorgun olarak geçiren delikanlı. O günden bellidir orta erimli hedefi de. Yine mi TRT demeyin; ulu menzildir, Orta Karadeniz’in uca bir dağ köyünden gelip ancak ayakta durmaya çalışan ailenin en küçük ferdine… İzmir senelerce ağırlar, yontar, şekillendirir, tartışmaya kapalı bir diploma sahibi yapar, hayata katar; atar, tutar, arada düşürür canını yakar… Mesleği sevdiren, öğrenciyken çalışmaya başladığı özel radyolarla yayıncılığın okuluna hazırlanır. Olması gerektiği gibi sınavlar, kurslar, son elemeler derken ilk görev yeri, Erzurum. Devletle tanışır; henüz el ense çeken kurallara ısınmadan kanunsuzca sırt üstü yapıştırılacağı mindere alışır…

Hayat kaçınılmaz bir paralel kurgudur; siz kendi yatağınızda akarken bütün olay ırmakları hareketlidir. Bir yandan her yurttaş gibi kendi yolunu çizmeye çalışırken diğer yandan da artık tanış olunan devlet üzerinden memleket meselelerini takip… Daha doğuda hâkisiyle tanıdığı devlet, yedek de olsa subaylık lutfetmişken bilir miydi acep, bu kendini bilmezin vatanın bölünmez bütünlüğüne kast edeceğini?!

İstanbul, Harbiye… TRT İstanbul Radyosu’nda akşam üstü bir haber programının yayını tamamlanır, konuk edilen gazeteciyle sohbeti koyulaştırmak için hemen yolun karşısındaki mekana geçilir. Henüz kurulan toplam cümle sayısı karşılıklı bir fikir edinilecek düzeye ulaşmamışken okul yıllarından tanıştığım bir gazeteciden söz edince tavrı değişir konuğumuzun. O anda kesinlikle fark etmediğim işaretler taşıyordu davranışları yakın gelecekte yaşanacaklara dair. Ne vardı ki bunda? Aynı sektörde yer alan insanların birbirini tanıması niye bu kadar ürkütücü olsundu!

Yayında konuşulmayan boyutlarıyla yine güncel meseleleri konuşurduk vakti olup çay içmeye kalan konuklarımızla. Fakat, ne çayın tadı kalmıştı ne sohbetin. Masanın üstünde duran telefondan rahatsız olmasınıysa ruh haline mi vermeli yoksa, sonra kısa bir süre sonra çalışmaya başlayacağı adrese mi? “Biz o telefonlara neler kaydedildiğini biliyoruz.” cümlesini duyunca anlamalıydım belki, gerekli hallerde kurgusal haber konusunda dizayn edilmiş medyaya nasıl yön verebileceğini. Akıllı dahi olmayan cihazı kaldırmamı istedi ciddi ciddi. Artık masadaki üç kişi için de pek sürdürülebilir yanı kalmamıştı sohbetin. İkimiz de ilk defa karşılaşıyorduk böyle bir durumla, o tanışıklıktan söz ettiği için duyduğu pişmanlık ekip arkadaşımın yüzünden okunuyordu. Konuğumuz birkaç hafta önce geldiği Amerika Birleşik Devletleri’nde CIA, FBI temalı çok film mi seyretmişti ki; en gizemli yanı her ayın ortasında maaşını çektiği banka kartının şifresi olan bir radyocuya bu kadar anlam yüklemişti?!

Eşlik edecekleri sohbet gibi yarım bıraktığımız çaylar masada kala kaldı, kalktık. Bir ‘olağan şüpheli’ miydim? Yürürken dahi tedirgindi. Aynı yöne gideceğimizi konuşmamış olsak büyük ihtimalle hemen orada ayrılırdık. Metro girişine kadar süren zoraki yoldaşlığımızın herhangi bir ‘kutlu dava’da sürdürülebilir olmadığı gayet açıktı. Profesyonelce devam edebilirdi de ilişkimiz, hepi topu iki durak yan yana durmak yerine kaçarcasına ilerlemeseydi. Can sıkıcı bir durum muydu, evet. Fakat, psikolojik bir rahatsızlığı da olabilirdi, normal değildi bu tutumu.

Çok geçmedi üstünden, önce bir araştırmacı olarak adını duyduğumuz, sonra bir gazetenin Washington temsilciliğini yürüten şüpheci konuğumuz sanırım en uygun adresi bulmuş ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nda mühim bir konuma gelmişti. Belli ki, o gün itibarıyla bunun olacağından haberdardı ve havaya biraz erken girmişti. 2016 senesinin 15 Temmuz’undaki en büyük kabahati TRT Türkü’de yanlış anons yapmak olabilecek biriydim ama, sonraki malum listeye nasıl dahil edildiğim konusunda çok da kafa yormam gerekmedi. Ne de olsa istihbarat teşkilatımız emin ellerdeydi! Yoksa ‘Emin’ ellerde miydi?!

Netice-i kelam, devletle tanışmaktan ziyade onu tanımakmış mühim olan…

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com