Netanyahu da ‘ya ben ya da kaos’ diyor; benzerlik şaşırtıcı değil

Anlayacağınız Netanyahu “ya ben, ya da kaos” diyor. Benzerlik şaşırtıcı olmamalı. Hamas’ın gönderdiği roketlerin kendi siyasi ikbaline ilişkin akıllıca bir adım olduğundan kuşku yok... Fakat aynısını Filistin davası ve halkı için söylemek zor.

ÖMER MURAT 12 Mayıs 2021 GÖRÜŞ

On iki yıldır iktidarda bulunan İsrail Başbakanı Netanyahu 23 Mart’ta iki yıl içinde dördüncü kez gerçekleşen seçimler sonrasında, anayasa gereği 28 gün içerisinde hükümet kurmayı başaramadığı için görevi 5 Mayıs’ta cumhurbaşkanına iade etmek zorunda kaldı. Seçimde ikinci sırada yer alan Yesh Atid Partisi lideri Yair Lapid hükümet kurma çalışmalarını yürütürken Doğu Kudüs’te birdenbire ortalık karıştı. Bunlar tabiatıyla birbirinden bağımsız olaylar değildi. Fakat İsrail siyasetinde sarsıntılara yol açan asıl hadise başka bir seçimdi ve Türkiye’de de taşları yerinden oynatmıştı: ABD Başkanlık seçimini ülke lideriyle arasının iyi olmadığı bilinen bir şahsiyet, yani Joe Biden kazanmıştı.

NETANYAHU DA ERDOĞAN GİBİ UZUN SÜRE TELEFON BEKLEDİ

Netanyahu da Erdoğan gibi Biden’dan uzun süre telefon gelmesini bekledi. Hatta ABD’deki İsrail Büyükelçisi yaşadıkları hayal kırıklığını attığı twit mesajıyla göstermek durumunda kaldı. ABD ve İsrail arasındaki yakın ilişkiler dikkate alındığında, Biden’ın İsrail Başbakanı’yla görüşmesini Kenya ve Ürdün gibi ülkelerin liderleriyle bile görüştükten epey sonra Şubat ortasına kadar ertelemesi dikkat çekiciydi. Biden’ın tavrı, öncelikle, Netanyahu’nun Obama Yönetimi tarafından izlenen Ortadoğu siyasetini sabote etmekten kaçınmayacak şekilde hareket etmiş olmasıyla ilişkilendirildi. Biden, Netanyahu’ya “Obama’ya yaptığın muameleyi bana da yapmana müsaade etmeyeceğim” mesajı veriyordu. İkinci olarak ise ABD Başkanının dış politika öncelikleri arasında artık Ortadoğu ilk sıralarda yer almıyordu. Biden için öncelikli meseleler ekonomik kriz, salgın yönetimi ve Çin’e karşı batının ortak bir cephe oluşturmasını temin etmekti. Ortadoğu’nun nasıl çözüleceği belli olmayan karmaşık sorunlarına fazla vakit ve enerji harcamayı öngörmüyordu.

NETANYAHU DA ERDOĞAN GİBİ TOPLUMSAL FAY HATLARINI İYİ BİLİYOR

Nasıl Biden’ın seçilmesiyle Berat Albayrak gibi önemli bir ismin birdenbire beklenmedik şekilde güçten düşüşü arasında yadsınamaz bir ilişki vardıysa, Beyaz Saray’da İsrail Başbakanı’ndan hoşlanmadığını göstermekten çekinmeyen bir ismin bulunmasının İsrail siyasetinde çalkantılara yol açması kaçınılmazdı. Nitekim Netanyahu yönettiği kırılgan koalisyonu  tutamadı, 23 Mart’ta seçime gitmek kaçınılmaz oldu ve seçimde birinci parti olmasına rağmen sonrasında yeniden hükümeti kurmayı başaramadı. İsrail müesses nizamı, Netanyahu’ya kapıyı göstermenin yollarını arıyor gibiydi… Fakat Erdoğan’a benzer şekilde, idare ettiği toplumu kutuplaştıran fay hatlarını nasıl tetikleyeceğini oldukça iyi bilen Netanyahu öyle sahneyi kolayca terk edecek bir politik figür değildi. Hakkında devam eden yolsuzluk soruşturmaları yüzünden iktidardan düştüğü anda başına geleceklerden endişe etmesine yetecek kadar nedeni var. Doğu Kudüs ve Şeyh Jarrah’ta kronik bazı meselelere yönelik İsrail polisi tutumunu sertleştirince, Filistinliler bunu protesto etti ve böylece çatışmalar muhtemelen Netanyahu’nun beklediği gibi alevleniverdi.

İSRAİLLİ ARAPLAR İSLAMCI BİR PARTİYİ İKTİDAR İÇİN ANAHTAR HALE GETİRDİ

23 Mart’taki seçimde İsrail siyasi tarihi bakımından kritik bir gelişme yaşandı, İsrail’in Arap vatandaşlarını temsil eden, liderliğini İslamcı bir siyasetçi olan Mansour Abbas’ın yaptığı küçük bir parti, hükümetin belirlenmesinde ciddi bir siyasi güç konumuna yükseldi. Seçimden sonra ‘Kral yapıcı’ olmayı hedefleyen ve “Çıkarımıza olacak herhangi bir hükümetle çalışmaya hazırız” diyen Abbas seçmenini bu konuda ikna etmeyi başarmış gibiydi. Netanyahu karşıtı blokun bir hükümet kurabilmesi için bu partinin desteğine ihtiyacı var. İsrail sokaklarında Yahudi ve Arap vatandaşların birbirlerini linç ettikleri bir iç savaşa doğru gidildiği endişesi veren görüntüler varken, Mansour’un Yahudi partilerle bir koalisyona katılabilmesi şu an itibariyle artık iyice zorlaştı. Önümüzdeki üç hafta içinde böyle bir gelişme yaşanmazsa İsrail beşinci kez seçime gidecek. Anlayacağınız Netanyahu “ya ben, ya da kaos” diyor. Benzerlik şaşırtıcı olmamalı. İnsan tabiatının en karanlık yönlerine hitap eden popülizmin tüm milletlere sunduğu reçete aynıdır.

ÇATIŞMALAR HAMAS İÇİN DE ELVERİŞLİ BİR ORTAM YARATTI

Son çatışmalar aynen Netanyahu için olduğu gibi Hamas için de siyaseten nemalanabileceği oldukça elverişli bir zamanda yaşandı. Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas 30 Nisan’da yaptığı bir açıklamayla 22 Mayıs’ta düzenlenmesi planlanan seçimleri “İsrail’in Doğu Kudüs’teki seçmenlerin oy kullanmasını garanti edememesi nedeniyle” ertelediklerini duyurdu. Bu kritik bir seçimdi, 2006’dan bu yana ilk kez düzenlenen parlamento seçimi olacaktı ve akabinde 31 Temmuz’da devlet başkanlığı seçimleri yapılacaktı. Abbas’ın süresiz erteleme bahanesi olarak gösterdiği husus inandırıcı bulunmadı, çünkü İsrail’in izin vermediği bölgede yaşayan Filistinli seçmenlerin sayısı azdı (156 bin seçmenden sadece 6 bini), keza İsrail’e Filistin seçimleri üzerinde bu tür veto hakkı vermek doğru olmadığından sorunun başka yollardan çözülmesi için öneriler getirilmişti. Bunları dikkate almayan Abbas, Netanyahu hükümetinden yeni bir İsrail hükümeti kurulana kadar Doğu Kudüs’te Filistin seçimlerinin nasıl düzenleneceğine ilişkin tutum takınmayacaklarını bildiren bir mektup aldığını açıkladı.

FİLİSTİN YÖNETİMİ DE GENÇ KUŞAKLARIN BEKLENTİLERİNİ KARŞILAMIYOR

Abbas’ın asıl endişesi, seçimlerde Hamas’ın, ciddi bölünmeler yaşayan kendi partisi Fatah karşısında başarılı olacağının giderek anlaşılmasından kaynaklanıyordu. Nitekim Hamas, bir “darbe” olduğunu ilan ettiği erteleme kararını kınadı, bunun daha önce yapılan anlaşmalara aykırı olduğunu söyledi. Hamas kızgındı ama elinde Abbas’ı zorlayabileceği fazla bir enstrüman yoktu. Bu nedenle Filistinlilerin, özellikle hayatlarında hiç oy kullanamamış genç kuşağın desteğini yanına çekmeye ve onların kızgınlığından istifade etmeye odaklandı. Yaklaşık yirmi yıldır Filistin hükümetini yürüten Fatah kendini yenileyemeyen, statükocu, yaşlı bir partiye dönüştü. Abbas’ın kendisi 85 yaşında, Fatah üst düzeyinin çoğu 60 yaşının üzerinde kişilerden oluşuyor. Yani genç kuşakla aralarında giderek kapanması zorlaşan bir boşluk var. Netanyahu’nun ustaca sahneyi nasıl hazırladığını, Hamas’ı ringe çıkaracak kıvama nasıl getirdiğini sanırım gördünüz.

HAMAS LİDERİ GAZZE’DEN KUDÜS’Ü SAVUNDUKLARINI İLAN ETTİ, BU ÖNEMLİ

İsrail polisi Haremi Şerif’e kadar girerek Filistinli göstericilere yönelik orantısız şiddet uygularken, Hamas kontrolü altındaki Gazze’den gönderdiği roketlerle Filistinli genç kuşağın, onları savunan ve temsil eden asıl meşru güç olarak kendisini görmelerini, böylece Abbas’ı koltuğunda oturmayı imkansız kılacak şekilde kaynayan bir seçmen tabanıyla başbaşa bırakmayı hesaplıyor. Hamas lideri İsmail Haniyeh, Gazze’den Kudüs’ü savunduklarını ilan ediyor.

Hamas’ın gönderdiği roketlerin kendi siyasi ikbaline ilişkin akıllıca bir adım olduğundan kuşku yok… Fakat aynısını Filistin davası ve halkı için söylemek zor. Hamas’ın askeri açıdan İsrail’e diz çöktürmesinin mümkün olmadığı, İsrail’in yapacağı misilleme saldırılarının pek çoğu çocuk onlarca sivilin ölümüyle neticeleneceği, nihayetinde uluslararası güçlerin arabulucuğuyla bir ateşkesin sağlanacağı başından belli. Tabiatıyla tüm bunlar Hamas’ın İsrail şehirlerinde bir kaç gün boyunca estirdiği terör dolayısıyla içlerini bir nebze de olsa soğuttuğu Filistin gençliği nezdinde kazanacağı popülerliği engellemeyecek. Yine ülkedeki Yahudi ve Araplar arasındaki gerilimin şiddete dönüşecek denli artmasıyla, Arap partisinin desteğiyle Netanyahu’yu dışlayan bir hükümetin oluşturulması ihtimali iyice imkansız hale gelecek. Bu sırada İsrail’in dünyada çektiği tepki nedeniyle imajının sarsılması, bazı Arap ülkeleriyle henüz başlatılmış normalleşme sürecinin tehlikeye düşmüş olması gibi ülkenin dış siyasi çıkarlarının zarar görmesi, milyonlarca Yahudi ailesinin üzerlerine roket düşme tehlikesi yüzünden bir kaç gün boyunca çocuklarıyla yaşadıkları dehşet, bunun getireceği psikolojik ve sosyo-politik sorunlar ise Netanyahu’nun pek umurunda değil.

ÇÖZÜM HAMAS ROKETLERİ DEĞİL, IRKÇI REJİMİN İFŞA EDİLMESİDİR 

Tel Aviv üzerinde Filistin meselesini uzlaşmayla çözme ve Filistin halkının temel haklarını çiğnemekten kaçınarak şiddet tatbik etmesini önleyecek baskıyı oluşturacak olan asıl husus, Hamas’ın roketleri değil, uluslararası kamuoyu nezdinde bir “apartheid” yani ırkçı bir rejim olarak görülmesidir. Hamas Gazze’den müdahil olmasaydı, iktidarı kaybetme kaygısıyla agresifleştiği tüm dünyada görülen Netanyahu’nun içeride ve dışarıda iyice zor duruma düşmesi işten bile değildi. Neticede İsrail polisinin Doğu Kudüs’te Filistinli göstericilere karşı uyguladığı şiddet sonucu ölecek Filistinlilerin sayısı da kıyaslanmayacak kadar az kalacaktı. Gandi, Mandela, Martin Luther örnekleri günümüz dünyasında demokratik bir rejime karşı sivil haklar ve eşitlik için mücadele ederken eline silah almanın tam tersi sonuçlar doğuracağını, namlulara karşı silahsız şekilde yürümenin veya yerden eline geçirdiğin bir taşı fırlatmanın, atılacak yüzlerce roketten daha etkili olabileceğini herkese göstermiştir.

Sözün kısası Netanyahu ve Hamas kazanırken, Filistin ve İsrail kaybedecektir. Fakat bunların kısa vadeli kazanımlar olduğu da muhakkaktır. Bu şekilde iktidarda kalmayı başarmış bir Netanyahu’nun kendisiyle aynı kareye girmekten iyice kaçınacak Biden yönetimiyle ilişkilerini idare etmekte zorlandığı oranda İsrail müesses nizamıyla arasındaki gerilim artacaktır. Öte yandan pek çok ülkede resmen “terörist bir örgüt” olarak kabul edilen Hamas’ın sivil hedeflere denk geleceğini önemsemeden rast gele attığı roketler nedeniyle militan imajı daha da belirginleştiği için uluslararası arenada seçim kazansa bile Filistin halkının meşru temsilcisi olarak görülme ihtimali iyice düşmüştür. Bu tür bir tanınmayı elde edemeden Filistin gençliğinin arzuladığı değişimi gerçekleştirebilecek bir konuma yükselmesi imkansızdır.

Halklar popülizmin kendilerinin değil güç kirlenmesi yaşayan, otoriter ve yolsuz liderlerinin çıkarına bir rejim olduğunu anlayana kadar bu bedelleri maalesef masum çocuklarıyla beraber ödemeye devam edeceklerdir.

WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com