Murat Ülker: Neymiş efendim, yurt dışında işimiz varmış! Olmasın mı?

Ülker'in sahibi Murat Ülker, ailesi ve kendisi hakkında merak edilen sorulara cevap verdi. "Sermayeyi yurt dışına kaçırdığına" dair iddiaların doğru olmadığını belirten Ülker, "Kazancımızı ülkemize getiriyoruz. Şirketin aslı burada. Evim de burada. Dünyanın başka hiçbir yerinde evim yok." dedi.

KRONOS 23 Şubat 2021 EKONOMİ

Yıldız Holding'in eski yönetim kurulu başkanı Murat Ülker

Ülker’in de sahibi olan Yıldız Holding’in eski yönetim kurulu başkanı Murat Ülker, İngiltere’nin başşehri Londra’da kurduğu Pladis şirketine devretmesi ile başlayan “parayı yurt dışına kaçırıyor” eleştirilerine cevap verdi.

“Sadece Ülker ile  büyüyemeyeceğimizi anlayınca dünyaya baktık. Godiva ve McVitie’s de satılıyordu, aldık.” diyen Ülker, “Sermayemiz Türk sermayesi ve burada. Evim de burada. Dünyanın başka hiçbir yerinde evim yok.” ifadelerini kullandı.

EN ZENGİN BİSKÜVİ-ÇİKOLOTA YAPAN OLUR MU?

Yurt dışında yatırım yaptıkları için yerli ve milli olmadıkları yönünde eleştiriler aldıklarını belirten Ülker, “Adamın yurtdışında işi varmış’ deniliyor. Türk sınırları içinde mi kalalım? Yerli ve milli olmak bu değil. Bizim bilançomuz burada çıkıyor. Malın sahibi de biziz, ailemiz. Ailemiz de buradaki Yıldız Holding.” dedi.

Ülker, Türkiye’nin yüksek katma değerleri üretim açığını şu sözlerle özetledi: “Sen en zenginsin’ diyorlar. En zengin bisküvi, çikolata yapan olur mu? Bir ülkenin sanayisi kocaman şirketleri olur.”

Dünya liginde öne çıkabilmek maksadıyla Godiva ve McVitie’s markalarını satın aldıklarını ifade eden Ülker, “Sermayeyi başka devlete götürmek, iş adamı bile olmayan kişilerin mülahazalarıdır. Kazancımızı kendi ülkemize getiriyoruz, çünkü şirketin aslı burada. Evim de burada ve dünyanın başka hiçbir yerinde evim yok.”


 

Pandemide kendimizi yeni düzene adapte ettik. İnovasyon kaslarımız iyi çalışıyor. Koronavirüsle birlikte tüm holding şirketlerini yeni duruma adapte edebilmek için gönüllülük esasına dayalı global bir çalışma grubu oluşturduk. Tele-Çalışma Disruption Grubu adını verdiğimiz bu grubun çağrısıyla tüm dünyadaki şirketlerimizden 82 proje fikri geldi.

Murat Ülker, ZOOM üzerinden katıldığı üç ayrı konferansta üniversite öğrencileri ve iş insanlarıyla bir araya geldi. Yöneltilen bazı sorular ve Ülker’in verdiği cevaplar şöyle:

SALGINDA 65 BİN ÇALIŞANA HER SABAH “NASILSIN?” MESAJI 

Yeni tip Koronavirüs (Covid-19) ülkemizde ve dünyada patlak verdiği andan itibaren küresel çapta bir kriz yarattı, birçok sektörü derinden etkiledi. Sizde etkisi nasıl oldu?

75 yılı aşkın tecrübeye sahip bir şirketiz. Bu süre içinde pek çok zorluklarla karşılaştık. Zorluklar insanı eğitir. Daha yenilikçi düşünmeye sevk eder. İnovasyon kaslarımız iyi çalışıyor. Sadece pandemiyle alakalı bir durum değil, öncesinde de böyleydi.

Çok sayıda gönüllülük esasına dayalı Disruptive (Alt Üst Etme) çalışma grupları oluşturmuştuk. Koronavirüs salgınının ilk günlerinde de tüm holding şirketlerini yeni duruma adapte edebilmek için yine gönüllülük esasına dayalı global bir çalışma grubu oluşturduk.

Yıldız Holding Tele-Çalışma Disruption Grubu adını verdiğimiz bu grubun çağrısıyla tüm dünyadaki şirketlerimizden 82 proje fikri geldi. Burada ilginç olan, Tele-Çalışma Grubu’nun tüm çalışmalarını tele-çalışma yoluyla yapmasıydı.

Ne tür teklifler geldi?

ŞOK Marketler’den, Bizim Toptan’dan, GODIVA’dan, yani Yıldız Holding’in hemen hemen her şirket biriminden teklifler geldi. Ayrıca, pandemiyle birlikte, çalışanlarımızın yanında olduğumuzun altını çizmek için hemen ‘Nasılsın?’ diye bir dijital uygulama geliştirdik.

65 bin çalışanımıza her sabah sağlık durumlarını soruyoruz. Gerekirse çalışma modellerimizi altüst edip daha verimli modellere ulaşıyoruz. Bunu yapabilmek için üst yönetim dahil tüm kademelere dijital eğitimler de veriyoruz.

“TURİZM VE YEMEK FABRİKALARI TARAFINDA ZARAR ETTİK” 

Pazara yansıyan gelişmeler nelerdir?

Atıştırmalık mallarında uluslararası bir holding olarak biz üretim, satış ve pazarlama yapıyoruz. Fakat işimizin yarısından fazlası imalat ve perakende, Türkiye esaslı yani, işimizin uluslararası olan kısmı işimizin yüzde 40’ı kadar. Bütün dünyada bilinen kıymetli markalarımız var.

Markalarımızın bir kısmını biz yapmışız, bir kısmını Godiva, McVities gibi sonradan satın aldık. Kriz ortamında insanlar markalara sarıldılar tabiri caiz ise. Onun için satışlarımız daha iyi gitti atıştırmalık işlerimizde, zarar da etmedik.

Diğer B2B dediğimiz Business to Business veya EDT Ev Dışı Tüketim satış kanalları var. Yani yemek fabrikaları ve restoranlara da mal veririz, turizm keza, oraya mal verdiğimiz şirketlerin ciroları yarıdan fazla düştü ve oralarda zarar ettik.

75 yaşında bir kuruluş olmasına rağmen Yıldız Holding delikanlı gibi davranıyor. Kurumsal esneklik nasıl mümkün olabiliyor?

Aynen öyle. Çünkü ben ne gördüm mesela, iki tane odaydı Yıldız Holding. Aslında o zaman Ülker bisküvi fabrikasıydı Topkapı’da. Ben de çocukken gider gelirdim, oynardık. Mesela büyük, kapalı kasa kamyonlar vardı, onların içinde biz top oynardık. Hiç top taca çıkmazdı. Tabii kamyon yüklenene kadar oynayabilirdik. Ama neticede ne oldu?

21 ARALIK 2007: Murat Ülker, Belçikalı çikolata devi Godiva’yı 850 milyon dolara satın almıştı.

O iki odada beş kişi çalışırken şirket o kadar hızlı büyüyüp gelişiyor ki o beş kişiden sadece bir ikisi kalabildi. Diğerleri aynı yerlerinde muvaffak işlerini yapıyorlardı, fakat şirket büyüdükçe o insanlar daha yukarı çıktı.

Ben de her sene mesela özel eğitim alıyorum, gayret ediyorum kendimi yetiştirmeye. Çünkü biliyorum ki ben olduğum yeri muhafaza edemezsem, kendimi geliştiremezsem beni işten atmaları lazım benim işimin selameti için.

“ÜLKER ORTAKLARININ ADI, MCVITIE’S DÜNYANIN DAMARLARINDA”

Sahip olduğunuz markalar sizin için ne anlam ifade ediyor?

İşimiz ve markalarımız mühim. Ülker markası ülkemizin ortak aklı, hatıraları, tarihi. Çok şükür. Godiva için de aynı şey söz konusu. Uçaktan inerken diyorlar ki hiçbir yiyecek malzemesi alamazsınız. Amerika’ya gidince, sanki bir adaya gelmişsiniz gibi. Kurallar öyledir, hatta uçakların içinde kalan yiyecekler de çöpe atılır.

Yani hiçbir yiyecek malzemesi sokulmaz. “E bir kutu GODIVA vardı. Bunu da mı atacağız?” dedim. Adam baktı, “Yok olur mu yahu. GODIVA o, problem yok.” dedi. Yani GODIVA’nın böyle bir farklı algısı var.

Keza İngiltere’de hangi taksiye binseniz, -ben araba kullanmıyorum orada, taksiyle gidiyorum- “Nereye gidiyorsunuz?” Diyorum ki “McVitie’s’e”. “Aa, bak damarlarımda var.” diyor. “Çocukluğumdan beri şöyle yedim, böyle yaparım, her gün alırım.” diye adam hikâye anlatmaya başlıyor. Çok şükür, hepsi eğrisi doğrusuna denk gelmiş. Nasıl böyle bir işi önemsemem, kim önemsemez.

Siz Ülker’in yönetimini devraldıktan sonra, şirketiniz global bir grup oldu, Godiva ve McVitie’s gibi çok önemli markaları satın aldınız. Bu nasıl oldu ve nasıl gelişiyor?

Mecburen oldu. Biz yaptığımız işlerde çok şükür bunlar ana işlerimiz nelerdir yani bir atıştırmalık yani bisküvi ve çikolata işimiz var, sonra margarin yani yağ işimiz var. Bütün bu işlerde pazar payımız yüzde 60’lardan fazla. Yani bir piyasanın ekseriyeti sizde olunca daha fazla büyüyemiyorsunuz.


 

Daha sonra Türkiye liberal sisteme geçtiğinde gümrük açısından ne oldu bütün bu sistemler değişti ve o fabrikaların çok büyük bir önemi kalmadı. Böyle olunca biz de o işlerden stratejik olanları hariç çıkmaya başladık. Türkiye’de daha fazla bu dikey entegrasyonun cazibesi kaybolup kendi işimizde yani Ülker markası ile büyümeyeceğimizi anlayınca bu sefer başka ne yapabiliriz diye baktık. O zaman önümüze dünya açıldı.

MURAT ÜLKER: BANA “GODIVA’YI NİYE ALDIN?” DİYE SORUYORLAR 

Godiva’yı niye aldın diyorlar bana? Çok basit bir cevabı var, satılıyordu, ondan aldım. Çünkü 90 yıllık bir marka, dünyanın en maruf çikolata markası, satılmaz ki. Ben Godiva’yı satar mıyım? Satmam. O zaman demek ki birisi satacak olmuş, ben almışım, benim olmuş. McVities. niye aldım? McVities Türkiye’de Ülker neyse, İngiltere’de o.

O kadar maruf bir marka. Bu bisküvi markası da uygun bir fiyat buldum aldım, niye almayayım yani. Ben şimdi sadece Türkiye’de birinciyken, Orta Doğu’da da birinciyim, Mısır’da birinciyim, İngiltere’de birinciyim. Premium çikolatada Japonya’da ve Amerika’da birinciyim. Daha ne isterim. Şükür halimize.

“İNSANIN KENDİ PARASI İLE İŞ YAPMASI EN PAHALI ŞEYDİR”

Bu satın almalarla ilgili sermayenizi yurt dışına çıkardığınız yönünde kamuoyuna yansıyan bir takım iddialar söylendi. Buna ne dersiniz?

İnsanın kendi parası ile iş yapması en pahalı şeydir ve kendi parası kadar iş yapması ise en verimsiz şeydir. Onun için zaten hep bankalar, ortaklıklar, finansman araçları vardır. Ticaret olsun, sanayi olsun, yatırımlar ve teşebbüs başkalarının parası ile yapılırsa daha verimli olur.

1 Ocak 2020: Murat Ülker (sağda), Yıldız Holding’de yönetim kurulu başkanlığı koltuğunu yeğeni Ali Ülker’e devretti.

Biz bu konuda oldukça tutucuyuz, muhafazakarız. Yani ne demek bu, paramız kadar iş yapıyoruz, işimizi riske atmıyoruz. Bütün borçlarımızı öderiz. O zaman elimize fabrikalarımız ve markalarımız bila bedel kalıyor. Yani bu kadar borçlanıyoruz. Bu Godiva işini de alırken borçla aldık. Zaman içinde para kazandık, geri ödedik. Niye bize bu borcu verdiler. Bir bankalar tanıyordu bizi yurtiçi, yurtdışı. Dediler ki bu adamlara borç verebilirsiniz, bir varlıkları var.

Hesap ettik. “Bu işi başaramazsak ne olur? Godiva’yı geri veririz.” dedik. Çok şükür borcumuzu ödedik. Godiva’yı da aldık. Yani bunun için sermayenizi eksiltin, yurtdışına götürün, orada bir iş yapın. Bunun kuralları var, serbest de değil. Bir devletin sermayesini alıp da başka bir devletin sınırlarına götürmek, yatırmak filan. Yani kamuoyundaki böyle bir takım haberler iş yapmayan, eski kafalı, işadamı bile olmayan kişilerin mülahazalarıdır.

“NEYMİŞ EFENDİM, ADAMIN YURT DIŞINDA İŞİ VARMIŞ. OLMASIN MI?”

Gerçek değildir. Mesela yurtdışına gidiyorlar müteahhitler, Libya’da mesela şu kadar milyar dolarlık iş alıyorlar. Ne oluyor? Taahhüt ediyorlar. Buradan o kadar milyar dolar götürüp oraya mı yatırıyorlar? Kazandıkları parayı yurtdışında mı bırakıyorlar? Kazançlarını kendi ülkelerine getiriyorlar.

Çünkü şirketin aslı burada. Bizim bilançomuz burada çıkıyor. Malın sahibi de biziz, ailemiz. Ailemiz de buradaki Yıldız Holding şirketi, bütün işlerin de sahibi o. Sermayemiz de Türk sermayesi ve burada. Bütün bunlar böyleyken efendim adamın yurtdışında işi varmış. E olsun, olmasın mı? Biz sadece Türk sınırları içinde mi kalalım? Bence yerli, milli olmak bu değil.

Türkiye dışında kapısını açıp içine girebileceğiniz başka ülkelerde eviniz var mı?

Başka ülkelerde değil, Türkiye’de bile bir evim var. Annemden kalan evim. Onlar vefat etti. Biz beraber otururduk. Şimdi biz aynı evde oturmaya devam ediyoruz. Dünyanın her yerinde işim var. İş yapmadığım ülke yok aşağı yukarı. Malımın satılmadığı, para kazanmadığım ülke yok.

Murat Ülker, “Başka ülkelerde değil, Türkiye’de bile bir tane evim var.” dedi.

“DEPOLARIM BİLE KİRALIK, BUNLARA PARA YATIRILMAZ”

Ayrıca dünyada çoğunluğu yani 2/3’ü Türkiye’de olmak üzere bir sürü fabrikam var. Yurtdışında herhalde 15 fabrikam var. Neticede fabrikada çalışan insanlar var. Ofislerimin hepsi kiralık, sadece fabrikaların mülkiyeti bende.

Çünkü üretim aracıdır, çünkü stratejiktir, başka türlü olmaz. Depolarım bile kiralık. Böyle şeylere sermaye yatırmak yanlış olur.

Siz de hep çalıştınız ve Türkiye’nin en zengin insanları listesinde süreli baştasınız, fena olmamış babanızın tavsiyeleri…

Liste yapıyorlar, “Sen en zenginsin.” diyorlar. Bence yanlış hesaplıyorlar. Neticede bir ülkenin en zengin adamı bisküvi- çikolata yapan adam olur mu? Bir ülkenin ağır sanayisi olur, kocaman şirketleri olur, bankalar olur, bunlar büyük şirketlerdir. Dünyanın en büyük bisküvicisi Amerikalı bir şirkettir, ancak ne Amerika’nın birinci şirketidir ne de oranın en zengin adamıdır. Bana garip geliyor. Buna insan üzülüyor.

Sabri Ülker gibi başarılı bir sanayicinin oğlu olarak büyümek nasıldı?

O kısmı çok zor değildi, çünkü ben büyürken ben babamın üçüncü çocuğuyum ve biz büyürken babam zengin oldu. Yani işte araba sahibi olmuş, sonra inşaata girmiş, daire sahibi olmuş, ev sahibi olmuş. Yani ben büyürken bunlar gerçekleşti, onun için çok şükür.

Mesela muz isterdim. “Hayır, turfanda daha ucuzlamadı.” diye alınmazdı, yenmezdi, onları da biliyorum. Ancak , babam leyli meccani okumuş, parasız yatılı; hiç şansı yok, başarmak zorunda ve başarmış. Hayatında bir kere, herhalde bir öğretmen değişikliği olmuş, kötü not almış, fakat ömür boyu bize onu anlatırdı.


 

Biz de okula başlayınca şöyle dedi: “Oğlum, bu dersler lazım. Bunları öğrenmeniz gerekiyor.” “Eee!” dedim. “Ancak benim gibi de not almanız gerekmiyor, çünkü ben öbür türlü okuyamayacaktım.” dedi. Kötü not alsa bursu kesilecek, eve dönmek zorunda kalacak parasız yatılı okuduğu için. “Onun için bu dersleri öğrenin, notu da yani geçecek kadar alın.” dedi.

Onun için ben mesela teşekkür filan alırdım, fakat takdir almazdım. Yine de her şeyi olmak istedim. Lisede kimya dersleri vardı, kimyaya başladık. Arka bahçede ben şeyler yapardım, balkonda daha doğrusu. Yangın çıkardı, patlardı çatlardı filan, onları denerdim. Gider Mısır Çarşısı’ndan alırdım, barut yapardım evde. Bunları denerdim.

 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram