Germen’den “eski ve yeni normal” halleri

Murat Germen, Feyezan/Overflow adlı sergisinde; “Başka Tas Başka Hamam”, “Düşünce Heykelleri” ve “Beraberlik Manzaraları” başlıklarıyla günümüz insanının gerçeklik algısını yorumladığı işleri bir arada sunuyor.

KRONOS 28 Eylül 2020 FOTOĞRAF

FOTOĞRAFLAR: MURAT GERMEN, FERDA ART PLATFORM

Sanatçı Murat Germen’in, ilk defa üç farklı medyumda işlerini bir arada sunacağı Feyezan/Overflow adlı sergisinde “Başka Tas Başka Hamam”, “Düşünce Heykelleri” ve “Beraberlik Manzaraları” adlı serilere ve bir video işine yer veriliyor.

Ferda Art Platform’daki sergide izleyicileri alışılagelmiş bir fotoğraf sergisinden farklı olarak Kerem Piker tarafından, fotoğrafı bir mekânın kurucu öğesi yapma sorgusuyla hazırlanmış bir tasarım karşılıyor. Küratörlüğünü Necmi Sönmez’in üstlendiği Feyezan, Germen’in günümüz insanının gerçeklik algısını yorumladığı işleri bir arada sunuyor.

“BERABERLİK MANZARALARI”

Serginin girişinde izleyicileri karşılayan 1170 adet fotoğraftan oluşan “Beraberlik Manzaraları” serisi, sosyal ve fiziksel mesafelerle yaşadığımız bu zamandan uzaklaşarak yüzlerce kişinin dil, din, ırk, cinsiyet, kimlik ve yönelim fark etmeksizin bir arada olabildiği bir ideali sunuyor.

“BAŞKA TAS BAŞKA HAMAM”

Bu serinin etrafını çevreleyen “Başka Tas Başka Hamam” serisi iş dünyasına bir eleştiri olarak sunuluyor. “Başka tas başka hamam,” kendinden başkasını gözü görmeyen ve dünyayı yöneten şebekenin kalbi olan iş dünyasına görsel bir hiciv olarak ortaya çıktı. Kendini bile tüketen kapitalizmin salgınla iyice yerinden oynayan temelleri, devamlı düşen performans grafikleri, batan ve kurtarılan şirketler, fiziki karşılığı olmayan likit servetler, içleri doldurulamayan lüzumundan büyük gökdelen ofislerine dokunan bir görsellik söz konusu.

Salgın boyunca görsellerine alıştığımız virüs biçimini dönüştüren “Dünya dönüyor sen ne dersen de!” adlı 2 dakikalık tek kanal video ise salgına neden olan gözle görülemeyen varoluş biçiminin temsili üzerinden kürenin merkezine inmeyi amaçlıyor.

“DÜŞÜNCE HEYKELLERİ”

Son olarak sanatçının ilk heykel işleri olan “Düşünce Heykelleri” sanatçının deyimiyle ‘’ küresel ölçekte egemen şebeke örgüsü ve bu örgünün bireyselleşme üzerinden direttiği sosyal mesafe’’ algısını temsil ediyor. Heykeller bir yandan, bildik örgü sistemlerine uymayan devingen çatkılarla şebekenin çöküşünü temenni ve temsil ederken; diğer yandan hapsolma, tecrit, izolasyon, mesafe kavramları çerçevesinde kendine yetme ve müştereklerde buluşma dengelerini gözetmeye çabalıyor.

“…GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL!”

Serginin merkezine oturan ve mesafeye karşı duran “Beraberlik manzaraları” serisinin meselesini ise kıymetli Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’den alıntı ifşa ediyor: “Gel, gel, ne olursan ol yine gel, … Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir, … Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol!

Murat Germen’in Feyezan/Overflow adlı sergisi “eski ve yeni normal” arasında sıkışmış olan günlük hayatın ne kadar sürdürülebilir olduğunu sorguluyor. Sergi bu anlamda kaçınılmaz sosyal sıkıntıların görsel imgelerle gündeme getirilerek tartışılmaya çalışıldığı “açık uçlu” bir karaktere sahip. Sanatçının üç farklı medyumla ortak bir eleştiriyi izleyiciye sunduğu sergi, salgın dönemi yaşam gerçeklerinin de hafızası olarak bir araya geliyor.

SERGİYİ SALGIN SÜRECİ YÜZDE YÜZ ETKİLEDİ

Murat Germen, sergiyle ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Günümüzde sonuç süreçten daha değerli hale geldi ne yazık ki. Süreç ne kadar kısa olursa sonuca o derece çabuk varıldığından, süreç esnasındaki öğrenme, olgunlaşma potansiyeli de önemsenmiyor. Serginin gerçekleşmesine kadar geçen süreden aklımda kalan; işleri, özellikle de Necmi’nin “düşünce heykelleri” adını verdiği maket-heykelleri üretirken, el becerimi kullanarak bilgisayarın sanallığından ve bitmek bilmeyen bildirimler/uyarıcılardan uzak kalmamın salgın sırasındaki zorunlu tecridin manevi baskısını nasıl bertaraf ettiğiydi.

Diğer yandan; belli bir son ürün hesabı, tasarımı, hayali, kurgusu olmadan üretimlere “sıfır” planlama ile başlamak ve kullandığım malzemeler / ortamlar bana ne öneriyorsa, canım hangi yönü çekiyorsa, elim ne becerebiliyorsa bu doğrultularda gitmek bana “in situ” (yerinde yapım) karar verme mekanizma ve süreçlerinin özgürlüğünü yaşattı. “Kim ne der?” diye tasalanmadan üretmenin satın alınamaz huzuru insana “iyi ki doğdum!” hissini köküne kadar yaşatıyor.
Son olarak, sergi içeriği üretim sürecinin küresel salgına denk gelmesi ve tecridin yol açtığı maddi, manevi zorunlulukların içeriğe ve işbirliği gereksinimine %100 etki yapmış olduğunu belirtmek isterim. Salgın olmasaydı bu sergi bambaşka bir sergi olurdu…”

SANAT KENDİSİNİ KARA SERMEYANIN PARASINI AKLARKEN BULDU

Murat Gürmen, yaşamın gittikçe bireyselleştiği örgütlenmiş süreçler peyderpey devre dışı bırakılmaya çalışıldığı, bir araya gelip beraber üretme eylemleri de azalmaya başladığını belirterek, “Bu hal sanat dünyasına da sirayet etti; eskiden algılarımızı ve sanatın akışını değiştiren, muhalif ve radikal üretimler yapan kolektif sanat akımları yerini daha ölmeden eserleri milyonlarca avroya satılan yıldız sanatçılara bıraktı. Sanat kendini kısmen ve mecburen “kara sermaye”nin kara parasını aklarken buldu”dedi.

Gürmen, sergide küratör, sergi tasarımcısı, galeri ekibi ve sanatçının unutulmaz bir işbirliğiyle çalıştıklarına dikkat çekerek,”Bu tür kolektif üretimler sanatçının kendi küçük dünyasından çıkıp kendi işlerine dışarıdan daha geniş bir açı ile bakabilmesini sağlıyor”dedi.

NORMALI MUKTEDİRLER BELİRLİYOR

Normalı muktedirlerin belirlediğini vurgulayan Germen, “Dolayısı ile eski normal ile yeni normal arasındaki fark; sermaye sahiplerinin ne kadar daha çok veya ne kadar daha az kazandığının farkı, ya da hangi sermayedarların iflas ettiği hangilerinin de servetlerine servet kattığı (örneğin Amazon, Google, Facebook gibi çevrimiçi konglomeralar) üzerinden değerlendirilmek durumunda. Benim hayatımın “yeni normal”i yok örneğin; bağımsız ve dik durabilmek için çalışmaya, fikir / kavram / eser üretmeye devam etmek dışında bir seçeneğim olmadığı için salgın öncesindeki gibi devam ediyorum hayatıma”diye konuştu.

MAKİNEYİ ÖZNELERE FARKLI BİR ŞEKİLDE DOĞRULTTUM

Sergideki fotoğraflarıyla ilgili olarak ise Germen, şu ifadeleri kullanıyor:

“Genellikle mimarlık ve kent içerikli seriler üreten birisi olarak biliniyorum. Sadece bir kutuya dahil edilmekten hoşlanmadığım için bu seride kent değil insan odaklı bir bütün üretmeyi arzu ettim. İnsanların çehrelerinde ve vücutlarında samimi, doğal ifadeler, duruşlar yakalamak istedim. Makineyi öznelere fark edilir bir şekilde doğrultmadan ve tipik fotoğrafçı duruşuyla makinenin bakacından bakmadan çekim yapma yöntemini benimsedim. Çok geniş açılı (15 mm) bir lens kullanarak bel hizasından çektim tüm fotoları. Başlangıçta biraz zorlansam da hemen alıştım bu yönteme. Çekerken, kent çekmeye göre farklı bir bilinç ve algı söz konusu idi. Bu seriye çalışırken edindiğim insan fotoğraflama tecrübesinden, daha sonra 2013’deki Gezi direnişi ve onu takip eden kitlesel insan hareketlerini belgelerken faydalandım.”

FOTOĞRAFLAR ÇOK SAYIDA ÜLKE ÇEKİLDİ

Murat Germen, salgın dönemini küresel dayanışmanın zamanı olarak gördüğünü ifade ederek, sergide yer alan fotoğraflarla ilgili şu bilgileri verdi:

“2009-2011 yılları arasında üç sene boyunca çektiği fotoğrafları salgın ve diğer siyasi konjonktürlerin direttiği fiziksel mesafe zorunluluğu devreye girince “küresel dayanışmanın zamanıdır” diye hissettim ve 1.107 fotoğraftan oluşan bu seriyi sergiye “Beraberlik Manzaraları” adıyla dahil etmek istedim. Bin küsur fotoyu küçük ebatlarda yan yana sergilemeyi düşlüyordum yıllardır, bu hayali Kerem’e aktarınca o da galerinin ortasındaki organik formlu strüktürü önerdi ve hiç tereddüt bile etmeden anında benimsedim bu birleştirici çözümü. Sergide yer alan fotoların çekildiği kentlere, ülkelere ve sayılara gelirsek: İstanbul, Türkiye (54); Atina, Yunanistan (77); Osaka – Tokyo, Japonya (177); Marakeş, Fas (97); Berlin, Almanya (50); Amsterdam, Hollanda (96); Leeuwarden, Hollanda (55); Kopenhag, Danimarka (58); Stockholm, İsveç (63); Paris, Fransa (32); Londra – Oxford, İngiltere (226); Seattle, A.B.D. (52); Vancouver, Kanada (70). Kerem bu 11 x 33 cm (baskıyı taşıyan pleksiler ise 11 x 37 cm) ebadındaki bu fotoğrafları taşıyan strüktüre 63 adet de ayna dahil edip sayıyı 1.170’e tamamladı.”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram