Moral Yayınları Müdürlüğü

Seneler önce TRT radyolarında yayınlanmak üzere yazılmış satırlardı bunlar. Yayıncılık açısından da özel hazırlık gerektiren günlerdir bayramlar. ‘Hayat bayram olsa’ dileğinde bayrama yüklenen peşin saadet duygusu her zaman yakalanamıyor maalesef.

MEHMET ŞAHİN 16 Mayıs 2021 GÖRÜŞ

Güzel günler, bazen takvim yapraklarında öylece durur ve bizi bekler…
Orada öylece durur ama güzel günler,
takvim yaprakları değildir onları bize getiren.
Dünyaya bir çocuğun gözleriyle gülümsediğimizde görürüz.
Bir annenin elleriyle tuttuğumuzda, uzak şehirler görmüş mektubu.
Kırk yıllık hatırını sayıp, bir fincan kahve gibi aldığımızda, dostun selamını.
‘Geçen gün ömürden’ deyip, hayatın kıymetini sarraf gibi bildiğimizde.
Tuz, ekmek… Elde ne varsa kurulan sofraya, ‘siz biz’ demeden buyur ettiğimizde.
Gönülden de sürgün etmediğimizde, gözden ırak olanı.
Üstünkörü geçtiğimiz ne varsa, durup sevmeye değer;
bir gülün üstüne titrer gibi titrediğimizde…

O zaman takvim yapraklarından iner güzel günler,
iner de, bayram olup ufkumuzu kaplar…
Dargın kapanmış, küskün örtülmüş, öfkeyle çarpılmış tüm kapılar açılsın. Bağışlamanın, hoş görmenin, sevmenin, sevindirmenin vaktidir:
Bayramdır gelen; sevgiyle, muhabbetle, aşkla…

Seneler önce TRT radyolarında yayınlanmak üzere yazılmış satırlardı bunlar. Yayıncılık açısından da özel hazırlık gerektiren günlerdir bayramlar. ‘Hayat bayram olsa’ dileğinde bayrama yüklenen peşin saadet duygusu her zaman yakalanamıyor maalesef. Çocukları, çocukluğu çağrıştıran yönüyle bile gönlündeki o burukluğu kıramıyor bazen insan. Kaldı ki, nicedir genel bir bayram havası esmiyor memlekette. Hayır hayır! ‘Nerede o eski bayramlar’ içlenmesi değil bu. Açayım…

Henüz yirmili sayfaları gelmemişken ömür defterimin, belki bir bayram yayınında bıraktım o coşkun bayram kutlamalarını. Arkadaşlarla hazırlandık, gümbür gümbür bir bayram programı yapacaktık. Hareketli şarkılarla şen şakrak yola koyulduk. Yayına telefonla katılan dinleyiciler de sevincimize ortak oluyor, yaptığımızı bizim açımızdan bir iş olmaktan öteye taşıyorlardı. Derken, yaşını almış bir erkek sesi dahil oldu sohbete. Bir Yeşilçam dramından katılmıyordu programa, hâlini olandan daha dokunaklı kılmaya da çalışmıyordu. Mahzundu ama hüznünü paylaşmak için değil, sevincimize ortak olmak için aramıştı. Sesindeki burukluksa, özenle ekilmiş, bakımı yapılmış bir saksı çiçeğine benzemiyordu, tarla kenarında yetişmiş bir diken gibi kendiliğindendi. Senelerce çalışmış didinmiş ama bayramı ailesiyle geçirecek bir maddi ferahlığa erememişti. Üstelik evi uzak bir şehirdeydi, inşaat bekçiliği yapıyordu İzmir’de ve yanındaki tek dostu radyosuydu. Göz pınarlarınıza kast edecek kadar ayrıntı hatırlamıyorum. Aklımda kalan, daha doğrusu o görüşmeden sonra aklımdan çıkmayan, bayramların daima bir de hüzünlü yüzü olduğuydu.

O bağlantıdan sonra, hazırladığımız şarkıları türküleri değiştirip bayramı buruk yaşayanlara seslenmeye başladık. Bugün bayram kutlanan coğrafyadaysa hüznün, iç burkuntusunun değil neşenin istisna olduğu açık. Doğu Türkistan’dan Filistin’e, Yemen’den Türkiye’ye bir sevincin ortasında bayram edebilmek ne mümkün? Gönlümüzün tüm patikalarında sağlı sollu açmış sapsarı hüzün çiçekleri… Yine de, taze baharlara ‘Gamlı hazan’ olma niyetinde değilim hatta, şartlar elverdiğince takvimin hakkının verilmesi taraftarıyım.

Bir pencere açmalı ruhumuzu daraltan odalarda. Güneşe gülümsemeli, kuşlara el etmeli, çocuk sevindirme bahanesiyle bunalmış gönüllerimize bir tebessüm bahşetmeli… Nasıl ki insan ihtiyaç hâsıl oldukça bir yol bulur, bunun için de bir çözüm üretmeli, devletten beklememeli! Zira, doğrudan sorun olanın çözüm sunduğu vâki değil şu fâni cihan içre…

Herkes kendi ‘Moral Yayınları Müdürlüğü’nü kurup başına geçmeli! ‘Ölü Ozanlar Derneği’ ya da ‘Kaybedenler Kulübü’ gibi bir kurgu değil; ben TRT Ankara Radyosu’nda dünya gözüyle tabelasını gördüm o birimin. Fransızca ‘moral’ kelimesini alıp ‘maneviyat’ yerine kullanan devrin idarecilerinin tercihini sorgulayacak değilim. Fakat, seçimin pek de isabetli olmadığı, bugün ‘moral’in daha çok ‘keyif’ ve ‘hâlet-i ruhiye’ anlamlarında zikredilmesinden belli. Sanırım ‘Moral Yayınları Müdürlüğü’ ifadesi sadece bende çağrıştırmıyordur müzik eğlence programlarını! Oysa tam da o isimle anılan bir birim vardı radyo çatısı altında. O halde ‘Moral Yayınları Müdürlüğü’ ne iş yapardı? Dini yayınlar, manevi içerikli programlar…

‘Moral değerler’in maneviyata denk gelmesi bir yana, biz Fransız kardeşlerimizin hoşgörüsüne sığınarak ruh hâlimizi anlatmak için kullanmaya devam edelim sözcüğü ve moralimizi yüksek tutalım… Hani mevcut iktidara güvensem ‘Moral Bakanlığı’ kurulmasını teklif edeceğim ama; o anlayışın Kolombiya ve Ekvador’dan gelecek ‘pudra şekeri’ni bu işe tahsis edebilme potansiyeli cesaretimi kırıyor. Bakan yapacakları muhteremin kendi ecza deposundan vatandaşa düşük maliyetle antidepresan sağlama fedakarlığında bulunma ihtimali de şimdiden gözlerimi yaşartıyor. Sıkı bir YouTube fenomeni olma yolunda ilerleyen ‘Veteran Reis’in yüreklere işleyen müessir üslubundan da istifade edilebilir, ‘Aslanım ben aslan!’ düzeyinde bir özgüvene sahip olmak için…

Acılarımızı yonta yonta bir saadet heykelciği çıkarabilir miyiz bilinmez ama; memleketin mazlum kadrosunu işgal edenler için, vazgeçmenin erişilmez bir lüks olduğu kesin. Bayramdır bugün; gönül yaralarını sarmak için bir ara, moralleri düzeltmek için bir teneffüs… Başladığımız gibi, TRT radyolarında bir bayram günü yayınlanmak üzere yazılmış satırlarla bitirelim:.

Nicedir yürünmemiş yolları adımlamak,
Çalınmamış kapıları açmaktır bayram.

Hâl hatır sormayı unutmamak,
Unutanı da hatırlamaktır bayram.

Dostu dilinden düşürmemek, dostun gözünden düşmemek,
Düşeni de kaldırmaktır bayram.

Beklemeyip gitmek, istemeyip vermek,
Bir adım gelene koşmaktır bayram…

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram