Merkel’in yerine kim gelecek?

Merkel’in ayrılışıyla ortaya çıkan boşluğu dolduramadıkları görülen Hristiyan Demokratlar'ın iktidarı kaybetme ihtimalleri düşük değil... Hem CDU lideri Laschet, hem de SPD lideri Scholz seçim kampanyalarında kendilerini Merkel’e en fazla benzeyen adaylar olarak gösterme çabası içerisinde...

ÖMER MURAT 15 Eylül 2021 HABER ANALİZ

Şansölye adaylarının hiçbiri karizmatik olmadığı için seçimin ülkede büyük bir heyecana yol açmadığı görülüyor. Die Welt gazetesi “Tarihin en sıkıcı seçimi mi bu?” manşetini attı. Adayların pek de renkli olmayan karakterleri, Almanların Hitler’den beri siyasi lider olarak halkı heyecanlandıran karizmatik kişiliklere şüpheyle yaklaşmalarıyla yakından ilgili… II. Dünya Savaşı sonrası dönemde Almanya’da seçim kazanan liderleri öne çıkaran özellik “büyük değişimler” vaat etmemeleri… 1949-1963 arasında şansölyelik yapan, CDU’nun meşhur liderlerinden Konrad Adenauer’ın seçim sloganı “(Yeni) Denemelere Hayır” şeklindeydi. ABD’nin yaşadığı Trump tecrübesini gördükten sonra halktaki bu yönelim daha da pekişmiş durumda. Halk değişim istiyor ama bunun Merkel tarzı “uzlaşmayla” yapılmasını tercih ediyor.

Yine pek çok ülkeden farklı olarak şansölye adayları arasındaki tartışmalar oldukça düzeyli ve nezaket sınırlarını aşmamaya aşırı özen gösteren bir yapıda… Tüm adaylar seçim sonunda ülkenin bir koalisyonla yönetileceğini biliyor. II. Dünya Savaşı sonrası Almanya, Adenauer’a 1957’de tek başına iktidar olmasını sağlayan seçim zaferi dışında her zaman koalisyonlarla yönetildi. Zaten aşırı sağ ve sol (AfD ve Die Linke) koalisyon hesaplamalarında dışarıda tutulduğunda diğer beş parti için fazla seçenek kalmıyor. Bu nedenle rakiplerini küstürecek denli sert söylemlerden kaçınıyorlar.

Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Maliye Bakanı Olaf Scholz

KUŞAK FARKLILIĞI PARTİ TERCİHLERİNE YANSIYOR

Merkezde partiler arasındaki farklılıkları sadece ideolojik değil kuşak farklılaşması da belirliyor. 29 yaşın altındaki seçmenlerin yüzde 35’i Yeşiller’e, yüzde 23’ü ise FDP’ye oy vereceğini belirtiyor. Hristiyan ve Sosyal Demokrat partilerin her ikisi de 29 yaş altı seçmenin sadece yüzde 11’inin oyunu alabiliyor. Bununla birlikte Almanya’da seçmenlerin yaş ortalamasının oldukça yüksek olduğunu, 50 yaşının üzerindekilerin, sayıları toplamda altmış milyonu geçen seçmenlerin yarısından fazlasını oluşturduğunu eklemek gerekir.

“ONLAR STATÜKOYU BEN DEĞİŞİMİ TEMSİL EDİYORUM”

Tüm beklentiler ve anketler merkez partilerinin ipi önde göğüsleyecekleri ve koalisyon müzakereleri sonrası bir merkez koalisyonunun ortaya çıkacağı şeklinde… Fakat bu koalisyona kimin liderlik edeceğine ilişkin tahminler, anketlerdeki dalgalanmalara paralel olarak değişiklik gösteriyor. Yeşiller adaylarını Annalena Baerbock olarak Nisan’da açıkladığında anketlerde kısa süreliğine de olsa birinci sıraya yükseldi. Baerbock’un “Diğer adaylar statükoyu, beni yeniliği temsil ediyorum” mesajı değişim arayışındaki seçmende hemen makes buldu. Fakat bu popülerliğini uzun süre koruyamayan Baerbock, şu an diğer iki adayın gerisine düşmüş durumda. Bunun nedenleri olarak programını detaylı olarak açıklamak üzere yayınladığı (aslında hiç de ihtiyacı olmayan) “Jetzt” (Şimdi) adlı kitabında bazı intihaller yapmış olmasının, özgeçmişinde bir yerde hatalı bir bilgi vermesinin ve aldığı toplamda 25,220 euro olan iki Noel bonusunu zamanında bildirmeyerek gelir vergisini geç ödediğinin ortaya çıkmasının itibarına gölge düşürmesi gösteriliyor.

Almanya Yeşiller Partisinin şansölye adayı Annalena Baerbock

Baerbock tüm bunların dikkatsizlik sonucu yaşandığını belirterek özür diledi. Avukatı kitapta herhangi bir telif hakkı ihlali olmadığını, bahsekonu pasajların herkesin bildiği ve erişebileceği bilgilerin tekrarı olduğunu söyleyerek “Bir siyaset kitabı bir üniversite tezi değildir ve bu nedenle yazarı, bir tez yazarı ile aynı kurallara tabi değildir.” dedi. Bu noktada bir parentez açarak Baerbock’un popülerliğinin düşmesine neden olan hususların Türkiye’de, maalesef gündeme bile getirilmeye değer görülmeyecek hatalar olduğunu hatırlatmalıyız.

“LASCHET’İN SON GÜLÜŞÜ MÜ?”

Hristiyan Demokratlar’ın şansölye adayı Laschet de Baerbock’un düşüşü sonrası anketlerde önce hızlı bir yükseliş göstererek rakiplerini geride bıraktı. Fakat o da bu konumunu sürdüremedi. Onun düşüşü ise başbakanı olduğu NRW eyaletinde 14-15 Temmuz’da yaşanan sel felaketi sırasında gerçekleşen talihsiz bir hadiseyle ilişkilendiriliyor; Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier felaket bölgesini ziyareti sırasında basına açıklama yaparken, Laschet’in biraz uzakta arka planda kameraların açısı içinde olduğunu farketmeyerek yanındakilerle yaptığı konuşma sırasında güldüğü görüntüler “viral” hale geldi. Aslında Laschet ne söylediğini o sırada duyamasa da sanki Steinmeier’in bahsettiği üzücü hadiselere gülüyormuş gibi bir manzara çıktı. Tek başına bu hadisenin Laschet’in düşüşünü açıklamaya yetmeyeceği aşikar…

Şansölye Merkel ve Hristiyan Demokratların Şansölye adayı Laschet

Sel felaketi Laschet’in liderlik kabiliyetlerini gösterebileceği bir fırsat olabilecekken CDU lideri bunu başaramamış gözüküyor. Felaketin boyutlarını hemen farketmeyerek seçim kampanyası için başka bir bölgeyi ziyaret etmesi, iklim değişikliğine ilişkin muhatap olduğu sorulara verdiği cevaplar ağır bir kriz durumuyla başetmeye hazırlıksız olduğuna dair imaja yol açtı. Sel felaketinin partisinin çevre konularındaki gündemini değiştirip değiştirmeyeceği sorulduğunda Armin Laschet, “Böyle bir olay yüzünden politikanızı değiştirmezsiniz” yanıtını verdi. Oysa felaketin boyutları büyüktü, 190 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce ev yıkıldı. Kamuoyunda oluşan tepki üzerine fazla düşünmeden yaptığı anlaşılan bu açıklamasının “uygunsuz ve yakışıksız” olduğunu kabullenerek özür diledi.

Kararsız ve öyle olmasa da “siyaseten acemi” bir görüntü çizen Laschet için en büyük sorun, seçmeni Merkel’in yerini doldurabileceğine ikna edememiş olması… Tüm bunlar Merkel’in verdiği istikrar ve güvenilirlik duygusunu arayan seçmenin Laschet yerine Scholz’a yönelmesiyle sonuçlandı. Laschet ve Scholz’u şansölyelik için “uygun” bulan seçmenlerin oranı Temmuz ayında aynıyken (yaklaşık yüzde 50 civarında), sonrasında Laschet hızla zemin kaybetti, Eylül başı itibariyle aynı soruya Laschet için “uygun” cevabı verenlerin oranı yüzde 25’e kadar düştü, Scholz ise istikrarlı bir çıkışla yüzde 65’e yükseldi. Merkel’in adaylığında son seçimlerde yüzde 36 oy alan CDU/CSU, anketler doğru çıkarsa Laschet liderliğinde yüzde 21 civarında kalacak gibi gözüküyor.

“MERKEL’E EN FAZLA BENZEYEN BENİM” YARIŞI

Merkel’in ayrılışıyla ortaya çıkan boşluğu dolduramadıkları görülen Hristiyan Demokratlar iktidarı kaybetme ihtimalleri düşük olmayan zorlu bir seçime giriyor. Anketlerin gösterdiği ilginç bir nokta, şu an Almanya’nın en popüler siyasetçisinin, kendi isteğiyle emekliye ayrılan Merkel olduğu… Nitekim hem kendi partisinden Laschet, hem de Scholz seçim kampanyalarında kendilerini Merkel’e en fazla benzeyen, onun izlediği siyaseti devam ettirecek adaylar olarak gösterme çabası içerisinde bulunuyor. Hatta öyle ki Scholz’un seçim sloganı olan “Çoğu vatandaş beni biliyor”, Merkel’in 2013’de kullandığı “Beni biliyorsunuz” seçim sloganıyla neredeyse aynı… Ülkenin önde gelen haftalık haber dergisi Der Spiegel’in “İkinci Angela” başlığıyla tanıttığı Scholz, Merkel’in simge haline gelmiş elini dörtgen yaparak tutuşunu taklit ederek fotoğraf verdi.

Şansölye Merkel ve Şansölye Yardımcısı, Maliye Bakanı Olaf Scholz

Sosyal Demokrat Scholz bugüne kadar muhafazakarlarla “büyük koalisyona” girdikleri için muhalefetteki sol partiler (Yeşiller ve Die Linke) karşısında zemin kaybeden SDP’nin bu zayıf noktasını Merkel sonrasında onun yerini doldurabilecek, ona en fazla benzeyen aday olarak kendisini ortaya koymak suretiyle bir avantaja çevirmeyi başardı. Şunu da eklemek gerekir ki, Merkel, 2007-8 Finansal Krizi sonrası dönemde bankaların kamu paralarıyla kurtarılmasının neden gerektiğini açıklayamamanın halkta yol açtığı tepkiyi dengelemek maksadıyla bir merkez sağ liderden beklenmeyecek oranda sola kayarak sosyal demokrasiyi sahiplenen bir tutum sergiledi. Bu nedenle bugün Scholz için Merkel’in mirasını sahiplenmek parti tabanıyla arasında bir çatışma çıkmaması sonucunu doğurur hale geldi. Merkel’in bu yaklaşımında, yükselen solun hızını kesmek için Avrupa’da o dönem ekonomik buhranın pençesi altındaki işçi sınıfıyla sosyalistler arasındaki bağları gevşetmek maksadıyla, dönemine göre dünyanın en ileri sosyal refah sistemini başlatan; sağlık ve kaza sigortaları, emeklilik maaşı gibi uygulamaları ilk kez yürürlüğe sokan Bismarck’in izlerini de görmek mümkündür.

Scholz ABD’deki Trump, İngiltere’deki Brexit facialarının bir benzerinin ülkelerinde yaşanmasından endişe eden, büyük değişikliklerden hoşlanmayan muhafazakar yapısıyla bilinen geniş Alman orta sınıfına kendisinin Merkel sonrasına yumuşak bir geçiş için en uygun isim olduğu konusunda ikna edici bir görüntü çizdi. Daha üç ay önce Şansölye yarışının Laschet ve Baerbock arasında geçeceği tahminleri yürütülecek denli kimse kendisine şans vermediği halde beklenmedik bir çıkış yakalayarak Merkel’in yerine geçme ihtimali en yüksek aday konumuna yükseldi.


 

Scholz’un öne çıkmasına yol açan diğer önemli bir neden de, Maliye Bakanı sıfatıyla, pandemi sırasında Alman hükümetinin başta küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin iflasını önlemek üzere yapmış olduğu muazzam yardımları (353 milyar euro) koordine eden bakan olması… İnsanlar ekonomik kriz sırasında kendilerine para yardımında bulan siyasetçilerin “bu iyiliğini” kolay kolay unutmuyorlar. Pandemi yönetimindeki başarısıyla halkın beğenisini kazanan asıl siyasetçi olan Merkel’in seçim pusulasında yer almaması, insanların minnettarlığını yönelteceği hükümet üyesi olarak Scholz’un asıl parsayı toplamasıyla sonuçlanmış gözüküyor.

Hristiyan Demokratların (CDU) başbakan adayı Armin Laschet’in seçim posterleri

Öyle ki başta seçim kampanyasının dışında kalacağını “Siyasi çalışmalarını durduran politikacılar bir kampanyaya müdahil olmamalıdır. Bu benim pozisyonum ve derin inancımdır” diyerek ifade eden Merkel, Laschet’e destek çıkmak ihtiyacını hissedip üst üste Scholz’a yönelik eleştiriler getirdi. Scholz’un seçimi kazanması halinde Die Linke ile bir koalisyon kurma ihtimaline kapıyı kapatmadığına dikkat çekip, bunun kendi siyasi çizgisine uymadığını hatırlatarak SDP adayının “kendisine pek de benzemediğini” söyledi. Yine Scholz’un aşı olmak istemeyenleri cesaretlendirmek için (mealen) “Biz aşı olanlar kobaylık yaptık, neticede bize bir şey olmadı, artık siz de aşı olun” şeklindeki sözlerini eleştirerek “Test edilmiş ve onaylanmış aşıları vurulanlar, ne Olaf Scholz, ne ben ve ne de başka hiç kimse, bir kobay değildi” dedi. Merkel’in seçim öncesi adeta son dakikalarda gelen bu müdahalesi yarım ağızla yapıldığı algısı verdiğinden Laschet’in yelkenlerini pek şişirmedi.

(Üçüncü yazıda Alman halkının ilk defa bu kadar kararsızlık yaşadığı bir seçime girmesi nedeniyle sonucun sürprizlere açık olduğunu anlattım. Önde gelen partileri, hitap ettiği tabanlar ve şansölye adaylarını tanıttığım ilk yazı için tıklayınız.)

WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com