‘Mücadele eden insanlara saygımı sunmak için Türkiye’ye döneceğim’

SELAHATTİN SEVİ 10 Mayıs 2020 Genel

Fehmi Acat, meslek hayatında ilk kez Türkiye’nin batısında bir yerde, Eskişehir’de, tam da o gün göreve başlamıştı. Milli Eğitim’de çalışan arkadaşlarının açığa alındığı haberleri ardı ardına gelmeye başladı. Kendisine herhangi bir işlem uygulanmamıştı. Sebebi kısa sürede anlaşıldı. Meğer açığa alınma yazısı eski görev yerine gönderilmişti, orada aranmıştı. Bu durumu “isimlerimizin çok önceden fişlendiğinin göstergesi” olarak yorumluyor Acat. 672 sayılı KHK ile görevden ihraç edildiğini ise hapishane koğuşuna gelen yerel gazetenin, ilden ihraç edilen öğretmenlerin listesinde adını görünce öğrenmiş.

Koğuşta bir çok arkadaşıyla aynı kaderi paylaşmış. Çok daha ağır hak ihlallerine maruz kaldığı bu dönemde 4 çocuklu ailesinin geçimini sağladığı maaşının gaspetilmesi sorunların daha da ağırlaşacağının habercisi olmuş.

“DERİKLİYİM, OHAL BİZE YABANCI DEĞİLDİ”

Üniversite öğrenimi dışında tüm hayatını Diyarbakır Şırnak, Mardin ve Hakkari’de geçiren Fehmi Acat, OHAL’in ne demek olduğunu iyi bilenlerden… 1977’de Mardin’in Derik ilçesinde doğmuş Acat. Diyarbakır İmam Hatip Lisesi ve Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesini bitirmiş ve Kızıltepe’de öğretmenliğe başlamış. Çocukluğu ve gençliğinde yakın akrabalarının faili meçhul cinayetlere kurban gittiğine tanıklık etmiş. Şöyle anlatıyor o günleri:

“Lise öğrencisiyken çok sevdiğim sınıf arkadaşım Mutlu, dükkanında akşam namazını kılarken saldırıya uğradı. Başına isabet eden bir kurşunla yaşamını yitirdi. Gerekçesinin ve hedeflerinin ne olduğu belli bile olmayan kavgalara insanlarımızı kurban verdik. Doğuştan gelen haklarını başka çaresi kalmadığına inandığından dolayı şiddet kullanarak elde etmeye çalışan bir coğrafyada idim.”

“MAHKEME DEĞİL İNSAN AVLAMA MERKEZLERİ…”

Farklı bir yolu seçtiği, Kürt sorununa şiddetle değil eğitimle çözüleceğine inandığı halde öğretmen olarak bölgede geçirdiği 17 yılın sonunda “terörist” olarak yaftalanmaktan kurtulamamış. Tutuklanmış, hapis yatmış… Kendi ifadesiyle ‘Bir Kürt olarak doğmanın muhtemel sonuçlarının hepsini’ yaşamış. “Gençlik yıllarımdan bu yana çevremdeki insanlar terörist olamakla suçlandı. Kimisi islami, kimisi sol, kimisi siyasi hareketlerin içinde idi. Hepsinin ortak noktası terörist olmaktı” diyor o dönemde yaşanan hak ihlallerine vurgu yaparak ve yeni durumla kıyaslıyor:

“O dönemlerde çok ciddi hak ihlalleri vardı. Ancak hak arama mercileri ne kadar engellense de bulunuyordu. Şimdi tamamen kapatıldı. Eğitim-Sen üyesi meslektaşımın en ağırından sürgünle cezalandırıldığına şahit oldum. Ancak bu dönem başka. Bir anda binlerce insanın tek geçim kaynağı olan mesleğinden ihracına, tutuklanmasına şahit oldum. Meslektaşlarım ve diğer memurlar işkenceye maruz kaldılar. Bir kısmı cellattan beter mahkemelerde almayı başardıkları berat kararlarına rağmen göreve iade edilmediler. Mahkemeler insan avlama merkezlerine dönüştü. Devletin bir kurumu iftira atıyor, diğeri iftirayı savunmamızı istiyordu. Böyle karanlık bir döneme şahit olmadım.”

KIZILTEPE’DEN YÜKSEKOVA’YA, HEP DAHA DOĞU’YA…

Oysa öğretmenliğe başladığında farklı hayalleri vardı Fehmi Acat’ın. Herkesin sürgün olarak gönderildiği yerleri gönüllü olarak tercih etmişti. Çocukların eğitime daha çok ihtiyacı var diyerek kendine bir yol seçmişti:

“Kızıltepe’nin bir köyünde göreve başladım. Mardin’de devam ettim. 11. meslek yılımda tayinimi daha doğuya Yüksekova’ya istedim. Bölgemi daha iyi tanımak ve daha çok hizmet etmek istiyordum. 10. yılın ardından yeni görev yerimde herkes dosyamı merak ediyor ve hangi sebepten dolayı sürgüne yollandığımı araştırıyordu. Oysa ben iller arası atama ile ve kendi rızam ile tercih ettiğim bir bölgeye gittim. İyi ki gitmişim. Orada geçirdiğim her saniyem ile gurur duyuyorum. Oradan ayrılırkende batıda istediğim bir yere gidebilirdim. Yine doğuda kaldım. Bir gün ülkeme ve mesleğime dönersem yine Kürdistan bölgesinde yaşamayı ve çalışmayı arzuluyorum.”

“ÖĞRENCİLERİME BABALARININ NE İŞ YAPTIĞINI SORMUYORDUM”

Görev yaptığı yerlerde Fehmi öğretmenin en çok dikkatini ise öğrencilerinin ‘babasız’ olmaları çekmiş. “Mesleğe başladığım dönemde yeni öğrencilerimle tanışırken baba mesleğini de sorardım. Bu tercihin yanlış olduğunu bir kaç öğrenci ile tanışınca anlayıp bu sorudan vazgeçtim.’ diyor ve ekliyor:

“Babası hapiste olan çocuklar olduğunu, babası vefat etmiş öğrencilerimin azımsanmayacak kadar çok olduğunu fark ettim. Oralarda çocuklar baba hasreti ile büyür. Kiminin ki evlatlarına daha iyi hayat şartları sunma gayesi ile şartların sürüklediği bir mücadelenin içinde dağda yaşıyor, kimisi tutuklu, kimisi adil yargılanmayacağına inandığından dolayı sürgünde. Sağlıklı bir aile ortamında büyümeyen o çocukların geçenlerde yaşandığı gibi cenazeleri kargo ile yollanıyor. Tabi bir çok aile de evladının yaşamından, öldü ise cenazesinden uzak bir hayat sürmek zorunda kalıyor. Genç yaşta dul kalan kadınlar zorlu hayat yükünü tek başlarına göğüslemek zorunda kalıyorlar. Aile çözülünce önü alınamayan sorunlarda daha da büyüyor.”

Ve o günlerle ilgili bir anısını anlatıyor Acat:

Görev yaptığım bir okulun bahçesine proje kapsamında salıncak, tahterevalli (biz Kürtçe zırnazik deriz) vs yaptırmıştık. Bir kadın derslerden sonra kucağında bebek her gün gelir sallanırdı. O bölgenin ilk salıncağıydı o. Bebeği bahane eden kadın kendi sallanırdı. Ömründe ilk kez görüyor binebiliyordu belki de. Çocukluğunu yaşayamadığı gibi kadınlığını anneliğini de  yaşamamıştı, yaşattırılmamıştı.” Çocukluğu yaşayamamış çocuklar için bir başka örnek de veriyor ve öğrencilerinin ise toma taşlamayı oyun ve eğlence olarak gördüklerini söylüyor içi burkularak.

“BATIDAKİ İNSANLAR KÜRTLERDEN ÇOK ŞEY ÖĞRENDİ”

’15 Temmuz’dan sonraki OHAL’den sonra Doğu’da yaşananları toplumun daha iyi anladığını düşünüyor musunuz sorusuna “bir nebze” diye karşılık veriyor:

Yine de tam anlayamadılar. Çünkü medya ve diğer iletişim kanalları tamamen kontrol altında alındı. İnsanlara savaşlar ve seçimler sunarak durup “yahu biz ne yapıyoruz” diyecek kadar düşünme fırsatı sunulmadı. Toplumun genelinin faşizmin propaganda dalgalarını kıramadığını düşünüyorum. Bu dalgaların tesirinde maalesef mağdur ayrışması bile yaşanabiliyor. Herkes tek safta durmalı. Aynı sesi haykırmalı.”

“KÜRTLER YAŞADIKLARINI DUYURUMADILAR”

Türkiye’nin Batı’sında yaşayanlarla, sürgünde bir yaşam kurmaya çalışanların Kürtlerin yaşadığı bütün “pratikleri” tekrarladığını ve ama farkına varmadığını düşünüyor Acat. “Türkiye’de tv kanalları uydudan yayın yapmak zorunda bırakılınca sosyal çevremdeki büyüklerime biz Kürt’leri her geçen gün daha iyi anlayacaksınız demiştim.” dediğini aktararak devam ediyor:

“Hadi cesaretinizi toplayıp bir dönem MED TV, ROJ TV izlemek için damlarına çanaklar yerleştirenler gibi yapıp direnin, demiştim. Yurt dışında ilticalar nasıl yapılır bunları da yoklayıp tabanı bilgilendirin. İş oraya gider diyerek de ifade etmiştim. Bir arkadaşım sağolsun gülümsemişti. 4 yıldır ondan hiç bir haber alamadım. Sonra daha kötüleri geldi… Karanlık dönemlerde Aleviler, Kürtler bunları hep yaşadılar. Aleviler Maraş, Çorum, Sivas’ta, Kürtler Cizre’de bodrumlarda diri diri yakıldılar. Ve bunları duyuramadılar. Bugün sınırlı sayıdaki iletişim kanallarının takip edilerek güçlendirilmesi, desteklenmesi yanacak bir çok canın hayata tutunmasına vesiledir. Özellikle bu dönemde köşesine çekilmeyip, kendisine yönelik büyüyen risklere aldırmadan sınırlı iletişim kanallarından yayın yapmaya çalışan gazeteciler çok değerli ve çok can kurtarıyorlar”

“GURBET AĞIR, ÜLKEME DÖNMEYİ DÜŞÜNÜYORUM”

10 Temmuz 2016 tarihinde “hükümete muhalif olma” ve “sivil toplum kuruluşlarına üye olma” gerekçeleriyle tutuklanmış Acat, tutuklu olduğu sırada yayımlanan 672 sayılı KHK ile devlet görevinden çıkarılmış. 2 Şubat 2018’de ise tahliye. Adil yargılanma hakkı elinden alındığı için de Türkiye’yi terk ederek İsviçre’de ailesiyle yeni bir hayat kurmuş.

Gelecek planlarında Türkiye’ye dönmek var mı? Şöyle diyor Acat:

Yaşım ilerledi. Türlü zorluklar var. Ancak dostlara vefa adına burada hayata tutunacak ve fikri mücadelemi sürdüreceğim. Cezaevinde yazmış olduğum iki kitabım e kitap olarak yayınlandı. Diğerleri yolda… Hapishane arkadaşlarım ve dostlarımın unutulmaması gayesiyle özgeçmişlerini kısa flood’lar halinde paylaşıyorum. YouTube’dan kendi ve ailemin yaşadığı hukuksuzlukları anlatmaya çalışıyorum. Herkesin bulunduğu şartları ve mesaiyi biraz daha zorlayarak daha etkin bir mücadele sergilemesi gerektiğine inanıyorum. Hayatın ne gibi süprizler hazırladığını bilemiyorum yaşadığım hadiseler geleceğe dair uzun uzadıya planlar yapmanın anlamsızlığını ortaya koydu. Buralara alışanların geriye dönmeyeceği söyleniyor. Ancak ben ülkemdeki hukuksuz şartlar düzelince dönmeyi düşünüyorum. Gurbet ağır. Hala Türk Market olarak tanımlanan marketlere gidip cezaevinde tükettiğim Hoşbeş gofretleri görünce bile duygulanıyorum. Orada bıraktığım dostlarım aklıma geliyor. Onlardan hayatta kalabilenlerle sarılacağım. Ülkede kalıp faşist rejimle mücadele eden insanlara saygımı sunmak için gideceğim. En azından Amed’e gideceğim. Şehitlik mahallesindeki mezarlıkta medfun bulunan ve beni Gülen’in fikirleri ile tanıştıran arkadaşım Mutlu’ya sen erken bırakıp gittin. Ben yaşamdan ziyade ölümü tercih edeceğim onlarca hadise yaşadım. Ancak emanetine ihanet etmedim diyebilmek için gideceğim. Ve o günün geleceğine eminim.”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com