Kendi kendini imha eden en üst yargı organı: AYM

Anayasa Mahkemesi, 15 Temmuz sonrasında verdiği kararlarla kendisini imha etmiş bir kurum durumundaydı. İrfan Fidan'ın atanmasıyla bir şey değişmeyecek, daha itibarsız ve etkisiz olacaktır.

SÜLEYMAN ÖZKAYA 24 Ocak 2021 GÖRÜŞ

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, eski İstanbul Başsavcısı İrfan Fidan’ı üye atayarak Anayasa Mahkemesi’ni fiilen tam kontrol altına aldığı yorumları yapılıyor. Aslında AYM 15 Temmuz sonrasında, iki üyesini hukuksuz bir şekilde ihraç ederek iktidarın yanında yerini almıştı.

İki üyenin ihracında ise Milli Güvenlik Kurulu kararına atıf yapacak kadar hukuktan yoksun bir gerekçe yazılmıştı. En üst düzey yargı organın kararına dayanak kabul ettiği, MGK kararı ve kurum kanaatiydi. Bu kararla, Anayasa Mahkemesi kendisini iktidarın yanında konumlandırmıştı.

Kısacası hukuku değil gücü tercih etmişti AYM üyeleri. Bazı AYM üyelerinin iktidarın istediği yönde karar vermeleri yönünde tehdit edildiği iddia edilmişti. Bu tür kararlara korkuyla onay veren üye sayısın ikiyi geçtiğini düşünmüyorum. Üyelerin büyük bir kısmı kendini iktidarın hukuksuzluklarını aklama görevini isteyerek kabul etmişti.

Anayasa Mahkemesi’nin süreçteki hukuksuzluklara onayı yalnız bununla kalmadı. Olağanüstü Hal Dönemi’nde iktidarın Anayasa’nın en temel kurallarına aykırı bir şekilde çıkardığı Kanun Hükmünde Kararnamelerin Anayasaya uygunluğunu denetlemeye gerek görmedi. 15 Temmuz sonrası hükümetin gerçekleştireceği hukuksuzların resmen önünü de açan bu karar olmuştu. KHK’lar daha sonra yasalaştığından sonra AYM denetimine açılabildi.

15 Temmuz sürecinde binlerce kişinin mağduriyet yaşamasına sebep olan ByLock programıyla ilgili verdiği kararda AYM’nin yerinin hukuk ve adaletine yanında olmadığını söyleyebiliriz. Bylock ile ilgili en temel hukuk ilkeleri görmezden gelindi. Hakim kararına dayanmadan MİT’in gerçekleştirdiği operasyonlar aklanmış oldu. En üst yargı organı hukukun temel ilkelerini niçin görmezden geldi? Bu sorunun cevabı şu olabilir: AYM bir yargı kurumundan ziyade devletin taleplerini hukuk kılıfına uydurma görevini yerine getirmek için vardır. AYM, kurulduğu günden beri hukuku değil, devleti savunmak için oluşturulmuş bir kurumdu. Verdiği kararlarla her zaman devletin hukuksuzluklarını aklayan kurum oldu.

AYM kurulduğu günden günümüze kadar toplumun sorunlarını çözme konusunda toplumun hep gerisinden gelmiştir. 1980’lı yıllarda aldığı kararla üniversitelerde başörtüsü sorunu doğmasını sağlamıştır. Rahmetli Özal’ın bütün girişimleri AYM engellerine takılmıştır. 1990’lı yıllarda Telekom gibi kurumların özelleştirilmesini engellemiş ve daha sonra değerinin çok altında paraya satılmasına yol açmıştır. Siyasal İslamcıların Milli Nizam, Refah ve Fazilet Partisi’ni; Kürt hareketinin kurduğu HEP, HADEP ve DEHAP gibi partileri kapatarak siyasete doğrudan müdahale etmiştir. Devletin düşman gördüğünü, AYM de düşman görmüştür, hukuk ve adaleti unutmuştur.

Anayasa Mahkemesi bugün, Fazilet Partisi’ni kapatarak kurulmasına vesile olduğu AKP tarafından esir alınmış durumda. Anayasa Mahkemesi’nin demokrat görünümünü iki kesimle ilgili kararları bozuyor. HDP’li siyasetçiler ve Gülen Cemaati kararları. Bu kesimlerle ilgili verdiği kararda ‘düşman hukukunun’ uygulayıcısı olan AYM, laik, seküler ve İslamcı kesimlerle ilgili kararlarında birden demokrat görünüm alıyor.

Türk siyasi tarihinde nerdeyse 2010 Anayasa referandumuna kadar AYM’nin aldığı bütün hukuksuz kararların faturası CHP’ye kesilmiştir. AYM’deki yargıçların aldığı kararlar CHP’nin toplum kesimleriyle bağ kurmasını engellemiştir. 2010-2016 yılları arasında belli oranda demokratik kararlar veren Anayasa Mahkemesi, 15 Temmuz sonrasında AKP’nin Ankara İncek’deki bir bürosu durumuna gelmiştir.

İrfan Fidan’ın atanması bir şey değiştirmeyecektir. Sadece Fidan atamasıyla AKP’nin eli dokunduğu bütün kurumlarda olduğu gibi daha itibarsız ve etkisiz bir konuma gelecektir.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com