Ka(y)nayan coğrafya için buluştular

SEVİNÇ ÖZARSLAN 14 Aralık 2016 KÜLTÜR

2016 herkes için çok zor bir yıl oldu. Savaş, terör, mülteciler, kıyıya vuran çocuklar… Yılın bitmesine 15 gün kala, Halep’te insanlık dramı ayyuka çıkmışken biraz olsun umut veren ise ‘Kan Kırmızı’ sergisi oldu. Suriyeli şair Adonis (Ali Ahmed Said Eşber) ve Habip Aydoğdu’nun İzmir Folkart Galeri’de birlikte açtıkları sergi, kanayan coğrafyanın iki sanatçısını bir araya getirdi. Habip Aydoğdu resimler çizdi, Adonis o resimlere dizeleriyle not düştü: “Yalnızlık, yolculuğun mürekkebidir / Tuz, ayaklarını suda unutmuş / Toz, hoşgörüyü öğreten bir kitaptır / Suyun kendinden başka bir mürekkebi yoktur / Tarih ve hiçlik, hoş geldin / Yolu rüzgar olan nasıl umutsuz olur” dedi. ‘Kan Kırmızı’nın, hayatının en sert yüzleşmesi olduğunu ifade eden Habip Aydoğdu, Ortadoğu’da yaşanan dramları insanlık unutmasın diye bir araya geldiklerini söylüyor.

Kan Kırmızı sergisinin duyurusunu sanırım ilk yapanlardan biri bizdik. Serginin ete kemiğe büründüğünü görmek çok güzel. Serginiz 25 Aralık’ta sona eriyor. Sona yaklaşırken bir değerlendirme yapabilir misiniz?

Ön hazırlıkları ile birlikte üç yılımızı aldı bu proje. Tasarı aşamasından uygulama anına kadar yoğun bir emek harcandı. İzleyici ve medyanın yoğun ilgisi gösteriyor ki onca emeğe, uykusuz geceye, yorgunluğa değmiş. Çok gezilen, izlenen, basın tarafından takip edilen bir sergi oldu. Hiç beklemediğim yazılarla, değerlendirmelerle, yorumlarla karşılaştım; pek çok yeni izleyiciyle de.

Bu izleyicilerden beni en çok etkileyeni ve belki de bana en sürpriz olanı, sergiyi gezdikten sonra sokakta gördüğü iki Suriyeli göçmen çocuğu alıp sergiye getiren ve yaşadığımız coğrafyanın kederini üzerinde taşıyan bu Suriyeli göçmen çocukların sergiyi gezerkenki fotoğraflarını ve duygularını Facebook’ta paylaşan Nurhayat Yenice oldu diyebilirim. Bahsetmeden geçemeyeceğim bir başka anı da Tatbiki Güzel Sanatlar’dan hocam, Mustafa Pilevneli’nin, Hürriyet’te çıkan haberi okuyup beni aramasıydı. Unutamayacağım, duygu yüklü bir konuşmaydı.

Kan Kırmızı”, 40 yıllık sanat hayatınızda nasıl bir yeri doldurdu?

Sergi açtığım mekan küçük bir galeri de olsa Folkart Galery gibi 800 metrekarelik bir alan da olsa işimin hakkını vermek için gerilir, yorulur, çabalar, üretir ve daha çok üretirim. Bu sergi de üç yıllık düşünsel beslenme ve iki yıllık üretim sürecini içeriyor. Bu az zaman, az mesai, az emek değil… Emek vermeden sanatçı olunmuyor. Nitelikle değil, pazarlama yetenekleriyle bu piyasa ekonomisinde bir yer alınsa da, kalıcı olunmuyor. İşte görüyorsunuz; işime ve sanatıma duyduğum saygı, işin kolayına kaçmadan adım adım biriktirdiklerim beni dünya çapındaki bir şairle, Adonis ile bir araya getiriyor.

Adonis eserlerinize hangi dizeleri yazdı?

Adonis’le Ankara Batıkent’teki atölyemde el yapımı ve Schoeller kâğıtlar üzerine birlikte çalıştık. Bunların bir kısmı sergiyle eş zamanlı olarak çıkan “Kan Kırmızı” adlı kitapta değerlendirildi. Adonis, bu günlüklerin kimi sayfalarına, tuval ve nesnelerin üzerine Arapça olarak el yazısıyla duygularını aktardı. Ancak Adonis’in Arapçayı kaligrafik olarak kullanışı o kadar resimsel bir tada sahip ki artık şiirden öte benim resmimin bir ögesine dönüştü. Yazılar, resmin birer doğal parçası haline geldi. Ben de sizin gibi merakla ne yazdığını sordum Arapça bilenlere ve çevirmenimize. İlk kez Arapça bilmeyi o kadar istedim ki Adonis’i ana dilinde okuyabilmek için kendi resimlerimin içinde ama bu mümkün olmadı tabii. Ancak bu sergi nedeniyle Adonis’in benim resmimle, sanatımla ilgili kaleme aldığı “Yüz bir gül” başlıklı manzum bir metin bulunmakta. Bu metne ben de küçük dokunuşlardan oluşan desenlerle müdahale ettim.

Adonis o dizeleri yazarken siz neler hissettiniz?

Adonis o dizeleri yazarken çoğaldığımı, böylesi yeni deneyimler yaşayabilmemin ne büyük bir şans, ne büyük bir mutluluk olduğunu düşündüm ve şükrettim.

‘Çirkin bir el yazısı gibi duruyorum şu dünyanın üzerinde / Kimse silip de yeni baştan yazmak istemiyor’ ya da ‘Bu yangın çağında bu harita değişecek / Doğu’nun da Batı’nın da külleri aynı mezara konulacak’ gibi Adonis’in bazı dizeleri sizi oldukça etkilemiş. Acaba o sizin hangi eserinizde kendini bulmuş? Ya da hangi eserinize kendini daha yakın hissetmiş?

Kör Kâhin, Kırmızı Ortadoğu, Yalan Aynası, Siccil (Taş), Kanayan Yara, Can(sız) Simidi, Gülümün Solduğu Yer, Yer Yüzünün Çocukluk Çağı, Ka(y)nayan Coğrafya, New York’a Mezar, Hayalet Sınır gibi resimlerimin çoğunda kendini bulduğunu, özellikle Kör Kâhin resmimdeki figürün, düşlerindeki kör kâhin olduğunu söyledi.

Kan Kırmızı aynı coğrafyanın iki sanatını ve sanatçısını bir araya getirdi. Suriye ve Türkiye’nin siyasi geçmişi son yıllarda çok sorunlu. Kardeşlik bozuldu, ölümler, Halep’te yaşanan insanlık dramları… Ortadoğu’nun kanayan yarasına bir nebze de olsa sanatlarınızla merhem olabildiniz mi?

Bu sergi sürecine bağlı olarak üç yıla yakın bir süredir göç, Ortadoğu, terör, mültecilik gibi kavramlarla daha yoğun ilgilendiğimi söyleyebilirim. Sanırım Adonis’le birlikte yaşananlara sanatsal bir tavırla yaklaşmaya çalıştık. Bugün yaşananlara ait bir iz, bir imge, bir söz bırakmaya çalıştık. Biliyorsunuz; ne Adonis bir slogan şairi ne de ben slogan ressamıyım. Elbette gördüklerimizden, yaşadıklarımızdan, acılardan, dramlardan, sevinçlerden etkileniyoruz ama asıl işimiz, şiir yazmak, resim yapmaktır. Savaşların, yıkımların acılarını, aşkların, sevinçlerin tatlarını meşrebimizce damıtıyor, yerelden evrensele, bugünlerden yarınlara taşıyabilecek eserlere işliyoruz. Sanatın özellikle görsel sanatların iyileştirici rolü tartışılabilir ama zaman geçip dünya değişince insanlığın bu utancını unutmamasını sağlamayı belki başarır diye düşünüyorum.

Sanatın, sergilerin güncel siyasete bir etkisi/yaptırımı oluyor mu?

Bir etkisi olsa bu kadarını yaşamazdık herhalde. Sanatsal etkinliklerin terörü, adaletsizlikleri, toplumun aksayan yanlarını düzeltivereceğine inanmak çok safça bir duygu. Sanat ve sanatçı kavramını bile standart bir tanıma oturtamamış bir toplumda, sanatsal etkinliklerin güncel siyasete etkisi çok zor. Hele resim gibi algılanabilmesi için özel bir birikim gerektiren alanlarda bu iş daha da zor. Ama yine de, entelektüel düzeyde de olsa, sanat aracılığı ile verilen kimi mesajlar yankı bulabiliyor. 

Sergiyi 10 binden fazla kişi ziyaret etti. Bu ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sanatın ille de herkes için değil biraz da kendimiz için olduğunu düşünürüm. Ama paylaşmanın, bu kadar çok izleyiciye ulaşmanın keyfi de bir başkaymış. Oğlum Özgür Aydoğdu’nun hazırladığı “Adonis Günlükleri” defterinin etkileşimli iPad uygulamasıyla Adonis Günlükleri’nin sayfaları elle çevrilerek büyük küçük herkesin parmaklarının ucuna geliyor. Süreci belgeleyen,  280 sayfalık “Kan Kırmızı” kitabı, izleyenlerin beğenisine sunulmuş durumda. Ve son olarak projenin fikir babası, proje direktörümüz Fahri Özdemir, Folkart Yönetimi ve katkı veren herkesin payı büyük. Bu vesileyle tüm katkı verenlere çok çok teşekkür ediyorum. Her geçen gün daha çok Ortadoğulu bir ülke oluyoruz. Herkesin kendini oyunun en önemli oyuncusu olduğunu zannettiği bu dönem ve bu sergi süreci benim yaşamımın en sert yüzleşmelerinden biri olduğu gerçeğidir.

 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com