İstanbul Radyosu ‘darphane’ olur mu?

'Harbiye’deki İstanbul Radyosu’nun tarihi binaları 'depreme dayanıksız oldukları' gerekçesiyle boşaltılıyor. Bir KHK ile ‘Radyocu’yu ‘Terörist’ ilan eden muktedir, bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle de ‘Radyoevi’ni ‘Darphane’ yapmış, çok mu? Var mı itirazı olan?'

MEHMET ŞAHİN 27 Aralık 2020 GÖRÜŞ

Türkiye, 6 Mayıs 1927’de başlayan radyo macerasında tarihi tartışmalarından birini yaşıyor. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nun (TRT) İstanbul Ulus Yerleşkesi ile birlikte Harbiye’deki İstanbul Radyosu’nun tarihi binaları ‘depreme dayanıksız oldukları’ gerekçesiyle eş zamanlı şekilde boşaltılıyor. Türkiye’nin ses hafızası konumundaki TRT binalarının boşaltılması birçok soru işaretini de beraberinde getiriyor.

Güçlü rant çarkı hangi değerin öğütülerek paraya çevrileceği konusunda talimat aldıktan sonra doğa, kültür, miras, değer gibi ayrıntıların işine engel olmasından hoşlanmıyor. Tepkinin kaçınılmaz olduğunu bildiği için, işi belli bir noktaya kadar planladıktan sonra kamuoyunun duymasına izin veriyor. Harbiye’deki TRT İstanbul Radyosu da, bir kez daha bu öğütücünün yakın hedefi…

Restorasyon facialarının sadece iş bilmemekten değil, kaynak dağıtım ağında sırası gelenlerin tarihi ve sanatsal değerlerle paraya dönüştürülebilirlik nispetindeki ilgiden kaynaklandığı bir sır mı? Seçimle, sınırlı süreli olarak yönetimine geldikleri ülkenin zenginliklerine emanet değil, miras hatta ganimet nazarıyla bakmalarından daha açıklayıcı bir durum yok maalesef tabloyu.

Kurumsal adında TRT olmakla beraber, o üç harfin vücut bulmasından daha önce, 1949’da başlar İstanbul Radyosu atmosfere ses dalgaları yaymaya. Toplu ulaşım hattının müdavimleri için oradaki durak, Radyoevi Durağı’dır. Orası Harbiye Radyoevi’dir, hemen yanındaki de Harbiye Orduevi… Arkasındaysa, Yeşilçam’dan da aşina olunan Hilton durur. Hemen karşısında da, Nazlı Ilıcak’ın da ancak yayın konuğu olarak geldiğinde mezunu olduğunu öğrendiğim İstanbul Özel Notre Dame de Sion Fransız Lisesi… Taksim’e yakınlığınıysa, Gezi Direnişi sırasında polislerin mescidinde namaz kılıp dinlendiğini, göstericilerin sağında solunda sığınacak kuytuluk aradığını söyleyerek anlatalım. Konumunun emlak piyasası açısından nasıl da kıymetli olduğunu böylece ortaya koyarak bir kısım eşhâs-ı asabînin, ‘İspat edemezsen namussuzun, şerefsizsin!’ saldırısından da kendimi korumuş oldum sanırım.

Kitap, gazete ve dergi gibi yazılı iletişim araçlarından sonra sesin aktarımıyla daha geniş bir kitleye, daha çabuk ulaşma olanağı sunan radyo bir anda gözde oldu. Görüntü iletim teknolojisinin ilerleyip daha cazip hale gelmesine kadar da yerini korudu. İnternet çağında yeni şartlara uyum sağladı ve cep telefonlarında bir uygulama olarak yerini aldı. Podcast formu için de, stok radyo programı diyebiliriz. Savaş ve toplumsal olaylarda aranan haber kaynağı, tüm zamanların sadık gece dostu, uzun yol arkadaşı oldu radyo… Bu genel kıymetinin yanı sıra, TRT gibi her kamu yayın kuruluşunun ülkenin kültür sanat müktesebatına ilişkin sorumlulukları da vardır, hem de kanunla yüklenmiş bir mükellefiyet. Müzikten edebiyata, halk kültüründen spora belli oranlarda yayınlarında yer vermenin yanı sıra, onların arşivlenerek gelecek kuşaklara aktarılmasından da mesuldür. İstanbul Radyosu da, özellikle TRT çatısı altına girdikten sonra eğitim dahil, vazifeyi yüklenir. İcraat tartışılabilir, yol yöntem eleştirilebilir, ürün eksik bulunabilir, ideolojik sapmalardan söz edilebilir, fakat; görevin yerine getirilmemesi ithamı çok ağır olur.

Tek tek o kapıdan girerek sanatını icra eden, eğitim veren, neşriyatta bulunan isimleri saymanın her dem paranın cazibesindeki öğütme çarkını duraklatacağına inansam Münir Nurettin’den Mesut Cemil’e, Zeki Müren’den Ülkü Beşgül’e, Eşref Şefik’ten Halit Kıvanç’a, Orhan Boran’dan Yıldırım Önal’a, Hamiyet Yüceses’ten Safiye Ayla’ya bir geçit resmi tertip edeceğim…

Radyo, zamana nakşettiği sesiyle pek çok hatıraya beşiklik eder. Sözcüklerle her gün yeni dünyalar kurar dinleyicinin zihninde. ‘Radyo kuşağı’ denilebilecek nesiller için ciddi bir okul işlevi de görür. Telefondan önce etkileşimin mektupla sağlanabildiği hatırda tutulursa sadece içerik hazırlayanların değil, radyo başına toplananların da okur yazarlığın hakkını verdiği bir dönemi sembolize eder radyo. ‘Dağ başında nereden bulur da o sözleri yazar?’ diyeceğiniz çoban satırlara döktüğünde içini, dinleyici olmanın hakkını verir.

Zamanın ruhuyla kavgaya tutuşacak kadar akılsız olsam bile, güçlü değilim. Kalkıp hemen her bilgiye her müziğe bu kadar kolay erişilebilen bir çağda radyonun dönemsel hükümranlığının bugüne meydan okuduğu iddiasıyla almadım kalemi elime. Taşın yerinde ağır olması, taşın ederiyle ilgilenenlere pek bir şey anlatmaz. Yabancısı da değilim, Harbiye’deki Radyoevi’nin yerine göz dikildiği haberlerinin…

Rivayet muhtelifti; İstanbul Kongre Merkezi’ne dahil edileceği, Doğan Holding’in butik otel yapacağı… Tadilat için geçici bir ayrılık planlanırken bir daha dönülemeyeceği konuşulur olmuştu. Dönüldü dönülmesine de, o kıymetli arazi için alttan alta işleyen planlardan dönülmedi. Belki de, üstüne inşa edildiği Ermeni mezarlığı sakinlerinin âhı vardı… Oysa, orası özellikle yayıncıların benimsediği bir fikrin hayata geçirilmesiyle harika bir radyo müzesi olabilirdi. Ayrılan bir kısmında denendi de… Faal bir radyo müzesi, hem yayının devam ettiği hem zamanın dondurulduğu… Bunun için en güzel gerekçe, memleketin ‘Radyoevi’ olarak inşa edilen ilk yapısı olmasıydı. Bir ‘Radyo Müzesi’ yapılacaksa, binası TOKİ’ye ısmarlanacak değil ya!


 

Orada sekiz senesi geçen alaylı ve mektepli bir radyocu için konu, ‘Açma yaram, kan gider…’ makamındadır. Bildiğim ciddi bir asabiye rahatsızlığım yok ama; adımların onlarca senede yumuşak hatlarla yonttuğu mermer merdiven, sesten heykellerin vücut bulduğu Radyoevi’ne buyur eden basamaklardan ziyadedir… Hayallerinizle aranıza kanun girse, kusuru kendinizde ve haddini bilmez gönlünüzde bulursunuz. Peki, diploması dahil, hak edilmiş bir radyoculuğun anıt binasına girme hakkınızın bile elinizden alındığı adaletsizlik için “Olağanüstü Hâl’dir, geçer.” der misiniz? Bir Kanun Hükmünde Kararname’yle ‘Radyocu’yu ‘Terörist’ ilan eden muktedir, bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle de ‘Radyoevi’ni ‘Darphane’ yapmış, çok mu? Var mı itirazı olan?!

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram