İslamcı siyasette ayrımcılığın kökenleri

Mesihçi kurtuluş ideolojisi olarak İslamcılık, kendilerinin siyasi gücü ele geçirmesi ile insanlığın kurtuluşa ulaşacağı düşüncesini öngörmektedir. Bu nedenle İslamcıların elinde cahiliye kavramı rakiplerini sindirmek, taraftarlarını bir arada tutabilmek için kullanılmıştır.

AYHAN TEKİNEŞ 31 Ocak 2021 GÖRÜŞ

Geçtiğimiz günlerde İslamcılığın teorisyenlerinden Ahmet Davutoğlu “Cahiliye lobisi elinde ülke üç dört yılda tanınamaz hale geldi” deyince, ekonomik durumu bile cahiliyeye bağladılar diye düşündüm. İslamcılar arasında modern toplumları cahiliye toplumu olarak nitelendirmek yaygındır. Ancak birbirlerini de cahiliye ile suçlamaya başlamaları aralarındaki duygusal bağların koptuğunun bir işareti sayılabilir. Peki nedir cahiliye, inançtan ekonomiye her konuyu açıklamada kullanılan bu terimin anlamı nedir?

Kur’an-ı Kerim’de geçen cahiliye kavramı İslamcı siyaset diskurunu oluşturan temel kavramlardandır. Mevdudi ve Seyyid Kutub gibi İslamcı yazarlar, Kuran’ın indirildiği dönemle modern dönem arasında ilgi kurabilmek için sıklıkla Kur’an’da geçen kavramlara başvururlar. Cahiliye dönemi ile günümüz arasında karşılaştırma yaparak toplumsal olguları açıklamaya çalışırlar. İslamcı ideologlardan Muhammed Kutub’un (Seyyid Kutub’un kardeşi) 20 Asrın Cahiliyesi (Câhiliyetu’l-karni’l-‘ışrîn) adlı kitabı sayesinde cahiliye İslamcıların ve selefi akımların bugün kullandığı anlamda yeni bir içerik kazandı. Böylece İslamcılar karşıtlarını betimlemek için önemli bir enstrümana sahip oldular.

Muhammed Kutub’a göre cahiliye bir dönem adı değil bir zihniyetin tasviridir; modern toplumlar, Saadet asrından önceki Arap toplumundan daha fazla cahiliye toplumu olarak nitelendirilmeyi hak etmektedirler. Kutub, cahiliyenin temel vasfının akide ile hukukun arasının ayrılması, hukuk alanında beşerî kanunların kabul edilmesi yani hâkimiyetin Allah’tan başkasına geçmesi olduğunu söyler. Buna göre, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen bütün toplumlar cahiliye toplumudur, dolayısıyla müşriktir. Hatta Müslüman toplumlar da Allah’ın indirdiği kanunlarla hükmetmedikleri ve ilahi kanunlarla hükmetmeyen politikacılara uydukları için müşrik toplumlardır.

İslamcılar, bütün muhaliflerini tek bir kelimeyle isimlendirerek hem kendilerini ayırmış hem de mücadele edecekleri karşıtlarını tek isim altında toplamış oldular. Ayrıca muhaliflerini siyasi sebeplerle tekfir edebilme imkânı elde ettiler. Böylece tarihte marjinal gruplar arasında görülen kendinden olmayanı tekfir etme temayülü cahiliye üzerinden 20. yüzyıla da taşınmış oldu.

Cahiliye aslında İslam öncesi dönemin adıdır. İslamcılar karşıtlarını cahiliye toplumu olarak adlandırarak kendi ideolojilerini insanların kurtuluşunu temin eden gerçek dinin tek temsilcisi konumuna getirmektedir. Bir çeşit Mesihçi kurtuluş teolojisi misyonu taşıdıklarını ifade etmiş olmaktadırlar. Mesihçi kurtuluş ideolojisi olarak İslamcılık, vahyin nüzulü ile insanlığın hakikati öğrenip kurtuluşa erdiği gibi, kendilerinin siyasi gücü ele geçirmesi ile birlikte insanlığın da kurtuluşa ulaşacağı düşüncesini öngörmektedir.

Aslına bakılırsa cahiliye bir dönemin adıdır ve aynıyla bir daha tekrarı da mümkün değildir. Lakin cahiliye dönemindeki örf adet ve alışkanlıkların tekrarı mümkündür. Nübüvvetin kesintiye uğradığı, ilahi vahyin bilinmediği, hakikate ulaşma imkânlarının büyük ölçüde ortadan kalktığı bir dönemin tekrar yaşanması hem dini hem de pratik açıdan imkânsızdır. Kur’an-ı Kerim’de Cahiliye, İslam öncesiyle yapılan karşılaştırmalarda bir dönem adı olarak geçmektedir: ‘’Yoksa cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar?’’ (Maide 50)

Dahası M. Kutub’un cahiliyeyi tanımlamada kullandığı “insanların Allah’ın hükümleriyle hükmetmemesi” ifadesi, yalnızca 20. yüzyılı değil Emeviler’den itibaren her dönemin cahiliye toplumu olarak yorumlanmasına kapı aralar. Kelimenin cehalet yani bilgisizlik kökünden türemesinden dolayı ‘’Hak dinin bilinmediği dönem’’ şeklindeki klasik tanımını kabul etmek istemediğinden dolayı cahiliye döneminde Arapların aslında çok bilgili olduklarını iddia eder ve bazı örnekler verir. Cahiliye kavramının bilgisizlik anlamına gelmediğini ‘’hükmetme’’ anlamına geldiğini ispat etmeye çalışır. Halbuki Kur’an’ın Arap diline göre anlaşılması gerektiği, hükümlerin gerçek sebeplerini tespitte, kelimelerin sözlük anlamlarının güçlü bir karine olduğu usûlcülerin üzerinde ittifak ettikleri ilkelerdir.

Cahiliye hakkındaki Arap dili, kelam ilmi ve İslam hukuk metodolojisi açısından kabul edilmesi imkânsız yorumların taraftar bulmasında siyasi ve konjonktürel etkilerinin bulunduğu açıktır. Lakin şunu da itiraf etmeliyiz ki cahiliye üzerinden toplu tekfire kapı aralayan radikal yorumların çok sayıda taraftar bulmasının önemli sebeplerinden birisi de İslam ülkelerindeki baskıcı ve totaliter rejimlerin özgürlükleri kısıtlamasıdır. Bu rejimlerin baskılarından kurtulmak isteyen kitleler cahiliye üzerinden söz konusu rejimlerin meşruiyetini sorgulamışlardır. Öte yandan siyasi gücü eline geçiren İslamcıların elinde cahiliye kavramı rakiplerini sindirmek, taraftarlarını bir arada tutabilmek için kullanılmıştır.

‘’Bilgisizlik’’te insanları bilgilendirip hakikati bilme, hakka uymada özgür bırakma anlamı mündemiç olduğu halde, ‘’hâkimiyet/egemenlik’’te insanların özgür iradelerini sınırlandırma, tahakküm esastır. Dolayısıyla cahiliye kavramının siyaset ve egemenlik üzerinden yorumlanması despot, totaliter rejimlere tahakkümlerini meşrulaştırma imkânı verir. Ayrıca gücü ele geçirmek için kutsal değerleri araçsallaştırmakta sakınca görmeyen siyasi yapılanmalara da arzu ettikleri ideolojik argümanı kazandırır. Bundan dolayı cahiliye, bugün selefi akımlar, İslamcılar ve diğer radikal gruplar tarafından sıkça kullanılır.

İdeolojilerin sosyal hayatı düzenleme isteği karşılarına çıkan muhalif grupları yalnızca fikir açısından değil, siyasi ve toplumsal açıdan da mücadele edilmesi gereken rakipler olarak algılamalarına sebep olmaktadır. İdeolojik grupların toplumsal hedeflerini gerçekleştirmek için ya rakiplerinden daha iyi olmaları ya da onlardan kurtulmaları gerekir. Bazı ideolojik gruplar rekabet etme imkanına sahip olmadıklarını düşündüklerinde, hedeflerine ulaşabilmek için hukuki ve ahlaki olmayan metotlara başvurmakta sakınca görmemişlerdir. Gayenin kutsallığından dolayı da çoğu zaman kullanılan araçların yanlışlığı göz ardı edilmiştir.

Şiddeti meşrulaştırmada en önemli unsurun insanları ötekileştirmek olduğu unutulmamalıdır. Bütün insanları ya da ırkçı ideolojilerde olduğu gibi belirli bir toplumu kurtaracak bir fikre ya da düşünceye sahip olduklarına inanan gruplar, çoğunluğun kurtuluşu için bazı insanların şiddete maruz kalmasında sakınca görmemişlerdir.

Dinler, merhamet ve sevgi ilkeleri ile insanlara karşı merhametli olmayı tavsiye ettiği halde, dine dayalı ideolojiler kendilerine alan açmak taraftar toplamak için ayrıştırmacı ve dışlayıcı bir diskuru benimsemişlerdir.

Cahiliye karanlığından kurtuluşa ulaştırma fikri, kurtarıcılara dini bir misyon yüklemektedir. Kendisini halife olarak gören bir siyasetçinin neler yapabileceğinin yakın siyasi tarihimizde birçok örneği vardır. Kendisini tüm insanları kurtaracak beklenen Mesih zanneden bir siyasetçinin neler yapabileceğini de kısmen gördük. Cahil toplumların sahte liderlere ve ütopik söylemlere ilgisi ve büyük yalanlara kolay inanma temayülü, ayrımcı siyasetin gelecekte çok daha büyük toplumsal problemler üretebileceğini göstermektedir. Umarım ideolojiler çağının bittiğinin farkına varırız ve dini değerlerin siyasi ideolojiler tarafından kullanılmasına hep beraber karşı çıkarız.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com