İşkence, Çav Bella ve ezan

ALİN OZİNİAN 01 Mayıs 2020 GÖRÜŞ

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, İzmir’de camilerin ses sistemine “sızıp” minarelerden Çav Bella marşının çalınması ile ilgili “Biz birçok şeyin hakkından geldik, bunun da hakkından geliriz, buluruz yani. Buluruz ve ona da caminin dibinde ezanı dinletiriz!” demiş.

Sert bir bakan Soylu; tektipçi, hukukusuzluğu da çok seviyor ki eklemiş: “Böyle bir ahlâksızlık, inançsızlık olmaz. Böyle bir dine karşıtlık olmaz.”

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı inançlı ve Müslüman olmak zorunda bu sözlere göre, daha önce bilmiyorduk.

Sorumlular bulunacaktır dememiş, hayali sorumluları bulup ezanla yapacağı “işkenceyi” anlatmış. Başka şeyler de itiraf etmiş, “Bir çok şeyin hakkından geldik, bunun da geliriz” demiş.

Hak, hukuk şekilsel bile olsa ağza alınmıyor artık, varsa yoksa tehdit: Buluruz! Hakkından geliririz! Pişman ederiz! Kan dökeriz!

Müthiş bir korku ve intikam imparatorluğu artık Türkiye.

Ne yazık ki bir tek ana muhalefet bundan habersiz. Çok seviyor hükümetin her oyununa figüranlık yapmayı.

Bakıyor hükümet milliyetçi, o daha milliyetçi oluyor. Bakıyor Kürtlere cephe alıyor hükümet, o en Kürt düşmanı oluyor. Bakıyor Batı’ya laf çakma yarışına girilmiş, en sert lafı CHP söylüyor.

Bu son olayda da bakmış hükümet dincilik yapıyor, “Biz de eksik dinci değiliz anladın mı!” demiş.

Yapılanları “alçaklık” olarak nitelendirmiş sayın Kılıçdaroğlu, “İbadet yerleri kutsalımızdır” demiş.

Erdoğan ile laf dalaşına girebilir mi Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanı durur mu yapıştırmış cevabı: “Bunların hayallerinde cami minarelerinde ezan dışında başka bir ses duymak vardır!”

Artık biliyoruz, “bunlar” CHPliler demek ve CHPliler Türkiye’deki her kötü şeyin sorumlusu. AKP’nin rasyonaliteden uzak bu tavrına karşı, CHP yıllardır doğru cevapları veremiyor. Neyle suçlanıyorsa, aksini iddia etmeye çalışıyor. Oysa yapması gereken iddiayı çürütmek, “suçun” suç olmadığını dillendirebilmek.

Ama yapamıyor. “Bu muhalefete ve farklı gruplara saldırmak için, yıllardır devletin uyguladığı politikadır! Dini kullanarak yine düşünmeyen kalabalıkları yönlendiriyorusunuz! Hükümet değil, istihbarat örgütleri gibi davranıyorsunuz! Özel Harp dairesi oyunlarını hortlatıyorsunuz!” diyemiyor.

Onun yerine, “Cami minaresinden ‘dombra’ çalınmasını da biz kınamıştık. O gün sesi çıkmayanların, bugün bize söyleyecek tek bir kelimesi dahi olamaz!” diyor.

İlkokulda yapılan “kim daha uzağa tükürecek” yarışları tadında bir hükümet-muhalefet çekişmesi…

Muhalefetin Türkiye’de bir şey değiştiremeyeceği aşikar ama aynı şey AKP için geçerli değil. Hükümet ülkeyi her gün daha da zifiri bir karanlığa sürüklüyor, dibi olmayan bir kuyuda düşmek gibi bu. Dibe vurmak istiyor artık insanlar, dibe vurunca tekrar çıkabiliriz ümidiyle ama olmuyor, dip yok sanki. Genişleyen bir uçurum; “daha kötüsü olamaz” dediğiniz anda öyle bir şey oluyor ki, “daha kötüsü olabilirmiş” diyorsunuz.

Soylu’nun “Buluruz ve caminin dibinde ezanı dinletiriz” sözleri beni Türkiye’nin işkence yıllarına götürdü..

1980 darbesinin en ağır izlerinin görüldüğü Diyarbakır Cezaevine… Ulucanlar’a … 12 Eylül darbesinin aylarca süren gözaltılarına, gözaltındaki kayıplara, akılalmaz işkence yöntemlerine ve hatta idamlara. Falaka, zincirleme, ayaktan asma, dışkı yedirme, coplama, lağım suyuna sokma, tecavüz ve daha bir sürü korkunç şey yaşandı cezaevlerinde… Bunların arasında zorla İstiklal Marşı söyletmek de vardı…

Soylu’nun sözleri en çok bu işkenceye benziyor.

Bu tip rejimler, bu tip baskıcı politikalar, döverek “sevdirmeye” çalışıyor sembollerini. Sanıyorlar ki 8 yaşında “Varlığım Türk varlığına armağan olsun!” dedirtirlerse gerçekten varlığınız armağan olacak onların politikalarına. Sanıyorlar ki, sizi ülkenizin bayrağı ile “döverlerse” sevmediğinizi düşündükleri bayrağı seveceksiniz.

Oysa sevgi ve adanmışlık öyle olmuyor. Güvenmediği şeyi sevemiyor insanoğlu, doğası böyle. İnanmadan adanmıyor.

O yıllar geçti derken bir de bakıyoruz, İçişleri Bakanı ezanı bir cezalandırma aracı olarak kullanmayı açıkça dile getiriyor. Ne büyük hakaret inananlara!

Kutsalla işkence olamayacağını bilmeyecek kadar uzak Türkiye’nin parlayan dincileri dinden… Ne acı! Din üzerinden kendini pazarlayan bir hükümetin, dindar tabanının bunu yadırgamaması da içler acısı.

İslamı kullanarak hükümeti zapt etmiş bir grup, dini, propaganda, baskı, hatta cezalandırma ve işkence aracı yapabilecek cesarete sahip ve tabanı bundan rahatsız değil.

AKP tabanı demokrasiden, eşitlikten, hukuktan vazgeçmiş, bari dinine sahip çıksın. Günah!

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com