İçinden İstanbul geçen en iyi 15 film

Yeşilçam’ın önemli eserleri restore edilerek YouTube başta olmak üzere çevrimiçi ortamlara yükleniyor. İstanbul’da günlük yaşam başta olmak üzere, boğaz, şehirdeki değişim ve yapılaşmanın da izlenebildiği bu filmlerde belirgin bir ‘İstanbul izleği’ sunuluyor. Pek çok sahnenin güçlü fotoğrafik yapısı şehrin son 100 yılda geçirdiği dönüşümü de gözler önüne seriyor…

YAVUZ GENÇ 30 Ağustos 2020 KÜLTÜR

“Her sahne adeta bir Ara Güler fotoğrafı.” Türk sinemasının klasik eserleri uzun süredir restore edilerek başta YouTube olmak üzere dijital platformlarda seyircilerin beğenisine sunuluyor. Yeşilçam’ın bu ‘efsane’ filmlerinde dikkat çeken bir İstanbul manzarasıyla karşılaşmak mümkün. Bu filmler sayesinde, birçoğunu ‘doğal manzarası’ olan İstanbul’un sinema sanatındaki yerini de anlamak mümkün. Kimi zaman boğazda süzülen vapurlar, kimi zaman Eminönü balıkçıkları, Adalar, Galata Köprüsü, Mısır Çarşısı, Tahtakale, Aksaray, Galata Köprüsü ama illa ki Haydarpaşa Garı ve daha niceleri. İstanbul’da çektiği karelerle “İstanbul’un hafızası” olarak da anılan fotoğrafçı Ala Güler’in karelerine taş çıkarırcasına sinema kamerasından günümüze yansıyan İstanbul ‘halleri’, bize bu şehre dair son 100 yılda neyi kaybettiğimizi de acı bir biçimde hatırlatıyor. Restorasyonlu filmlerle ilgili bir yorumda dile getirilen, “Her sahne adeta bir Ara Güler fotoğrafı” ifadesi, bu filmlerin sunduğu zengin ‘fotoğraf’ hafızasına dair de ipucu veriyor. Halit Refiğ, Memduh Ün, Osman Seden, Metin Erksan ve Lütfi Ömer Akad başta olmak üzere, Türkiye sinemasının duayen isimlerinin sevilen filmleri restore edilmiş halleriyle eşsiz bir İstanbul görselliğine çağırıyor seyirciyi. Kronos için en sevilen 15 filmi belirledik…

HENÜZ BOZULMAMIŞ ŞEHRİ İZLEMEK…

İstanbul filmlerinde seyircinin hafızasına kazınan unutulmaz sahneler bulunuyor. Bu sahneler sadece bu yönüyle değil, şehirdeki büyük değişim ve dönüşümün de en net izlendiği sahneler aynı zamanda. Boğaz’ın eşsiz güzelliği, binalarla kaplanmamış İstanbul tepeleri, dar Arnavut kaldırımlı sokaklar, eski ahşap evler, toprak yollar, konaklar, etnik ve kültürel zenginliği yansıtan mekânlar, bütün haşmetiyle Haydarpaşa Garı, şehir hatları vapurları, İETT otobüsleri, tramvaylar ve dolmuşlar, sokak satıcıları, boyacılar, gece hayatı, Beyoğlu’nun arka sokakları, Eminönü’nün bitmeyen hiç eksilmeyen kalabalığı gibi pek çok detayı yakalamak mümkün. Bu sahneler, bir beton şehrine dönüşmeden önce İstanbul’un eşsiz güzelliğini gözler önüne seriyor.

TENHA TAKSİM’DEN BEYAZIT MEYDANI’NA

Neler mi var bu filmlerde? Bazı örneklerle açıklayalım: Muhsin Ertuğrul’un ‘Bir Millet Uyanıyor’ filminde Erenköy Ethem Efendi Caddesi’ndeki bir Osmanlı paşası olan Mehmet Ali Bengü’nün köşkünü görüyoruz. Rumeli Hisarı, Aşiyan ve Boğaz’da gerçekleşen dış mekân çekimlerinde İstanbul’un bütün güzelliğiyle karşımıza çıktığı ‘Yılmaz Ali (Yönetmen: Faruk Kenç), 1952 yılının Haliç’ini, Süleymaniye, Beyazıt Meydanı’nı, Kapalı Çarşı’yı gördüğümüz ‘Kanun Namına’ (Lütfi Ömer Akad), günümüze kıyasla tenhalığıyla dikkat çeken Taksim Meydanı’yla ‘Şoför Nebahat’ (Metin Erksan), İstanbul’un eski mahalle havasını taşıyan ‘Kırık Çanaklar’ (Memduh Ün) eşliğinde kentin geçmişine uzanıyoruz.

BİR MİLLET UYANIYOR (MUHSİN ERTUĞRUL, 1966)

Filmin bazı sahneleri Erenköy Ethem Efendi Caddesi’ndeki bir Osmanlı paşası olan Mehmet Ali Bengü’nün köşkünde çekilmiştir. Kendinden sonraki dönem için Türk sinemasında prototip olan ‘Bir Millet Uyanıyor’, Kurtuluş Savaşı’nı konu edinmiştir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale Savaşı’na katılan 96. Alay büyük yararlılıklar göstermiş, bu arada alayın mevcudundan çoğu şehit olmuştur. Mütarekeden sonra da sağ kalanlar evlerine, köylerine giderler. Kurtuluş Savaşı’nın hazırlıkları başlayınca alayın komutanı 96. Alay’dan hayatta kalanları toplar, eski 96. Alay az mevcutla katıldığı Kurtuluş Savaşı’nda da büyük yararlar sağlar.

BALATLI ARİF (1968, ATIF YILMAZ)

Balat’taki çekimlerinde semt sakinlerinin de yer aldığı film, Nişantaşı ve İstanbul Üniversitesi civarında geçmektedir. Filmde Haliç gemi hurdalığı ve Balat sahilindeki derme çatma barakalar kullanılmıştır. Nişantaşı’nda yükselen yeni apartmanlardaki lüks yaşama rağmen Balat’ın gecekondu mahallesinde evler karton çatılıdır. Filmin kahramanı Arif (Yılmaz Güney), üniversite arkadaşlarının oluşturduğu elit çevrenin çekiciliği ile ailesinin zor hayat şartlarına katlanmak arasında ikilem yaşamaktadır. Arif ‘in yük taşırken kullandığı at arabasını, zamanın marka otomobillerinin yoğun olarak işgal ettiği Karaköy trafiğinde yan yana görmemiz, İstanbul’un farklı gelir seviyelerindeki insanlarının hayat şartlarına dair ipucu verir.

SULTAN (1978, KARTAL TİBET)

İstanbul’a göç eden ailelerin yaşam kavgasını, gecekondu kültürünü ve bu yaşamın zorluğunu dört çocuklu dul bir kadının hayatı üzerinden izlediğimiz film, İkinci Boğaz Köprüsü’nün güzergâhında bulunan gecekondu mahallesinde çekilmiştir. Tarabya’da gündeliğe giden kadınların tek eğlencesi, akşamları mahalle sinemasında izledikleri filmlerdir. Hep beraber Ferdi Tayfur’un ‘Derbeder’ filmini izleyen mahallelilerin filmde ağlaştıkları arabesk kültür, aslında hayatlarının içindedir. Grev, zam, emeklilik, sendikalaşma, işsizlik ise mahalle kahvesinin vazgeçilmez konularıdır. Film, mahallelinin göçle geldikleri İstanbul’da göç etmeye devam etmesiyle sona erer.

ŞOFÖR NEBAHAT (1960, METİN ERKSAN)

‘Şoför Nebahat’, 1960’ta Metin Erksan yönetmenliğinde çekildi. 32 yaşındaki Sezer Sezin’e başrollerde Kenan Pars ile Kadir Savun eşlik etti. Film, hayatını kazanmak zorunda kalıp şoförlük yapan ‘Nebahat’ın kendisine musallat olan ‘Gececi Neşet’ ile yaşadıklarını hikâye edindi. Filme, tenha Taksim başta olmak üzere İstanbul’un birçok sembol semtini, meydanını, yollarını ve caddelerini izlemek mümkün.

AĞLAMA DEĞMEZ HAYAT (1969, MEHMET BOZKUŞ)

Sadri Alışık ve Mine Mutlu’nun başrollerinde oynadığı film. Eminönü, boğaz, galata kulesi bütün ihtişamıyla filmde göze çarpıyor. Osman (Sadri Alışık) sürekli bozulan hurda bir arabada taksicilik yapmaktadır. Arkadaşları Hüseyin ve Arif Baba ile köhne bir evde yaşamlarını sürdürmektedirler. Kirasını bile ödeyemedikleri evin sahibi Nimet (Mürüvvet Sim) sürekli üçünü evden atmakla tehdit eder. Bir gün Osman, taksisi ile Sevim adlı (Mine Mutlu) kör bir kıza çarpar. Üçü, kimsesiz ve fakir kızı himayelerine alırlar.

VESİKALI YARİM (1968, LÜTFİ AKAD)

“Sevgi de yetmiyormuş çok eskiden rastlaşacaktık” sözüyle hafızalara kazınan Vesikalı Yarim filminde dönem İstanbul pazarlarını, manavlarını, sokaklarını ve gece hayatını görmek mümkün. Türkan Şoray ve İzzet Günay’ın başrollerinde oynadığı film manav Halil’le pavyon şarkıcısı Sabiha’nın aşk öyküsünü doğal ve çarpıcı diyaloglarla anlatır. Dönemin diğer Türk filmlerine göre karakterler ve olaylar, gerçeğe daha yakındır. Film, Türkân Şoray’ın 1958 de başladığı sinema hayatında 1967 yılında çevirdiği Ana filmiyle aldığı ödülden sonraki ikinci büyük ödül aldığı filmdir ve oyuncunun gelecekte hem Türk sinemasının en iyi oyuncularından biri, hem geniş hayran kitlesine sahip bir yıldız olacağının işaretlerini taşır.

AH GÜZEL İSTANBUL (1966, ATIF YILMAZ)

Eski bir İstanbul beyefendisi olan Haşmet (Sadri Alışık) ve büyük şehre gelip şarkıcı olmak isteyen Ayşe’nin (Ayla Algan) hikayesini anlatır. Soylu ve varlıklı bir İstanbul ailesinden gelmekte olan; fakat yıllara ayak uyduramamış Haşmet, babasından kalan yalıyı satmış, bahçesindeki gecekonduda satmaya kıyamadığı piyanosuyla birlikte yaşamaktadır. Geçinebilmek için tek yaptığı şey sokak fotoğrafçılığıdır. Bir gün yine fotoğraf çekerken Ayşe ile tanışır. Köyünden ünlü olmak için kaçan, genç ve saf Ayşe’ye kalacak yeri olmadığı için evini açar. Onu tanıdıkça ona karşı bir şeyler hissetmeye başlar. Fakat Ayşe amacına ulaşır ve Haşmet’ten uzaklaşır. Ah Güzel İstanbul, o yıllardaki İstanbul’un güzelliğini gözler önüne seren bir kara komedi örneği.

MAHALLE ARKADAŞLARI (1962, METİN ERKSAN)

Türkiye Sinemasının en önemli yönetmenlerinden biri olan Metin Erksan’ın kendi hayal dünyasında yarattığı tutkulu karakterleri izleyiciyle buluşturduğu sinemasının en önemli örneklerinden biri olan Mahalle Arkadaşları, Steinbeck’in Sardalya Sokağı romanından esinlenerek yönetmenin kendisinin yazdığı senaryoya ait bir film. Yine bir çeteyi takip eden yönetmen, bir kızı seven fakir bir kaptan ve kaptanın aylak arkadaşlarının maceralarını anlatıyor. Filmde İstanbul’un günlük hayatından enstantaneler görmek mümkün.

BAHRİYELİ AHMET (1963, TÜRKER İNANOĞLU)

Ayhan Işık ve Semra Sar’ın başrolde yer aldığı 1963 yapımı siyah beyaz yerli film olan Bahriyeli Ahmet’te, başrol oyuncusu Ahmet hapisten yeni çıkmıştır . Mahalleli onu beklemektedir . Başta onu seven Gül ( Semra Sar ) ile kızı Ayla’dır. Hapisteyken kızına Gül bakmıştır. Birbirlerini severler, evlenmeye de karar verirler. Fakat iki engel vardır önlerinde. biri Gül’ün belalısı Hasan ( Öztürk Serengil ) diğeri ise Ahmet’e kancayı takan şarkıcı Necla. Ahmet bu engelleri bedelini ağır ödeyerek aşar, çıktığı yere tekrar dönerek. Mutluluğu tadamazlar, kader bir kere mani olmuştur birleşmelerine artık.

ARKADAŞIMIN AŞKISIN (1968, TÜRKER İNANOĞLU)

İzzet Günay, Filiz Akın ve Ekrem Bora’nın başrolde olduğu 1968 yapımı siyah beyaz filmde Orhan, Ahmet ve Selma birlikte büyüyen üç gençtir. Çocuklukları beraber geçen üç arkadaşın duyguları büyüdükçe farklılık göstermeye başlar. Ahmet ve Selma uzun zamandır birbirlerine aşıktır. Ahmet artık duygularını söylemeye karar verdiği sırada tahmin edemeyeceği bir durumla karşı karşıya kalır. Orhan, Ahmet’e Selma’dan hoşlandığını söylediğinde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Filmde eski İstanbul’a dair birçok detaya rastlamak mümkün.

YAZ BEKARI (1974, OSMAN F. SEDEN)

İşadamı Orhan (Tarık Akan), sinir krizinin eşiğinde, hayatından bıkmış, mutsuz evliliği olan bir adamdır. Eşinin ilgisizliği nedeniyle tüm zamanını çocuğu ile geçirmektedir. Karısı Şermin (Deniz Erkanat) sadece kendini ve sosyal faaliyetlerini düşünen, sık sık da kıskançlık depresyonu gösteren bir kadındır. Şermin’le son kavgasından sonra Orhan evi terk eder. Bir süre sonra gittiği bir barda, küçük bir orkestranın şarkıcısı olan Leyla (Gülşen Bubikoğlu) ile tanışır. Ona kendisini bekar bir erkek olarak tanıtır. Geçen günler ikisinin arasında romantik bir ilişkinin başlamasına neden olur. Sonunda gerçekler su yüzüne çıkınca Leyla büyük bir düş kırıklığı içinde Orhan’ı terk edip ortadan kaybolmaya karar verir. Orhan bir anda kendini büyük bir boşluğun içinde yapayalnız hisseder. Bu, bir yaz bekarının, ne denli gerçek ve içtende olsa, kaçınılmaz bir ayrılıkla biten umutsuz aşkının sonu anlamına gelmektedir. Film boyunca sahnelere İstanbul’la ilgili birçok detaya şahitlik etmek mümkün.

İNGİLİZ KEMAL LAWRENSE KARŞI (LÜTFİ AKAD, 1952)

1919’da İstanbul’un işgali sırasında yaşanan olayların anlatıldığı film, ünlü Türk casusu İngiliz Kemal’in hikayesini anlatmaktadır. Fransız gizli servisi, İstanbul’a kadın casuslarından Janet’i önemli bir görev için gönderir. Janet’in görevi, İngilizlere karşı çalışmaktır. Fransa ve İngiltere’nin Anadoluyu işgal konusunda ayrılığa düşmeleri, İstanbul’da bulunan Lawrense’in işine gelmemektedir. Janet ile Lawrense’in arasına gelişen olaylarla birlikte sızan İngiliz Kemal ise yaptıkları sonucu, işgallerin kaderini tayin eder. Takip sahneleri, baskınlar, boks maçları gibi birçok farklı sahneyi biraraya getirerek dönemine göre oldukça başarılı bir sinematografi ortaya çıkartan yönetmen Lütfi Akad, Ayhan Işık’ı arka arkaya oynattığı iki filminde (Kanun Namına ve İngiliz Kemal) yıldız mertebesine yükseltmiş, İstanbul’un doğal güzelliklerini de bir dönem filmi için oldukça başarılı kullanmıştır.

TAŞI TOPRAĞI ALTIN ŞEHİR (1979, TÜRKER İNANOĞLU)

Uyanık ailesinin taşı toprağı altın diye göç ettikleri İstanbul’da yaşadıkları trajik olayları konu alan bir film. Traktör alabilme uğruna geldikleri büyük şehirde kardeşini toprağa, oğlunu demir parmaklıklar ardına, eşini de kötü yola düşmesi sonucu kaybeden Ökkeş’in hikayesi çok güzel bir şekilde anlatılmaktadır. O zaman için Levent Kırca’nın ilk uzun metrajlı filmi olmasına rağmen çok başarılı bir oyunculuk sergilemektedir. Film boyunca İstanbul’u birçok açıdan izlemek mümkün. Sosyetesiyle, ışıltılı yaşantısıyla, sabahçı kahvelerinde iş bekleyen ameleleriyle güçlü bir İstanbul portresi çiziliyor.

KIRIK ÇANAKLAR (1960, MEMDUH ÜN)

Kırık Çanaklar filmi, Berlin Film Festivali’nde gösterilmiştir. Edmund Morris’in Tahta Çanaklar adlı oyunundan Halit Refiğ ve Lale Oraloğlu tarafından uyarlanmıştır. Sebahat tüm gününü ev işleri, haşarı çocuğunun ve geçimsiz kayınpederinin bakımı ile geçirmektedir. İşten yorgun dönen Cemal, her gece Sebahat’ın şikayetlerinden bunalmaktadır. Tartışmaları günden güne şiddetle artar. Uzun zamandır Cemal’e aşık olan komşuları Mualla bu tartışmaların yarattığı gergin ortamdan faydalanmak ister. Bu tartışmaların sonrasında Cemal’in Sebahat’i evden kovması, Mualla’nın planlarını gerçekleştirmesi için bir fırsat haline gelecektir. Filmde özellikle deniz sahnelerinde, yaşlı adamla çocuğun vapur gezileri, arka fondaki İstanbul manzarası görülmeye değer.