HRW’den işkence uyarısı: Kürtlere, solculara ve Gülencilere baskı arttı

YAVUZ GENÇ 15 Ocak 2020 GÜNDEM

ANKARA – İnsan Hakları İzleme Örgütü raporunun Türkiye’yle ilgili bölümünde çarpıcı tespitler ve sert eleştiriler yer aldı. Son dört yıldır ‘hukukun üstünlüğü ve demokrasi çerçevesinde dramatik bir aşınmanın gözlendiği’ vurgulanan raporda, ülkenin ‘giderek derinleşen bir insan hakları krizi yaşadığı’ kaydedildi. “Türkiye barışçıl protesto ve toplanma özgürlüğü haklarını ihlal etti ve polis gözetimi altında yaşandığı iddia edilen işkence ve kötü muamele vakalarını araştırmadı” tespitinde bulunuldu.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch/HRW) 2020 Dünya Raporunda, gazetecilerin, hak savunucularının ve siyasetçilerin uzun ve keyfi tutukluluklarının, Türkiye’nin insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygı duyan bir ülke olduğu yönündeki iddiasına leke sürdüğü vurgulandı. Raporun Türkiye bölümünde de iktidarın 31 Mart’taki İstanbul Büyükşehir Belediye Seçimlerinin sonuçlarını değiştirmeye çalıştığı belirtilerek, “Cumhurbaşkanlığı, 31 Mart 2019 tarihinde yapılan ve muhalefet adayı Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı seçimlerini tartışmalı bir zorlamayla tekrarlattı” değerlendirmesi yapıldı.

DİREKTÖR WİLLİAMSON: TÜRKİYE TOPLUMSAL MUHALEFETİ SUSTURDU

HRW Avrupa ve Orta Asya Direktörü Hugh Williamson da raporda Türkiye’ye dair şu değerlendirmede bulundu: “Hükümetin, kendisini eleştirenleri hapiste tutması ve muhalefet partilerinin adaylarının kazandığı seçim sonuçlarını iptal etmesi, Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’nın Türkiye’de insan hakları ve demokrasiyi zedelemek yönünde ne kadar ileri gidebileceğini gösteriyor. Türkiye, toplumsal muhalefeti susturmakla kalmadı, Kürt seçmenleri, bir kez daha seçtikleri temsilcilerinden mahrum bıraktı.” Williamson, “Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı, hükümeti eleştiren muhaliflerin tahliye edilmesini ve seçim sonuçlarına saygı gösterilmesini sağlayana dek, ülkede hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye geri dönmek mümkün olmayacaktır” dedi.

Doğu ve Güneydoğu’da HDP’den seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınmalarının da eleştirildiği raporda, “Seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınmaları ve tutuklanmalarıyla, seçim sonuçları iptal edilmeye devam etti. Halkların Demokratik Partisi’nden seçilmiş 32 belediye başkanını görevden alındı, 23‘ü terör örgütüyle bağlantılı olmak suçlamasıyla halen tutuklu bulunuyor” vurgusu yapıldı. Raporda, “Türkiye, ayrıca barışçıl protesto gösterisi yapma ve toplanma özgürlüğü haklarını ihlal etti, LGBT ve diğer grupların toplantılarını keyfi olarak yasakladı ve polis gözetimi altında yaşandığı iddia edilen işkence ve kötü muamele vakalarını araştırmadı” denildi.

“EN BÜYÜK GRUP GÜLENCİLER” VURGUSU

Raporda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a muhalif olan kişi ve grupların sistematik olarak mahkum edildiği vurgulanarak, “Türkiye’de, yargı üzerindeki siyasi etkiler ve yürütmenin kontrolü, mahkemelerin sistematik olarak uyduruk iddianameleri kabul etmelerine ve Erdoğan hükümetinin siyasal muhalif olarak gördüğü kişi ve gruplar hakkında, bunların suç sayılabilecek herhangi bir faaliyete karışmış olduklarını gösteren ikna edici kanıtlar bulunmamasına rağmen, mahkumiyet kararları vermelerine yol açtı” denildi. Mahkum edilenlerin arasında, gazeteciler, muhalif siyasetçiler, aktivistler ve insan hakları savunucuları bulunduğu kaydedilen raporda, “En büyük grup ise hükümetin 2016 Temmuzundaki darbe girişiminin arkasında olmakla suçladığı, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan Sünni din adamı Fethullah Gülen’in liderliğindeki hareketle bağlantılı olduğu iddia edilen kişiler” değerlendirmesi yapıldı.

“TMK KAPSAMINDAKİ SUÇLAMALAR AMAÇLARI DIŞINDA KULLANILDI”

HRW Raporunda, 2018 temmuzunda sona eren Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamalarına değinilerek, kısıtlayıcı yetki ve uygulamaların, Türkiye’nin İnsan Hakları Karnesinin bozulmasına yol açtığı vurgusu yapıldı. Raporda şu ifadeler kullanıldı: “Darbe girişiminin üçüncü yılında da, terörle mücadele yasası kapsamındaki suçlamalar amaçları dışında kullanılmaya devam etti. 2019 Temmuzu itibariyle, Adalet Bakanlığı rakamlarına göre, Türkiye’nin bir terör örgütü olarak gördüğü Gülen hareketi ile ilişkili davalarda TMY kapsamındaki suçlardan 69 bin 259 kişi yargılanmakta, 155 bin 560 kişi hakkında da savcılık soruşturması yürütülmekteydi; bunlardan 29 bin 487’si ise tutuklu veya hükümlü olarak hapisteydi. Resmi rakamlara ulaşmak mümkün olmasa da sayılarının 8500 civarında olduğu tahmin edilen ve aralarında seçilmiş siyasetçiler ve gazetecilerin de bulunduğu bir grup insan ise Kürdistan İşçi Partisi (PKK/KCK) ile ilişkili oldukları iddiasıyla tutuklu veya hükümlü olarak cezaevinde bulunuyor; daha fazla sayıda insan da, aynı iddiayla, tutuksuz olarak yargılanıyor.”

 İFADE, ÖRGÜTLENME VE TOPLANMA ÖZGÜRLÜKLERİ İHLAL EDİLDİ”

Raporun hazırlandığı sırada 119 gazeteci ve medya çalışanının tutuklu veya “terör örgütü propagandası yapmak” ve “terör örgütü üyesi olmak” gibi suçlardan hükümlü olarak cezaevinde bulunduğu belirtilen raporun ilgili bölümünde, “Yüzlerce gazeteci ve medya çalışanı da tutuksuz olarak yargılanıyor. Medya kuruluşlarının çoğunluğu Erdoğan’ın siyasi çizgisine uygun yayın yapıyorlar” eleştirisi getirildi. Cumhuriyet gazetesi davası, yazar Ahmet Altan’ın serbest bırakılıp yeniden tutuklanması gibi davalara da değinilen raporda, Kürt medyasında çalışan gazetecilerin “orantısız bir şekilde hedef alındığı” kaydedildi.

“WEB SİTELERİ ENGELLENİYOR, İÇERİKLER KALDIRILIYOR”

İnsan Hakları İzleme Örgütü Raporu’nda bazı bölümler şöyle:

– Türkiye’deki binlerce kişi sosyal medya paylaşımları nedeniyle ceza soruşturmaları, yargılamaları ve mahkumiyet kararlarıyla karşı karşıya kalırken, yetkililer de web sitelerini engellemeye ve çevrimiçi içeriği kaldırmaya devam ediyorlar. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına ilk seçildiği 2014 yılından bu yana, “cumhurbaşkanına hakaret” suçundan verilen mahkumiyet kararlarının sayısında dramatik bir artış gözlemlendi.

– Anayasa Mahkemesi 2016 Ocağındaki bir dilekçeye imza atan akademisyenler hakkında, Temmuz ayında hak ihlali kararı verdi. 822 akademisyen hakkında açılan davalar, hükümetin güneydoğudaki askeri operasyonlarını eleştirdikleri ve barış çağrısı yaptıkları için “terör örgütü propagandası” yapmak suçundan verilmiş yüzlerce mahkumiyet kararı ile sonuçlanmıştı. Anayasa Mahkemesi’nin kararı akademisyenlerin kendilerine isnat edilen suçlardan beraat etmelerinin yolunu açtı.

– İstanbul’da bir mahkeme Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında, 2012-2017 yılları arasında yaptığı sosyal medya paylaşımlarında Cumhurbaşkanına hakaret etme başta olmak üzere bir dizi suçtan mahkumiyet kararı vererek, Kaftancıoğlu’nu dokuz sene sekiz ay hapis cezasına çarptırdı. Bu satırlar yazıldığı sırada temyiz süreci sürüyordu, ancak mahkumiyet kararının onanması halinde Kaftancıoğlu’nun siyaset yapması yasaklanabilir ve Kaftancıoğlu cezaevine konabilir. Kaftancıoğlu davası, siyasi muhalifleri taciz etmek amacıyla yürütülen sistematik çabanın örneklerinden sadece biri.

– Haziran ayında işadamı ve sivil toplum önderi Osman Kavala’ya dava açılmasıyla birlikte insan hakları savunucularının hedef alınması hız kazandı. Kavala 2017 Kasımından bu yana tutuklu olarak cezaevinde bulunuyor. Kavala, barışçıl aktivizm ve sanatla ilgilenen 15 kişiyle birlikte, 2013 yılındaki İstanbul Gezi Parkı protestolarını organize ve finanse etmekle suçlanıyor.

– İnsan hakları avukatı Tahir Elçi’nin 28 Kasım 2015 tarihinde vurularak öldürülmesi olayında, bu güne kadar etkili bir soruşturma başlatılmadı.

– Kadın hakları aktivistlerinin salgın gibi yayılan kadına karşı şiddet sorununu protesto etmek amacıyla, 8 Mart günü düzenledikleri İstanbul Uluslararası Kadın Günü gösteri yürüyüşünü dağıtmak için, polisler biber gazı kullandı.

“KÜRTLER, SOLCULAR VE GÜLEN TAKİPÇİLERİNE İŞKENCE” İDDİALARI… 

– Son dört yılda polis gözetimi altında ve cezaevlerinde işkence ve zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele yapıldığına ilişkin iddialarda gözlemlenen yükseliş, Türkiye’nin geçmişte bu alanda kaydettiği ilerlemeyi geriye çevirdi. Hedef alınanların başında Kürtler, solcular ve Fethullah Gülen’in takipçileri geliyor. Savcılıklar bu türden iddialara yönelik anlamlı soruşturmalar başlatmıyorlar ve bu tür olaylara adı karışan güvenlik ve kamu görevlileri için yaygın bir cezasızlık kültürü hüküm sürüyor.

– Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (İÖK) darbe girişiminden bu yana Türkiye’deki cezaevlerine ve nezarethanelere iki ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaretlerin biri 2019 Mayısında yapıldı, ancak Türkiye Hükümeti söz konusu ziyaretlerle ilgili raporların hiç birisinin yayınlanmasına izin vermedi.

– Şubat ayında altı, Ağustos ayında ise bir kişi, devlet görevlileri tarafından zorla kaybedildiklerini düşündüren koşullar altında kaçırıldılar. Bunlardan altısı aylar sonra polis gözetimi altında ortaya çıktıktan sonra tutuklanarak cezaevine kondu, ancak aileleri tarafından gönderilen avukatlarla görüşmeleri kısıtlandı.

AB, ABD İLE İLİŞKİLER GİDEREK BOZULUYOR

– Türkiye’nin Avrupa Birliği ve AB üyesi devletlerle siyasi ilişkileri sınırlı, ancak Türkiye hedefinin AB üyeliği olduğunu iddia ediyor. Avrupa Konseyi Haziran ayında “Türkiye’nin giderek Avrupa’dan uzaklaştığını” not etti.

– Amerika-Türkiye ilişkileri, Türkiye’nin 2019 senesinde Rus S-400 füzelerini satın almasıyla birlikte daha da kötüleşti. Bu NATO üyesi ülkeler arasında, daha önce emsali olmayan bir gelişmeydi. Türkiye’nin Ekim ayında Kuzey Suriye’ye düzenlediği askeri harekat; Türkiye’nin ABD konsolosluğunda çalışan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, biri tutuklu üç görevliyi taciz amaçlı olarak yargılaması ve Fethullah Gülen’in Amerikan topraklarında bulunması gibi konularda da gerilimler sürüyor.

 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram