Faiz ve riya

Süregelen faiz tartışmaları 1980’li yıllarda başımdan geçen bir olayı hatırlattı... Bankanın genç çalışanı gülümseyerek “bizde faiz oranı yok, yatırım oranı var” dedi. Gülümsüyordu, çünkü ikimizin de bu konuda ortak bir görüş paylaştığımızı göstermek istiyordu; ve işin samimi olmayan yanına katılmadığını da.

HERKÜL MİLLAS 10 Ocak 2022 GÖRÜŞ

Süregelen faiz tartışmaları 1980’li yıllarda başımdan geçen bir olayı hatırlattı. Suudi Arabistan’da bir zemin mekaniği araştırma şirketi kurmuş on yıl kadar o ülkede çalışmıştım. Şirketin gelirlerini bankaya yatırmak gerekince verilen faizi sormak üzere bir iki bankaya uğrayıp sağladıkları faizi sordum. Tabii en yüksek faizi arıyordum. Bankaların birinin genç çalışanı gülümseyerek “bizde faiz oranı yok, yatırım oranı var” dedi. (We do not have interest rate, we have deposit rate).

Gülümsüyordu çünkü ikimizin de bu konuda ortak bir görüş paylaştığımızı göstermek istiyordu; ve işin samimi olmayan yanına katılmadığını da. Banka “İslami” idi ve gerçekten bu bankada “faiz”  kullanılmıyordu. “Yatırım oranı” denen ise şuydu: Müşteri bankaya para yatırıp sonunda faiz almayacaktı. Banka ile ortak olacaktı. Ve bankanın kârından verdiği paraya oranla payına düşeni alacaktı. Ama öngörülen, hatta öyle olacağı önceden bildirilen “kâr”, aynı sokakta bulunan ve İslamî olmayan bankanın verdiği faizin tıpatıp aynı idi. Yani bütün işlemler ve sonunda verilen miktar aynı idi, yalnız müşteriye verilenin adı değişiyordu.

Zaten durum başka türlü de olamazdı. Parasını yatıran, günü geldiğinde geriye ne alacağını bilmez ise neden gelirini garanti eden öteki bankaya gitmesin ki? Dairesini kiraya veren, kiracının işinin iyi gidip gitmemesine göre kira almak istemez; önceden kararlaştırılan kirayı bütün olarak ister. Kâra göre gelir borsalarda olur: hisse senedi alan riske girer ve bu riski göz önüne alır. Ama o riski alan çok yüksek kârlar da elde edebilir. Bir kumardır bu iş. Piyasaların günümüzde bu tür alternatifler sunar: riskli ve risksiz girişimler. (Aslında tam risksiz durum yoktur çünkü bankalar da bazen iflas eder.)

Faizin tarihi insanlığın hangi aşamalardan geçtiğini güzel sergiler. Bu konu sürekli bir gerilim içinde geçti. Bir yanda faiz yüzünden insanlar istismar edildi ve kahredildi, öte yanda faiz olmadan ne ticaret ne de günlük ekonomi yol alabildi. Örneğin, bundan 27 yüzyıl önce Hindistan’da yüksek sınıfların faizle para vermeleri yasaklanmıştı. Eski Yunanda Aristo’ya göre faiz doğal yasalarla uyumlu değildi çünkü para kendi kendini çoğaltamazmış. Eski Ahit’te Yahudilerin Yahudilerden faiz alamayacaklarını ama başka milletlerden alabileceklerini yazar (Çıkış 22:25-27). Budizm, Hristiyanlık ve İslam’da faize karşıdır.

Ama böylesine sürekli karşı çıkmak, tarih içinde faizin hep var olmuş olduğunu gösterir. Hatta 13üncü yüzyılda Başrahip Kardinal Hostiensis borç verenin o parayı kendisi kullanmamakla zarara girdiğini ve bu gerekçe ile faizin haklı olacağını savundu. Bugün bu ekonomik anlayışa “opportunity cost” (fırsat maliyeti) denir.

Orta Çağlarda Hıristiyanlar Kilisenin buyruklarına uyarak günah sayılan faizli işlere girmezken bu tür işleri Yahudilerin yapmalarına göz yumdular. (Bu tutumu, cinayeti günah sayanın bıçağı birine teslim edip öldürme olayını seyretmesine benzetiyorum.) Sonra da Yahudiler insanlarımızı istismar ediyor diye onları ezdiler, sürdüler, öldürdüler.

Kapitalizm egemen ekonomik sistem olunca artık riya da son buldu. Faiz paranın değeri sayıldı ve enflasyonun pansumanı. Faizle para vermek, bir dükkânı kira karşılığında sağlamak gibi görülebilir. Her iki durumda da bir kapitalin (değerin) kullanılması sağlanıyor. Bu işten parayı da (kapitali de)  sağlayan, faizi de veren kârlı çıkıyor.

Çağdaş devletler istismara neden olmaması için faiz oranlarını ve kurumlarını kontrol etmeye çalışıyorlar. Türkiye’de “faizi indiriyoruz” söylemi ise dine gönderme ile savunulması anlamsız, çünkü söz konusu buyruk “daha düşük faiz” değildir, faizin hiç olmamasıdır. Faizin kontollü kullanımı çağdaş bir yaklaşımdır.

Yazının başındaki Suudi Arabistan olayına döneyim. Bütünüyle kapitalist bir sistemle yol alan bir ülkeden söz ediyoruz. Ama söylemi farklı. Oradayken Arab News gazetesini izlerdim. Bir ilgili okurların dinle ilgili sorularına ilginç cevaplar verirdi. Koca bir dosya oluşturdum o cevaplardan. Birinde soru ve cevap şu şekilde (28 Haziran 1985): Kanada’da yaşayan yakınım bir kadın eşini kaybetti. Üç küçük çocuğuyla yaşayabilmek için kocasının hayat sigortasından aldığı parayı uzun vadeli olarak bankaya yatırmış ve elde ettiği gelirle kredi ile aldığı evin taksitlerini ödüyormuş. Kocasının şirketi de bir aylık sağlıyormuş ve böylece geçiniyorlarmış. Yaptığı doğru mu? Cevap ise özet olarak şöyle: Faiz alması doğru değil. Parayı bir şirkete yatırıp “ortak” sıfatıyla aldıklarıyla geçinmeli.

Şahsen bu çözümü beğenmedim. Kadının deneyim sahibi olmadığı bir alanda risk alması gerçekten risktir. Yazık olabilir kadına da çocuklarına da. Ben almazdım bu riski, özellikle faiz enflasyonun üzerinde ise. Ama ben kendi mantığımla karar veriyorum, kararlarımın riskini de alarak!