Erdoğan Toprak: ‘Allah aşkına bilmediğimiz bir şey mi var, bu müteahhitlerle ortak mısınız?’

CHP Genel Başkan Başdanışmanı Erdoğan Toprak: Şöyle bir şey olabilir mi?  İş Türkiye’de, işi veren TC devleti, işi yapan Türk. Türk mahkemelerini ortadan kaldırıp, ‘ihtilaflı durumda İngiliz mahkemeleri yetkilidir’ diyorsun. Bunu yapan AKP iktidarı. Soruyorum Allah aşkına bu müteahhitlerle siz ortak mısınız?

FİKRİ DOĞAN 05 Şubat 2021 SÖYLEŞİ

Ana muhalefet partisi CHP’nin beyin takımından Erdoğan Toprak. Hem iş hem de spor dünyasının içinde. CHP Genel Başkan Yardımcılığı yaptı. Halen CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun başdanışmanı. Medyayı ve göz önünde olmayı çok sevmiyor. Öyle her zaman da röportaj vermiyor. Zaten röportaj talebimize de ‘Ben medyatik bir isim değilim. Neden ben?’ sorusuyla karşılık verdi önce. ‘Biz sizin fikirlerinizi merak ediyoruz” deyince de orta yolu bulduk. Erdoğan Toprak’la ittifaklardan, ekonomik gidişata ve yargıdaki atamalara kadar geniş bir röportaj yaptık. (Meraklısına not: Biz bu röportajı yaptığımızda daha Boğaziçi Üniversitesi protestoları başlamamıştı. Daha sonra konuyla ilgili Sayın Toprak’ı aradığımızda ‘Konuşan konuştu zaten. Ben konuşmayayım’ dedi. İlgilisine duyurmuş olalım)

CHP’ye yönelik ‘Cumhuriyetin kurumlarının içi boşaltılır ve yeni bir sistem kurulurken  muhalefet edemediği’ eleştirisi var. Sizce bu eleştiriler haksız mı?

Kurumların içlerindeki yapı, kadrolaşma ile bir yere kadar getirebilirler ama ben o kadar ümitsiz değilim. Türkiye ile ilgili umutlarım var benim. Her ne yaparlarsa yapsınlar… Bakın birçok büyükşehir 25 yıl sonra yönetilmeye başlandı. Evet baskılayabilir, içini boşaltabilirsiniz ama insanların içindeki o demokrasi özlemini, özgürlük özlemini yok edemezsiniz. Bugün ne yaparlarsa yapsınlar yüzde 50+1’i tutturamayacaklarını görüyorlar. Sistem baskı ile bir yere getirilebilseydi bu oy oranı düşmez yukarıya doğru çıkardı. Şu anda yukarıya doğru çıkmıyor. Oy oranları geriliyor. Toplumun gündemini, ne yaparsanız yapın gerçek gündemden koparamazsınız.

‘İKTİDAR ‘BEN YAPTIM OLDU’ MANTIĞI İLE HERKESİN BİAT ETMESİ ÖZLEMİ İÇİNDE’

Nedir Türkiye’de toplumun gerçek gündemi?

Yoksullaşmadır, işsizliktir, demokraside kaybettiğimiz değerlerdir, hukuk devletidir. İnsanların, Cumhuriyetin ve demokrasinin erdemlerini gördüğü ve gördüğünden geri kalmamak için mücadele ettiği bir süreci yaşıyoruz aslında. Bu kadar baskı altında, en ufak bir şeyde bile sosyal medyada attığınız bir twitin takip edildiği bir süreçte, insanlar tepki koyarak TT (Trend Topic) yapabiliyor. Onu Türkiye’nin gündemine taşıyabiliyor. Ben iktidarın bir özlem içerisinde olduğunu görüyorum ama Türk halkının bunun karşısında dimdik ayakta durması da beni mutlu ediyor.

‘İktidarın bir özlem içerisinde olduğunu görüyorum’ dediniz. Bu özlem nedir?

Ben yaptım oldu mantığıyla herkesin biat etmesidir iktidarın özlemi. Ama toplum bu biat kültürünü kabul etmedi, reddediyor.

‘AKP KAYBETME KORKUSU İÇİNDE, BU ŞARTLARDA SANDIĞA GİDEMEZ’

İktidar o özlemini gerçekleştirmek için bir baskın seçim yapabilir mi, böyle bir tahmininiz var mı?

Ben bugün Türkiye’nin yönetilmediğini ve yaşanan sıkıntılarının bu iktidar tarafından aşılamayacağını görüyorum. Benim gördüğüm, iktidarın sandığa gittiğinde kaybetme korkusu olduğu için, ülkeyi seçime götürme konusunda niyetsizliğidir. Türkiye’de sıkıntılar had safhada. Ekonomi daralmaya başlamış, istihdam daralmaya başlamış, özgürlükler daralmaya başlamış. Bugünkü mevcut iktidar pandemi iletüm bunları örtmeye çalışıyor. Bu sıkıntılar pandemi sürecinden önce başladı. Çünkü pandemi iktidarın bu işleri örtmek için kullandığı bir örtü.

‘2019’DA PANDEMİ YOKTU, BÜTÇE 200 MİLYAR LİRA AÇIK VERDİ’

Yani pandemide de bir ‘algı yönetimi’ mi yapılıyor?

Tabii ki. Çünkü şuna bakmak lazım. 2019 bütçesi 220 milyar TL açık verdi. 2019’da pandemi yoktu. Pandemi yokken dahi bütçenin yüzde 20-25 açığını farklı yollarla kapatmaya çalıştılar. Bedelli askerlik gibi, imar barışı gibi, merkez bankasının ihtiyat akçesi gibi. 2019’da pandemi mi vardı? Hayır yoktu. Peki ne vardı? Ekonominin daralması vardı, Türkiye’nin kendi içindeki hukuksuzluklar sebebiyle sermaye göçü vardı. Yerli sermaye bugün 280 milyar dolar altın ve dövizi bankalarda tutuyor. Vatandaş bu ülkeyi yöneten AKP hükümetine güvenmediği için yatırıma gitmiyor. Bunlar ülkenin yönetilemediğinin göstergesi. Şimdi bu şartlar altında, ‘’bugünkü iktidar seçime gider mi? Gitmek istemez. Ancak bugünkü şartlar onları seçime de doğru zorluyor. Seçim kararı alacak olan biz değiliz. Sonuçta ben ana muhalefet partisinin bir milletvekiliyim. Seçim kararını alacak mevcut iktidardır. Sandalye sayısı buna yetiyor.

‘MİLLETİN ÖNCELİKLERİ DEĞİŞMEDİKÇE MİLLET İTTİFAKI DAĞILMAZ’

Olası bir seçim öncesi Millet İttifakı’nı dağıtmak için iktidarın hamleleri var. Sizce Millet İttifakı dağılmadan yeni bir seçime girebilecek mi?

Ben milletin önceliklerinin değişmediğini görüyorum. Milletin öncelikleri değişmediği sürece bu ittifakın niteliği de değişmez. Milletin öncelikleri değişti mi peki? Öncelikle buna bakmak lazım. Bu toplumda birlik, beraberlik ve kardeşçe yaşamak isteği değişti mi? Bu özlem devam ediyor Millet İttifakı tarafında. Bu ülkede işsizlik bitti mi, yoksulluk bitti mi? Hayır devam ediyor. Bu da Millet İttifakı’nın önceliklerinden. Demokraside kalite ve iyileşme yargıda bağımsızlık var mı? Devletin kurumlarında kurallar yerine oturdu mu? Hayır. Millet İttifakı’nın öncelikleri ideolojik değil. Çünkü hepimizin farklı ideolojileri var. Hepimizin farklı öncelikleri var. Ortak paydamız demokrasi. Demokrasinin gelişmesi, parlamenter sisteme devam edilmesi. Bu özlem tüm partilerde var. Bizde de var, İYİ Parti’de de var, Saadet Partisi’nde de var, Demokrat Parti’de de var. Bu özlem devam ediyor. Bu özlem bitmedi.

‘BU SAVRULMANIN TÜRKİYE GETİRDİĞİ BİR FATURA VAR’

‘Millet İttifakı Cumhuriyet’in kazanımlarını geri almak için bir arada’’ diyebilir miyiz?

Ortak payda Cumhuriyet ve demokrasi ile taçlanan parlamenter sitem özlemidir. Çünkü başkanlık sistemi dedikleri, ne olduğunu bilmediğimiz, Türk tipi başkanlık sistemi, tek adama bağlanan, en ufak bir hareketin dahi bir adamın iki dudağının arasında olduğu bir sistem ve bu sistemle yürünmeyeceği açık. Millet İttifakı’nın önceliği bu. Türk tipi başkanlık sistemi Türkiye’de ne işsizliği çözebildi, işsizlik alabildiğine artıyor. Ne yoksulluğu çözebildi çünkü yoksulluk alabildiğine artıyor. Gelir seviyesinde düşüş devam ediyor. Hukuk sistemi konusunda bir kişi yargıya, Anayasa Mahkemesi’ne her yere gerek kendi marifetiyle gerekse kendi partisinin ‘tek sesiyle’ karar veriyor. Bu sistem güçler ayrılığı ilkesini yok ediyor. Bu sistem Türkiye’ye huzur getirmedi. Türkiye kötü bir yere doğru gidiyor. Türkiye savrulmaya başladı. Bu savrulmanın Türkiye’ye getirdiği bir fatura var. Buna ‘Dur’ demek için birçok seçimde anayasa referandumunda yerel seçimlerde devam eden birlik ve beraberlik.

‘BU PARLAMENTO YAPISI İLE ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ OLMAZ, ÖNCE SEÇİM YAPILSIN’

Hem CHP hem de İYİ Parti ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ konuşuyor. Ancak sistemin Erdoğan’ın önünü açacağı yorumları var. Siz nasıl bakıyorsunuz bu eleştirilere?

Bir kere bu sistemin hayata geçirilmesi tarafsız, düzgün bir parlamento seçiminden sonra olur. Bugün olmaz. Bir kere onu söyleyeyim. Bugün gelin bu parlamentonun bu aritmetik yapısıyla bunu değiştirelim mantığında değiliz. Bugün kimsenin gelin bu sistemle bunu konuşalım masaya yatıralım noktasında olduğunu düşünmüyorum. Bir seçim yapılsın. Parlamentoda daha objektif bakabilen, daha liyakatli anayasayı yorumlayacak objektif bir yapı oluşturulduktan sonra bu masaya gelir. Bugün kalkıp da yüzde 50+1’le yapı kuralım, bu adam yüzde 30’larla koalisyon kursun böyle bir şey yok.

Önünüze anketler geliyor. Olası bir seçimde millet ittifakının oy oranı bu söz ettiğiniz değişikliğe imkan verecek mi?

Bir kere Cumhur İttifakı yüzde 40’larda bir yerde. Diğer kalan oy da Millet İttifakı’nın bileşenleridir. Zaten ilk turda parlamentonun aritmetiği görülecektir. Herkes parlamentoda kendi sandalye sayısını alacak ve sandalye çoğunluğu Millet İttifakı’nın olacak. İkinci tura dahi kalsa cumhurbaşkanlığı seçimi. Diyelim HDP kendi adayını çıkardı, Millet İttifakı kendi adayını çıkardı, Cumhur İttifakı kendi adayını çıkardı. Ama birinci turda parlamentodaki eğilim çıkacak ortaya. Parlamentodaki o sandalye sayısı bir kere birçok şeyi netleştirmemiz için önemli bir gösterge olacak.

‘SEÇİMİ KAYBETTİM AMA GİTMEYECEĞİM’ DERSE… BUNU KONUŞMAK BİLE TEHLİKELİ’

‘Erdoğan’ın kaybederse koltuğu sorunsuz devretmez’ diyenler var. AKP içinden de bu yönde çıkışlar oldu. Siz seçimi kaybederse görevi devredeceğine inanıyor musunuz?

Tabii ki inanıyorum. Aynı şey İstanbul ve Ankara seçimleri için de söylendi. Türkiye’nin kurumları var, kuralları var. Ben kimsenin ‘Ben seçimi kaybettim ama burada oturacağım’ diyeceğini hiç beklemiyorum. Düşünmek dahi istemiyorum bunu.

‘Düşünmediğiniz’ şey olursa tepkiniz nasıl olur?

Şu anda böyle bir şey söylemeyi de tehlikeli bulurum. Doğru da bulmam. Niye bulmam. Şimdi topluma, ‘Siz seçimi bize verseniz dahi bu adam gitmez’ demeyi doğru bulmam. Böyle bir şey düşünmüyorum. Ben Türkiye’de demokrasinin olduğuna hala kırıntılarının kaldığına inanıyorum. Hala kuralların olduğuna inanıyorum. Bir demokrasi geçmişimiz var. Yüzyıllık bir parlamentoyuz. Bunu söylemek topluma haksızlık olur. Ben seçimi alacağımıza ve bu ülkeyi de yöneteceğimize inanıyorum.

İktidar şu sıralar HDP’yi terörize etmekle meşgul. Gelecek seçimde HDP yine Millet İttifakı’nın yanında olur mu?

Ben onu bilemem. Ama ben HDP seçmeninin sağduyusuna güveniyorum. Kalkıp HDP’nin kararıyla ilgili bir şey söylemem doğru olmaz. HDP kalkıp yerel seçimde açık açık biz falanı destekliyoruz demedi. Ama seçmen kitlesi farklı partilere oy vermiştir. Ben o seçmen kitlesinin Millet İttifakı’nın demokrasi önceliğini önemsediğini düşünüyorum.

‘EKONOMİNİN ÇÖKMESİNİN SUÇLUSU İŞ DÜNYASI DEĞİL SİYASİ İKİDARDIR’ 

Gündemin en önemli diğer başlığına geçmek istiyorum. En son PTT’den satışlar, diğer yandan durmak bilmeden şahlanan bir ekonomimiz olduğu açıklamaları var.

Ekonomideki sıkıntıları kabul etmek zorundayız. Ekonomiyi bugün bu noktaya getiren, bu ülkeyi yöneten siyasi iktidarın yanlış politikasıdır. Bugün ekonominin çökmesindeki suçlu iş adamı değil siyasi iradedir. Siyasi mekanizmadır. Ekonominin daralmasının, ekonominin kötü gidişinin, iş adamına ambargo konulmasının sebebi bugün bu ülkeyi yöneten iktidardır. Bugün Arap ülkelerine yapılan 5.5 milyar dolarlık ihracatın durmasının, yönetimlerin iş adamlarına ‘Türkiye’den ithalat yapmayacaksınız kardeşim’ demesinin nedeni bizi yöneten siyasi iktidarın tavrıdır. Onlar doğrudur yanlıştır onu bilemem. Onlar faklı bir ülke. O benim sorunum değil. Bugüne kadar benim ihracaatçım bu ülkelere ihracat yapıyordu. Bugün bu ülkeyi yönetenlerin yanlış politikalarından dolayı ambargo yemeye başladı. Avrupa’da yavaşlatılmış ambargo var. Benim orada ihracaatçım zorlanıyor. Arap ülkelerinde zorlanıyor. Diğer tarafta baktığınızda yanlış politikalar yüzünden Türkiye’de pahalıya finansman girdisi var. O finansman girdisiyle de iş adamı rekabet edemiyor. Yüzde 25’le borçlanıyoruz. G20’nin en pahalı borçlanan devletiyiz biz. Yüzde 25 faizle siz bir finansman kaynağı bulacaksınız ve bununla uluslararası alanda yarışacaksınız. Bu mümkün değil. Çünkü uluslararası alanda yüzde 1, yüzde 2 karlarla konuşulur. Sizin sorunuzun cevabı şu. Türkiye’de siyasi iradenin yarattığı bir çöküş var. Finansal bir çöküş var.

‘ÇÜNKÜ SİZ RÜŞVET ALAN BİR ADAMI, BAKANI,  BÜYÜKELÇİ ATADINIZ’

Nedir sizce bu finansal çöküşün nedeni?

Öyle bir yanlış dış politika izlediler ki yalnızlaştık. Buna da  ‘değerli yalnızlık’ dediler. Değerli Yalnızlık nasıl oluyorsa bunu da anlamış değilim. Şimdi 4 tane önemli ülkede bir askeri hamlemiz oldu. Azerbaycan, Suriye, Libya ve Katar. 4 tane ülkeye askeri olarak birliklerimiz gitti. Başarılı oldu mu oldu kendi çapında. Ama diplomasiyle biz bunu taçlandıramadık. Dördünde de şu anda yokuz masada. Azerbaycan masaya oturdu Rusya var biz yokuz. Suriye’de masa kuruldu biz yokuz. Libya’da masa kuruldu biz yokuz. En son Katar’da bölge ülkeleri masaya oturdu. Türkiye’nin bölgedeki etkinliğinin aşağı çekilmesi ve askeri varlığının çekilmesi konuşuluyor. Türkiye’nin asıl büyük sorunu: Siyasi öngörüsüzlükle yürütülen bir dış politika var. O dış politika Türkiye’ye hem ekonomik hem de siyasi olarak köşeye sıkıştırmış durumda. Bu devam edemez böyle. Türkiye gibi 83 milyonluk bir devletin Kuzey Kore gibi içine kapanarak yaşama şansı yok. Sürdürülebilir değil. Biz ne kadar Cumhurbaşkanı dünya lideri desek de gerçek bu değil. Türkiye geriliyor, siyasi alanda zemin kaybediyor. Türkiye’nin yaşadığı ekonomik çöküntünün altında da yanlış yönetilen diplomasi var. Niye bu böyle? Çünkü siz rüşvet alanı büyükelçi atadınız dünyanın saygın bir ülkesine. Çok az siyasi deneyimi olan ama diplomatik deneyimi olmayan insanları dünyanın belli ülkelerine büyükelçi atadınız. Bunlar hep başarısızlığı getirdi.

272 BİN NÜFUSLU KIBRISLI RUMLAR HERKESLE İLİŞKİ YÜRÜTTÜ TÜRKİYE DİPLOMASİSİ UYUDU

Mesela Doğu Akdeniz’deki proaktif politikayı doğru bulmuyor musunuz?

Şimdi, Mavi Vatan diye bir terimimiz var Akdeniz’le ilgili değil mi? Akdeniz’deki yeraltı hidrokarbon gazlarının değeri ne kadar? Yapılan hesaplamalara göre 3 trilyon dolar. Altını tekrar çiziyorum 3 trilyon dolar. Siz Akdeniz’de en büyük kıyı şeridi olan tek ülkesiniz. Diğer ülkelerin çok azdır. Siz burada ne yapıyorsunuz? Dışlandınız. Burada dışlanmayıp orada bir yüzde 20 payınız olsaydı ki bizim payımız daha fazla olmalı. Çünkü sınırımız en büyük. Ne kadar yapardı? 600 milyar dolar. Bu rakam Türkiye’nin tüm iç ve dış borçlarını sıfırlayabilirdi. Neden biz buradan geri kaldık? Neden Rum Kesimi burada ön aldı?  272 bin nüfuslu Kıbrıs Rum Kesimi herkesle bağ kurdu Türkiye diplomasisi uyudu. Taa 2018’e kadar. Bu siyasetin öngörüsüzlüğü değil de nedir? O zaman AKP iktidarının Mısır Cumhurbaşkanı Mursi ile çok iyi diyalogu vardı. Peki neden ikili anlaşma yapmadık? Hadi Sisi ile arası iyi değildi. Esat’la çok iyi diyaloğu vardı niye ikili anlaşma yapmadı? Lübnan’da Hariri ile diyaloğu vardı niye ikili anlaşma yapmadı? Bu örnekler çoğaltılabilir. Yani Türkiye’nin iç meselelerindeki devasa sorunlarının aynısı dış meselelerde de var. Dış politika ile iç politikayı birbirinden ayırmadan yeni bir yönetim anlayışıyla Türkiye’yi buradan çıkartmak mümkün.

DAMAT ÜLKENİN KASASINI BOŞALTTI AŞI ALAMAZ NOKTAYA GELDİK

Çizdiğiniz bu karamsar tablodan  Türkiye’yi ekonomik, hukuki ve siyasal olarak çıkartmak mümkün mü? Millet İttifakı iktidar olursa bunu yapabilir mi?

Tabii ki kesinlikle mümkün. Yeter ki önceliklerinizi doğru tayin edin. Çok basit: Hukuk devleti ve liyakat. Bu ikisini oturtmanız yeterli. Bir: Uluslararası alanda ve içeride insanların kendini güvende hissedeceği bir hukuk devleti vaadi verin. Adalette reform yapın, içini doldurun insanlar can ve mal güvenliği açısından kendini huzur içinde hissetsin. İki: Bir damat atamak yerine, bakın bir damat bu ülkenin 128 milyar dolarını yok etti. Kasasını boşalttı. Aşı alamaz noktaya geldik. Damat yerine liyakate bakarak görüşüne bakmadan orayı adam gibi yönetecek kişileri tayin edin, senin Türk vatandaşlarının bankalarda bulunan 280 milyar dolarlık kaynağı yatırıma gider. Senin vatandaşın sana güvenmeyin parasını bankada tutuyor. 280 milyar dolar dediğiniz zaman Türkiye uçar. Türkiye’nin tüm iç ve dış borcu zaten 570 milyar dolar. Böyle ucuz bir kaynağı bu ülkenin yatırımcısına verdiğiniz zaman bu ülkenin önü açılır. Böyle bir kaynağı piyasalara verdiğiniz zaman onun çarpanı onun birkaç misli olur. Bu kadar basit. Senin vatandaşın sana güvenmiyor.

‘AKP GEÇMEDİĞİN YOLA, UÇAĞINA BİNMEDİĞİ HAVAALANINA PARA GÖMÜYOR’

Ama bu kadar yol yaptı, köprü yaptı AKP iktidarı…

Ama işsizliği yok edemediler. Yoksulluğu yok edemediler. Onun için işsizliği bıraktılar yoksulluğu da yönetmeye çalışıyorlar. Gıda yardımıydı oydu buydu yönetmeye çalışıyorlar. 2002’den 2021’e kadar 1 milyar dolar gibi sanayide öncü yatırımı üstlenecek bir yatırımı yok. En son Ford Otosan’dır sanayide öncü yatırım. Gebze bölgesinde kobiler oluştu, OSB’ler gelişti. Türkiye’nin 19 yıldır böyle bir yatırımı yok. Bu yatırımlar yerine yol yaptık, havaalanı yaptık, tünel yaptık! Arkadaşlar yol yapmakla bir ülkenin ekonomisi gelişmez. İnşaat yapmakla, beton biriktirmekle bir ülkenin ekonomisi büyümez. Geçmediğin yola, geçmediğin tünelin, uçağına binmediği havaalanına Türkiye durmadan para gömüyor. Parayı ekonomiden alıyoruz buralara gömüyoruz. Böyle Türkiye ekonomisi büyümez ve işsizlik aşağı gelmez.

‘ALLAH AŞKINA BU MÜTEAHHİTLERLE ORTAK MISINIZ, BİLMEDİĞİMİZ BİRŞEYLER Mİ VAR?’

Sizce nesi yanlış yapılan bu yatırımların?

Bir Kütahya Havaalanı yapmışsın Allah aşkına geçen yolcu 50’de biri. Verilen garanti müthiş. Şöyle bir şey olabilir mi?  İş Türkiye’de, işi veren Türkiye Cumhuriyeti devleti, işi yapan Türk. Türk mahkemelerini ortadan kaldırıp, ‘ihtilaflı durumda İngiliz mahkemeleri yetkilidir’ diyorsun. Bunu yapan bugün bu ülkeyi yöneten AKP iktidarı. Bu şekilde Türkiye kalkınabilir mi Allah aşkına.

Allah aşkına hazine bütçe yapıyor. Çiftçiyi düşünmüyor, yoksulu düşünmüyor, aşıyı düşünmüyor. O müteahhitin geçilmeyen yollarını bütçeye koyuyorlar. Soruyorum Allah aşkına bu müteahhitlerle siz ortak mısınız? ‘’Bilmediğimiz bir şey mi var?’’ diye soruyorum bunlara? Mücbir sebep diye bir şey vardır. Corona mücbir sebeptir. Müteahhitler mücbir sebep midir? Mücbir sebep neden işletilmez merak ediyorum. Niye ben hala köprünün, tünelin, yolun parasını veriyorum. Mücbir sebepse corona. Koronayı ben çıkartmadım. 8 milyar TL ben esnafa para vermişim. Bilmem kaç misli para bu 5 tane müteahhite veriliyor.

‘TOBB BİLE KARŞI ŞİMDİ, E HANİ YILLARDIR İKTİDAR NE DERSE BAŞINI SALLIYORDUN?’ 

Sayın Cumhurbaşkanı ‘Ben araştırdım kapanan şirket, batan esnaf yok’’ dedi ama?

Ben açıkladığı gün Odalar ve Borsalar Birliği’ndeki rakamları açıkladım. Benim kendi Twitter hesabımda var. Yüzde 400, bazı sektörler yüzde 200. Rakamlar farklı. Birkaç yüz kat yukarısında bir önceki yıla göre kapanışlar. Sonra TOBB başkanı çıkıyor, ‘Biz bu kadar faizle sanayiciyi falan…’’ Oooo günaydın. Sen alkışlıyordun. TOBB olarak sen kendi kesimin haklarını savunmayıp iktidar ne derse başını sallıyordun.  Odalar ve Borsalar Birliği sanayicinin haklarını savunur. Esnaf ve sanatkarlar da öyle. Ben Kırşehir’de gördüm. Esnaf batmış bitmiş. TESK, ‘Hükümetimiz böyle yapsa iyi olur!’’ Ya kardeşim çökmüş senin esnafın. Bırak artık  gerçekleri söyle. O koltukta da az otur. Yıllardır o koltukta oturuyorsun. Bırak başkası gelsin. Biraz onurlu davranın.

‘UYGUR TÜRKLERİ İNSANLIK MESELESİ, BANA KALSA ÇİN AŞISIN BİLE KABUL ETMEM’ 

Uygur meselesiyle ilgili hem partinizin hem de sizin görüşleriniz nedir’ Nasıl yaklaşıyorsunuz oradaki soykırıma?

Ben Uygur meselesinin bir insanlık meselesi olduğuna inanıyorum. Dünyanın neresinde olursa olsun insanlara zulüm yapılan bir sistemi kabul etmiyorum. Ülkemdeki demokrasinin kalitesini yükseltmeye çalışırken diğer tarafta yaşanan böyle bir durumu kabul etmemi kimse benden beklemesin. Bu konuda net tavrım var. Paylaşımlarım var açık açık. Dünyanın neresinde olursa olsun otoriter yapıların insanlara zulmetmesini kabul edemem. Bu benim doğamda yok. Partimin doğasında da yok. Eğer onunla aşı gelecekse ben o aşıyı bile kabul etmem. Düşünün 2017’de bir anlaşma yapıyorsun geri kabul anlaşması. Buradaki insanları orada her türlü şeye maruz kalacaklarını bilerek gönderiyorsun. Bu kabul edilebilir bir şey değil.

‘UYGURLARI NASIL ÇİN’E ÖLÜME GÖNDERİRİZ ALLAH AŞKINA’

Aynı Çin’den dünyanın en pahalı aşısını alıyoruz ama?

Aşı konusu sağlıkla ilgili olduğu için dikkatli girmek istiyorum. Ama Brezilya’nın sonucu farklı, Endonezya’nın sonucu farklı, Türkiye’nin sonucu farklı! Bir aşıda yüzde 50 ile yüzde 90’lar arasında farklı sonuçlar çıkmasını gerçekten anlamış değilim. Bu nasıl bir şeydir ki hiç kimse açıklamadan Türkiye kalktı koruyuculuk oranı olarak 90’lı rakamı açıkladı. Soruyorum yani, nasıl oldu da bizde 90’larda çıkan oran diğer ülkelerde 70’ler hatta 50’lar olarak açıklandı. Bunu anlamış değilim. Bilimsel bir konu olduğu için çok da fazla şey söylemek istemiyorum.

Ben Çin ile ilişkiden rahatsız değilim. Çin’le de Rusya ile de, ABD ile de Avrupa ile de ilişkilerimiz olmalı. Çıkarlarımız ve önceliklerimiz önemli. Önceliklerimiz neler? Gelişmiş demokrasisi olan, hukuk, insan hakları ve çevre gibi konularda gelişmiş devletlerle bir arada olmayı isteriz. Onların dışındaki ülkelerle de çıkarlarımız konusunda iş birliği yapılmasına karşı değilim. Ama bu iş birliğinin insani boyutu önemli. Burada geri kabulde bir insan gidip orada yargılanacaksa bunu düşünmemiz lazım. Hele bunlar bir de soydaşlarımız. Bunu kabul edemeyiz. Bu önemli bir şey. Bu insanları buradan nasıl ölüme göndeririz Allah aşkına? Bir tek hükümet yetkilisi bu konuda kalkıp bir şey söylemedi. Bu geri kabul anlaşmasını doğru bulmuyorum.

‘İRFAN FİDAN’IN YARGITAY’DA KOLTUĞUNA BİLE OTURMADAN AYM’YE ATANMASI PARTİZANLIKTIR’

Son olarak İrfan Fidan’ın Anayasa Mahkemesi’ne atanması çok tartışıldı. Siz de ‘Yargıya kayyım atandı’ twiti paylaştınız. AKP yargıda ne yapmak istiyor?

Şu anki atamalar hukukun boşluklarından, sistemin boşluklarından faydalanılarak yapılan partizanca bir atamadır. Düşünün Yargıtay’da hiç mi kimse yok da İstanbul’dan birini alıyorsunuz, Yargıtay’da oturtmadan Anayasa Mahkemesi’ne atıyorsunuz. Bu konuda partimizin tutumu nettir. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Türk yargısı kendisini tartışmaya açıyor.  Yargıya olan güveni sarsıyorsunuz. Yargıya olan güven yüzde 30’larda. Böyle bir şey olabilir mi?

Birkaç kurum vardır güven endeksleri yukarıda olmak zorundadır. Yargı bunları başında gelir. Şimdi yargı demeyelim de AKP iktidarının yargı üzerindeki tahakkümü diyelim. Bu yargıya yapılmış en büyük yanlıştır. Canımızı, malımız güvence altına aldığımız, başımız sıkıştığında kapısını çalacağımız tek kapı. Benim başım sıkıştığında ne yapacağım. Yargının kapısını çalacağım. Siz o kapıyı tartışmalı hale getirirseniz. O kapıya kim güvenir?

Yargıtay nedir biliyor musunuz? Yargıtay üyesi olan deneyiminin zirvesine çıkmıştır, adalet dağıtmıştır. Siz onu alır Türkiye’nin en büyük mahkemesi olan Anayasa Mahkemesi’nin üyesi olarak atarsınız. Ama öyle olmuyor. İstanbul’da ne yaptığınız bilinmiyor Yargıtay’a atanıyorsunuz. Koltuğa bile oturmadan jet hızıyla Anayasa Mahkemesi’ne atanıyorsunuz. Kabul edilebilir bir durum değil.

Erdoğan’ın bu atama ile yeniden adaylığı konusunda Anayasa Mahkemesi’nin sorun çıkarmasına egel olmak istediği söyleniyor. 

Anayasa Mahkemesi’nden olumsuz karar çıkacağını kim söylüyor? Demek ki orada benim kontrolümde olsun orada kontrolüm dışında karar çıkmasın diye bakıyorlar olaya.

Amaç sadece kadrolaşma mı yani?

Her yerde olduğu gibi.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram