Erdoğan diktatör mü, siz karar verin

İtalya Başbakanı Draghi’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “diktatör” demesine kızmayın. "Diktatörlüğün Psikolojisi" kitabındaki diktatör testini uygulayalım: Dört soruda Türkiye’de diktatör var mı yok mu? Siz karar verin.

SÜLEYMAN ÖZKAYA 11 Nisan 2021 HABER ANALİZ

İranlı psikoloji profesörü Fathali M. Moghaddam’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’a da hediye ettiği Diktatörlüğün Psikolojisi kitabını bugünlerde yeniden okumakta fayda var. Özellikle AKP sözcüleri kitabı daha dikkatli bir şekilde okumalı. En azından kime ‘diktatör’ denir, onu öğrenmiş olurlar.

Kitabı okuduğum günler AKP’nin topluma bir şeyler dayatmaya yeni başladığı dönemdi. Kitapta yer alan bazı şeyler için ‘bu kadar da olmaz’ dediğim çok sayıda konu ve olay vardı. Yazarın İran’da yaşadıklarının günümüz Türkiyesi açısından da çok öğretici olacağını düşünüyorum. Ülkede Şah rejiminin gitmesini isteyen çok farklı toplumsal gruplar bulunuyor. Bir gün Şah rejimi yıkılıyor ve yerine Mollalar geliyor.

İlk etapta gücü tam elinde tutamayan bir rejim var. Bu nedenle muhalif olan diğer toplumsal kesimlerle anlaşma yolunu seçiyor. Mollalar rejimi güçlendikçe birlikte hareket ettikleri toplumsal grupları dışlıyor ve direnenleri cezaevine yolluyor. Ülkenin okumuş ve aydın kesimi bir anda cezaevi ile yurtdışına çıkma arasında seçim yapmak zorunda kalıyor. Binlerce insan ülke dışına çıkıyor. Kitabın yazarı da yurtdışı seçeneğini kullananlardan biri. Bu anlatılanlar hiç yabancı olmadığımız bir durum. Günümüz Türkiyesi’nde de benzer şeyler, hatta onun daha ileri aşamaları yaşanıyor.

DİKTATÖRLERİ HALK DEĞİL, BAŞKA “ELİT” GRUPLAR YIKIYOR

Kitapta, ülkelerin diktatörlüğe geçiş süreciyle ilgili önemli veriler yer alıyor. Dünyada diktatörlükle yönetilen rejimlerin halk ayaklanması ile değil başka bir elit grup tarafından yıkıldığı belirtiliyor. Yapılan bir araştırmada 316 diktatörden sadece 32’sinin halk ayaklanmasıyla devrildiği gösteriyor. 205’i ise aynı grup içinden çıkan muhalif bir başka diktatörün darbesiyle devriliyor.

Kitapta, bu diktatörlük serüveni Arap Baharı’nda Tunus, Mısır ve Libya’da yaşanan iktidar içindeki grubun parçalanmasına bağlanıyor. 1978’de İran Şahı’nın, arkasındaki ordu desteğini yitirmesiyle aynı şeylerin olduğu belirtiliyor. Milgram deneyindeki bulgular diktatörlüğün durumuyla ilgili olduğu belirtiliyor. Tartışmanın olduğu durumlarda alt kadroda bulunanların bu emirleri gerçekleştirmede tereddüt ettiklerine işaret ediliyor.

EMEKLİ AMİRALLER “ALTERNATİF BİR ELİT GRUBU” MU TEMSİL EDİYORDU? 

Elitler arasındaki sorun dendiğinde emekli amiraller tarafından yapılan açıklamaya bu gözle bakmak lazım. AKP, kendisi dışında ülke yönetebilecek grubu etkisizleştirmek amacıyla bildiriye karşı sert çıkış gösterdi. AKP’nin verdiği tepki bütün baskıcı rejimler tarafından verilen tepki ile aynı. AKP’liler bildiri karşısında dik durmuyor sadece, kendilerine alternatif bir grubun var olabileceği korkusunu taşıyorlar.

‘SEÇİMLE VE TOPLUMSAL BARIŞ VAATLERİYLE’ GELEN DİKTATÖRLÜKLER

Toplumları, diktatörlük ve demokrasi arasında hiç durmadan gidip gelen bir sarkaca benzeten yazar, şartların gidişine göre diktatörlüğün de demokrasinin de her an değişebilir olduğun dikkat çekiyor. Moghaddam’a göre “diktatörün balyozuyla ezilen bir toplum demokrasiye kayabilir ya da tam tersi demokratik bir toplum her an diktatörlük ağına da düşebilir. Diktatörlük bazen bir darbeyle gelir, bazen de demokratik seçim sandığından toplumsal barış vaatleriyle çıkar ve adeta bir kanser gibi toplumu sinsice pençesine alır.”

“ÜLKE DEMOKRASİYLE Mİ YÖNETİLİYOR” TESTİ

Kitapta bir ülkenin demokrasiyle yönetilip yönetilmediği dört soruluk bir testle kontrol ediliyor. Test “Bir yurttaş yaşadığı şehrin meydanına çıkıp, tutuklanma, hapse atılma ve fiziksel şiddete uğrama korkusu olmadan özgürce konuşabilir mi?” sorusuyla başlıyor. Maalesef Türkiye testin daha ilk sorusunda sınıfta kalıyor. Kent meydanında Erdoğan’ı eleştirebilir misiniz? Bu soruya evet diyorsanız ‘diktatör’ yönetiminde değilsinizdir. Eğer kent meydanına vardığınızda çevrenizi yüzlerce gözünü kan bürümüş polis sarıyorsa demokratik bir ülke yaşamıyorsunuz demektir.

Testin ikinci sorusu ise “Ülkede iktidar seçimle mi değişiyor? Seçim hür ve adil bir ortamda mı yapılıyor?” İlk soruya ‘evet’, ikinciye soruya ise ‘hayır’ cevabı verebiliriz. Türkiye’de seçimler adil ve hür bir ortamda yapılmıyor.

Testin üçüncü sorusu ise şöyle: “Ülkedeki azınlıklara karşı ayrımcı politikalar uygulanıyor mu?” Türkiye’de azınlıklara karşı her zaman farklı politika uygulandı. Bu durum son yıllarda daha görünür hale geldi. Ülkedeki Aleviler, Kürtler, Ermeniler, Rumlar ve Yahudilere karşı her zaman bir ayrımcılık oldu. Son yıllarda bu gruplara Gülen cemaati de eklendi.

“YARGI BAĞIMSIZ MI?”

Dördüncü ve bir diktatörlüğün en önemli yapı taşına dair soru ise “Ülkede bağımsız yargı var mı?” sorusu. Türkiye’de yargı her zaman sorunluydu. Devletle ile vatandaş arasındaki sorunlarda yargı her zaman devletin yanında yer aldı. Hukuk kişiye, kuruma, gruplara göre değişti. Aynı şartları taşıyan kişiler hakkında farklı kararlar verildi. Bugün Türkiye’de bağımsız bir yargı olmadığını, AKP elitlerinin veya ortağı MHP’nin veya doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eleştirdiği ve “değişen” yargı kararlarına bakmak yeterli. İmza attığı birçok tartışmalı davadaki rolü bilinen bir Başsavcı’nın birkaç gün içerisinde Yargıtay’a, oradan cüppe bile giymeden Anayasa Mahkemesi üyeliğine geçişini hatırlatmak bile tek başına yeterli bir delil olabilir…

Bu dört soruluk teste göre Türkiye’nin yerini siz belirleyin. İtalya başbakanının Erdoğan için kullandığı ‘diktatör’ tanımının doğru olup olmadığına ilişkin tartışmaya bu dört soruyu cevaplayarak başlayabilirsiniz.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram