Eğilmek ya da eğilmemek

SELAHATTİN SEVİ 21 Ocak 2019 GÖRÜŞ

AKP’nin yüzde 34,42 ile ilk seçimi kazandığı 3 Kasım 2002 zaferinin üzerinden henüz bir yıl bile geçmemişti. Görece özgür ve özerk olan İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun sahnelediği Taraf Tutmak adlı oyun yaşanmış bir olay üzerinden can alıcı bir soruyu gündeme taşıyordu: Doğru ve yanlış hangi tarafta durduğunuza bağlı olarak değişir mi?

Çağdaş İngiliz tiyatro yazarı ve senaristi Ronald Harwood’un István Szabó tarafından sinemaya da aktarılan (2001) oyunu Taraf Tutmak‘ı (Taking Sides, 1995) Filiz Ofluoğlu Türkçeye çevirmişti. Can Gürzap’ın eşsiz yorumuyla sahneye taşınan oyununda Hitler rejiminin suç ortağı olarak yargılanan Berlin Filarmoni Orkestrası Şefi Wilhelm Furtwängler’in maruz kaldığı “Nazi rejiminin kültür politikalarına ortak olması, onun vitrininde yer alması” suçlaması sorgulanıyordu.

Taraf Tutmak, orkestra şefi Wilhelm Furtwängler’in gerçek yaşam öyküsü aslında. Çağının en ünlü orkestra şeflerinden olan Furtwängler, Nazi dönemi boyunca Almanya’dadır ve Berlin Filarmoni Orkestrası’nı yönetir. Yahudi müzisyenler Almanya’yı terk etmeye zorlanırken ve bazıları toplama kamplarında can verirken o Nazi rejiminin vitrini olarak sahneye çıkmaktan imtina etmez. Dünyayı dolaşır… Savaş sonrası, Hitler rejimine hizmet etmekle suçlanan Furtwängler, beraat etse de hakkındaki ithamların ardı arkası kesilmez.

Tiyatro eseri ve film, sevilen ve sayılan bir sanatçının totaliter bir rejimde nasıl davranması gerektiğini, iktidara yakın durmasının veya iktidar tarafından kullanılmaya ses çıkarmamasının ahlaki sorumluluğu hakkında herkesi yeniden düşünmeye davet eder. Her ne kadar Furtwängler, “Benim tek amacım, müziğin politikadan daha önemli olduğunu kanıtlamaktı.” diyerek kendini savunmaya çalışsa da durum değişmez. Sorgulama ilerlediğinde, “Nazilere muhalefet etmedim. Çünkü benim işim olmadığını düşünüyorum. Politikada etkin rol alsaydım orkestradaki görevimde kalamazdım.” diyerek Hitler iktidarının yaptıklarını bilinçli olarak görmezden geldiğini itiraf etmesi ile noktalanır dava süreci.

20 Nisan 1942 günü, 53 yaşına basan Adolf Hitler’in doğum günü için yapılan kutlamada, ünlü maestro Wilhelm Furtwängler önderliğinde Berlin Filarmoni Orkestrası’nın Ludwig Van Beethoven’ın 9. Senfoni’sinden bir bölüm icra etmesi tarihi bir andır. Sonraki yıllarda da bu konser en güzel ve en kusursuz 9. Senfoni icrası olarak tarihe geçecektir. Fakat ahlaki değerler ve şeytanla bir tür işbirliği yapma arasındaki taraf olma ikilemindeki seçimi her zaman sorgulanacaktır. Öyle ya, “Milyonlarca insanın katledilmesine yol açan bir sistemle, o sistemin içinde kalarak ve onun araçlarını kullanarak dürüstçe mücadele edilebilir mi?”

Bu sefer izlediğim siyah beyaz bir belgesel: The Reichsorchester‘de, her tarafı gamalı haç bayraklarıyla dolu devasa salondaki konserle ilgili mülakat veren konuşmacılardan biri o dönemle ilgili, “Orkestramızın Goebbels’in bakanlığının emrine girmesi çok kötü bir alametti.” diyor.

Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in, “Ona sağlıklı bir hayat ve güç diliyoruz. Özellikle efsunlu bir el… Her an kendisinin halkına güvenebileceğini bilmelidir. Bu ölüm kalım mücadelesinde bizim için geçmişte neyse şimdi de öyledir Hitler’imiz.” sözleri belgeselin aktardığına göre çılgınca alkışlanıyor.

Sonra, Wilhelm Furtwängler’in siyah beyaz belgesel görüntülere de yansıyan ünlü sahnenin sonundaki  davranışı gözlerden kaçmıyor. Hitler’in doğum günündeki o unutulmaz konserin hemen bitiminde kendisini tebrik etmeye gelen rejimin beyni ve Propaganda Bakanı Goebbels, Furtwängler’in elini sıkmak için sahne önüne geliyor. Tokalaşıyor… Fakat ünlü maestro hemen diğer elindeki mendille Goebbels’e uzattığı elini belli etmeden siliyor.

Her ne kadar elini temizlese de alnına yapışan kiri ve faşizm destekçisi ithamını temizlemek o kadar kolay olmaz Wilhelm Furtwängler için. Müzik kariyeri tartışılmazken nasyonal-sosyalist dönemde resmi görevlerini sürdürmesi, rejimin yanında konumlanması hep başına bela olmuştur.

Berlin’de doğan orkestra şefi Furtwängler’in babası arkeolog, annesi ise ressamdır. Çocukluk yıllarının çoğu Münih’te geçer. Müzik eğitimine erken yaşlarda başlar ve Ludwig van Beethoven sevgisi bu yaşlarda ortaya çıkar. Parlak kariyerinde 1925’teki New York Filarmoni Orkestrası’nda konuk şef olarak sahne alması dönüm noktası olur. 1954 yılında Ebersteinburg’de ölene kadar mesleğini hep üst düzeyde icra eden Furtwängler tarihe adını Beethoven, Brahms, Bruckner ve Wagner’i en iyi yorumlayan orkestra şefi olarak yazdırır.

Hiçbir zaman Nazi selamı vermese ve faşist rejime sempati duymasa bile tarihin bir dönemindeki duruşu adı yaşadıkça takip edecektir sanatçıyı. O da, Nazi Almanyası döneminde üç maymunu oynayan, güncel politika ile ilgilenmediklerini iddia ederek faşist Hitler ideolojisinin propagandasını yapan, örneğin bir Leni Riefenstahl gibi yargılanacaktır. Ünlü bir sinemacı da, Hitler’i ve Nasyonal Sosyalist hareketi yücelten birçok propaganda filmine imza attığı halde, sonradan o dönemde Yahudilere yapılan zulmün farkında olmadığını, siyasetle hiç ilgilenmediğini söyleyerek mahkemelerde kendisini savunmaya çalışmıştı. Yine ünlü aktör Johannes Heesters, “Doğrusunu söylemek gerekirse, çalışmalarımla çok meşguldüm. Siyaset hakkında hiçbir şey yapamıyordum” diyerek sorumlu olmadığını söyleyecekti mahkemede. Keza ünlü orkestra şefleri Richard Strauss ve Karl Böhm, ünlü soprano Elisabeth Schwarzkopf, ünlü besteci Carl Orff da benzer akıbetten kurtulamaz.

Sanırım müzik yazarı Serhan Bali haklı: “Profesyonel klasik müzik sanatçısından kolay kolay siyasal muhalif çıkmayacağının belki de en güzel örneği orkestra şefi Wilhelm Furtwängler’dir.”

Daha önce cep telefonumun takvimine kaydettiğim hatırlatma alarm verdi. Fazıl Say’ın bugünkü Münster konserini hatırlatıyor…

Ne ilgisi var, değil mi?

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com