Dünya Hali: Yeni hükümeti kuran Taliban hala kapalı kutu

Dış politika uzmanı Murat: "Taliban'ın açıkladığı geçici hükümet kapsayıcı olmaması nedeniyle olumlu bir mesaj vermedi. Bununla birlikte, uluslararası aktörler henüz Taliban'ın ne tarafa yöneleceğine dair kesin bir yargıya varmış değil, "bekleyip görelim" havası hala hakim."

KRONOS 09 Eylül 2021 VİDEO

Kronos TV’de “Dünya Hali” programında bugün gazeteci Buket Güney ile dış politika uzmanı ve eski diplomat Ömer Murat Taliban’ın yeni kurduğu hükümetin yapısını, Kabil’de kadınların Taliban’a karşı düzenledikleri protestoları ve 30 Ağustos kutlamaları sonrasında yaşanan “vals” tartışmaları çerçevesinde Batı’da laikliğin nasıl uygulandığı konusunu ele aldı. Programda özetle şunlar dile getirildi:

GÜNEY: Afganistan’da 20 yıl sonra Taliban geçici bir hükümet kurdu ve ülkenin “İslam Emirliği” olduğunu ilan etti. Kapsayıcı olma vaadine rağmen hükümette kadınlar ve etnik azınlıkların temsil edilmiyor. Yeni hükûmete karşı kadınların tepkisi ve protestoları dikkat çekici. Afganistan’da kadınlar, kendilerine doğrultulan ağır silahlara rağmen eylem yaptı. Afgan kadınların medyaya yansıyan söylemleri ise Afgan kadınlarının değişimini gösteriyor: “Taliban bilmeli ki karşısında 20 yıl önceki Afgan kadını yok. Her dediklerini yapacak, burka giyip eve kapanacak kadınlar değiliz, korkmuyoruz”. Bu başkaldırı bir avuç kadınla sınırlı olsa da çok değerli ve sembolik. Kısa vadede olmasa da ileri vadede farklı Müslüman kadın modellerinin çıkmasını tetikleyebilir. Güçlü kadın hareketleri için küçük ama önemli bir adım sayılabilir.

MURAT: İdeolojik gözlüklerle bakmadan Afganistan’da ne olduğunu anlamak önemli… Kadınların haklarını aramaları, rejimin ne tür bir tepki vereceği belli olmadığı halde protesto düzenleme cesareti göstermeleri takdir edilecek bir tavırdır. Fakat bunu bağlamına oturtmak da gerekir. Taliban gelmeden önce yöneten hükümet, dünyanın en yolsuz rejimlerinden biri olarak gösteriliyordu. Bazı Amerikalı uzmanların da kabul ettiği bir husus var: Taliban’ın yönettiği kırsal bölgelerde yolsuzluk oranı daha düşüktü ve adalet sistemi daha etkili işliyordu, bu nedenle örgüt popülerlik kazanmıştı. Orada 20 yıl boyunca Batı’nın desteğinde bir rejim kurulmuş, bu hükümet ülkedeki yolsuzluk sorununu çözememiş, fakirlik sorununu da halledememiş. Şu an BM verilerine göre 38 milyonluk ülkede 18 milyon insan açlık sınırında… Taliban neredeyse bütün bölgesel başşehirleri savaşmadan, müzakereler yürüterek alma başarısını gösterdi. Sonunda başkent Kabil’i de savaşmadan aldı. Bu çerçeveden bakıldığında nüfusu beş milyon olan bir şehirde 40-50 kadının düzenlediği protestonun ne anlama geldiğini iyi düşünmek gerekir. Yaklaşık iki milyon kadının sessizliğini sadece korkuyla açıklamak basit olur. Taliban’a bir sempati beslemeden anlamamız gereken bir şeyler olduğunu bilelim. Kadın protestoları uluslararası medyada yayınlanınca Taliban da kendisine yakın kadınlara bir protesto düzenletti. Bu propaganda amaçlı bir gösteriydi. Ama dikkatimi çeken bir husus oldu: Orada da 30-40 kadar kadın vardı. Eğer Kabil’deki iki milyon kadının Taliban’dan korktukları için sokaklara dökülmekten kaçındıklarını söylüyorsak, ki bu onların özgürlükleri ellerinden alınırken buna göz yumacak kadar karakter zaafiyeti içinde bulunduklarını iddia etmek demek olur, bu durumda o kadınların hiç değilse binlercesinin Taliban’ın düzenlediği gösteriye koşarak yeni rejime şirin görünmeye çalışması da sözkonusu olabilirdi. Oysa bunu da yapmadıkları görülüyor. Sanki kadınlar Taliban rejimine karşı “bekleyelim, görelim” tarzı bir tavır içerisindeler. Bu aslında Batı’nın orada kurmuş olduğu Afgan rejiminin ne kadar başarısız bir model olduğunu ortaya koyuyor. Bir banka hesabı açmak için rüşvet vermek gerekecek kadar yolsuz bir rejimden bahsediyoruz. Demokratik açıdan da parlak bir sicili yoktu, Amerikalıların da kabul ettiği üzere seçimler büyük ölçüde hileliydi. Bugün Afgan halkının Taliban gibi bir örgütün iktidarına “bekleyip görelim” tepkisi verecek duruma gelmiş olmasını da görmek gerekir. Halklar her zaman açıktan destek vererek değil, bazen de sesizlikleriyle desteklerini ortaya koyarlar.

MURAT: Taliban örgüt şemasını olduğu gibi geçici hükümet olarak ilan etti. Hiç kadın içermeyen bu hükümetin kapsayıcı olduğunu iddia edebilmek mümkün değil… Bununla birlikte Avrupa Birliğinin Afganistan Büyükelçisi önceki gün kadın hakları bağlamında yaptığı açıklamada “Evet, negatif bazı durumlar var, ama alarma geçecek bir durum da sözkonusu değil. Taliban’ın 25 yıl önceki eylemleri ve söylemleriyle değil, bugün vaadettiği ve yaptıkları üzerinde durarak ilerlemeliyiz” dedi. Keza Çin de Afganistan’ın artık bir hükümete kavuşmuş olduğu için duyduğu mutluluğu paylaştı. Afganistan’da devlet sisteminin çökmesi herkesin endişe ettiği bir husus. O yüzden Taliban’ın pragmatik, ılımlı kanadının daha öne çıkmasını sağlamak önem kazanıyor.

MURAT: Önceki dönemiyle kıyaslandığında bazı farklılıklar var. Mesela Taliban bu kez “burka zorunluluğu” getirmedi. Kızların eğitimini engelliyordu. Üniversitelerde “haremlik/selamlık” yaptı, ama kız öğrencilerin eğitimini engellemiyor. Önceki dönemde kadınların yanlarından mahremi (eşi, oğlu) olmadan dışarı çıkamayacaklarını söylüyorlardı. Şimdi diyorlar ki “dinen öyle bir şartlılık yok, mahrem şartı sadece kadınların 2-3 günlük yolculukları sırasında vardır” diyorlar. Ataerkillik bir bakış açısını din üzerinden empoze ettikleri için, gerektirdiğinde yine din içinden şartlara uyum sağlayacak çözümler bulmakta zorlanmıyorlar.

GÜNEY: Bir diğer tartışma konusu ise 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda İBB’de düzenlenen vals gösterisi. Bunu fırsat bilip demode bir tartışma tetiklendi. Türkiye’de maalesef bunun alıcısı çok. Modernleşme, laiklik, çağdaşlık her dönem Türkiye’nin yumuşak karnı. Malumunuz bir yandan da Erdoğan sonrası yönetim konuşuluyor. Bu tarz hareketlenmeler toplumsal yaraları kaşımak gibi… “Bakın biz ipin ucunu tutmazsak neler olacak!” diye geçmiş tecrübeler, eski defterler bir vals üzerinden güncellenebiliyor. Halk, Türkiye tipi laiklik tarzından çok çekti maalesef. Erdoğan rejiminden sonra her ne kadar o günler mumlar arasan da bu çarpık laiklik anlayışın sorunsuz olduğu anlamına gelmiyor.
Mesele laiklik, modernleşme bağlamında da tartışılmaması gereken bir konu aslında. En hayati sorun hak ve özgürlükler meselesi. Asıl olan, Türkiye’deki her bir insanın, kimliğine bakılmaksızın, maalesef hala bunu vurgulamak zorundayız, hak ve özgürlüğünün temin edilmesi.

MURAT: Seküler kesimin milli bayramı “valsle” kutlamasının muhafazakar kesimde yol açtığı endişeyle, sokaklarda cüppeli, sarıklı adamların kendilerine tebliğde bulunması ise seküler kesimde yol açtığı endişe benzer nedenlerden kaynaklanıyor. Batı’da bu tür bayram kutlamaları (bunlara daha şüpheyle yaklaşan kesimler üzerinde) bir baskı oluşturmazken veya yine sokaklarda Hristiyan misyoner gruplarının tebliğlerde bulunması bir tehdit olarak algılanmazken bunun niye Türkiye’de böyle algılandığını anlamak gerekiyor. Muhafazakarlar milli bayramın valsle kutlandığını gördüklerinde “Bunlar yeniden tek başlarına iktidar olurlarsa kendi hayat tarzlarını bize dayatacaklar” diye endişe ediyor. Sekülerler de tebliğ edenlere muhatap olduklarında aynı endişeyi hissediyor. Bu endişelerin yersiz olduğunu söyleyebilir miyiz? Bunu söyleyemiyoruz. Türkiye siyasi tarihi iki tarafın da endişelerin de haklı olduğunu gösteriyor. Burada bence asıl mesele laiklikten önce güçlü bir hukuk düzeninin olmaması, insanların kendilerini güvende hissetmemesiyle ilgili. Batı’yla Türkiye’yi kıyasladığımda Batı’yı farklı kılan hususun, demokrasi ve laiklikten önce güçlü bir hukuk devleti kurmuş olmalarıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Yani siz güçlü bir hukuk devleti kuramamışsanız, bırakın hukuk devletini kanun devleti bile olamamışsanız, üst mahkemelerin kararını alt mahkemeler bozuyor, açıkça kanunlar uygulanmıyor. Kanun devleti bile kuramadan demokrasi ve laiklikten bahsetmek, çürük zeminde gökdelen kurmaya çalışmaya benziyor.