Dostoyevski dersleri

RÜYA KARLIOVA 10 Şubat 2020 GÖRÜŞ

Vladimir Nabokov, “Rusya hep şaşırtıcı bir şekilde tatsız bir ülke olmuştur, büyük edebiyatı hariç” diye yazar anılarında. Bugün gençler Rus edebiyatının klasiklerini ne kadar okuyorlar bilinmez ama önceki kuşakların yaşamlarında şüphesiz Dostoyevski’nin, Tolstoy’un, Turgenyev’in nostaljik bir çağrışımı var. İnternet ve kültürü henüz yaşamlarımıza girmemişken bizi bir bütünlükle sarabilen kalın birkaç ciltli Rus romanları kuşaklar boyunca okuları edebiyata bağlamıştı. O ilk okumaları bugün hâlâ hafif bir iç sızısıyla hatırlayanlar için Dostoyevski üzerine yayımlanan yeni bir “ders notları” kitabı teselli edici olabilir.

Aynı zamanda yazarın en önemli biyografisine de imza atan Joseph Frank’ın Dostoyevski üzerine verdiği dersleri bir araya getiren Lectures on Dostoevsky (Dostoyevski Üzerine Dersler) adlı kitap büyük yazar fikrini, bir fetiş olarak değilse de dehanın kabulü olarak, iyice belirginleştiriyor. Kitap bir yandan da “ders notları” türünün nasıl bir potansiyel taşıdığını ortaya koyuyor: Bu kitapları okuma deneyimi üzerine düşünürken ders notlarının, düşünmek için okura noktası konulmuş bir eleştirel makaleden daha çok ilham verebileceğini fark ettim.

Bu ders notlarında Dostoyevski’nin yazarlık sürecinin nasıl geliştiğini görmek mümkün. Yazarın Hıristiyanlıkla ilişkisi, aldığı eğitimin hem modern hem geleneksel olması Frank’ın dersler boyunca sorguladığı bir konu. Benzer şekilde sosyalist bir ütopya fikrini tartışan bir gruba üye olmak gerekçesiyle hapsedilse de aslında bu fikrinde Hıristiyanlıktan özü itibariyle farklı olmadığını düşünerek mesafeli durmuş Dostoyevski. Öte yandan ideolojilerin her ucunu da gözlemleme ya da bu uçlarda dolaşma şansı bulması romanlarındaki karakter zenginliğine ve derinliğine yansımış. Dostoyevski’de sevgi ve hayırseverlik değerlerine vurgunun Hristiyan değerlerinden kaynaklı olduğunu belirtiyor Frank.

Batılılaşma konusu için Dostoyevski’nin gelgiti denilebilir belki. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi modernleşme Rusya’da da sancılı bir süreç olmuş. İki kutuptan, Batıcılarla Slavofil’lerden bahsetmek mümkün. Dostoyevski’yi “Batıcı olarak başlayıp Slavofil olan bir yazar” diye tanımlıyor Frank.

Frank’ın ders notları Rus edebiyatının diğer önemli yazarlarıyla – Gogol, Tolstoy gibi – karşılaştırmalarla ilerliyor. Frank, Karamzin ve Puşkin’in Dostoyevski üzerindeki etkisini irdeliyor. Bu da Dostoyevski’nin eserlerinin hem edebi hem tarihsel arka planını görmemizi sağlıyor. Geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz eleştirmen George Steiner’ın yaptığı gibi Tolstoy mu, Dostoyevski mi? diye sormuyor Frank. Bunun yerine, bir seçim beklemeden, iki yazarı ortak konuları üzerinden konuşturuyor denilebilir. Buna göre Dostoyevski de bir akışın olduğundan, Tolstoy’da ise her şeyin daha sabit olduğundan bahsediyor. Frank’a göre Dostoyevski’nin yapıtlarını evrensel yapan tam da bu akışkanlık.

Ders notları boyunca vurgulanan yazara ilişkin biyografik bir not, Dostoyevski’nin okunmak için yazıyor olduğu, çünkü geçimini böyle sağlıyor (Dostoyevski kendisine bu nedenle “edebi proleter” dermiş). Bu da öncelikle merak unsurunu içeren romanlar yazmasında etkili olmuş. Kitapta Dostoyevski’nin sürgününün edebiyatını nasıl şekillendirdiğine ilişkin de alttan akan bir tartışma sürüyor. Frank sürgünün Rus toplumuna ilişkin de daha derin bir eğitim verdiğini iddia ediyor Dostoyevski’ye. Buna göre toplumdaki kırılma noktalarını, sınıfsal farklılıkları kavrar ve döndüğünde eski Dostoyevski değildir.

Dostoyevski gündemden hiç düşmeyen bir yazar… Okuyarak tüketebileceğimiz, rafa kaldıracağımız değil, daha çok anlamaya çalışarak çoğaltabileceğimiz, her adımda bizden biraz daha kaçsa da dehası edebiyatın deniz feneri olan bir romancı…  Joseph Frank’ın ders notları Dostoyevski’nin zengin ve çok katmanlı dünyasına farklı bir gözle bakmamızı sağlıyor.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com