Doğu Akdeniz ve Ege konusundaki ateşli çıkışlar iç siyaseti maskeliyor

Türkiye’nin dış politikası bir anlamda ülke içindeki sorunlar, zorlanan ekonomi ile şekilleniyor. Ateşli dış politika çıkışları, iç siyaseti maskelemek için kullanılıyor olabilir.

ALİN OZİNİAN 18 Eylül 2020 HABER ANALİZ

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Mavi Vatan doktrininin hayata geçirme girişimi ile birlikte deniz hakimiyetini genişletilme ve enerji arama çalışmaları yoğunlaştı. Yunanistan ile yaşanan krize, farklı ülkelerin müdahil olması ve AB’den gelen yaptırım “sinyallerinin” ardından, NATO’nun da uyarılarıyla geri adım atıldı. Oruç Reis gemisinin bölgeden geri çekilmeden birkaç gün önce Türkiye’nin verdiği “diyalog” mesajları böylece daha da anlaşılır oldu.

Atina hali hazırdaki durumu olumlu karşılanırken, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, uzun süredir Türkiye ile kurulacak bir diyaloga hazır olduklarını ama sonuç alınamazsa Uluslararası Lahey Adalet Divanı’na gidilebileceğini açıkladı.

Türkiye’nin, Doğu Akdeniz politikasından daha doğrusu Mavi Vatan doktrininin “ilk gövde gösterisinden” bu kadar kolay vazgeçip vazgeçmeyeceği süreci izleyenler için hala büyük bir soru işareti. Bu sorunun olası cevaplarını ve Türkiye’nin dış siyasetini anlayabilmek için son haftalarda olup bitenlere göz atmakta yarar var.

Öncelikle, Avrupa Birliği zirvesi öncesinde, Yunanistan ve Türkiye, ABD ve Almanya tarafından diyaloğa girmeye teşvik ediliyor. Sürecin başından beri dengeli bir politika yürütmeye çalışan, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Doğu Akdeniz sorunlarının gündeme geleceği zirve öncesinde diyalog çağrılarını yineliyor.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen’in ise yıllık olarak gerçekleşen olağan Avrupa Birliği konuşmasında, Türkiye’nin mültecilere ev sahipliği yapması açısından önemli bir ortak olduğunu söylerken “bunların hiçbiri komşularını tehdit etmesini haklı kılamaz” ifadesini kullanması AB’nin konuyu daha ciddiye aldığını gösteriyor. “Türkiye her zaman önemli bir komşumuz olacaktır; ancak haritadaki yerimiz her ne kadar yakın olsa da aramızdaki mesafe daha da büyüyor” sözleri ise bu hafta yine çokça tartışılan “AB ve Türkiye arasında bir yol ayrımına yaklaşılıyor” söylentilerini destekliyor.

ORUÇ REİS’İ GERİ ÇEKMEK TAKTİK Mİ?

Yunanistan basının bu hafta yer verdiği haberlerde, Miçotakis ile telefonda görüşen Merkel’in, Ankara’nın provokasyonları durdurması ve gerginliği azaltmak için pratik adımlar atması halinde mutlaka masaya oturulması gerektiği önerisinde bulunduğu söyleniyor. Miçotakis ise aynı görüşmede, Türkiye’nin Oruç Reis araştırma gemisini çekerek düşürdüğü tansiyonun yapay olup olmadığı konusunda çekinceleri olduğunu ve Ankara’nın AB yaptırımlarından kaçınmak için bu taktiği hayata geçirdiğini düşündüğünü belirtiyor.

Atina’dan gelen haberler özetle, “Türkiye blöf yapmıyorsa ve meselelerdeki gerilimi azaltmaya doğru gidiyorsa, o zaman Dışişleri bakanları düzeyinde bir toplantı izlenebilir.” görüşünü ortaya koyuyor.

NATO İLE AKTİFLEŞEN ABD

Bunun yanında Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın geri çekilme günü, Oruç Reis’in Antalya’ya gelişinin “geri adım anlamına gelmediğini, planlı gidiş gelişler” olduğunu söylemesini de unutmamak gerekli. NATO’daki görüşmelere atıf yaparak “siyasi çözümden yanayız” diyen Akar’ın sözlerini her an değişikiliğe gidilebileceğinin sinyalleri olarak okuyanların yanı sıra, siyasi değişikliği kamuoyuna alıştıra alıştıra aktarma taktiği olarak görenler de var.

AB ve NATO dışında, ABD de bölgede son dönemde daha aktif hale geldi. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Doğu Akdeniz’de enerji ve deniz hakları anlaşmazlığına dahil olan her ülkeyi bölgedeki “gerilimi azaltmaya” ve “askeri ayak izini” azaltma çağrısında bulundu. Pompeo, askeri güç kullanmadan sadece uluslararası anlaşmazlıkların normal çözüm mekanizmaları yoluyla çözülmesi gerektiğini vurguladı.

AKP’nin izlediği dış politika nedeniyle sorunun, AB, NATO, ABD, Rusya, İsrail, Mısır ve farklı Arap ülkelerinin dahil olması, Türkiye’nin tüm dış ilişkilerini kapsayan hatta belki de “ipotek” altına alan dev bir problem yumağına dönüşmüş durumda.

ÖNEMLİ GELİŞMELER

Doğu Akdeniz düğümünde daha önce yan yana geleceği tahmin edilmeyen ülkelerin ilk kez birlik olduğunu görüyoruz. Yunanistan, Fransa, Mısır, İsrail, ABD, BAE ve Suudi Arabistan duruşlarında kararlılar ve bu birlikteliği Türkiye’ye borçlular.

Ülkeler arasında ilişki son günlerdeki gelişmeler ile pekişiyor. ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Kıbrıs’ı ziyaret etti ve Doğu Akdeniz konusunda verdiği destek sözü, Rusya ile ilişkilerinin seviyesini düşürme karşılığında ABD’nin Kıbrıs’a kaldırdığı silah ambargosunun ardından geldi.

Yunanistan, Fransa’dan yeni savaş uçağı, fırkateyn ve hava savunma sistemi alacağını açıkladı. Macron, Bağdat’ı ziyaret etti. Akabinde, Irak, Mısır ve Ürdün’ün Türkiye’ye karşı ittifaka dahil olduğu açıklandı.

Yunanistan, Fransa, BAE ve İtalya hesapta olmayan bir askeri tatbikat düzenledi. BAE ve Bahreyn İsrail ile diplomatik ilişki kuracağını açıkladı.

AB ülkelerinden gelen Yunanistan’a destek mesajlarına Rusya da katıldı. Rusya Dışişleri Bakanlığı, “Atina Avrupa’daki geleneksel ortağımızdır” dedi. Moody’s Türkiye’nin kredi notunu AKP’nin iktidara geldiği 2003’teki notun daha aşağıya, B2’ye düşürdü. Ne yazık ki tüm bu gelişmeler Türkiye basına gerektiği gibi yansımadı ve yorumlanmadı.

PİERİNİ: AGRESİF DIŞ POLİTİKA

2006-2011 yılları arasında Avrupa Birliği Büyükelçisi olan Marc Pierini, Türkiye’nin dış politikasını değerlendiren son yazısında Türkiye’nin koronavirüs krizinden sonra daha da net gözüken “agresif dış politikası” ile hükümetin 2023 vizyonuna hazırlık yaptığını belirtti.

Türkiye ile Batı arasında son dönemde oluşan ilişkiyi “labirent” olarak değerlendiren Pierini yazısında Türkiye’nin, Libya, Katar, Somali ve Suriye’de askeri gücünü daha da büyüterek, deniz sınırlarını yeniden tanımlamak istediği düşünüyor. “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki düzene meydan okuduğunu, dış siyasette provokasyon ve hatta küçümsemeler ile mülteci konusunun ele alındığını” iddia ediyor.

Erdoğan’ın iç siyasetteki popülaritesi azaldıkça, ülke içindeki sorunlar derinleştikçe ve ekonomi zorladıkça, Türkiye’nin AB’ye düşmanlığının daha fazla ortaya çıktığının altını çizen Pierini, bu ateşli dış politik çıkışların iç siyaseti maskelemek için kullanıldığı belirtiyor.

NAMIK TAN: YALNIZ TÜRKİYE

AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, “Türk halkına değil, Erdoğan’a karşı net tavır almalıyız” çıkışına diplomatik olmayan bir dil ile verdiği sert karşılık Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu özetleyen cinstendi. Çelik, “Sömürgecilerin eski ve ahlaksız bir oyunudur bu. Halkları sömürmek için sahte sevgi gösterisi sunar ama vatansever liderleri hedef alırlar. Türkiye Cumhurbaşkanı, Türkiye’dir” diyerek ülke çıkarlarının üstü bir “kutsalın” varlığına işaret etti.

Türkiye’nin farklı ülkeler ile yaşadığı sorunların ana kaynağı olan dış politikasını kaleme alan kıdemli diplomat, emekli büyükelçi Namık Tan “Yalnızlık diplomasisi” başlıklı yazısında “An itibariyle Türk dış politikası oldukça üzücü bir manzara sergiliyor. Suriye, İsrail, Libya ve Mısır’da Büyükelçimiz yok.Lübnan, BAE ve Suudi Arabistan’da Büyükelçimiz var ama yok. AB ile ilişkilerimizde belirgin bir durgunluk yaşıyoruz. Yunanistan, Fransa ve Almanya ile ilişkilerimiz gergin. ABD ile ilişkilerimizde ciddi sorunlar var. Bu bir yalnızlık tablosudur.” diyor.

Meselenin köklerinin iç siyasete uzandığının altını çizen diplomatın “20 yıla yakın tek başına iktidar döneminin ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisi AKP, iç siyaset bakımından bir konsolidasyona ve saflarını sıklaştırmaya ihtiyaç duydu. Bunun için, Erdoğan, uzlaştırıcı ve kapsayıcı bir siyaset izlemek yerine, milliyetçiliği araç olarak kullanmayı tercih etti. Önyargılar depreştirildi, bağnazlık kutsandı ve milliyetçilik köpürtüldü. Mahalli seçimlerde büyük şehirlerin büyük kısmını kaybetmesine rağmen, Erdoğan’ın stratejisi sonuç verdi ve MHP ile oluşturulan koalisyon sayesinde arzu edilen konsolidasyon sağlandı. Ancak, bunun ağır bir bedeli oldu. Ülke görülmemiş bir kutuplaşma içine girdi ve siyasette gerginlik, önyargı ve bağnazlık belirleyici rol oynar hale geldi. Böyle bir ortamda, artık dış politikaya kariyer diplomatlar değil, kızgın ve tepkili gruplar yön vermeye başladı. Dış politikada yalnızlık bu iç siyaset bağlantısıyla ortaya çıktı.” sözleri Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu çok net özetliyor.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com