Güneştekin: Sanatçı, halkına yapılanları unutursa taş olur

Diyarbakır’da bugün açılışı yapılacak ‘Hafıza Odası’ sergisiyle ilgili konuşan Batmanlı sanatçı Ahmet Güneştekin, “Zulme bina edilen kutsallıklar, sanatçı için sorgulama konusudur. Çünkü biz sadece kendi çağımızın tanığı değil, aynı zamanda geçmişin de bilgisinin aktarıcısıyız. Sanatçı bununla mükelleftir” dedi.

KRONOS 16 Ekim 2021 KÜLTÜR

İktidarın, Kürt meselesinin varlığını bile inkâr ettiği bugünlerde Diyarbakır’da çok önemli bir sanatsal etkinlik başlıyor. Batmanlı ressam Ahmet Güneştekin’in Diyarbakır’ın tarihi Keçi Burcu’nda 16 Ekim’de açacağı “Hafıza Odası” başta faili meçhuller, anadili yasağı, katliamlar olmak üzere Kürt meselesinin yakın ve uzak tarihine göndermelerle dolu işlerden oluşuyor.

Güneştekin, “Hafıza Odası” sergisi öncesi gazeteci ve yazarlarla bir araya geldi. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu de sergi öncesi etkinlikte yer aldı. Serginin açılışı ise AKP Genel Başkan Yardımcısı ve eski Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı ile Doğu ve Gündeydoğu’dan çok sayıda STK başkanı katılacak.

Sergide, “Kayıp Alfabe”, “Analar duvarı”, “Yoktunuz”, “Hafıza tepesi” ve “Çürüme” gibi uluslararası tanınırlığa sahip eserlerin yanı sıra, Güneştekin’in Diyarbakır için özel olarak yaptığı “5 No’lu Koridor” ses ve ışık enstalasyonu, göze çarpan eserler arasında yer alacak. Sergisinde Diyarbakır’a özgü olaylara dikkat çekmek istediğini ifade eden Güneştekin, en önemli yeni eserinin de 1980 darbesinde işkencelerle gündeme gelen Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanılan olayları anlatan “5 No’lu Koridor” olduğunu söyledi.

‘ZULME BİNA EDİLEN KUTSALLIKLAR, SANATÇI İÇİN SORGULAMA KONUSUDUR’

Sergiye ilişkin Bianet’ten İrfan Aktan’ın sorularını yanıtlayan Batmanlı dünyaca ünlü Kürt sanatçı Ahmet Güneştekin, önemli ifadeler kullandı. Güneştekin, “Hafızaya, belleğe neden bu kadar odaklanıyorsunuz?” sorusuna, “Zulme bina edilen kutsallıklar, sanatçı için sorgulama konusudur. Çünkü biz sadece kendi çağımızın tanığı değil, aynı zamanda geçmişin de bilgisinin aktarıcısıyız. Sanatçı bununla mükelleftir” yanıtını verdi.

‘SANATÇI FELAKETE SEYİRCİ KALAMAZ’

Güneştekin, Sur’un yıkılmanda önce ve şimdiki hallerini gördüğünü, üzüldüğünü de belirterek, bu yüzden serginin Diyarbakır’da, Sur’da, Keçi Burcu’nda açılacak olmasının önemli olduğuna vurgu yapıyor. Güneştekin, “Oraların tarihini bilen bir insan olarak üzülmemek, sarsılmamak mümkün değil. Kepçelerin yığın hale getirdiği Suriçi’nde o dağınıklığı, insanların bedenlerinin karbonlaşmış kokusunu havada hissedebiliyorsunuz. Orayı tarihinden koparmaya ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar, insan o tarihi, o eski sesleri yıkıntılar arasında aramaya devam ediyor. Böyle bir yıkıntıya sanat kayıtsız kalamaz. Bir şehrin tarihini, kültürünü, insanların yaşamını kökten yıkıyor, ‘biz geldik, yoktunuz’ diye duvar yazıları yazıyorsunuz. Böyle bir felakete sanatçı seyirci kalamaz” ifadelerini kullandı.

‘SANATÇI, HALKINA YAPILANLARI UNUTURSA TAŞ OLUR’

Sanatçının, halına yapılanlara sessiz kalamayacağını kaydeden Güneştekin, şöyle devam etti: “1983-84’lerde annemi doktora götürürdüm. Annemle birlikte muayene odasın girerdim. Kapıdaki görevli Kürt, hemşire Kürt, doktor Kürt, biz Kürdüz ama Kürtçe konuşamıyorduk. Annem bir kelime Türkçe bilmezdi, kulağıma derdini söylerdi, ben Kürtçe bilen doktora Türkçe tercümesini aktarırdım. Doktor da ne yapmamız gerektiğini Türkçe anlatır, ben de anneme tercüme ederdim. Sanatçı, halkına yapılanları unutursa taş olur.”

‘SANAT İNSANLIĞIN AYAKLAR ALTINDA ÇİĞNENMESİNE SEYİRCİ KALMADIĞI İÇİN VARDIR’

Uludere katliamı, Cemile Çağırga’nın buzdolabında günlerce bekletilen cesedi, Ceylan Önkol’un parçalanmış cesedi, Hacı Lokman Birlik’in panzer arkasında sürüklenen cesedi, oğlunu arayarak ölen Berfo Kırbayır’ı, cesedi günlerce sokakta bekletilen Taybet İnan’ı hatırlatan Ahmet Güneştekin, “Bu yaşananlar ve yaşatılanlar karşısında sanatçının da bir sorumluluğu var. Tüm bunları sanat üzerinden de geleceğe aktarmak, sanatın hafızasına bunları işlemek ve bir yüzleşme zemini yaratmak gerektiğini düşünüyorum. Sanat insanlığın ayaklar altında çiğnenmesine seyirci kalmadığı için vardır. Gerçek sanat bu amaçla vardır. Guernica da buna bir örnek, Botero’nun Ebu Garip sergisi de” dedi.

‘ÇÜRÜMENİN EN İYİ GÖSTERGELERİNDEN BİRİ TESLİMİYETTİR’

Geneştekin, “Sizce çürümeye karşı alınabilecek tedbir nedir?” sorusuna, şu yanıtı verdi: “İnsanların savaşı, ölümleri sorgulamamaları, buna razı gelmeleri ve güce teslim olmaları… Çürümenin en iyi göstergelerinden biri bu teslimiyettir. Sanat alanında da bir çürüme olduğunu biliyoruz. Sonuçta sanat alanında da bir egemenlik ilişkisi söz konusu ve duruşunuz sizin hayatınızı belirleyebiliyor. Bazı sanatçılar açlığa, zorluğa karşı inatla direnirler, asla teslim olmazlar. Bazıları gücün karşısında boyun eğer ve her türlü propagandaya teslim olurlar. Çürümelerden en tehlikelisi budur. Yakın zamanda bir ödül töreninde bunun nereye vardığını gördük. Ödül alan kadın oyuncuyu konuşturmayan erkek, arkasına militarist dilin tüm argümanlarını alarak bunları silah gibi kuşandı. Elbette bu tür kırıntılar tarihte anılmayacak veya en fazla bu çağın çürütmüşlüğünün örneği olarak gösterilecek.”

‘ŞU ANDA GÖRÜNEN DE TEMELSİZ BİR GÜÇ KULESİ’

“Peki ya çürümüşlük hâkimiyet kazanıyorsa?” sorusuna ise şöyle yanıt verdi: “Tarih boyunca kuleler inşa edilmiş ve bize sadece temeli sağlam kuleler ulaşabilmiş. Diğerlerinin varlığından bile haberdar değiliz. Yok olup gitmişler. Şu anda görünen de temelsiz bir güç kulesi. Onun tepesinde yer almaya çalışanlar kulenin yavaş yavaş sallandığını görmeye başladı. Başkalarının acıları üzerine bir kule inşa ettiğinizde, o acıların ruhu bir süre sonra adil insanların bedeninde canlanır ve hareket ettiğinde kule sallanır, devrilir. O yüzden uzun vadede karamsar değilim. Bugün gelişkin ülkelere baktığınızda, başta Almanya olmak üzere hepsi geçmişinde korkunç acılar barındırmıştır. Ama onları bugün güçlü kılan, geçmişin zorbalıkları, faşizmi, zulmü değil, o zulümle hesaplaşmış olmalarıdır. Bizi de güçlendirecek şey geçmişle yüzleşmedir. Hafıza Odası’nı terk etmemektir.”

ÖZKEK’LE DOSTLUĞU: O DA 5 NO’LU KORİDORDAN GEÇECEK

Güneştekin, Hürriyet gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’le dostluğu ve Ahmet Kaya’ya yönelik linç girişimindeki rolü nedeniyle, bu dostluk için kendisine gelen eleştiriler içinse İrfan Aktan’ın sorusunu şöyle cevapladı: “Ben kan davası taraftarı değilim. İnanın ‘Güneştekin gibi biriyle nasıl arkadaş olabiliyorsun’ diye Ertuğrul Özkök’e de soranlar oluyor. Günahkâr dönemler geçirmediğini iddia etmiyor Özkök. Mesele sadece ‘Türkiye Türklerindir’ değil, o yazıyı oraya koyduran da o değil. Kurulduğundan beri gazetenin tepesinde yazıyor. Bir sürü genel yayın yönetmeni gelip geçti, duruyor orada. Biz eleştiriyor muyuz bunu? Arkadaşlık yaptığım kişi Hafıza Odası sergisini gezip o 5 No’lu koridordan geçecek.”

‘İKTİDARIN GÖZÜNE GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE KÜÇÜLMENİZ GEREKİYOR’

“Ahmet Kaya meselesinde Hürriyet’te atılan manşetle ilgili kötü bir sicili var. Ama sonra çiçeğini alarak Ahmet Kaya’nın mezarına gitti ve özür diledi. Benim için burada kişinin beyanı mühimdir. Özür dilediyse, elbette Ahmet Kaya ailesi için bir şey deme hakkım yok ama ben kendi adıma kabul ederim. Öte yandan şunu da unutmayalım ki, Ahmet Kaya’ya saldırılan ödül gecesinde, bir sürü Kürt sanatçı da oradaydı ve en büyük çatalları onlar fırlatıyor, 10. Yıl Marşı’nı en yüksek oktavdan onlar okuyordu. İktidarın gözüne girmek istediğinizde küçülmeniz gerekiyor.”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com