Deniz’in katili çok

Deniz’e kurşunu sadece Gencer sıkmadı. HDP’ye “terörist” diyen herkes, HDP’nin kapanmasını isteyen herkes, HDP’yi Türkiye’ye yakıştırmayan, HDP’ye siyaset yaptırmayan ve şeytanlaştıran kim varsa bu cinayetin azmettiricisi, kışkırtıcısı ve ne yazık ki suç ortağı oldu.

ALİN OZİNİAN 20 Haziran 2021 YAZARLAR

Halkların Demokratik Partisi’nin İzmir’in Konak ilçesindeki il binasına Perşembe günü düzenlenen silahlı saldırıda gencecik bir kadın, Deniz Poyraz hayatını kaybetti.

Poyraz’ın annesi Fehime Poyraz’ın olay yerindeki çığlıkları, “Yeter ne kadar kan dökülecek, daha ne kadar gençler ölecek!” diye feryat etmesi kulaklarımdan gitmiyor.

90’lı yıllarda İzmir’e göç eden Kürt bir ailenin kızı olan Deniz, parti üyesi ve çalışanı annesi Fehime Poyraz elinden ameliyat olduğu için, onun yerine ofise gitmiş. Deniz Poyraz’ı tanıyanlar ailesinin maddi zorluk çektiğini, Poyraz’ın hem ailesine hem de HDP’ye destek olmaya çalıştığını söyledi.

Saldırının ardından paylaşılan fotoğraflarda Deniz Poyraz’ın domates, zeytin, ekmek ile çaydan oluşan, yarım kalan mütevazı kahvaltısı akıllara kazındı. Bu fotoğraf bana 2007’de sokak ortasında öldürülen Hrant Dink’in delik ayakkabısının fotoğrafını hatırlattı.

O günlerde muktedirlerin ve uydularının “Hain, Türk düşmanı” dediği Dink öldürüldüğünde ayağında delik bir ayakkabı olması, daha sonra ise bir yetimhanede büyüdüğü gerçeği, insanları bir an durup düşünmeye zorlamıştı.

Fehime Poyraz, “3 çocuğumu cezaevine koydular, Deniz’imi de elimden aldılar” dedi, baba Abdülilah Poyraz ise, “Zulme karşı binlerce Deniz var…”

Bunlar yaşanırken, Deniz Poyraz’ı katleden Onur Gencer 24 saat bile gözaltında kalmadan tutuklandı. İlk andan beri tahmin ettiğimiz şekilde “tek kişilik eylem” senaryosu uygulanacak. Belki “psikolojisi bozuk bir kişinin kişisel eylemi” denilecek.

Oysa BBC Türkçe’ye konuşan HDP İzmir İl Eş Başkanı Abdulkadir Baydur, olay günü il binasına gitmeden önce büfeden kahve aldığını, bina önüne geldiğinde kapıda bekleyen sivil polislerin binaya girmesine izin vermediklerini, beklerken silah seslerini duyduğunu anlatıyor.

“Binanın kapısında üç sivil polis bekliyordu ve ‘İkinci katta saldırgan var’ dediler. Girmeme izin vermediler. Neden müdahale etmediklerini sorduğumda ‘Çelik yelekli güvenlik güçleri gelecek’ dediler. Yukardan silah sesleri geldi, arkadaşımız katledildi. Saldırgan 30 dakika içerde kaldı.” diyor.

İl binasının karşısında oturma eylemi yapılan çadıra da değinen Baydur, “Orada onlarca polis var. Zaman zaman binaya gelenlere, şüpheli gördüklerine GBT sorgusu da yapıyorlar. Oradaki çadır seyyar karakol gibi. Bu yüzden sürekli olarak onlarca güvenlik gücü mevcut” diyor.

Baydur, çadırı ziyaret edenler tarafından il binasına defalarca siyah çelenk bırakıldığını, partilerine hakaret edildiğini, il binasının saldırı tehdidi altında olduğunu, güvenlik önlemi alınması için 6 ay içinde 3 kez İzmir İl Emniyet Müdürlüğü’ne başvurduklarını ve netice alınmadığını da belirtiyor.

“Basın aracılığıyla hedef gösteriyorlardı. Defalarca valilikten randevu talep ettik ama kabul etmedi, Emniyet Müdürlüğü de başvurularımızı dikkate almadı” diyor Baydur, ve ardından bu cinayet geliyor.

Hedef gösterme, tehdit ve olayın gidişatı da Dink cinayetini andırıyor.

Onur Gencer’in aldığı silahın ruhsatı, tüm keşif çalışmaları sırasında nasıl yakalanmadığı, olay öncesinde kimlerle buluştuğu, anlaştığı, yardımlaştığını soran olmayacak.

Suriye’ye gidecek sağlık ekibine nasıl girdiği, MHP – AKP bağlantıları, kaldığı oteller işe hiç karıştırılmayacak.

Olay sabahı Polisin, belgesiz açıklamasız, HDP binasının girişinde bulunan iş yerlerindeki tüm kamera kayıtlarını aldıktan sonra kayıt cihazlarını formatladığı unutulacak.

Sosyal medyaya yansıyan İhlas’ın servis ettiği görüntülerde polisin ne denli sevecen ve koruyucu olduğunu, katile “Adın ne abicim” dediğini hepimizi duyduk.

Sıradan bir öğrenci protestosunda bile üniversitelilerin nasıl göz altına alındığını, tek kişiye 10 polisin nasıl çullandığını, takılan ters kelepçeleri, çıplak aramaları bilirken, bu olup bitenin ne olduğunu anlamak zor değil.

Binadan çıkartılırken “Kimseye zarar vermedim” dedi Gencer. İfadesinde de pişmanlık belirtmiyor. Pişmanlığı yok. Hem emniyette, hem adliyede aynı beyanı tekrarlıyor: “İçimi soğutmak için yaptım, beni serbest bırakın.”

“Bu silaha 10 mermi koyarak bugünkü olayı gerçekleştirdim. Olay yeri olan HDP il binası içerisinde 10 mermiyi de sıktım. Amacım birkaç kişiyi orada bulabilmekti. Ancak sadece 1 kişi oradaydı.”

“Buraya da PKK’lıların geldiğini düşündüğümden herhangi bir ayrım yapmadım. Çocukluktan beri PKK’lı öldürmek için planlar yaptım.” diyor Gencer.

O bu ifadeyi verirken biz onun sosyal medyada yaptığı, bayraklı, kurt işareti yaptığı fotoğraflarına bakıyor, “Ermeni dölleri hayatınızı s… kin yuttum kan kusturacağım hepinize” sözlerini okuyorduk.

Hissettiği nefret de Dink cinayetini hatırlatıyor. Ogün Samast da benzer bir kin ile yıkanmıştı.

Bu cinayet Dink cinayetine benziyor, çünkü temel azmettiricisi hepimiz farkındayız ki aynı güç.

Bu cinayet Dink cinayetine benzemiyor, çünkü bugün temel azmettiricisi, hükümetin neresinde, ne kadar uzağında, ne kadar tanıdığımız bir yüz bilmiyoruz.

Gencer’in sözlerini okurken, son birkaç yıl boyunca ülkeyi yöneten güçlerden duyduklarımızı duyuyor gibi oluyorum. Kimseye zarar vermedim diyor Gencer, HDP’li ya da Kürt onun için insan değil çünkü.

HDP demiyor hiç, PKK diyor. Onun için HDP yok, partinin resmiyetini ve 6 milyonluk tabanını kabul etmiyor.

“Daha çok kişi öldürecektim. İçimi soğutmak için yaptım, beni serbest bırakın.” diyor Gencer gerekeni yaptığını anlatarak.

Gencer’in sözlerinin, MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın “HDP halk düşmanıdır, tabiat ve insanlık düşmanıdır. Terör örgütü HDP kamilen itlafı gereken bir siyasi haşere sürüsüdür. Ağızları kapatılması gereken kravatlı mazbatalı güruhtur” sözlerinden ne farkı var?

Gencer’in sözlerinin, Alaattin Çakıcı’ya “dava arkadaşım” diyen MHP lideri Bahçeli’nin “HDP’nin kapısına açılmamak üzere kilit vurulmalıdır” sözlerinden ne farkı var?

Gencer’in sözlerinin, “Bu daha iyi günleriniz” diyen Cumhurbaşkanından ne farkı var?

Ben bu cümleleri yazarken Erdoğan bir açıklama yaptı.

“İzmir’deki provokatif saldırıyı en şiddetli şekilde kınadık, kınıyoruz, benzerlerini de kınayacağız. Yakalanan failin önündeki ve arkasındaki tüm ilişkiler ortaya çıkarılarak en ağır cezayı alacağına inanıyoruz.” dedi.

Benzerlerini de kınayacağına söz verdiğine göre, sıcak bir yaz bekliyor olabilir Türkiye’yi, 2015 yazı gibi bir yaz…

Diğer dediklerini artık ciddiye almaya gerek yok. Dink cinayetinden sonra “Sıkılan kurşun aslında Türk milletine, Türkiye’ye sıkılmıştır, Türk demokrasisine, özgürlüklere sıkılmıştır” demişti. Sonrasını biliyoruz.

HDP’in İzmir’in Konak ilçesindeki il binasına Perşembe günü düzenlenen silahlı saldırıda gencecik bir kadın, Deniz Poyraz hayatını kaybetti.

Kurşunu sadece Gencer sıkmadı.

HDP’ye “terörist” diyen herkes, HDP’nin kapanmasını isteyen herkes, HDP’yi Türkiye’ye yakıştırmayan, HDP’ye siyaset yaptırmayan ve şeytanlaştıran kim varsa bu cinayetin azmettiricisi, kışkırtıcısı ve ne yazık ki suç ortağı oldu.

Bu suç ortaklığından geç de olsa kurtulman tek yolu, benzer olaylardan sonra yalnızlaşacağı hesaplanan HDP’yi yalnız bırakmamaktır.

HDP seçmeni nasıl gerektiğinde CHP’ye omuz verdi ise, bugün de CHP ve diğer AKP muhalifi partiler korkmadan, çekinmeden HDP’ye omuz vermelidir; yan yana muhalefet bloğu oluşturmalıdır. AKP’ye göndermenin, ülkeyi dönülmeyecek bir karanlığa teslim etmemenin yolu budur.

Ülke düze çıkınca, sonra yine herkes kendi yoluna gider…

WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com