Ortadoğu analisti: İsrail ordusu Beyrut’a karadan girmek zorunda kalabilir

Ortadoğu analisti Ceng Sagnic: İsrail ve Hizbullah arasında yeni bir savaşın er ya da geç yaşanacağından emin olmamak için bir sebep yok. Sorun şu ki yeni savaş eskilerden çok farklı ve her iki taraf için de çok daha yıkıcı olacak.

ALİN OZİNİAN 08 Ağustos 2020 SÖYLEŞİ

Beyrut’taki patlamanın Lübnan için siyasi sonuçları olur mu? Yaşanan faciadan sonra herkes bu sorunun yanıtını arıyor. Bölgeyi yakından takip eden analist Ceng Sagnic ile Beyrut Limanı’ndaki patlamanın detaylarını, Lübnan’da devlet ve Hizbullah arasında paylaşılmış yönetim ağ ve merkezlerini, bu merkezlerde kimin ne derece otorite sahibi olduğu, İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’ın güçlenmesinden duyduğu kaygıyı ve Lübnan’ın bölgedeki güç savaşlarındaki pozisyonundan bahsettik. Sagnic ayrıca aylar önce başlayan kitlesel protesto eylemlerinin nasıl ortaya çıktığı, Lübnan’daki yolsuzluk ve yönetim başarısızlığı konuları ve hükümet bürokrasisi, hükümet ve silahlı örgütler arasındaki denge konusunda görüşlerini paylaştı.

Uzun yıllar İsrail’in önde gelen stratejik araştırmalar merkezi Moshe Dayan Center’da çalışan, Jeopolitik analist Ceng Sagnic, şu an çok uluslu bir jeopolitik danışmanlık şirketinin başanalisti olarak görev yapıyor. Ortadoğu konusunda uzmanlaşan Sagnic, bölgede ve Doğu Afrika’da projele ve ABD merkezli basın ve medya ajanslarının danışmanlığını yaptı.

ABD Başkan’ı Trump, Beyrut Limanı’nda meydana gelen şiddetli patlamanın bir saldırı olduğu “bilgilerini” aldıklarını söylemişti olay gecesi. ABD Savunma Bakanı Mark Esper ise bugün patlamanın “bir kaza” olduğuna inanıldığını açıkladı. Sizin fikriniz nedir?

Beyrut Limanı’ndaki patlamanın bir kaza olduğu konusunda bir şüphe bulunmuyor. Muhtemelen patlamaya yol açan maddelerle ilgili de şüpheler kısa zamanda ortadan kalkacaklar. Fakat yaşanan trajedinin bilinen ve bilinmeyen iki boyutu daha var.

Bilinen boyutundan başlarsak, kazaya yol açan madde ve bu maddenin miktarı ne olursa olsun çok ciddi bir yönetim sorunu olduğu çok açık olarak hem dünyanın hem de Lübnanlıların karşısında duruyor.

DEVLET VE HİZBULLAH ARASINDA PAYLAŞILMIŞ YÖNETİM AĞI VE MERKEZLERİ VAR

Lübnan bir “yönetim sorunları” ülkesi. Ülkede devlet ve Hizbullah arasında paylaşılmış yönetim ağ ve merkezleri bulunuyor. Bazı merkezlerde ise kimin ne derece otorite sahibi olduğu neredeyse tamamen belirsiz. Beyrut Limanı da bu tür merkezlerden biri. Görünürde limanın tüm kontrolü merkezi hükümette olmasına karşın, Hizbullah ve hatta Suriye rejimine ulaşan askeri ve diğer lojistik malzemeler bu limandan iletiliyorlar. Bu da özellikle Hizbullah’ın liman yönetiminde ciddi düzeylerde gayri resmi bir otoritesi olduğunu gösteriyor.

Daha iyi bilinen bir örnekle Beyrut Limanı’ındaki yönetim karmaşasını izah etmek mümkün olabilir: Beyrut Refik Hariri Havalimanı ülkenin tek uluslararası havaalanı. Yönetim resmi olarak merkezi hükümette olsa da Hizbullah’ın havalimanında çok güçlü bir otoritesi olduğu, ülkeye giren herkesin örgüt tarafından fişlendiği biliniyor. Bu gayri resmi bilgi uluslararası tüm sigorta şirketleri tarafından müşterilerine aktarılıyor. Beyrut Limanı’ndaki durum yolcu giriş çıkışı çok olmadığı için havalimanı kadar bilinmese de hemen hemen benzer bir yönetim karmaşasına denk düşmekte. Bu yönetim karmaşasının yarattığı kötü yönetim, belirsizlik ve yolsuzluğun bu derece büyük bir kazanın yaşanmasına yol açmış olduğunu söylemek oldukça mümkün, ki zaten söyleniyor da.

Limanla ilgili tam olarak bilinmeyen ve sorunun ikinci olası ayağını oluşturan ise Hizbullah’ın limanı tam olarak ne amaçla kullandığı. İsrail istihbaratının özellikle son üç yılda basınla paylaştığı raporlar örgütün İran’dan temin ettiği balistik füze parçalarının montajını Beyrut ve çevresindeki önemli altyapı tesislerinin yakınlarında  yaptığını gösteriyor. Hizbullah montaj tesislerini İsrail tarafından hedef alınması en düşük ihtimal olan sivil altyapı tesislerinin yakınlarına ve yerleşim yerlerine kuruyor. Bu aslında örgütün İsrail ile giriştiği köşe kapmaca oyununun bir parçası. İsrail, Hizbullah’ın İran’dan edindiği ileri teknoloji silah ve mühimmatın Suriye ve Akdeniz üzerinden Lübnan’a ulaştırılmasını engellemeye çalışırken örgüt de gizli depolar, yeraltı sığınakları ve hedef alınması ağır sonuçlar oluşturacak liman, havaalanı ve devlet daireleri gibi önemli altyapı tesislerinin  yakınlarına kurulmuş montaj ve depolama merkezleriyle bu yarışta öne çıkmaya çabalıyor. Örgütün bilinen bu stratejisi “limanda ne depolanıyordu” ve “kazaya ne yol açtı” gibi soruları öne çıkarıyor. Fakat muhtemelen bu soruların cevaplarını Hizbullah ve İsrail’den başka bilen kimse yok.

İSRAİL HİZBULLAH’IN GÜÇLENMESİNDEN KAYGILI

Çok komplo teorisi var, neden ve ne amaca hizmet ediyor sizce?

Çok komplo teorisi var çünkü Lübnan’ın çetrefilli siyasi yapısında neler olup bittiğiyle ilgili bilinenler bilinmeyenlerden çok. İsrail ve Hizbullah arasında girişilen düşük yoğunluklu ama geniş bir alana yayılmış olan savaşta Beyrut Limanı patlaması gibi büyük çaplı saldırıların olabilmesi ihtimalinin akla çok yatkın gelmesi komplo teorilerinin başat sebeplerinden. Daha da önemlisi, Lübnanlılar dahil hiç kimse Hizbullah’ın ne yaptığını, ne planladığını ve ülkeyi nasıl bir savaşa doğru sürüklediğini bilmiyor. Aynı durum İsrail için de geçerli. İsrail henüz Lübnan’da herhangi bir saldırı düzenlemiyor ama Hizbullah’ın güçlenmesinden oldukça kaygılı olduğu biliniyor. Bu da ülkede yaşanacak her trajedide “acaba” ile başlayan soruların sorulmasına yol açıyor.

Lübnan’ın gittikçe büyüyen istikrasızlığıyla ilgili devam eden kitlesel protesto eylemleri gördük, bu protestolar nasıl ortaya çıktı?

 Lübnan’daki eylemlerin söylemine bakıldığında üç ana sorun beliriyor: İran destekli Şii paramiliter örgütler, yönetim başarısızlığı ve yolsuzluk. Nitekim Lübnan’da göstericilere en sert müdahaleyi Hizbullah ve Emel milislerinin yapmaları ve göstericilerin özellikle Hizbullah karşıtı bir söylem kullanmaları toplumun bu örgütleri istikrarsızlığın başat aktörleri olarak gördüklerine işaret. Yolsuzluk ve yönetim başarısızlığı ise Lübnan’da hükümet bürokrasisinin hükümetten daha güçlü ve silahlı örgütlere yönelik bir denge siyaseti izlemeye çalışmasıyla doğrudan ilintili sorunlar.

LÜBNAN DEVLETİ SADECE İSTİKRARSIZ VE BAŞARISIZ DEĞİL, ETKİSİZ DE

Lübnan’da protesto hareketinin söylemine bakılırsa bu örgütler ülkenin mezhepçi yapısını da ayakta tutuyorlar. Mezhep sınırlarıyla bölünmüş bir toplum olduğu için de siyaset mezhepçi bir iktidar paylaşımını yaratıyor. Lübnan’ın dış politikasını belirleyen en önemli aktörün Hizbullah olduğu konusunda herkes hemfikir. Ortada silahlı örgütlerin çizdiği bürokratik, siyasi ve dış politika çerçeveleri içinde iktidar paylaşımı savaşı veren bir devlet var. Bu devlet sadece istikrarsız ve başarısız değil, aynı zamanda da etkisiz.

 Lübnanlı göstericilerin söylemini doğrulayan nitelikte bir söylemi İran’daki protesto hareketi kullanıyor. İranlı göstericiler Tahran’ın Lübnan’da Hizbullah’a, Yemen’de Ensarullah diye bilinen Husilere ve Irak’ta Şii milislere ciddi boyutlarda kaynak aktardığını yüksek sesle dile getiriyorlar. Aslında İran’daki ekonomik kaos ile ilgili olan bu söylem bir bakıma Lübnan’daki istikrarsızlığın sebepleriyle ilgili de ipuçları veriyor.

İsrail başta olmak üzere komşu ülkelerin “egemenlik savaşlarında” Lübnan’ın pozisyonu nedir?

Suriye iç savaşına kadar Suriye rejiminin desteklediği Hizbullah bir anda daha önce tahmin dahi edilemeyecek bir güce erişerek Suriye rejimini destekleyen bir örgüt konumuna geldi. Bu devasa değişim süreci Hizbullah’ı bölgesel bir aktör haline getirirken Lübnan’ı da seçmediği bir dış politikaya mahkum etti. Suriye savaşında Hizbullah’ın desteklediği taraf kazanmaya çok yakın ama Lübnan’ın yaklaşan bu zaferden ötürü de artık daha büyük bir İsrail sorunu var.

 Lübnan’ın bölgesel savaştaki konumu aslında çok trajik bir hikayeye tekabül ediyor. Tüm bu egemenlik savaşında Lübnan için “gönülsüz savaş sahası” ya da “zoraki aktör” demek doğru olacaktır. Lübnan ve Lübnanlılar hiçbir stratejik ya da ekonomik çıkarlarının olmadığı, aksine kendi iç sorunlarını daha da derinleştiren bir bölgesel güç savaşının aktörü durumundalar. Bu savaşta İsrail, İran, Suriye, ABD ya da Hizbullah’ın kazanmasının Lübnanlılar için bir anlamı yok çünkü her senaryoda kaybetmeye mahkumlar. Nitekim Suriye rejiminin Rusya, İran ve Hizbullah’tan aldığı destekle savaşı neredeyse kazanmış olmasına rağmen Lübnan iç savaştan bu yana tarihinin en istikrarsız dönemini yaşıyor.

LÜBNAN’IN DIŞ POLİTİKASINI HİZBULLAH BELİRLİYOR

Lübnan’da Hizbullah ne kadar güçlü? Neler yapabilecek güçte?

Lübnan’ın dış politikasını tek başına Hizbullah belirliyor. İsrail ile düşman olmak Hizbullah’ın kararı. Suriye savaşına aktif olarak katılmak, Lübnan’dan binlerce militanı devletin hiçbir denetim mekanizmasına takılmadan Suriye’de savaştırmak da Hizbullah’ın kararı. Lübnan’dan Yemen’e ve Irak’a askeri danışmanların gönderilmesi, zaman zaman militan desteği verilmesi de öyle.

Lübnan’da ordunun operasyonel sınırlarını Hizbullah belirliyor. Hangi bölgede kaç asker bulundurulacak, neredeki askeri üsler ne kadar yetki sahibi olacak gibi ayrıntılara kadar tüm çerçeveyi Hizbullah çiziyor. Bunu doğrudan talimatlarla yapmasa dahi örgütün etkinlik alanı ordunun etkisizlik alanına denk düşüyor. Bir bakıma ordunun ne yapacağının onayını Hizbullah veriyor.

Lübnan’ın sınırlarını Hizbullah kontrol ediyor. Suriye ve İsrail sınırlarında tüm askeri mekanizma Hizbullah’a ait. Ordunun bu bölgelerde ne yapacağının çerçevesini de yine Hizbullah’ın “ne yapmadığı” belirliyor.

SURİYE İÇ SAVAŞINDAN EN KARLI ÇIKANLARDAN BİRİ HİZBULLAH

İsrail – Hizbullah arasındaki gelişmelere göz atacak olursak, karşımıza nasıl bir tablo çıkar?

Suriye iç savaşından en kârlı çıkan aktörlerden biri Hizbullah. Örgüt bu savaşa katılarak yapısal olarak kendini yeniden operasyonel bir güç haline getirmenin yanı sıra bölgesel bir aktöre de dönüşmeyi başardı. Bir zamanlar Suriye ve İran’ın vereceği stratejik kararlara uygun siyasetler belirlemekle mükellef olan bu örgüt artık bu iki aktörle beraber stratejik kararlarda söz sahibi. Beyrut’tan Şam’a, Dera’dan Halep’e, Halep’ten Deyrezor’a kadar geniş bir alanda bilfiil operasyonel kabiliyetlerinin yanı sıra Suriye savaşı ile birlikte edindiği güçlü silahları da bir biçimde Lübnan’a ya aktarıyor ya da aktarmaya çalışıyor.

 İsrail’in yeni Hizbullah sorunu tam da bu ileri teknoloji silahlarla ilgili. İsrail hükümeti son beş yıldır yoğun bir istihbarat çalışmasıyla İran’ın Hizbullah’a sağladığı ve örgütün Suriye savaşında ele geçirdiği silahların (ki bu silahlara balistik füzeler, insansız hava araçları, ağır zırhlılar da dahil) Lübnan’a ya da Suriye’de İsrail sınırına yakın bölgelere transfer edilmelerini engellemeye çalışıyor. İsrail aynı zamanda Hizbullah’ın operasyonel kabiliyetlerini konvansiyonel savaş metotlarına uygun bir biçimde genişletmemesi için de operasyonlar yapıyor.

İSRAİL VE HİZBULLAH ARASINDA SAVAŞ ER YA DA GEÇ ÇIKABİLİR

Aslında İsrail ve Hizbullah arasında yeni bir savaşın er ya da geç yaşanacağından emin olmamak için bir sebep yok. İsrail ordusunun hükümete verdiği stratejik raporlarda da bu açıkça belirtiliyor ve İsrail-Lübnan-Suriye üçgeninde her an patlak vermesi muhtemel bir savaşa hazır olunması için Gazze Şeridi’nde Hamas ile dengeli ilişkiler kurulması dahi tavsiye ediliyor. Sorun şu ki İsrail ve Hizbullah arasında yaşanacak yeni savaş eskilerden çok farklı ve muhtemelen her iki taraf için de çok daha yıkıcı olacak.

2006 savaşının aksine, İsrail’in Hizbullah ile yaşanacak yeni bir savaşı güney Lübnan ile sınırlaması mümkün değil. İsrail’in gelişmiş hava savunma sistemlerinin İsrail topraklarını Hizbullah’ın roket ve balistik füzelerinden korumakta yetersiz kalacak olmasına artık kesin gözüyle bakılıyor. Yine 2006’ın aksine, Hizbullah’ın İsrail’e füze saldırılarını sadece güney Lübnan yerine ülkenin kuzeyinden, doğusundan, denizden ve hatta Beyrut’tan dahi yapması bekleniyor. Bu ihtimal, olası bir İsrail-Hizbullah savaşında İsrail’i Hizbullah’ın füze bataryalarını yok etmek için güney Lübnan’a ek olarak Beyrut’un kuzeyine ve ülkenin doğusuna da karadan girmek zorunda kalacağına işaret. Başka bir deyişle yeni bir savaşta İsrail’in Hizbullah’ın askeri gücünü Lübnan’da geniş bir tahribat yapmadan yok etmesi mümkün değil. Bu Lübnan için bir felaket senaryosu. İsrail içinse uluslararası baskının tavan yapacağı bir senaryo. Aynı zamanda da İsrail’deki Hayfa ve Tel Aviv gibi büyük şehirlerin İsrail ordusu Hizbullah’ın tüm füze bataryalarını yok edene kadar geçecek sürede hedef olmaları demek.

HİZBULLAH ARTIK SURİYE’DE

Fakat yaklaşmakta olan savaşın vehameti bununla da sınırlı değil. Hizbullah artık sadece Lübnan’da değil, aynı zamanda da Suriye’de. Yeni bir İsrail-Hizbullah savaşında İsrail’in Suriye’de de karadan bir cephe açmaması bu nedenle olanaksız. İsrail’in Suriye’de en azından Şam’ın güneyini kapsayacak şekilde karadan bir cephe açması ise ister istemez hem Suriye rejimiyle hem de İran ile karşı karşıya gelmesi demek. Her ne kadar İsrail ordusu bu durumda dahi askeri üstünlüğünü koruyabilecek olsa da İsrail’deki tüm siyasi taraflar böyle bir savaşın sonuçlarından oldukça endişeliler. Bu savaşın ertelenmesi ya da boyutunun sınırlandırılabilmesi için Hizbullah ve İran güçlerine karşı Suriye’de hedefli operasyonlar bu nedenle yapılıyor fakat savaşın ne zaman patlak vereceğini şimdiden bilmek mümkün değil.

DEVAM EDECEK…

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com