Çarpışmalar, hesaplaşmalar ve “Diriliş”

İnsanın kendisi ile, geçmişi ile çarpışması, kişinin toplum ve devlet ile olası hesaplaşması durumu için yapıcı ve hazırlayıcı bir eylemdir bence.

ALİN OZİNİAN 16 Mayıs 2021 YAZARLAR

“Sadece kendi kendimle bir hesaplaşma.
Bir dertleşme…
Her insanın kendi içindeki gerçek benliğiyle bir sohbet.
Tüm bu zaman içinde bu benliğim,
konuşacak kimse bulamamıştı…”
Diriliş, Lev Tolstoy

 

Yaş günlerinin, özel günlerin hatta bayramların ardından bir hüzün çöküyor üzerimize bazılarımızın. Seneler geçerken, ister istemez bir hayat “muhasebesi” yapılmaya başlıyor.

Çirkin bu muhasebe kelimesi ama bu hesaplamaların maddi olduğu anlamına gelmiyor. Aksine manevi bir hesaplaşma bu insanın sevdikleri ve en çok da kendisi ile çarpıştığı.

Olmasa bu “çarpışmalar” daha rahat, daha huzurlu yaşanır elbet ama diğer yandan “Sorgulanmayan bir hayat, yaşamaya değer bir hayat değildir.” der Sokrates.

Bu muhasebe masasında sanırım baş rolde adalet oluyor. Bize ne kadar adil davranıldığını, bizim ne kadar adil olduğumuzu, olabildiğimizi düşünüyoruz. Hatırlamaya başlıyoruz; anılar, acılar köşelerinden çıkıyor ve böylece başlıyor muhasebe.

“İnsanın kendisi kötü iken, kötülüğü nasıl düzeltebilir?” diye sorar Lev Nikolayeviç Tolstoy
en önemli eserlerinden biri olan Diriliş – Voskreseniye’de.

Bence Tolstoy özellikle bu eserinde adaletin ne olduğu konusunda kafa yoranlara alternatifler gösterir.

1828’de zengin ve asil bir Rus ailenin çocuğu olarak Moskova’nın güneyindeki Tula şehrinde doğan Tolstoy, çok küçük yaşlarda önce annesini sonra babasını kaybeder ve akrabalarının yanında yaşamaya başlar. Genç yaşlarında Fransızcasını ilerletir, Voltaire ve J. J. Rousseau’nun etkisinde kalır.

Orduya girer, 1854’te Kırım Savaşı’na subay olarak katılır. Kafkasya’ya gidişi ile insanları gözlemleme yeteneği daha da gelişir, çünkü artık etrafı asiller, zenginler ile değil, yoksul halklar ile çevrilidir.

İlk gerçekçi hikayeleri bu dönemde, bu gözlemler sayesinde oluşur. Savaştan sonra Petersburg’e yerleşen Tolstoy yazarlıkta karar kılar. İlk günden beri bir arayıştadır, ruh çalkalanır, Avrupa seyahatlerinde de huzur bulamaz.

Tolstoy’un eserlerinin merkezinde hep insan hayatı olur. Yüksek sınıfın aşağı sınıfı sömürmesini, toplumsal eşitsizliği irdelerken, adalet ve hukuk konusundaki soru işaretleri hep romanlarına ve hikayelerine yansır.

1899’da yayınlanan Diriliş, Tolstoy’un, “Savaş Ve Barış” ile “Anna Karenina”dan sonra üçüncü en önemli romanı olarak kabul edilir. Rus kilisesini ve Çarlık Rusya bürokrasisi eleştirdiği eserinde, elit tabaka ile ilgili duygu ve düşünceleri insanın suçluluk duygusu üzerinden anlatmayı seçer.

Adaletsizlik ve hukuksuzluk içinde insanların kendini yeniden var etme gayretini anlatırken Rus ceza hukukunu sert bir şekilde eleştirir.

Diriliş, Prens Nehludov’un vicdan muhasebesinin ve akabinde o muhasebeyi temize çekmek için girdiği maceranın ve hatta bu yükten kurtulmak için kendini feda etmeye hazırlığının anlatısıdır bence.

Halasının malikânesindeki temizlikçi kız güzel Katya’yı baştan çıkarıp onunla birlikte olmayı başaran Nehludov, o günden sonra da bir daha Katya’yı arayıp sormaz, oysa Katya hamiledir. Çocuğunu doğurduktan kovulan Katyuşa çaresizlikten genelevde çalışmak zorunda kalır.

Yıllar sonra masum olduğu halde birini zehirlemek suçuyla yargılanan Katya’nın mahkemesinde Nehludov jüri üyesidir. Prens Katya’yı gördüğünde bugün ve geçmiş arasındaki o köprü aniden kurulur. Katya’ya ne yapmış olduğunu anlayınca derinden sarsılır ve artık vicdanı susturamaz.

Katyuşa’nın dört yıl kürek cezası alması ile zengin, yakışıklı, şımarık ve bencil Nehludov’un önünde yeni bir yol açılır; ne pahasına olursa olsun Katyuşa’yı kurtarmayı kafasına koyar.

Katyuşa ile evlenerek geçmiş hatalarını unutturmak, onu aldığı cezadan kurtarmak ister. Katyuşa’ya evlenme teklifinde bulunur, bu vicdanını rahtlatmanın en iyi yoludur.

Katyuşa hala sevdiği Nehludov’un amacını anlar ve vicdanını rahatlatması için gereken şansı ona vermez. Hamileyken eline 100 ruble verip terk etmesini ne kadar sevse de affedemez.

Nehludov’un bütün çabasına rağmen Katya Sibirya’ya sürülür ve roman aslında burada başlar.

Nehludov son kuruşuna kadar harcayarak Sibirya’ya gider, yolculuğu mahkûmlar için ne zor koşullarda geçtiğini görür, gardiyanların mahkûmlara kötü muameleleri karşısında şakına döner.

O günden sonra sadece Katya’yı değil tüm mahkûm kafilesinin yaşadıklarını kendine dert eder ve gidişatı değiştirmek için elinden geleni yapmaya başlar.

Diriliş, sadece Sibirya’ya giden bu mahkûm kafilesinin yolculuğunu değil, yaşamın anlamının keşfini, mücadeleyi, kişinin kendini yeni bir yol seçerek yeniden var etmesini ele alan, ahlaki ve ruhani dirilişin mümkün olup olmadığı sorusunu soran bir başyapıttır.

Rusya’daki hukuk düzeni ve toplum değerlerinin gerçekçi bir değerlendirmesi olan yapıtı okurken, Tolstoy’un anlatmanın yanı sıra dönemin resmini yaptığı hissine kapılan çoktur.

Ruhun ihtiyaçlarını ve vicdan azabının ağırlığını anlatırken, kötülüğü içinde barındıran insanın kötülüğe karşı savaşıp savaşamayacağı konusu çok büyük incelikle işlenir.

Kurumsallaşmış modern kilisenin hesapları, ikiyüzlülüğünün aktarıldığı romanda, gerçeğin ve Hristiyanlık değerlerinin çelişkisi de gösterilir.

İşte bu yüzden bedeni değil, ruhu kutsayan ve “dirilişi” anlatan yazar, kilise tarafından hakikati çarpıtmak ile suçlanır, tanrıtanımaz ilan edilir. Daha sonra yazacağı, Hristiyan anarşizmi fikrini sorguladığı “Tanrının Egemenliği İçinizdedir” kitabı Ortodoks Kilisesi tarafından aforoz edilmesine sebep olur.

Tolstoy’un bitmeyen hayat “muhasebesi” tüm eserlerine yansır, bunu bu muhasebeyi kendi de yapan her okur kolayca hisseder. Bu muhasebe, Marksizm’den etkilenen Tolstoy’u, mülkiyet konusunda dönemin “radikal” olarak kabul edilen fikirlere yelken açmasına hatta tüm servetini köylülere dağıtıp, soylu bir aileden geldiği halde “her haliyle köylü gibi yaşamaya” iter.

Tolstoy kadar keskin, derinlemesine ve sürekli olmasa da, çoğumuzun, dönem dönem benzer muhasebeleri yaptığını, geçmişi önüne koyup kurcaladığını, kendini, karşısındakini hayatı anlamaya çalıştığına tanık oluyorum.

İnsanın kendisi ile, geçmişi ile çarpışması, kişinin toplum ve devlet ile olası hesaplaşması durumu için yapıcı ve hazırlayıcı bir eylemdir bence. Kendisi ile hesaplaşmaya yanaşmayan insanların başkalarıyla, düzenle ve tarihle hesaplaşmasının mümkün olduğunu düşünmek naiflik olur çünkü.

WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com