‘Burası önemli’: Power Point ekonomisinden IMF çıktı

BAHADIR POLAT 15 Ekim 2019 EKONOMİ

Geçen yıl Ağustos ayında yaşanan döviz kuru krizinden bu yana derinleşerek devam eden ekonomik krize çözüm üretmeye çalışan hükümet, açıkladığı önlem paketlerine bir yenisini  daha ekledi. Yeni Ekonomi programı (YEP) Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından açıklandı. Aslında bu, bakanın açıkladığı ikinci YEP oldu. Zira ilki Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişten hemen sonra yine Albayrak tarafından, Türkiye’nin önemli sanayicilerinin katılımıyla oldukça şaşalı şekilde kamuoyuna duyurulmuştu. Güler, Sabancı, Hüsnü Özyeğin gibi isimler çıkışta bakanın sunumundan ne kadar etkilendiklerini kameralara açıklamıştı.

Birinci YEP’in bir yılda çöpe gitmesi üzerine bu sefer Albayrak ikinci YEP ile kameraların karşısına geçti. Bu sefer ilk sırada sunumu dinleyenler sanayiciler değil, Merkez Bankası Para Politikası Kurulu üyeleriydi. Bakan Albayrak’ın artık alıştığımız power point ekonomi sunumunda yine her zamanki gibi bol bol vaat ve hedefler vardı ancak bu kez diğerlerinden farklı olarak, Uluslararası Para Fonu’nun önerilerine uyan başlıklar dikkat çekti. Mesela memurlara ve emeklilere ücret artışlarının sınırlandırılması ve gerçekleşen değil de hedeflenen enflasyona göre zam yapılması, en dikkat çekici başlıktı.

Aynı şekilde 23 Haziran seçimlerinden sonra başlayan zam yağmuru da bir IMF politikası. Yani kamu açıklarını zamla kapat, faturayı vatandaşın sırtına yükle anlayışı. Sadece son 3 ayda elektriğe %60 zam geldi. Son bir yılda vatandaşın elektrik faturası %100’ün üzerinde arttı. Hükümet son dönemde bütçe açığını kapatmak için Merkez Bankası’nın ihtiyaç akçesini kullanmıştı. İhtiyaç akçesi de devreden çıktığına göre bütçe açığı için hükümet artık kamu zamlarına yüklenecek, maaşı daha az artacak olan kamu çalışanları, emekliler ve vatandaş bir yandan fakirleşmeye devam ederken diğer yandan ödeyecekleri gaz ve elektrik faturaları da katlanacak.

MUHALEFET-IMF FLÖRTÜ HABERLERİ BOŞUNA DEĞİLMİŞ!

Geçen hafta havuz medyasının şişirmesiyle, muhalefetin IMF ile gizli gizli görüşmeler yaptığı haberlerini okuduk! Hükümetin davetiyle Türkiye’ye gelen ve 11 gün boyunca ekonomi yönetimi ile görüşen IMF heyetinin, CHP ve İYİ Parti’nin ekonomi dermanlarıyla da, hem de kameralar önünde görüşmesinin neden bu kadar köpürtüldüğünü, AKP sözcülerinin bu meseleyi neden gündem yaptıklarını da, Bakan Albayrak’ın YEP sunumuyla aslında görmüş olduk. Hükümet muhalefeti öne çıkarıp, IMF ile yaptığı müzakereyi gözlerden kaçırmak istemiş.

Türkiye’de en uzun süreli IMF programının uygulayıcısı AKP hükümetinin, bir yandan IMF ile çalışıp diğer yandan onu günah keçisi ilan etmesi ve o günah keçisini muhalefetin kucağına bırakması gerçekten ibretlik! Evet, ortada IMF ile imzalanmış bir stand-by anlaşması yok belki ama belli ki ciddi temas ve iş birliği ekonomik kararlara da yansıyor-yansıyacak. Bu durumun siyasi faturasını iktidar ödeyecek değil ya, onu da yandaş basın aracılığıyla muhalefete kesmek çok zor olmuyor görüldüğü gibi!

Bakan Berat Albayrak sunumunda, “Ekonomide yumuşak inişi sağladık” ifadesini kullandı. Bu da bir gelişme çünkü aylardır yaşanan krizi, “dengelenme” diye tarif etmişti en azından ekonomideki inişi itiraf etmiş oldu. Peki iniş gerçekten sağlandı mı? Eğer iniş sağlandı ise bundan sonra çıkış başlayacak anlamına gelir bu cümle. Ekonomide çıkış ise işsizliğin azalması, üretimin artması, enflasyonun düşmesi kısaca vatandaşın refah düzeyinin artması demektir. Oysa işsizlik yaz döneminde bile yükselmeye devam etti. Alım gücü sürekli düşen vatandaş fakirleşmeye devam etti.

Görünen o ki, Yeni Ekonomi Programı ile hükümet özellikle uluslararası finans çevrelerine ve finans piyasalarına güven vererek, sıcak para ve doğrudan yatırım girişini hızlandırmayı hedefliyor. Meclis’te görüşülen Yargı Paketi de zaten esasen bu hedefe hizmet etsin diye gündeme getirildi.  Yeni YEP ve yargı paketi ile hükümet makro ekonomik göstergeleri düzeltmeyi hedefliyor. Bunu yapabilmek için de esas fedakarlık yine vatandaşa düşecek.

Peki bu durum AKP’nin aleyhine olmaz mı? Adı konmamış bir IMF programı iktidarı zor duruma düşürmez mi? Bu ihtimal elbette var ancak iktidar bu açığı da sosyal yardımlarla kapatacağı hesaplıyor. Sonuçta yardıma muhtaç devletten geçinen insan sayısının artması, onlara kaynak ayrımaya devam ettiği sürece iktidarın lehine oluyor. Aldıkları yardımların kesilmesini istemeyen insanlar, iktidarı desteklemeye devam ediyor. AKP iktidarını yıllardır bu gerçeğin üzerine inşa etti ancak 23 Haziran seçimleri ilk kez bu denklemin değişebileceğini ortaya koydu. Ekonomide yeni dönemin seçmen davranışları üzerindeki etkisini ise elbette zaman gösterecek.

 

MERKEL’İN UÇAĞI VE VERGİ AHLAKI

Önceki hafta gazetelerde küçük bir haber yer aldı. Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Savunma Bakanı Annegret Kramp Karrenbaver, ABD’de gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na ayrı uçaklarda gitmişlerdi. Ve bu durum Alman hazinesine 360 bin euro ekstra masrafa yol açmıştı. Alman basını ikilinin bu müsrif tutumunu eleştirerek, olayı “skandal” diye nitelendirmişti. TL olarak düşünüldüğünde bu skandalın karşılığı yaklaşık 2,2 milyon TL.

Oysa Türkiye’de sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki araç israfını boyutunun 50 milyon TL olduğunu, yeni başkan Ekrem İmamoğlu ortaya çıkarmıştı. 2-3 milyon liralık, yani 300-400 bin euroluk israflar bizde Anadolu’da bir il veya ilçe belediyesinde bile rastlanabilecek türden olaylar. Devletin en tepesindeki israfın boyutları ise Alman basını ve kamuoyunun aklının almayacağı seviyelerde!

Almanya veya herhangi bir Batı demokrasisinde devletin zirvesindeki küçük israflara büyük tepki gelmiş, bizdekilerin ise “itibardan tasarruf olmaz” zihniyeti ile karşılanmasının temel sebebi; vergi ahlakı.

Batı’da vergi mükellefleri, kendi vergileriyle finanse ettikleri her kuruşun nasıl harcandığının hesabını soruyor. Çünkü onlar vergiyi dolaylı değil, doğrudan veriyor. Onun için devletteki, dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olsa bile, 360 bin euroluk israf gündem olabiliyor. Türkiye’de geçen yıl toplam 621 milyar TL vergi ödeyen vatandaşlar, bunun önemli bölümünü dolaylı vergi olarak, (yani akaryakıt, cep telefonu, ÖTV, KDV) ödedikleri için o vergi ahlakı ve hesap sorma bilinci oluşmuyor.

O sebeple, vergi uzmanı Dr. Ozan Bingöl’ün deyişiyle, 25 kuruşluk poşete gösterilen hassasiyet, 621 milyar liranın nerelere harcandığına, bütün bakanların özel uçaklarda yaptıkları seyahatlerin bütçeye getirdiği yüke, Saray’ın uçak filosunun yıllık masrafına gösterilmiyor. Oysa gerçek demokrasi ancak nereye ne kadar vergi ödendiğini bilen ve vergisinin nereye harcandığını, doğru yerde kullanılıp kullanılmadığını sorgulayan bir toplumda mümkün olabilir.

VATANDAŞ TEK HANELİ ENFLASYONA NASIL ULAŞACAK?

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıklandığı eylül enflasyonu hayat pahalılığından dert yanan vatandaşı şaşkına çevirdi. Ağustos’ta %15 olan tüketici enflasyonu, Eylül’de %10’un altına inivermiş! Yani, vatandaşın geçen yıl bu zamanda 10 liraya aldığı ürün bu yıl 11 lira olmuş, fiyatı sadece 1 lira artmış. 23 Haziran tekrar seçiminden sonra yağmur gibi gelen zamlara rağmen, TÜİK’in enflasyonu tek haneye düşürebilmesi gerçekten takdire şayan!

Konuya ilişkin en güzel başlığı Karar Gazetesi’nde okudum. Gazete “zamlar çifthane, enflasyon tek hane” manşetiyle zaten durumu özetlemiş. Bu durumda geriye tek soru kalıyor, vatandaş bu tek haneli enflasyona nasıl ulaşacak? Fiyatı sadece 1 lira artan ürünleri nereden temin edecek? Bu konuda vatandaşa yardımcı olmak da TÜİK’in görevi, zira ucuz ürün nerede var, en iyi onlar biliyor.

EKONOMİ SÖZLÜĞÜ

Tahsil ve Bono nedir?

Bir ülke hazinesinin, bir yıl veya daha uzun vadeli iç borçlanmada kullandığı senetlere, devlet tahvili ya da kısaca “tahvil” denir. Bu senetlerin vadesi 1 yıldan daha az ise o zaman bunlara hazine bonosu ya da kısaca “bono” denir.

Tahvil ve Bono’nun genel ismi Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) olarak geçer. Piyasada DİBS’in diğer adı hazine kağıtlarıdır.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram