Entelektüel bir girişimcinin portresi

BAHADIR POLAT 14 Aralık 2019 PORTRAIT

Bülent Bey’in en baskın özelliklerinden biri de, kendini yalnız şirkete karşı değil, ülkesinin meseleleri konusunda da sorumlu hissetmesi ve sürekli Türkiye’nin sorunlarına kafa yormasıdır.

Onunla ilk tanışmamız bir Moskova seyahatinde olmuştu. Holdingin, Moskova yakınlarında kurduğu yeni seramik fabrikasının açılış merasimine davetliydik. Uçakta, bütün ekibiyle beraber, gazetecilerin yanında seyahat etmişti. Uçaktan sonraki otobüs yolculuklarında da hep yanımızdaydı. İlk kez karşılaşmamıza rağmen bana isimimle hitap etmesine ve beni tanımasına oldukça şaşırmıştım. Demek ki kimlerle seyahat ettiğime ilişkin bilgi istemişti iletişim ekibinden.

Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı’ndan bahsediyorum. Holding patronlarıyla seyahat etmiş meslektaşlarım bilir, onlar genelde farklı (çoğu zaman özel) uçaklarla seyahat eder, ara transferlerde vip araçları tercih eder, sadece etkinlik ve yemeklerde basınla buluşur. Bu sebeple Bülent Bey’in tavrı bana sıradışı gelmişti. Sadece o da değil, kardeşi ve holdingin başkan yardımcısı Faruk Eczacıbaşı ile Bülent Bey’in iki çocuğu Emre ve Esra ile o dönemin CEO’su Erdal Karamercan ve şimdiki CEO Atalay Gümrah için de aynı doğallık, sadelik ve mütevazılık söz konusuydu.

Tanıdığım, izlediğim, birlikte seyahat ettiğim ve iş hayatındaki etkisi kadar, kültür-sanat alanındaki mücadelesine de tanık olduğum Bülent Eczacıbaşı hakkında bir portre denemesi kaleme almadan önce, Yapı Kredi Yayınları’ndan piyasaya çıkan, “İşim Gücüm Budur Benim” adlı kitabını okudum. Ve gördüm ki iş insanı ve kültür adamı kimliğinin yanında, Bülent Bey’in bir entelektüel kimliği de var.

Türkiye’de sanayicilikte yarım asrı geride bırakan iş insanları anılarını kaleme alıyor. Bunlar genelde nehir söyleşi tarzında ve bir yazarın editörlüğünde ortaya çıkıyor. Bugüne kadar iş insanlarının öykülerini anlatan onlarca kitap okudum ve hepsinde genel çerçeve aynıydı. Oysa Bülent Eczacıbaşı’nın kitabı, diğerlerine hiç benzemiyor. Kitaba, Eczacıbaşı’nın iş dünyası, aile şirketleri, kültür-sanat ve iş dünyası, şirketlerde kurumsallaşma, gezegenin iklim sorunlarına yönelik görüşleri ile bu konularda on farklı akademisyenle bizzat kendisinin yaptığı söyleşiler yer alıyor. Elbette kitapta Eczacıbaşı ailesinin öyküsü de yer almış ancak fazla detaya inilmemiş.

İZMİR’İN İLK MÜSLÜMAN TÜRK ECZACISI

Eczacıbaşı ailesi iş hayatında 75 yılı geride bıraktı. Bülent Eczacıbaşı’nın dedesi Süleyman Ferit Bey, İzmir’in ilk müslüman-Türk Eczacı olarak biliniyor. İzmir Memleket Hastanesi’ndeki Eczacılık görevinde gösterdiği başarı sebebiyle, İzmir İl Genel Meclisi kararıyla, “Eczacıbaşı” unvanını ömrü boyunca kullanma hakkı tanınıyor. Süleyman Ferit Bey, daha sonra İzmir’de açacağı Şifa Eczanesi ile sadece o bölgede değil, bütün ülkede tanınacaktır. Kendisi ayrıca Osmanlı’nın son döneminde başlayıp Cumhuriyet döneminde de devam eden, İzmir’in tek ilaç Itriyat İmalathanesinin kurucusudur. Ürettiği, “Altın Damlası” markalı kolonyaları, kentin simgesi haline gelen ürünler arasındadır. Süleyman Ferit Bey, Birinci Dünya Savaşı’nda ordunun ihtiyacı için aşevleri açmış, ilaç üretmiştir. Kendisi aynı zamanda, İzmir Milli Kütüphanesi’nin kurucuları arasındadır.

Süleyman Ferit Bey’in altı oğlundan en büyüğü olan Nejat Eczacıbaşı ise dev holdingin temellerini atan isimdir. Nejat Bey, girişimci kişiliğinin yanı sıra, sanata, tarihe, kültüre, eğitime ve sosyal faaliyetlere verdiği önemle de tanınır. Kendisi Almanya’da Heidelberg Üniversitesi, ABD Chicago Üniversitesi ve yine Almanya’da Kaiser Wilhelm Enstitüsü’nde (şimdiki max Planck Enstitüsü) biyokimya doktorası yapmış bir isimdir. Almanya’daki eğitim yıllarında müzik eğitimi de alan Nejat Eczacıbaşı, Türkiye’de kültür ve sanata en büyük yatırımı yapan girişimcilerdendir. Bu amaçla İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nı kurmuş ve uzun yıllar başkanlığını da yapmıştır.

Türk Sanayi Sektörü’nün duayen kişiliklerinden Nejat Eczacıbaşı’nı 1993’teki vefatıyla, bayrağı oğlu Bülent Eczacıbaşı devralır. Bülent Bey sanayicilikte-holdingte ikinci kuşak olmasına rağmen, aile şirketinde üçüncü kuşaktır.
Bülent Eczacıbaşı’nın sivil toplumcu ve kültür adamı kimliği çoğu zaman, iş insanı kimliğinin önüne geçiyor. O bakımdan, iş hayatına bakışı da kendi jenerasyonundaki iş insanlarından oldukça farklı. Bunda rahmetli babası Nejat Eczacıbaşı’nın da tesiri var elbette. Zira Nejat Bey, holding kurucusu olmasına rağmen, kapitalizmin mutlaka sosyal devlet politikaları ile desteklenmesi gerektiğine inanmaktadır.

Bülent Eczacıbaşı, TÜSİAD başkanlığı yaptığı bir dönemde, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın da katıldığı toplantıda, sanayi politikalarında kamu-özel kesim işbirliğini savunur. Özal ise onun bu yaklaşımına sinirlenerek, “Bunlar da babaları gibi solcu oldular” der.

HİKAYESİNİ KAYBEDEN ÜLKE

Gözlemlediğim kadarıyla Bülent Bey’in en baskın özelliklerinden biri de, kendini yalnız şirkete karşı değil, ülkesinin meseleleri konusunda da sorumlu hissetmesi ve sürekli Türkiye’nin sorunlarına kafa yormasıdır. Aile şirketlerinin geleceğinden, eğitim sorunlarına; iklim meselesinden, kültür alanındaki eksiklere kadar geniş bir ilgi alanı var. Tabi bunlara spor faaliyetlerini de eklemek gerekiyor.

Çok sıkı bir kitap okuru olan Bülent Eczacıbaşı, kitabında bu konu başlıkları ile ilgili hem kendi yorumlarına yer veriyor, hem de alanında söz sahibi uzman görüşlerine başvuruyor. Özellikle “hikayesini kaybeden ülke” tespiti çok çarpıcı. “Ne yazık ki Türkiye, dünyaya en güçlü, en ilginç hikayeyi sunduğu bir dönemin ardından, beklenmedik bir şekilde ve birdenbire hikayesini kaybetti.” Diyen Eczacıbaşı, çağımızda hikayesi olmayan bir ülkenin, bu yokluğu tanıtım ve reklam kampanyalarıyla gideremediğini vurguluyor. Eczacıbaşı şöyle devam ediyor: “Dünyaya bir hikaye sunmanın amacı “bize güvenin” mesajı vermektir. Hukukun üstünlüğü işte bu güvenin temelidir. Ardında güvenilir bir hukuk düzeni olmazsa, hikayemizin hiçbir inandırıcı tarafı kalmaz.”

Bugün hem dünya hem de Türkiye ekonomisinin bel kemiğini aile şirketleri oluşturuyor. Türkiye’de şirketlerin %95’i aile işletmesi. Dünyada aile şirketlerinin ortalama ömrü 40-50 yıl civarında. Türkiye’de yarım asra ulaşmış şirket sayısı çok az. Son dönemde aile şirketlerinin ömrünü uzatmak için iş dünyası kuruluşları seminer ve eğitim programları düzenliyor, bu işe bütçe ayırabilecek durumda olan işletmelerse profesyonel destek alıyor.

Kuşaklar arası yaşanan sıkıntılar ve profesyonel yönetim anlayışı (buna kurumsallaşma da deniyor) şirketlerin geleceğinde belirleyici. Bülent Eczacıbaşı’na göre aile bireyleriyle şirket yönetimi arasındaki ilişkilerin kurala bağlanması çok önemli. Aile bireyleri şirkette hangi kural ve ilkelere göre görev alacak, nasıl terfi alacak, görevlerinden nasıl ayrılacak ve gerektiğinde hisselerini nasıl satabilecek? Bütün bunların yazılı bir “aile anayasası” ile netleştirilmesi şart. Bu metni aileye kabul ettirecek alan da kurucunun irade ve otoritesi.

Bu bakımdan, Eczacıbaşı Holding’e birinci kuşaktan ikinci kuşağa geçiş süreci tam bir başarı öyküsü aslında. Çünkü Nejat Bey vefatından önce kendisinden sonraki düzeni belirlemiş ve iki oğlu Bülent, ve Faruk ile de mutabık kalmış. Bülent Bey şimdi kendilerinden sonra bayrağı devralacak üçüncü kuşak konumundaki Emre, Esra, Sinan ve Murat’ın da bu ilkeleri benimsediğini vurguluyor.

İSTANBUL’UN İLK MODERN SANAT MÜZESİ

Eczacıbaşı’nın hikayesinden bahsetmişken İstanbul Modern Sanat Müzesi’ne değinmeden olmaz elbette. Bülent Bey’in eşi Oya Eczacıbaşı’nın öncülüğünde kurulan ve 11 Aralık 2004’te açılan İstanbul Modern, bu tarih ve kültür şehrinin ilk modern sanat müzesi özelliğini taşıyor. Hala Bülent Eczacıbaşı’nın başkanlığını yaptığı İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) ise 47.yılını kutluyor. Düzenlediği bienaller, kültür ve sanat faaliyetleri ile bugüne kadar 10 milyondan fazla izleyiciye ulaşan İKSV ile İstanbul Modern, Oya ve Bülent Eczacıbaşı çiftinin kültür-sanat aşkı ve bu alanda ülkelerine yaptığı muazzam katkının en somut örnekleri.

Bülent Eczacıbaşı ve Eczacıbaşı ailesi sadece kültür-sanat değil, spora yaptığı yatırımlarla da öne çıkıyor. Eczacıbaşı Spor Kulubü 1966’dan bu yana faaliyette. Türkiye’ye ilk kez Avrupa şampiyonluğu getiren, iki kez de dünya şampiyonu olan Eczacıbaşı Vitra Kadın Voleybol Takımı, 17 yıl üst üste Türkiye şampiyonu olarak Guiness Rekorlar Kitabı’na girmiş bir takım.

Görüldüğü gibi Bülent Bey ve Eczacıbaşı’nın hikayesini yazarken sadece sanayi sektöründen bahsetmek yeterli olmuyor. Ailenin geniş ilgi alanı ve o alanlardaki yatırımları, iş dünyasındaki başarılarıyla özellikle genç girişimciler ve aile işletmeleri için ortaya bir rol model çıkıyor.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram