Boğaziçili akademisyen Candan: İşgalci rektör gidene kadar eylemler devam edecek

Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi ve yönetmen Can Candan Kronos'a konuştu: Nöbetlerimiz Melih Bulu ve ekibi, Kumbaroğlu, İnci ve Kuran istifa edene, dışarıdan dayatılan fakülteler kapanana kadar devam edecek.

HİCRAN AYGÜN 05 Mart 2021 KRONOS ÖZEL

Boğaziçi Üniversitesi’nde “kabuletmiyoruz vazgeçmiyoruz” nöbetleri 8. haftayı geride bıraktı. Boğaziçili hocalar, kar-kış, yağmur-çamur demeden rektörlük binasına arkalarını dönerek Melih Bulu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından atanmasını protesto ediyor. Bulu’nun atandığı günden bu yana rektörlük binasının önünde her gün yerini alan hocalardan biri de Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi Can Candan… Candan aslında ismine yabancı olmadığımız hocalardan biri… 1996 yılında birçok meslektaşıyla birlikte “Barış Bildirisi”ne imza atan akademisyenlerden biri… Yıllardır üniversitelerin emir-komuta hiyerarşisinden uzak, özerk ve akademik özgürlüğün olduğu kurumlar olması için çalışıyor. Her gün tarihe not düşmek için rektörlük binasına arkalarını dönen meslektaşlarının fotoğraflarını çeken, Yeni Şafak’ın hedefe koyduğu Öğretim Üyesi Can Hoca, bu işin sonunun nereye varacağını Kronos’a anlattı.

 ‘Boğaziçi Üniversitesi Akademisyenler Nöbeti’ 8. haftayı geride bıraktı. Melih Bulu istifa etmezse “nöbetlerin” geleceği ne olacak?

9. haftamız geride kalmak üzere. Bugün 44. defa arkamızı Rektörlük binasına dönerek sembolik olarak bir kez daha “kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz” dedik. Nöbetlerimiz Melih Bulu ve ekibi (Gürkan Kumbaroğlu, M. Naci İnci, Selami Kuran) istifa edene, dışarıdan dayatılan fakülteler kapanana kadar devam edecek.

ÖĞRENCİLERİMİZİN MÜTHİŞ YARATICI EYLEMLERİ DEVAM EDİYOR  

Melih Bulu’nun rektörlüğünü protesto edenler arasında artık neden öğrencileri görmüyoruz?

Öğrencilerimiz 9. haftadır istisnasız her gün protestolarına çeşitli şekillerde devam ediyorlar. Anayasal barışçıl protesto hakları kampüs dışında polis tarafından engellendiği için protestolarını kampüs içinde, internet ve sosyal medya üzerinden gerçekleştiriyorlar. Örneğin 3 Mart’taki nöbetimizde öğrencilerimiz de üzerinde “Hepimiz Oradaydık” yazan bir pankart ile nöbette yanımızda durdular ve Öğrenci İşleri Ofisi’ne verdikleri dilekçeler ile 1 Şubat’ta kampüse çevik polis sokularak gözaltına alınan arkadaşlarına karşı Melih Bulu’nun açtığı soruşturmaları kendilerini ihbar ederek protesto ettiler. Başka bir örnek, ‘Kelepçesiz Akademi’ olarak açık dersler düzenlemeye, üniversitemizde çok değerli konuşmacıları internet üzerinde ağırlamaya devam ediyorlar. Şu anda iki dönem arası tatilde olmalarına rağmen, öğrencilerimizin müthiş bir çeşitlilik ve yaratıcılık içeren protesto eylemleri devam ediyor.

Ceza alan, ev hapsinde olan öğrencilerle ilgili nasıl girişimlerde bulunuluyor? Avukatlar ve aileleri dışında hocalar nasıl destekler veriyor?

Anayasa tarafından koruma altında olan barışçıl protesto haklarını kullanan ve özerk, özgür, demokratik üniversite talep eden gençlerin gözaltına alınmasını, polis şiddetine maruz kalmalarını, özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarını ve bunun her geçen saniye devam etmekte olmasını, eğitim haklarının ellerinden alınmasını kesinlikle kabul etmiyoruz. Bu durum 2021 Türkiye’si için utanç verici bir durumdur. Hele de insan haklarının gündemde olduğu bugünlerde… Avukat arkadaşlarımız aracılığı ile tutuklu ve ev hapsinde olan Boğaziçi öğrencilerinin ve diğer üniversite öğrencilerinin durumunu ve yargıdaki süreçlerini çok yakından takip ediyoruz. Onların yaşadıkları bu hak ihlalini kamuoyuna duyurmak için konuyu basın ve sosyal medya üzerinden gündemde tutuyoruz. Her türlü ihtiyaçlarının giderilmesi için organize edilen dayanışmayı destekliyoruz. Bir kez daha buradan da tüm tutuklu ve ev hapsinde olan öğrencilerin en kısa zamanda serbest bırakılmalarını talep ediyoruz.

NE YAZIK Kİ İKİ BOGAZİÇİ ÖĞRETİM ÜYESİ REKTÖR YARDIMCILIĞINI KABUL ETTİ 

8 haftalık süre içerisinde Melih Bulu’yla herhangi bir görüşmeniz oldu mu?

Malumunuz Melih Bulu, haftalarca birlikte çalışabileceği rektör yardımcısı bulamadı. Sonradan ne yazık ki iki Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi, Boğaziçi’nin teamüllerine ve camiasının iradesine karşı bir şekilde rektör yardımcılığını kabul etti. Melih Bulu’yu kabul etmediğimiz gibi, onların da bu pozisyonlarda olmalarını kabul etmiyoruz. Üniversite Yönetim Kurulu ve Üniversite Senatosu’nda görevli olan bazı öğretim üyesi arkadaşlarımız özellikle öğrencilerimizi ilgilendiren bazı üniversite içi rutin işlerin ilerleyebilmesi için maalesef Melih Bulu’nun da katıldığı çok az sayıda Üniversite Yönetim Kurulu ve Senato toplantıları yapmak zorunda kaldılar. Bunların dışında gayrimeşru bir şekilde rektörlük ofisini işgal eden Melih Bulu’yu kabul etmediğimiz için kendisi ile görüşmemiz de söz konusu değildir.

Öğrenciler eğitim için okula gidip-gelmeye başladığı sırada da Melih Bulu hala görevinden istifa etmediyse hocalar nasıl bir tavır alacak? Derslere girecek misiniz, nöbetler sürecek mi?

Daha önce belirttiğim gibi nöbetlerimiz ve diğer protesto eylemlerimiz gerektiği sürece devam edecek. Biz Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri olarak yaptığımız işi çok önemseyen ve severek yapan ve topluma hizmetle yükümlü olan insanlarız. Dolayısıyla Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden biri olarak, uluslararası standartlarda derslerimize, araştırmalarımıza, projelerimize, akademik faaliyetlerimize hiçbir ödün vermeden devam edeceğiz. Bu süreçte tüm öğrencilerimizle birlikte, öğrenmeye, tartışmaya, sorgulamaya, çeşitli toplumsal sorunlara çözümler üretmeye ve tabii ki üniversitemizin değerlerini korumaya devam edeceğiz.

SİYASİLER GELİR GİDER, BİZ 150 YILLIK BİR EGİTİM KURUMUYUZ, BOGAZİÇİ’YİZ, 

Devlet Bahçeli, özellikle Boğaziçili öğrencileri kastederek “Bizim ne dağa ne de eylemlere gönderecek tek bir gencimiz yoktur” diyerek yeşil ışık yakmaya çalıştı. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öğrencilerin meşru, haklı ve en doğal taleplerini ifade etmelerine ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ise korunan barışçıl protesto haklarına karşı yapılan bu tür açıklamaları çok talihsiz ve sorumsuzca buluyorum. Bu gibi açıklamaların konuyu saptırmaya ve hakların özgürce ifadesini ve kullanımına kısıtlamaya yönelik olduğunu düşünüyorum.

Ancak aynı Bahçeli, akademisyenlerin Bulu’ya yönelik itirazlarını “hazımsızlık ve demokrasi dışı” olarak nitelendirmeye devam ediyor. Bahçeli sizden ne istiyor?

Bunu bu gibi açıklamaları yapanlara sormak lazım. Bizim muhatabımız siyasiler değildir. Siyasiler gelir geçer, 150 küsur yıllık bir eğitim kurumu, ve elli yaşında bir kamu üniversitesi olan Boğaziçi Üniversitesi tüm gelenekleri ile kalıcıdır. Bu kadar yıl topluma nasıl hizmet ettiyse, öğrencilerin hayallerini süsleyen ülkenin gözbebeği yükseköğrenim kurumlarından biri olma şerefine nasıl nail olmuşsa, bundan sonra da güçlü akademik kadrosu ve güçlü akademik ve demokratik gelenekleri ve tüm bileşenleri ile taviz vermeden yoluna devam edecektir.

İŞBİRLİKÇİ REKTÖRLER YÜZLERCE AKADEMİSYENİ TASFİYE ETTİ… 

Aynı zamanda Barış Akademisyenleri’ndensiniz, yüzlerce meslektaşınızla birlikte yargılandınız. KHK’yla görevinden uzaklaştırılan akademisyenlerin her zaman yanında oldunuz. Meslektaşlarınız adına da son durumu değerlendirir misiniz?

1980 darbesinin bir kurumu olan YÖK, bu ülkenin yükseköğrenimini kendi kontrolü altında tutmaya çalışmaya ve yükseköğrenime zarar vermeye devam ediyor maalesef. Üniversiteler merkezden emir-komuta hiyerarşisi ile yönetilen kurumlar değillerdir, olamazlar. Üniversiteler kendi kendini yöneten özerk, akademik özgürlüğe sahip ve demokratik değerlerin yaşandığı ve hakların sonuna kadar kullanıldığı kurumlardır. Ancak ve ancak özgür ve eleştirel düşüncenin ve ifadenin korunduğu, kollandığı ve yeşertildiği üniversiteler toplumları her anlamda ileri götürebilirler. Bu böyle olmazsa, adı sadece üniversite olan ve birtakım binalar ve unvanlardan oluşan devlet güdümlü kurumlar ya da ticarethaneler olurlar. Bu özellikteki kurumlarda da maalesef gençler hak ettikleri yükseköğrenim hakkını kullanamazlar. 2016’dan itibaren maalesef ülkemiz üniversiteleri ve akademisyenleri büyük bir saldırı altında. Önce Ocak 2016’da imzaladığımız ‘Barış Bildirisi’ nedeni ile başımıza gelmedik şey kalmadı. Dört arkadaşımız haftalarca tutuklu kaldı, birçok meslektaşımız tehdit edildi, üniversitelerinden ihraç edildi. Daha sonra Temmuz 2016 sonrası çıkarılan KHK’lar ve işbirlikçi rektörler marifeti ile yüzlerce akademisyen üniversitelerden tasfiye edildi, tüm hakları gayrimeşru bir şekilde ellerinden alınarak akademisyenlik yapamayacak hale getirildi ve hepimiz tek tek yargılandık. Ama ne oldu sonunda? Ağustos 2019’da Anayasa Mahkemesi ‘Barış Bildirisi’ nedeniyle yargılanmamızın ifade özgürlüğümüzün ihlali olduğuna karar verdi. Yani Ocak 2016’dan beri bize yapılanlar hukuksuz bir cezalandırmaydı. Bunun sonuçları bireysel olarak çok vahim olmakla birlikte, aynı zamanda Türkiye üniversiteleri açısından ve özellikle de gençlerin yükseköğrenim hakları bağlamında da çok vahim oldu. Bu tasfiyelerin ve sonuçlarının mutlaka en kısa zamanda telafi edilmesi, meslektaşlarımızın tüm hakları ile birlikte işlerine iade edilmeleri ve kayıpların hakkaniyetli bir şekilde tazmini gerekiyor. Maalesef ortada yapılan çok büyük bir yanlış ve bu yanlışın tahribatları olduğu gibi duruyor. Ne yazık henüz bu tahribatı onarmaya geçmemiz mümkün olamadı.

YENİ ŞAFAK’IN BİZE ÇAMUR ATMASI TOPLUM NEZDİNDE ‘YOK HÜKMÜNDEDİR’

Son olarak Yeni Şafak’ın “Candan Türkiye’yi Batı’ya şikayet etti” başlığıyla hedef gösterdiği akademisyenler listesine eklendiniz… Siz ne söylediniz, onlar ne yazdı? Tehdit alıyor musunuz?

Ben ve onlarca Boğaziçi Üniversitesi’nden öğretim üyesi meslektaşım, öğrencilerimiz, mezunlarımız hem Türkiye basınına, hem de yabancı basına bize her mikrofon uzatıldığında konuşmayı, durumu nasıl gördüğümüzü anlatmayı, anayasamız koruması altında olan kendimizi ifade etme hakkımızı doğal olarak kullanmaktayız ve kullanmaya da devam edeceğiz. Bazı basın organlarının bize deyim yerindeyse çamur atmaya ve bizi hedef göstermeye çalışması toplum nezdinde yok hükmündedir diye düşünüyorum. Zaten hedef gösterilmemize dair özellikle sosyal medya üzerinden gelen tepkiler de bunu gösteriyor. Bizim kim olduğumuz, ne yaptığımız ve topluma şimdiye kadar yaptığımız katkılar açıkça ortadadır. Bununla birlikte ne yazık ki, son iki aydır hayatımda şimdiye kadar olmadığı kadar nefret söylemi içerikli mesaja maruz kalıyorum… Bunu da 25 yıllık bir akademisyen olarak insanlık namına ve toplumumuz adına üzüntü ile karşılıyorum.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram