Boğaziçi eylemlerinde terörist kim?

Boğaziçi direnişini bastırmak için kullanılan yöntemler gösteriyor ki amaç artık kültürel iktidar filan değil. Amaç, bu cesur öğrencileri keskin nişancılar, sayısız gözaltı, gözaltı sırasında kötü muamele ve işkence gibi yöntemlerle “terörize” etmek…

KRONOS 02 Şubat 2021 GÖRÜŞ

FOTOĞRAF: ADEM ALTAN/AFP

PERVİN DURU |

Türkiye’de her hükümet, ancak devletin bütün aygıtlarını ele geçirirse iktidar olacağına inanıyor. Belki de bu yüzden normal vatandaş devlet ve hükümet arasındaki farkı tam olarak algılayamıyor.

AKP iktidarı yasama ve yürütmeden sonra yargıyı da hızlıca ele geçirdi. Fakat kültür gibi daha az kurumsallaşmış aygıtlar üzerindeki iktidarları hala ne yaparlarsa yapsınlar, sallantıda. Belki de bu yüzden Erdoğan 2015’ten beri sık sık “kültürel iktidar” eksikliğinden dert yanıyor.[1] Bu “kültürel iktidar” kavramını Erdoğan’a öğreten danışman muhtemelen yeterince “yerli ve milli” değil.

Erdoğan’ın kültürel iktidar dediği şeyi sağlayabilmek için parti-devlet kendi entelektüellerini ve sanatçılarını üretmeye de çalıştı. “Yerli ve milli”, yani çok lafını edip hiç konuşmadıkları Arapça ve Farsça dahil hiçbir yabancı dil konuşmayan, az okumuş ve az okuyan “akil” AKP entelektüeli modeli ortaya atılmadan önce; Davutoğlu ve “kankaları” çevresinde Boğaziçi modelinden tek farkı “derin sohbetleri” bırakıp namaza gitmesi olan entelektüeller yetiştirmek için çok paralar harcandı.

Ama sonra bu Boğaziçili az biraz “entel” modelle de kavgaya tutuştular. Şimdi o adamlar… Adam diyorum çünkü çoğunluğu erkek – entel olacağız derken erkekliği de elden bırakacak değiller tabii ki… Pardon… Şimdi o adamlar neredeler, kimse bilmiyor… Bilmesi de gerekiyor mu, bilmiyorum. Davutoğlu müthiş performansıyla AK-Boğaziçili ekibinin de demokrasi ve insan haklarıyla pek işinin olmadığını herkese gösterdi.

Ben Erdoğan’ın Boğaziçi Üniversitesi’ne öfkesinin, kendi Boğaziçili kankalarıyla arasının bozulmasıyla ilişkili olduğunu da düşünüyorum. Severek zenginleştirdiği bu çevreler şimdi “zulüm gören” kesim olmayı ve hatta muhalif olmayı öğreniyorlar. Altını çiziyorum, zulme uğrayan olmayı da muhalif olmayı da sadece şimdi öğreniyorlar. Çünkü bu tatlı su İslamcılarına 80’lerde de 90’larda da dokunan olmadı. Yalan söylüyorlar.

Neyse mesele onlar değil. Mesele Erdoğan’ın elde edemediği kültürel iktidarın, bu elde edilemeyen ve muhtemelen de asla edilemeyecek iktidarın, Boğaziçi saplantısıyla ilişkisi. Boğaziçi Üniversitesi “yerli ve milli” olabilecek bir entelektüel kesimin oluşma ihtimali olan tek yüksek öğretim kurumuydu. Başörtüsü tartışmalarının zirve yaptığı zamanlarda, inatla ve “Kapüşon geçir laiksin” gibi ince bir mizahla başörtülü öğrencilerini okula soktu. Bazı meşhur troller de siyasi hayatlarına bu “Boğaziçili” unvanıyla başladı.

Boğaziçi aynı zamanda çeşitli sol, feminist, LGBTI+ kolektiflere, gerçek hayatta yaşadıkları şiddet ve baskı ortamından bir nebze özgürleşebildikleri bir alan sağlıyordu. Boğaziçi direnişi üzerinden dönen son tartışmalarda aman “Kâbe resmini yere koydular” aman “kutsalımıza hakaret ettiler” gibi saçmalıklarla LGBTI+ gruplar da okul içinde ve genel olarak ülke genelinde hedef gösterildi. Kâbe’nin kendisi kutsal olabilir de Kâbe resmi ne zamandan beri saygı duyulması gereken bir puta dönüştü? Madem Kâbe’niz bu kadar kutsal, neden etrafını bilmem kaç yıldızlı otellerle çevirtip, zemzem yudumlanarak seyredilebilecek bir metaya dönüştürdünüz?

Melih Bulu’nun Boğaziçi’ne rektör olarak atanması, Erdoğan’ın “kankalar” yoluyla güzellikle elde edemediğini güç kullanarak elde edebileceğini sanmasından ileri geliyor. Fakat güç kullanarak ya da o çevrelerde kimsenin ciddiye almadığı anti-entelektüel troller yoluyla “kültürel iktidar” olunmuyor maalesef.

Boğaziçi direnişini bastırmak için kullanılan yöntemler gösteriyor ki amaç artık kültürel iktidar falan değil. Amaç, bazılarının “ülkenin göz bebekleri” dediği, bu cesur öğrencileri keskin nişancılar, sayısız gözaltı, gözaltı sırasında kötü muamele ve işkence gibi yöntemlerle “terörize” etmek…

Hiç “yerli ve milli” olmayan bir şekilde “terör” kelimesinin kökenine gidelim… Centre de ressources textuelles et lexicales (CNRTL) terörü “Genellikle despotik önlemler ve şiddetle ayakta tutulan ve ekstrem korkuya dayanan yönetim tarzı ya da siyasi rejim.” olarak tanımlıyor. Boğaziçi direnişine karşı kullanılan yöntemler “bu ülkenin göz bebekleri” denilen gençleri terörize etmek, travmalara sebep olmak ve bir daha seslerini çıkartmaya cesaret edemeyecekleri hale getirmeyi amaçlıyor. Öğrencileri, akademisyenleri… terörist olarak adlandırıp tenkil ve imhalarını meşrulaştıran rejimin kendisi terör salıyor. Zaten genellikle en büyük terörist şu ya da bu grup değil, devletin ya da rejimin ta kendisi oluyor.

 

[1] “Erdoğan ’kültürel iktidar’ı da istedi: Milli olmayan etkinliklerde dikkatli olmalıyız”, Diken, 3 Mart 2017

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com