Bir ütopya olarak İslamcılık

Gelenekten kopuk, toplumsal gerçeklerden habersiz, yeniliğe kapalı, yalnızca kitleleri ikna hedefiyle hareket eden İslamcı politikacılar, bugün Müslümanların özgür ve adil bir toplum arzusunun önündeki en büyük engel durumundadırlar.

AYHAN TEKİNEŞ 09 Mayıs 2021 GÖRÜŞ

Devlet, insanların toplumsal birliğini temsil eder. Çatışmayı, çözümsüzlükleri, güçlünün zayıfı ezmesini engellemek için bir otoriteye duyulan ihtiyaç devlet fikrini ortaya çıkarmıştır. Felsefeciler, topluluk halinde yaşamanın, yani medeni olmanın bir gereği görürler devlet otoritesini. İslam hukukçuları ise zulmün engellenmesi, adaletin temin edilmesi ve toplumsal barış gibi somut gerekçeler üzerinden temellendirmişlerdir otoriteyi.

Düşünce tarihi açısından bakılınca önce aile, sonra klan ve aşiretler, daha sonra şehirleşme süreçleri devlet fikrinin nasıl ortaya çıktığını gösterir. Ancak var olan bir devletin içinden yeni bir devlet çıkarmak ise iktidar ya da rejim değişikliği demektir. İktidarın farklı bir sınıf, aile ya da toplumsal grup tarafından ele geçirilmesi mümkündür. İktidarı değiştirmek isteyen gruplar toplumsal destek elde edebilmek için bir fikir, ideoloji gibi soyut ya da zulümden ve baskıdan kurtulma gibi somut gerekçeler öne sürerler.

İslamcılık ideolojisinin şekillendiği dönemde İslam dünyasının önemli bir kısmı sömürgeci güçler tarafından yönetilmekteydi. Sömürgecilikten kurtulma sürecinde İslamcılık bir alternatif olarak ortaya çıktı. Yeni kurulacak devletin ideolojisi ya da rejiminin nasıl olması gerektiği üzerine yapılan tartışmalar etrafında gelişti İslamcılık fikri. İslamcılık ideolojisinin kurucularından Mevdudî’nin Hindistan’da İngiliz sömürgesi altında yaşamaktansa Afganistan’a göç ederek, Müslüman bir ülkede bağımsız yaşamayı arzu ettiği; bu maksatla çalışmalar yapan Hindistan Hicret Hareketi’ne katıldığı bilinmektedir. Onun için adalet ve zulümden ziyade rejimin niteliği ve yöneticilerin kimliği önemli olmuştur. Halbuki Peygamber Efendimiz (s.a) Mekke’de kendi akrabaları tarafından zulüm edilen Müslümanları Hıristiyan Habeş Kralı Necaşî’ye gönderirken ‘’Habeşistan’da, ülkesinde hiç kimsenin zulme uğramadığı bir Kral var. Orası doğruluk yurdudur’’ diyerek, kimliğe değil adalet ve doğruluk gibi somut niteliklere dikkat çekmiştir.

İslamcılar için öncelik kurulacak devletin rejim modeli olmuştur. Zira zaten bir devlet düzeninin bulunduğu bir ülkede yaşamaktadırlar; dolayısıyla düzeni değiştirmek için bir ideoloji etrafında toplanmaya ihtiyaç vardır. Sömürge yönetimlerine karşı çıkan bütün gruplar yabancı güçlerin ülkelerini terk etmesi gerektiğinde hemfikirdir. Lakin her grup yeni rejim için kendi modelini öne sürmektedir. İslamcılık halk tarafından kolay anlaşılır, “Hüküm Allah’a aittir” sloganıyla hem İslam hukukunun uygulanmasını hem de devletin yönetim biçiminin İslam’a göre olması gerektiği düşüncesini savunmuştur.

İslamcılık, bir rejim önerisi olarak ortaya çıkmış bir düşüncedir. Olgulardan hareketle geliştirilmiş bir yönetim biçimi ya da geleneksel bir modelin kopyası değil, ilk ortaya çıkışından itibaren yönetim modeli olarak tasarlanmış bir ideolojidir. İşte bu durum iki önemli problemin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Birincisi gerçek hayattan kopuk, teorik bir model olması; ikincisi ise bir geleneğinin olmamasıdır. Halbuki İslam kültür tarihinde felsefeden kelâma, ahlâktan fıkha kadar birçok alanda siyaset ve devlet yönetimi ile alakalı önemli eserler kaleme alınmıştır.

Siyaset üzerine İslam dünyasında ilk müstakil eserlerden birisini kaleme alan ünlü filozof Ebu Nasr el-Farabî (339), insanlar arasındaki fıtri farklardan hareket ederek, siyaset teorisini bireyler üzerinden temellendirir. Ona göre her insan farklı kabiliyetlere sahiptir. Kimi daha iyi kimi eşit bazısı ise daha az kabiliyetlidir. Siyaset vasıtasıyla insan daha iyilerin seviyesine yükselir, eşitlerden daha iyi olmayı, daha aşağı derecedekilerin de seviyesine inerek onlarla iletişim kurmayı öğrenir. Bu yaklaşımı ile Farabî, siyasetin insanın diğer insanlarla ilişkilerini ve iletişimini düzenleyen en temel insani niteliklerden birisi olduğunu ifade etmiştir.

İnsan ve toplumla alakalı diğer bütün konular gibi siyaset de tecrübe birikimi, gözlem ve araştırma ile öğrenilir. Farabî’ye göre siyaset ilmini öğrenmek için insanların davranışlarının, işlerinin ve uygulamalarının araştırılması ve gözlenmesi gerekir. Ayrıca daha önceki milletlerin tecrübelerinden yararlanılmalı ve onlardan nakledilen haberler bilinmelidir. İnsanların tarih boyunca geliştirdikleri birikimleri üzerine düşünerek, güzel olanlar alınıp, kötü kısımlar bırakılır, toplumsal açıdan faydalı olanlar alınıp zararlı olanlar terk edilir. (es-Siyâse) Farabî, tecrübe aktarımı, gözlem, akıl yürütme ve araştırma yoluyla siyaset biliminin gelişeceğine dikkat çekmiştir. Diğer teorik felsefi bilimlerden farkını ortaya koymak için de siyasetin gayesini, iyi-kötü ve faydalı-zararlı olanları öğrenmeye yardımcı olmak, şeklinde belirlemiştir.

İslam hukukçuları da siyaset teorisini inanç üzerinden değil somut sosyal gerçeklerden hareketle temellendirilmiştir. Nitekim İslam hukukçusu el-Maverdi (450) siyaset teorisini ele aldığı el-Ahkâmu’s-sultâniyye adlı meşhur eserinde yönetici seçiminin gerekliliğini egemenlik kavramı üzerinden değil somut sosyal problemler üzerinden açıklar. Ona göre zulmü, kavgayı ve sosyal gruplar arasındaki çatışmaları engellemek için siyasi bir otorite zorunludur.

Devlet otoritesine duyulan ihtiyacın/zorunluluğun akılla değil dini naslarla bilinebileceği görüşünü dile getiren Hanbeliler bile adaleti emreden ayet ve hadisler üzerinden devlet başkanının gerekliliğini açıklar. Dini metinler, adaleti emrediyor, vazifelerin ehil olanlara verilmesini emrediyor, diyerek aslında dolaylı olarak devlet otoritesinin gerekliliğinin ‘adalet’ ve ‘yeterlilik’ gibi nitelikler üzerine bina edilmesi gerektiğine işaret ederler.

Şafiî fakihi Bedruddin İbn Cemâ’a (733) devlet başkanı seçmenin zorunlu olduğunu söyler ve gerekçelerini şöyle sıralar: a) Dinin korunması b) Müslümanların işlerinin düzenlenmesi c) Zorbalığın engellenmesi d) Mazlumların korunması e) Hakların korunması ve hak sahiplerinin hakkının verilmesi. İbn Cemâ’a, ‘’ancak bu şekilde beldelerde barış ve insanlar arasında güvenliğin sağlanacağını; bozgunculuk yollarının engelleneceğini’’ söyler. (Tahrîru’l-ahkâm) İbn Cemâ’a Devlet’in mevcudiyetini üç temel maksada bağlamıştır: Islâh/barış, güvenlik ve toplum hayatına zararlı şeylerin (fesat) engellenmesi. Keza İbn Cemâ’a, dinle alakalı hususa ‘dini hayatın ve ibadetlerin güvenlik içinde yapılması’ yönünden yani negatif özgürlükler açısından yaklaşmıştır. O dönemdeki toplumsal ve kültürel yapı ve azınlıkların kendi hukuklarını uygulama hakkı olması sebebiyle, ‘Müslümanların işleri’ ifadesiyle sınırlandırma yapmıştır. Ancak genel konseptine bakıldığı zaman güvenlik, adalet ve barışın temini gibi toplumsal hayat için zorunlu olan somut gerçekler üzerinden devlet teorisini temellendirdiği görülmektedir.

İslamcılar, egemenlik kavramı yerine somut olgular üzerinden siyaset teorilerini geliştirilmiş olsalardı, İslam dünyasında özgürlükçü ve eşitlikçi siyaset teorilerinin gelişmesine katkıları olabilirdi. Egemenlik kavramının spekülasyona açık bir kavram olması ve iktidarı ele geçiren despotlara dini meşruiyet kazandırmaya imkân sağlaması İslamcı siyaset teorisini maalesef işlevsiz kılmıştır.

Muhtemelen teorik temeli de despotizme imkân sağladığından dolayı bugüne kadar uygulanan İslamcı devlet modelleri, totaliter ve baskıcı rejimlerdir. Tabii acı olan İslamcı rejim örnekleri İslam’la özdeşleştirildiklerinden dolayı sanki İslam, özgür, âdil ve çoğulcu yönetim modellerine izin vermez gibi bir kanaatin ortaya çıkmış olmasıdır. Müslüman ilim adamlarının geçmişteki çalışmalarına bakıldığında siyaset teorisinin çoğulcu teknik devlet anlayışına doğru bir gelişim çizgisi izlediği görülecektir. Gelenekten kopuk, toplumsal gerçeklerden habersiz, yeniliğe kapalı, yalnızca kitleleri ikna hedefiyle hareket eden İslamcı politikacılar, bugün Müslümanların özgür ve adil bir toplum arzusunun önündeki en büyük engel durumundadırlar.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com