‘Bir başkadır’ o gidememe hali…

Bütün Türkiye'nin konuştuğu Bir Başkadır dizisini yazan ve yöneten Berkun Oya'nın 11 yaşında hekimi koltuğuna oturduğum Mübeccel Hanım'ın oğlu olduğunu da öğrenince peş peşe, soluk soluğa izledim diziyi... Bıraktığı iz, işte o sıkışmışlık, çembere alınmışlık ve gidememe hali...

SELAHATTİN SEVİ 19 Kasım 2020 YAZARLAR

Meryem’in terapi sandalyesine oturduğu sahne ile açılan Bir Başkadır dizisi, benim için Mübeccel Hanım’ın diş hekimi koltuğunda başlıyor.

Mübeccel Hanım kim mi? En başından anlatayım.

Bursa, 1981 ilkyazının son günleri… Babam dil döküyor: “Oğlum iznimin bitmesine az kaldı. Seneye gelebilir miyim bilmiyorum, dişlerine mutlaka baktırmamız lazım.” Vilayetin arkasında Bursa Hâkimiyet gazetesinin olduğu cadde üzerinde, PTT’nin bitişiğindeki iki farklı diş doktoru koltuğundan kendimi türlü huysuzluklarla sokağa attığım için, söz dinletmek ne mümkün. “Bir de burayı deneyelim,” diyerek Mübeccel ve Adnan Oya yazan tabelayı gösteriyor.

Hem merdivenleri çıkıyor hem ağlamaya devam ediyorum. Atatürk Caddesi’ne bakan geniş pencereli muayenehanenin kapısından içeri girdiğimizde Mübeccel Hanım göz hizama kadar eğiliyor. “Anlat bakalım neden ağlıyorsun?” diyerek beni bekleme salonundaki koltuğa oturtuyor. Babam da eşi Adnan Bey’e günü özetliyor: “Bildiğiniz gibi değil doktor bey, burası üçüncüsü… Ne yapın edin, çocuğun dişlerine bakın.”

Sonra Mübeccel Hanım’ın elini omuzuma atarak beni dişçi koltuğuna oturttuğunu hatırlıyorum. Sonra, uzun uzun konuştuğunu… Günün sonunda üç dişine dolgu yapılmış, birkaçı çekilmiş huysuz bir çocuk olarak koltuktan kalkıyorum.

Merdivenlerden inerken babamın, Adnan Bey’e olan kızgınlığının nedenini ise yıllar sonra öğreniyorum. Babam, okumam için beni Türkiye’de bırakmak zorunda kaldığını söylediğinde Adnan bey, “Ya ne gerek var… Çocuk burada nasıl okuyacak? Al götür yanına Almanya’ya işçi olsun, buralardan bir şey olmaz” demiş babama meğer. Babam da “İşçinin oğlu yine işçi olsun öyle mi Adnan Bey!” diye çıkışmış sitemle: “Öğretmeni dersleri iyi diyor. Ben ne şartlarda çalışıyorum, ne şartlarda yaşıyorum biliyor musun? Kapının girişinde Mercedes arabanızı gördüm, neden benim çocuklarım da güzel arabalara binemesin, güzel yerlerde yaşamasın!”

BİR BAŞKADIR’IN BIRAKTIĞI İZLER: SIKIŞMIŞLIK, ÇEMBERE ALINMA, GİDEMEME…

Bursa’da Emirsultan’dan başlayan ve Hüdavendigar türbesinde biten güzergâh üzerindeki Heykel-Çekirge hattı kentin zengin ve yoksul kesimlerini de ayırıyordu o dönem. Fomara ya da Altıparmak kavşağındaki tercihiniz sizi ait olduğunuz semte götürürdü. Kaderi yolun hep altında yaşamaya münasip görülmüş dağınık bir ailenin en azından orada tutunma hali, ‘ben yaşadım çocuklarım yaşamasın’ çabasının Doktor Adnan Oya tarafından bile anlaşılmak istenmemesi ne tuhaf.

40 yıllık çocukluk anısının, diş doktoru Mübeccel Hanım ve eşi Adnan Bey’in ‘Bir Başkadır’ ile ilgisi ne, diyeceksiniz. ‘Bir Başkadır’ı yazan ve yöneten Berkun Oya, diş doktorum Mübeccel Hanım ile Adnan Bey’in oğlu… Berkun Oya henüz üç veya dört yaşlarında olmalı o koltuğuna oturduğum o günlerde.

Bu nedenle daha bir merakla bütün bölümlerini, peş peşe izledim Bir Başkadır’ın… ‘Bıraktığı iz ne’ diye sorarsanız işte o sıkışmışlık, çembere alınmışlık ve gidememe hali diye özetleyebilirim.

DİZİDEKİ İNSANLAR ROLLERİNE RAZI

Ferdi Özbeğen şarkılarının sürekli döndüğü Heykel-Santral Garaj hattındaki -ışıldaklı yürüyen pavyon görünümlü- taksi dolmuşlar gibi, Bir Başkadır’daki insanlar da fasit dairedeki rollerine razı anladığım kadarıyla. Psikolojik destek aldığı terapistin sandalyesinde soluklanan Meryem, dizilerde gördüğü hayatın, başrol kahramanı da dahil, bir stüdyo dairede yaşandığını görse de halinden memnun. Dizi boyunca ikincisini üzerinde görmediğimiz paltosu, ayakkabıları ve eşarbı fakirlikle açıklanamayacak bir tekdüzeliği kanıksadığını gösteriyor. Hayatını güzelleştirecek şeylerin hayalini dahi kuramıyor. Kendisini güzelleştirecek küçücük bir çabaya dahi teşebbüs etmiyor. Mahallesindeki çamurlu yolları, her türlü estetikten yoksun geniş meydanları ve üstgeçitleri aynı acelecilikle yürüse de varacağı yer, türlü şiddetin ve nobranlığın yaşandığı ağabey evi; yazmasının kokusu kadar dahi arzu nesnesi olamayacağı plaza daire ve akıl danışacağı hoca…

ÇEMBERİN DIŞINA ÇIKMAK İÇİN BİR BAŞKA YOL NASIL MÜMKÜN OLUR

Ali Sadi Hoca tevazusu, güngörmüş hali, mütevekkil tavrıyla beğenilse de kendisi, kızı ve yardımına koştuğu insanlar için çıkış yolu göstermiyor. Her bayram öncesi ‘Recep, Şaban, Ramazan derken geldi yine bir mübarek bir bayram’ diyen köy hocaları gibi herkese aynı hikâyeyi anlatıyor. Yönetmen Oya’nın, senaryoda imam için kullandığı yapay çiçek-doğal çiçek analojisinin küçük yaştaki çocuklara nikah kıymayı normal gösteren bir tele-vaizin videosundan alması basit bir intihalden öte akıllıca bir tercih izlenimi veriyor. Yüzde 95’i rejim kontrolünde olan televizyonların cübbeli-cübbesiz hocaları prime-time’larda fakir evlerine zoraki misafir etmeleri başka türlü nasıl açıklanabilir yoksa… Sıradan insanlara sadece evinde otur, kızını küçük yaşta kocaya ver, hayata karışma alt metni yazmıyor mu diji-kanaat önderleri? “Pekiyi de, emirül mümine itaat et” ikazı da yapıyor zamane hocaları günün sonunda; ama cennet vaadiyle ama cehennem korkusuyla. Ana haber bültenleri balonlu patlangaçlı son dakikalarla ‘Başka bir dünya mümkün’ diyen uyumsuz hocaların ve takipçilerinin başlarına neler geldiğini korku müziği efektleriyle veriyor yıllardır.

Arabasıyla memleketine dahi gitmeyi başaramayan, her şeyi bırakıp kaçmak istediğinde ormana ya da göl kıyısına masa kuran mahalle hocasının makbul görüldüğü bir dünyada, henüz emekli bile olmamış bir gelenekçi vaizin Vatikan’da Papa ile buluşmasının ötekileştirilmesi, birlikte yaşama, diyalog ve demokrasi gibi ‘ekümenik’ değerleri temsil eden ‘bir başka’ hocanın dışlanması gayet sıradan işler…

Barış için imza attı diye pasaportları iptal edilen KHK’lıların bile yurt dışı yasağı ile serbest kaldığı bugünün Türkiyesi için daha ne desin Berkun Oya. En temel seyahat özgürlükleri kısıtlanan akademisyenlerin ve gazetecilerin bile mağdur eden mağrurla aynı dili konuştuğu bir ülkede bir başka yol bulmak nasıl mümkün olur çemberin dışına çıkmak için…

Dizide fakirlere biçilen roller böyleyken zenginler farklı mı? Boğaz kıyısında kütüphaneli bir yalıda otururken bile, ibret verici öykülerin bir Facebook postundan edinilebildiği bir dünyada belki de herkes halinden memnundur. Her açılışta, her reklamda göze sokulmayan türbanlılar olmasa hayat daha güzel olur belki ama.. Eh rutinimiz bozulmasın diye katlanılır bu kadarına da…

Nasıl olsa şöhretli psikologlardan ‘total’ için yapılan dizilerin güzel başrol oyuncularına kadar yatıya kaldığı misafirlikteki evin sahibi Sinan’ın ne iş yaptığı, varlığını nasıl elde ettiği ile kimse ilgilenmiyor. Jelatinli kâğıt ambalajda hediye edilen yüzük gündelikçi Meryem’in kalbini durduracak kadar heyecan verici…  Fakat Amazon’dan ısmarlanan ‘bir başka’ yüzük siparişi ile ünlenen; ülkedeki çarpık düzenin sorumlularından biri olan bakanın Instagram üzerinden istifa etmesi merak uyandırmıyor.

KÜRTLERİN YAŞADIKLARI SARMAL…

Kürtlerin yaşadıkları sarmaldan çıkmaları ise neredeyse imkânsız. Altlarına jeep’ler çekecek kadar zengin de olsalar, bilgileriyle Robert Kolejlerde okumuş psikologlara süpervizörlük de yapsalar, aynı gym’lere takılıp aynı zamparaların yatağına da girseler günün sonunda ‘saç saça-baş başa’ birbirlerini yiyeceklerdir. Onları baba evinde buluşturan ‘merhamet’ dengbej mırıltılarının bile bastıramayacağı bir şiddete ev sahipliği yapacaktır. Ama doğduğu topraklarda, ama dağ başındaki köylerde ama sığındıkları batı kentlerinde bir yolu bulunup burunları sürtülecek, gözleri oyulacaktır.


Bu haberler de ilginizi çekebilir:

d ‘Bir başkadır’ o gidememe hali…

d ‘Bir başkadır’ o gidememe hali…

d ‘Bir başkadır’ o gidememe hali…

 

Babamdan 45 yıl sonra sürgün olarak geldiğim Almanya’da aylarca aynı rüyayı görmüştüm: Bir vesile ile Türkiye’deyim, boynumda fotoğraf makinesi haber peşindeyim… Bakan, Cumhurbaşkanı takip ediyorum. Fakat bir yerde durup, “Ben şimdi buradan nasıl çıkacağım?” diye uyanıyordum. İnsanların cezaevlerinin içinde ve dışında hapsedildiği bir Türkiye’yi hiçbir yere çıkmayan deviminimi Bir Başkadır gayet güzel özetlemiş. Her ne kadar gündelik siyasete ilişkin tek sözcük geçmese de sıkı bir politik dizi film kotarmış Berkun Oya. Dizide “N’apıyonuz” sorusuna verilen, “Çukura bakıyoruz” cevabı boşuna değil.

Çember düz anlamının yanında Anadolu’da ‘başörtüsü’ anlamında kullanılır, malum. Dışında gibi görünsek de hepimiz içindeyiz o çemberin…