Kuytul: Türkiye’yi Tayyip Erdoğan değil ‘siyah gözlüklüler’ yönetiyor

Muhalif cemaat önderi, Furkan Vakfı Kurucusu Alparslan Kuytul, Kronos'a konuştu: Kendine devlet diyen 'siyah gözlüklüler' var. Sadece MİT değil. MİT’ten olmayanlar da var.

FİKRİ DOĞAN 07 Aralık 2020 SÖYLEŞİ

Alparslan Kuytul

Türkiye kamuoyu, Alparslan Kuytul ismini ilk kez 2018 Ocak ayında duydu. Olaylı bir şekilde gözaltına alındığında kendisi de kamuoyu da tam olarak bilmiyordu neden gözaltına alındığını ve suçlamanın ne olduğunu… Sevenleri, takipçileri sosyal medyada  ‘Alparslan Kuytul’a özgürlük’ ‘Tag’ları açtı günlerce… Sonrasında Türkiye’nin bugünlerinde susmayan bir kanaat önderine dönüştü Kuytul Hoca. Biraz dikkatli bakınca, bildiğimiz, aşina olduğumuz cemaat/tarikat liderlerinden farklı bir profili vardı çünkü. Otoriter yönetime ‘Susmayacağım’ diye bağırıyordu, sohbetlerinde ‘KHK’lılar masumdur’ diyordu, 15 Temmuz’da köprüde askerleri katledenlere ‘caniler’ diye çıkışıyordu. Bu devirde böyle bir cemaat önderine alışık olmadığımız için gidip ‘derdini’ soralım dedik. Kimdir, neden tutuklandı, İslam anlayışı ne, herkesin sustuğu bu dönemde neden ısrarla muhalif bir tutum izliyor, bugünün Türkiye’sini yarını nasıl görüyor? Adana’da mütevazı Furkan Nesli Dergisi ofisinde ağırladı bizi. Ergenekon’dan hükümete, Diyanet’ten MHP’ye kadar ne sorduysak açık açık cevap verdi.

Türkiye iktidara yönelik çıkışlarınızla tanıdı sizi ama sanırım kişisel hikayeniz pek bilinmiyor. İsterseniz oradan başlayalım. Nerede dini eğitim aldınız?

1980’den bu yana İslami dersler yapıyorum. 15-16 yaşlarında, sohbetlere katılmaya, sonra ders yapmaya başladım. Sonra Mısır’a gitmeye karar verdim. Arapça ders almıştım daha önce. Askerde aklıma geldi, bir arkadaş Mısır’dan mektup göndermişti, o da vesile oldu. Askerde öyle karar verdim. 1990-91’de askerdim, 91’in sonunda askerliğim bitti. 1992’de de Mısır’a gittim yazın sonunda. Biraz pratik yapmak, birkaç yıl yoğun ilimle meşgul olmak istedim. Bu şekilde oldu Mısır’a gidişimiz.

Mısır’da tam olarak ne ilmi, eğitimi aldınız?

İslam hukuku, yani fıkıh üzerinde. Benim bitirdiğim bölüme Külliye-i Şerriyye diyorlar yani şeriat fakültesi oluyor. Fıkıh ikiye ayrılıyor; Şeria-ı İslamiye, Şeria-ı Kanun. Şeria-ı Kanun’da hukuk da var, biraz da İslam hukuku var. Şeria-ı İslamiye denilen bizim okuduğumuz bölümde tamamen İslam hukuku üzerine dersler yapılıyor. Benim bitirdiğim bölüm İslam hukuku fakültesi diyebiliriz.

BUGÜN HANGİ CEMAAT YA DA TARİKATIN GÜNDEMİNDE TEVHİD VAR?

O dönemde bir cemaat ya da tarikat mensubiyetiniz,  ders aldığınız birisi var mıydı?

Yok olmadı öyle bir şey. Allah bana öyle bir şey nasip etmedi. Benim çocukluğum 7-8 yaşlarından itibaren 14-15 yaşına kadar camide geçti. Lise 2’de İslami kitaplar okumaya başladım. Bazı kimselerle tanıştım, onlar vesilesiyle İslam’ın dava yönünü anlatan kitapları okumaya başladım. Seyyid Kutub, Hasan El Benna, Mevdudi onları okumaya başladım. Bir cemaat çalışmasına girmedim. Allah beni sanki biraz bu tür şeylerden uzak tuttu. Mevcut tarikatlar, cemaatlerin çoğu peygamber metodunu izlemiyor. Tevhit davasını öne çıkartmıyor bugün, hangi tarikat hangi cemaatin gündeminde tevhit var

Tevhit davası derken ne kast ediyorsunuz, biraz açabilir misiniz?

‘La İlahe İllallah’ kelimesine Kelime-i Tevhit diyoruz. Allah’ı teklemek, birlemek manasına geliyor. Ve bundan kasıt şudur: Allah’tan başka ilahın olmaması. Yani ‘Allah’tan başka hiçbir ilah tanımıyorum’. Bu kelimeyi söyleyen kişi ‘Allah’tan başka hiçbir otorite tanımıyorum’ demiş oluyor. Allah’a şunu söylemiş oluyoruz: Yarabbi, günahlarım varsa da, senden başka otorite tanımıyorum. Ben tek otorite olarak seni tanıyorum. Hayatıma sen hükmediyorsun, senin hükmünden başka hüküm kabul etmiyorum. İlk imtihanımız Allah’tan başka ilah kabul edecek miyiz etmeyecek miyiz, budur.

BEN ERDOĞAN’A DEĞİL ZULME DÜŞMANIM, Kİ ZULÜM ŞİRKİN EN BÜYÜĞÜDÜR

Siz bugün başka otorite tanımadığınız için mi iktidarlarla anlaşamıyorsunuz?

Elbette. İktidardan çok devletle. Hükümetler değişir. Ben Tayyip Erdoğan düşmanı değilim. Ben şirkin düşmanıyım. Ben zulmün düşmanıyım. Zulüm de şirkin en büyüğüdür. Tayyip Erdoğan düşmanlığı değil benim yaptığım. Sadece yapılan yanlışları eleştiriyorum. Erdoğan düşmanlığı yapsam işim gücüm gece gündüz onun hatalarını araştırmak olur. Benim eleştirdiğim konu 5-10 taneyi geçmez. Irak politikası, Suriye politikası, son zamanlarda yapılan zulümler, haksızlıklar, yargıya müdahale, masum insanların hapislere doldurulması vesaire. Saysanız 10 taneyi geçmez.

Anladığımız kadarıyla Tayyip Erdoğan da sizden çok hoşlanmıyor.

(Burada gülüyor) Herhalde yani. Tabii.

Ve hoşlanmamakla sınırlı da kalmadı, bir süre hapis de yattınız.

Bir yıl kadar yattık sonra tahliye verdiler. Sonra tahliye kararına itiraz etti bir takım güçler. Ben çıkar çıkmaz Bolu’da yaptığım konuşmada ‘Susmayacağım’ dedim. ‘Akıllanmamış’ dediler hemen tekrar karar çıkarttılar, savcıya itiraz ettirdiler, savcı itiraz edince bir üst mahkeme adı altında öyle karar verdi.

BU ARADA BEN 6 AYDIR YATIYORUM İDDİANAME ANCAK HAZIRLANMIŞ

Tutuklanma nedeniniz ne idi? Sizi ne ile suçladılar?

Suçlama şu. Dosya önce yoktu zaten ortada. Biz ne için tutuklandığımızı bilmiyoruz. Ortada ne iddianame var ne bir şey var. 10 gün emniyette kaldık bize söylemediler sonra bir kağıt getirdiler. Yazan şey, ‘terör örgütü propagandası yapmak ve suç örgütü kurmak.’ Sonra bu dosyayı ikiye ayırdılar. Bu ne zaman oldu? 6 ay sonra oldu. Ben bu arada 6 aydır yatıyorum. 6 ay sonra iddianame hazırlandı. 6 ay yattım suçumun ne olduğunu ne ben biliyorum ne hakim ne de savcı. Vallahi aynen şöyle oldu bakın. 10 gün yattık ya emniyette nezarette, sonra mahkemeye çıkardılar. Son gün gece ifademizi aldılar emniyette sabaha kadar.

Gözaltı ya da tutukluluk sürecinde kötü muamele gördünüz mü?

Yok o şekilde kötü muamele görmedim. Sonra öğleye doğru sanırım kendi fezlekelerini de ekleyip adliyeye teslim ettiler. Saat 2’de de mahkeme var. Düşünün yani. 20 bin sayfa dosya hazırlamışlar. Bizim ifadelerimiz 700-800 sayfa. 26 kişi falandık. Hakimin bunu okuması mümkün mü, mümkün değil. Eline listeyi veriyorlar. ‘Şunları tutukla, şunları bırak’ diyorlar. Hadise bundan ibaret. Mahkemede hakim şöyle baktı eline verdikleri kağıda…

HAKİMLERİN ELLERİNE TUTUKLAMA LİSTELERİNİ ‘SİYAH GÖZLÜKLÜLER’ VERİYOR 

Kim verdi bu kağıdı sizce?

Siyah gözlüklüler, kim olacak? Hakim şöyle bir baktı kağıda… ‘’Bir, iki, üç’’ dedi. ‘Terör örgütüne 3 defa üye olmak’’ dedi. Sonra bir daha baktı, ‘’Yok yok dörtmüş’ dedi. ‘’Terör örgütüne 4 defa üye olmak’’ dedi. Böyle bir şey olabilir mi? İnsan bir defa üye olur. Zaten onu yazanlar iyi anlatamamışlar hakime, hakim zaten yemeği yemişti uykusu geliyordu zaten. Hakimin olaydan haberi yok, bir şey bildiği yok. Sulh ceza hakimi. Zaten eskiden sulh ceza yoktu. Bunu yeni koydular, birkaç yıldır koydular. İstedikleri adamı tutuklatmak için tutuklu yargılamanın önünü açmak için. Bu hakimlere talimat geliyor, liste veriliyor. ‘Şunları tutukla, şunları bırak’ diyorlar. Bunlar adeta kasap gibi insanları biçiyorlar böyle.

HAKİM BİLE SUÇLAMANIN BİR ÖRGÜTE 4 KEZ ÜYE OLMAK OLDUĞUNU SANDI

Terör örgütüne 4 defa üye olmakla mı suçlandınız?

Bir örgüte 4 defa üye olmak gibi bir şey olabilir mi? Sonradan anladık ki 4 ayrı örgütmüş. Anladım ki yanlış konuşuyor kendisine söyleneni de anlamamış. Dedim ki, ‘Hakim bey bu dört örgüt hangisi?’’ Eğer kastınız ”FETÖ” dediğinizse ben onları yıllardır eleştiriyorum. Böyle bir beraberliğim yok. Eğer PKK’ysa ben yıllardır onları da eleştiriyorum. Yaptıkları eylemlerin gayri meşru olduğunu, böyle hak arama olamayacağını söylüyorum. DAİŞ’se, beni ölümle tehdit etti, dedim. Ben tahmini konuşuyorum yani hakim de bilmiyor hangi 4 örgüt. Dosyada da yazmıyor. Böyle bir komedi yani. Tiyatro. Laf olsun diye yapıyorlar. Verilen listeye göre tutukluyor hapse gönderiyorlar.

DAİŞ sizi ölümle mi tehdit etti?

Evet, DAİŞ tarafından ölümle tehdit edildim. Adana emniyeti bana 4 defa kağıt imzalattı. ‘Hocam’ dediler ‘Size DAİŞ tarafında ölüm tehdidi var’. Bu arada dediğim gibi, ben tahminen konuşuyorum, böyle bir rezalet yani. Baktılar ki iş saçma olacak. Hakim 4 örgüte üye olmaktan tutuklamadı, ‘terör örgütü propagandası yapmak’tan tutukladı.

ANLADIĞIM, HAKİME LİSTEYİ FLAŞLA GETİRMİŞ VERMİŞLER

Yani FETÖ dedikleri mi?

O da daha belli değil. Kararda o da yok. Sadece ben Afrin operasyonunu eleştirmişim. Yani daha doğrusu eleştirme de değil. ‘Bu bir tuzak olabilir, dikkat edin. Girmesi kolay ama çıkması zor olabilir’ cümlelerim var. Onu yazmış. Ben görüşümü söyledim. Amerika Irak’a girdi, Sovyet Afganistan’a girdi çıkamadı. Ben de bu vatanın bir evladı olarak uyarmışım. Bakın hala çıkamadı oradan ordu, kaç şehit var söylemiyorlar. Ben hükümetin yaptığı bir şeyi eleştirebilirim. Bu PKK’yı övmek değildir. Propaganda, terör örgütünün yaptığı gayrı meşru eylemlerini (tehdit-şiddet içeren eylemlerini) meşru gösterme, ya da onları övme. Benim böyle bir şeyim yok. Yaptıkları eylemleri doğru bulmuyorum. Ama tutuklamaları gerekiyor ya. Oradan tutukladılar. Şurada FETÖ propagandası var, şurada PKK propagandası var demiyor. Bunları üst üste yazmış. Benim anladığım flaşla (USB) ile getirmişler hakime vermişler. Hakim de başına ve sonuna bir iki cümle ekliyor. Okusanız gülersiniz. Bir siyasi makale gibi. Hakim kararı böyle olur mu? Besbelli yani flaşla getirmişler vermişler, sen bunun başına sonuna iki cümle eklemişler.

BENİMKİSİ BİR ‘SUÇ DOSYASI’ DEĞİL ‘SUS DOSYASI’YDI ZATEN

Peki madem böyle, sonra neden tahliyenizi verdiler?

Kimseyi inandıramadılar. Benim hiçbir örgütle alakam olmadığını herkes biliyor. Benim ömrüm İslami ilimlerle geçti, ders vermekle geçti. Tutturamayacaklarını anladılar. Sırf susturmak için olduğunu herkes anladı. Ben hapisteyken bir söz söylemiştim, ‘Benim dosyalarım suç dosyası değil sus dosyası’ demiştim. Baktılar ki teslim de olmuyorum. Herkes de, ‘Alparslan hoca hükümeti eleştirdiği için tutuklandı’ diyor.

Anladığımız kadar iktidara ya da devlete sizin tabirinizle ‘teslim olmayı’ da düşünmüyorsunuz?

Hayır. Allah etmesin. Biz Allah’a teslim olmuşuz kullara teslim olmayız.

‘SİYAH GÖZLÜKLÜLER’ DEVLETE HÜKMEDEN, HÜKÜMETİN ÜZERİNDE GÜÇLER

Siyah gözlüklüler dediniz. Kimdir bunlar?

Devlete hükmeden, hükümetin üstünde güçler… Bunlar kendilerini göstermez, bunları tanıyamayız ama her devlette bir derin devlet var. Bunlar hükümetlere müsaade ederler, kurulmasına izin verirler, hamal olsunlar diye. Düşünün ki bir fabrika var bu fabrikada işçiler var mühendisler var, müdür var bir de patron var. İşçilerin, mühendislerin ve müdürün iyi çalışması kime yarar patrona yarar. Müdür, mesela burayı ben büyüttüm, burada artık benim dediğim olacak, diyebilir mi? Patron varken müdür bunu söyleyebilir mi? Bütün yetki patronda değil midir? Türkiye’de hükümetler müdürdür devlet patrondur.

Bir sohbetinizde Tayyip Erdoğan’ı ön plana koydular diyorsunuz…

Geçen gün Tayyip Erdoğan ‘fikren iktidar olamadık’ dedi. Bana bu soru soruldu Cuma sohbetinden sonra, cevaben dedim ki ‘zaten kimse olamaz, senden evvelkiler de olamadılar. Tansu Çiller de olamadı, Özal da olamadı, Erbakan da olamadı, Demirel bile olamadı. Tansu Çiller ve Demirel laik oldukları halde devlet hiçbir zaman başka fikre müsaade etmez. Hep onlar iktidardır yalnız fikren değil güç olarak da iktidar olamazsınız hiçbir zaman. Parlamentoda sayınızın fazla olması istediğinizi yapabileceğinizi göstermez; gerçek güçler başkalarının elinde.

KİMİN HÜKÜMET KURACAĞINA DEVLET KARAR VERİYOR ASLINDA  

Peki iktidarda kimin oturacağına da o güçler mi karar veriyor?

Hangi iktidarın kurulacağına onlar karar veriyor aslında.

Abdurrahman Karslı’nın ‘Bize geldiler dediler ki; sizi iktidar yapalım, Yazıcıoğlu’na gittiler, Erbakan’a gittiler… Sonra AKP’ye gittiler, onlar kabul etti’ dediği, Ali Bulaç, Dilipak ve Fehmi Koru’nun ‘biz de oradaydık’ dediği toplantı gerçek mi sizce?

Bence gerçek, onlar da sonra onu kabul ettiler, biz de ordaydık dediler, yalan olduğunu söyleyen yok, o toplantı var. Yani devlet hiçbir zaman hükümetlere belli bir güçten fazlasını vermiyor. Devletin gözünde hükümet müdürdür. İstediğini seçiyor iktidara getiriyor. İstediği zaman da alıyor.

DEVLET, ABD  İLE KARŞI KARŞIYA GELMEMEK İÇİN ERDOĞANI SATABİLİR 

Peki durum böyleyse sizce bu hükümeti ne zaman iktidardan alacaklar?

Bence devlet şöyle bakar olaylara. Devlet deyince derin devletten bahsediyoruz. Bunların bir kısmının resmi görevleri de olabilir. Gayrı resmi de olabilir. Resmi olmayan emekliler var onlar gayrı resmi bir de şu anda görev başında olanlar var. Bunlar büyük bir kadro aslında. Devletin bütün kilit noktalarında bunlar sabit. Hükümettekiler değişiyor, sabit olanlar devlettir. Karar vericiler de onlar. İstedikleri zaman hükümeti başarısız yaparlar. Tüm bakanlıklarda müsteşarlar, genel müdürler şunlar bunlar bunların hepsi sabittir. En iyi bilenler de onlardır. Bakan daha dün gelmiş neyi biliyor ki? Koca devlet bu. Bir bakkal dükkanını insan ancak bir senede öğreniyor. Bir bakkal dükkanı altı üstü. Koca devleti bunlar nereden bilecek. Bakan geliyor o koltuğa oturuyor sadece onları getirdiğine imza atıyor. Suçlu onlar olmuş oluyor. Devlet hep böyle çalışır. Suçlu hep hükümeti yapar. Aslında karar verenler devlettir. Hükümetler bazen onların günahlarına ortak olur. Görüntüde hep hükümet vardır. Her suçun sorumlusu hükümettir. Başarı olursa onun da kaymağını hükümet yer başarısızlık olursa onun da cezasını hükümet çeker. Aslında devlet diye bir şey var. O kendin, hiç göstermez.

Devlet ne zaman hükümeti değiştirir? Başarısız olduğunda ve halk tarafından desteği azaldığında ya da vazgeçtiğinde. Ya da büyük güçler öyle talimat verdiğinde. Onlar bu hükümeti istemiyoruz diyorsa, devlet hükümeti satar. ABD Başkanı seçilen Biden, ‘Ben Erdoğan’ı devireceğim’ demiş mesela. Benim tahminim Türk devleti ABD gibi bir güçle karşı karşıya gelmemek için Erdoğan’ı satabilir. Zaten oyları iyice azalmış vaziyette. Dolayısıyla da artık satmaları mümkündür, diye düşünüyorum.

BAKTI CEMAATE GÜCÜ YETMEYECEK BAHÇELİ VE PERİNÇEK’E SARILDI

Bu güç, Tayyip Erdoğan, Bahçeli ve Perinçek’i neden bir araya getirdi sizce?

Bunların, hükümetin dışındaki 2 gücün önceliği bu önceliği Türkiye’deki Kürt hareketi ve İslami hareketi bitirmek olduğu için. Hükümetle de o grubun arası bozulunca (Gülen cemaatini kastediyor) 3’ü bir araya gelmiş oldu. Aslında MHP ve Vatan Partisi aslında daha önce bir aradaydı. Bunlar baştan beri çözüm sürecinden rahatsızdı. Onlar bu konuda müttefikti. Hükümet cemaatle beraber olunca onlara destek vermiyordu. Ama hükümetle cemaat kavgası başlayınca hükümet de diğer tarafa geçti. Çünkü baktı cemaate gücü yetmeyecek. Her tarafta kadroları var kendisinin kadroları yok. Gücünün yetmeyeceğini anlayınca diğer tarafa geçti onların gücüyle cemaati bitirmek için. MHP ve Vatan Partisi’nin gücüyle, özellikle de istihbarat gücüyle devlet içindeki yıllardan beri var olan güçlerini kullanarak bitirmek istedi. Böylece 3’ü bir araya geldi. Aslında bu birliktelikleri çok da uzun sürmeyebilir. Çünkü gerçek bir fikri birliktelikleri yok. MHP Türkçü’dür. Tayyip Erdoğan çıktı, ‘Türk’üm ama Türkçü değilim’ dedi kesti attı. MHP çözüm sürecine baştan beri karşıdır ama Tayyip Erdoğan çözüm sürecini bir müddet yaptı. Yine belki de benzer bir şey düşünüyor de olabilir.

ÇÖZÜM SÜRECİNİ BİTİRMEK İÇİN DEVLET PKK’YI TAHRİK ETTİ

Çözüm sürecini de devlet mi engelledi, diyorsunuz?

Bana öyle geliyor ki çözüm sürecinin başında ‘Bu işi çözelim, kanı  durduralım, memleket kan kaybediyor maddi manevi’’ diye düşündü. ‘Kefenimi giydim’ lafını kullandı bu işe soyunduğunda. Bu işe soyunduğunda devlet denilen yapı ile karşı karşıya geleceğini biliyordu. Türkiye için en büyük güç onlar. Kendini göstermeyen ama gerçek güç onları elinde. Kürtler’e verilecek her hakkı taviz gibi gören bir üst akıl var. Ülke bölünecek diye korkuyor. Bölünmesin diye çözüm sürecinin bitmesini istediler. Devlet denilen yapı bu projeyi bitirmek için düğmeye bastı. Nasıl ki 15 Temmuz’da bir takım karanlık eller varsa, o iki polisin öldürülmesinde de bal gibi karanlık eller var. Doğu ve Güneydoğu’da PKK’nın yol kesmesi, kimlik sorması, hendek olaylarında aslında onların da parmağı olabilir. Böylece çözüm sürecini zehirlemiş oldular. PKK’nın da yanlışları var onlar da yanlış yapıyor. Bunlar da tahrik ediyor. Daha fazla yanlış yaptırıyor.

Yani devlet PKK’yı tahrik mi ediyor sizce?

O iki polisi öldürdüler, birileri öldürdü. Hemen daha kimin öldürdüğü belli değilken ‘Bunu onlar yaptı’ dediler halbuki onlar açıklama yaptı o zaman. Kandil’den yapılan açıklama ‘Biz öldürmedik’ şeklindeydi. Bunlar zaten silahlı örgüt. Bunlar öldürür ve bununla da övünür. Yapsalar ‘Biz yaptık’ derlerdi. Bunlar zaten bundan utanmıyor ki. Ben yapmadım demelerine rağmen aynı gece Kandil’e operasyon başladı uçaklarla. Bu acele neden yani? Besbelli bir şey planlanmış, çözüm süreci bitirilmek isteniyor bahane lazım. O iki polisin öldürülmesi olayında 9 kişi yargılandı, 4’ü tutukluydu yanlış hatırlamıyorsam. 9’u da beraat etti. Hani onlar yapmıştı? Ama murat hasıl oldu mesele de oydu zaten. Devlet çözüm sürecini bitirmek için bir şeyler yaptı. İki polisin öldürülmesi, hendekler falan. Bunu yapanlar gerçek PKK’lı da olabilir. Onlara da gazı verirler yaptırırlar bu yanlışı. Onlar da güçlendik sanır. Bölgede hakimiz sanır. Halbuki devlet güçlüdür. Seni tuzağa düşürüyor aslında. Senin hendeğini devlet engelleyemez mi istese? Sen orada vergi topluyorsun devlet istese 5 dakikada yakalar seni. Yol kesip kimlik soruyorsun isterse 5 dakikada yakalar seni. Sen orada güçlü sanıyorsun seni. Sonra masa devrildi, Erdoğan’ın etrafında çözüm sürecinde yanında olanların hepsi atıldı dışarıya. O zamanki bakanlar kalmadı yanında Yalçın Akdoğan gibi isimler. Hepsi saf dışı edildi. Ve olay kapandı.

AKP-CEMAAT ORTAKLIĞINI DA SİYAH GÖZLÜKLÜLER BİTİRDİ

AKP-Cemaat ittifakı da aynı dönemde bozuldu…

Cemaatle olan bağlantısı da 17-25 operasyonuyla bitirildi. Hatta ondan önce 7 Şubat MİT operasyonuyla başladı aslında problem. Yanlışlar yaptırıldı. Bu talimatlar nereden bilmiyorum. En tepeden mi daha aşağıdan mı bilmiyorum. Siyah gözlüklüler nereyle irtibat kurdular da bu yanlışı yaptırdılar. Hükümetle tamamen arayı bozmak için böyle bir operasyon yaptırıldı. Tayyip Erdoğan’ı kızdırdılar. Bu birliktelik bitirilmeye çalışıldı ve sonunda da olan oldu zaten.

17-25 Aralık soruşturmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben 17-25’le ilgili görüşümü o dönemde de söylemiştim. Eğer bu hırsızlıksa 4 bakanın hırsızlığı ile ilgili meseleyse bunun yolu bu değil. Bu hırsızları başbakana götürürsün ‘Böyle böyle bir durum var’ dersin bu şekilde halledersin. Aleni şekilde böyle yapılırsa bu hükümete güç gösterisi olarak anlaşılır. Bu yanlışın sonucunda bu günlere geldiler. Üst kademedekiler bunu anlamalıydı, bu tuzağa düşmemeliydiler.

Kim tuzak kurdu sizce?

Hükümetle cemaatin birlikteliği rahatsız etti birilerini. 2010 referandumunda çok yüksek oy aldılar. Birileri ‘Biz bunları ayırmazsak başa çıkamayacağız’ dedi. Elbette her iki tarafta da yanlışlar vardır. Ama bu yanlışlar nereden başlıyor. En tepeden mi, bir alttan mı, onun altından mı: Bir yerde kopuyor. Kopartılmış da olabilir. İstihbaratçıların usulleridir bunlar. Bir yerden kopartır. Üst tarafın haberi bile olmaz. Talimat yukarıdan gelmiş gibi olur. Her türlü ihtimal var yani. 15 Temmuz’un, 17-25’in perde arkası ortaya çıktığı zaman bunları anlayabileceğiz.

’15 TEMMUZ’UN SİYASİ AYAĞI’ SÖYLEMİ TAYYİP ERDOĞAN’A ‘BAK AÇIKLARIM HA’ DİYE GÖZDAĞI

15 Temmuz’la ilgili fikriniz nedir. Kim yaptı 15 Temmuz’u?

15 Temmuz’la ilgili birilerinin bir yanlışı var, birilerinin günahı var. Ama onların dışında bir de derin kısmı var bu işin. Bir görünen var, tankın içindekiler var, silah sıkanlar var bir de bir derin ayağı var bu 15 Temmuz’un. Ben mahkemede de anlattım. Dedim, ‘Hakim bey herkes 15 Temmuz’un siyasi ayağını konuşuyor. Aslında AKP’ye siyasi gözdağı verenler bu konuyu gündeme getiriyor. MHP özellikle kaç defa bunu gündeme getirdi. Herhalde araları bozulduğu an bunu gündeme getiriyorlar gözdağı veriyorlar. Sonra herhalde isteklerini yerine getiriyor AKP, konu kapanıyor. 6 ay sonra bir daha AKP’liler MHP’nin kafasını bozarsa tekrar gündeme getiriyor Devlet Bahçeli. Tekrar bir gözdağı veriyor. Ben öyle görüyorum. Herkes FETÖ’nün siyasi ayağı deyip duruyor. Ben başka bir şey söylüyorum. Bir de bu 15 Temmuz’un derin ayağı var. Ergenekon ayağı var. Onlar neden hiç gündemde değil? Dediğim gibi aslında FETÖ’nün siyasi ayağı derken AKP’ye gözdağı veriyorlar ‘Sizi de içeri attırırız bak biliyoruz’ demeye getiriyorlar. Normal şartlarda AKP’nin ‘Tamam bizim içimizden de birileri darbeye karışmış ya da her neyse olabilir. Bir de derin ayağı var’ demesi gerekir. Söyleyemiyorlar. O derin ayaklarla beraber oldukları için söyleyemezler zaten. O zaman onlar da konuşmaya başlar. Her şey ortaya dökülür.

HERKESİN ÖDÜ KOPSUN, KİMSE KİMSEYE SELAM BİLE VERMESİN İSTİYORLAR

15 Temmuz’la ilgili açıklamalarınıza da dava açıldı sanıyorum? 

Çünkü binlerce mağdur var ama ortada bir delil yok. Harbiyeli çocuklar otobüslerle alınıp köprüye bırakıldıkları için hükümeti devirmeye teşebbüsten müebbet yediler. O askerlerin kafasını kesenlere ben ‘cani’ dedim. Sen biliyor musun bu adamın gerçekten darbeci olduğunu. Sen yakala götür yargı karar versin dedim. Bu sözlerimi her yargı mensubunun ayakta alkışlaması gerekmez mi? Her insanın, insanım diyen herkesin ayakta alkışlaması gerekir. Neden sen bunu söylüyorsun diye yargılandım. Hepsinden de beraat ettim. Aslında biliyorlar, örgüt propagandası olmadığını. Bana ‘Sen konuşma’ diyorlar. ‘Biliyoruz sen onlardan değilsin. Ama biz böyle yaparız işte. Seni onlardanmış gibi gösteririz, aynı torbaya koyarız.’ Böyle bir ortam meydana getirmişiz. Konjüktör buna müsait. Seni de o torbaya koyarız hapse atarız. Sen bu konuşmalarınla bizim projemizi bozuyorsun. Biz istiyoruz ki yüzbinlerce insanı hapse atalım veyahut da bir emniyete gitsin gelsin, gitsin gelsin mahkemelere çıksın ödü kopsun daha da kimseye selam vermesin. Cemaatçi cemaate gitmesin. Hatta işyerinde namaz kılmaya korksun.

CEMAAT KADROLARI POLİSE, ASKERE, ADLİYEYE GİRDİ, MİT’E GELİNCE DEVLET ‘İZİN VERMEYİZ’ DEDİ

Gülen cemaatine yönelik baskılarla diğer cemaatlere gözdağı mı veriyorlar?

Ben bunu zaten kaç defa söyledim. Evet. Yani bu sadece onlar değil sadece. 600 bin kişi. Onlardan olmayanlar da var bu işin içinde. Ve hiçbir darbeyle alakası olmayan insanlar var. Bu işin normali neydi? Darbeye karışanlar suçludur, darbeyi destekleyenler suçludur. Böyle bir mantık olmalıydı. Şimdi bunlar tutup Bank Asya’ya para koyan, bilmem ne yapan! Yahu böyle saçmalık mı olur? Şu anda içeride yatanların sayısı 25 bin civarında. Toplam giren-çıkan sayısı 80-90 bin civarı. Aslında bir güç hem çözüm sürecini bitirmek için hem de cemaat-hükümet birlikteliğini bozmak için harekete geçti. Çünkü Gülen grubunun devlete yaklaştığını gördüler. Sıra MİT’e geldi buna izin vermeyiz dediler. Askeriyeye girdi, emniyet teşkilatına girdi, adalete girdi. Hadi neyse ama MİT’i vermeyiz dediler. Devlet aklı buna müsaade etmedi. Bunu nasıl bozarız dediler. Hükümetle onların arasını bozmayı planladılar. Ve bozdular. Ondan sonra da 15 Temmuz’a doğru kademe kademe ilerledi Türkiye.

BEN ‘SİYAH GÖZLÜKLÜLER’ DİYORUM İÇİNDE MİT’TEN OLAN VAR OLMAYAN VAR

Son zamanlarda çok fazla MİT vurgusu yapıyorsunuz. Özellikle son iki konuşmanızda. ‘MİT’ten gelen belgeler, MİT versin kararı’ cümleleri kullandınız. Bildiğiniz bir şey mi var?

Valla aslında görünen bir şey. Birilerinin ‘Kral Çıplak’ demesi lazım. Türkiye’deki gerçek gücü ortaya çıkarması lazım. Sürekli hükümeti suçluyoruz ya. Aslında hükümetin de üzerinde bir güç var. Aslında hükümet günah keçisi olmuş  durumda. Kendi yapmadığından da hesap veriyor şu anda. Başkaları hiç gündemimizde yok. Biraz onların da ortaya konulması lazım. Hakim hiç bilmediği halde beni nasıl tutukluyor. Bu listeyi kim verdi hakime?

Kim verdi?

Siyah gözlüklüler verdi başka kim verecek.

Siyah gözlüklülerden kastınız MİT mi?

Ben siyah gözlüklüler diyorum. İçinde öyle olan var olmayan var. Bunlar kendine devlet diyenler. ‘Devlet benim’ diyenler, ‘Beni eleştiremezsin’ diyenler. Siyah gözlüklüler dediğim sadece MİT değil. MİT’ten olmayanlar da vardır. MİT’in içinde olup bunlar gibi düşünmeyenler de vardır. Bir kurumun hepsini aynı kefeye koymak doğru olmaz. Bence bu yapılanlardan rahatsız olan bir sürü MİT elemanı da vardır. Çünkü yapılan şeyler vicdana sığmayan şeyler.

ADALET BAKANI GÜL, KENDİLERİNE HİZMET EDEN HAKİM VE SAVCILARI SATTI 

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e niye o kadar öfkelendiniz?

Bilmiyor gibi konuşuyor. Çocuk mu kandırıyorsun sen yahu. ‘Tutuksuz yargılama esas olmalıymış’ bunu yeni mi öğrendin sayın Bakan? Ben 2 yıl yattıktan sonra. 2 yıl yatınca insan daha öfkeleniyor yani bu laflara. Bu dünyanın bildiği bir prensiptir. Tutuksuz yargılama tüm dünyada esastır. Sen bunu yeni mi öğrendin, çocuk mu kandırıyorsun sen? Asıl amaçları hakimleri savcıları suçlamak. Yani ‘Biz yapmadık. Hakim savcılar yapıyor’ demek için. Peki hakim savcılara kim talimat veriyor. Senin döneminde oldu bunlar. Sen de çıkıp da bir bakan olarak, ‘Ben buna karşıyım’ deseydin, böyle böyle şeyler oluyor’ deseydin. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Sen bu ülkenin adalet bakanısın. Yapılan her zulüm senin defterine de yazılıyor. Allah katında da insanlar katında da. Tarih kitaplarında senin dönemin olarak tarihe geçti. ‘O dönemin bakanı kim diyecekler?’ Abdülhamit Gül diyecek tarih kitapları. Yarınki çocuklarımız senin adını bilecek. Bunu bilmiyormuş gibi konuşuyor. Bu hakimleri savcıları satmaktır.

‘’Birileri gelip hakimlere talimat veriyor’’ diyor. ‘Açıkla’ dedim kim bu birileri? Sen bakansın biliyorsundur. Sen bugüne kadar neden demedin hakimlere savcılara ‘Kimseyi dinlemeyin’ diye. Aslında herhalde ittifak yavaş yavaş bozuluyor.

Bahçeli,  ana muhalefet liderini tehdit eden Çakıcı için ‘Devlet bilir onun bu ülke için neler yaptığını’ dedi. Çakıcı ne yapmış olabilir bu ülke için?

Çakıcı’nın devlet için neler yaptığını tahmin etmek zor değil. Herhalde resmi devlet yapamadığı işlerini böyle gayrı resmi insanlara yaptırıyor. Devlet denilen yapı resmi işlerini hükümetlere, gayrı resmi işlerini de böylelerine yaptırır. Devlet için ne yapmış bilemiyoruz. Zamanında Ermeni komitacılara karşı mı görevlendirildi. Böyle laflar duyuyoruz. Sonradan ne yaptı o önemli.

ÇAKICI MESELESİNDE AMAÇ BİR İÇ SAVAŞ YA DA ÇATIŞMA ÇIKARMAK GİBİ GÖRÜLÜYOR  

Devlet Bahçeli Çakıcı’nın gücüne neden ihtiyaç duydu?

Ona ihtiyaç duyduğundan mı, vefa borcundan dolayı mı? ‘Onu bu işlere biz soktuk, biz görevlendirdik şimdi yalnız bırakmayalım’’ gibi mi? düşünüyor, bilemiyorum. 15-20 sene yattı Çakıcı. ‘Artık bu kadar yeter’’ mi dediler.  Kılıçtaroğlu’na yaptığı tehditlere bakılırsa bir amaç için çıkartılmış görünüyor.

Ne olabilir bu amaç?

Bir tehdit var. Türkiye’yi küçük bir iç savaşa sokmak ya da çatışmalar meydana getirmek istiyor bazı güçler. Neden bunu isterler? ‘Oy kaybını azaltabilir miyiz?’ gibi bir düşünce mi var? Millet buna ne kadar aldanır bilemiyorum. Böyle bir maksattan başka bir şey aklıma gelmiyor. Sanki bir çatışma ortamı olsa millet tekrar hükümete sarılır, aman savaşa doğru gidiyoruz, hükümeti kurtaralım da vatan kurtulsun’ gibi bir düşünceye kapılsın diye insanlar. Tıpkı 7 Haziran seçiminde başarısız olunca o iki polisin öldürülmesi ve arkasından Kandil’e operasyon yapılması gibi. Arkasından yapılan seçimde de tekrar birinci parti olacak güce erişmesi gibi. Siyasi analiz yapabilen herkes bunun bu iş için yapıldığını bilir. Çözüm sürecinin bitirilmesinin ve savaşın başlatılmasının bu amaçla olduğunu düşündü. Ben de aynı kanaatteydim. Bu yüzden de mahkemelik oldu. O zaman nasıl ki milliyetçilik damarını kabarttılar o çatışmalarla bunda da öyle bir plan olabilir. Seçim olursa kaybedecekleri ortada.

ERGENEKON GÜÇ KAYBEDERSE MAHKEMELERİ YENİDEN BAŞLAR

Ergenekon denilen odak sizce bu sürecin neresinde? 

Ergenekon ekibi beraat etti ama bu ortamda aldıkları beraatin ne kadar hükmü olabilir. Yargının durumu ortada. Şu anda onların her tarafta güçlü olduklarını biliyor. Hükümetle de beraberler. Gerek AKP ve gerek MHP ile birlikteler. Her şey ellerinde. Böyle bir ortamda aldıkları beraat ne kadar geçerlidir? Benim aldığım beraat geçerlidir de, çünkü ben bunlara rağmen beraat almışım. Onlar her şey ellerindeyken beraat almışlar. Güçlerini kaybederlerse tekrar gündeme gelecektir benim tahminim. Ergenekon mahkemesi tekrar başlar gücü kaybederlerse. Başka bir hükümet kurulursa bu konu tekrar gündeme gelebilir. ‘Beraat ettiler konu kapandı’ sanmıyorum.

Demirtaş’a da 5 yıl oldu. Tahliye geldikçe yeni bir dosya getiriyorlar. Demirtaş’tan neden bu kadar korkuyorlar?

Yine benim mahkemelerde olan konuşmalarımdan bir de bu. ‘Demirtaş kendi tabanına güzel hitap ediyor’ dedim diye PKK propagandası yapmakla suçladılar. Demirtaş’tan korkmaları hitabetinden ve yaklaşımından kaynaklanıyor. Ortayı bulabiliyor ve partisinin oyunu artırabiliyor. O gittikten sonra onun yerine onun gibi birisi gelmedi. Belki yok belki de TV’ye çıkamadıkları için bilmiyoruz gelmedi birisi. Belki de daha iyi birisi vardır partide  ama belki gelecek olanın da önünü kesiyorlar.

DEMİRTAŞ’IN HALKTA BİR KARŞILIĞI VAR

Demirtaş çıksa siyasette denge değişir mi?

Mümkün. Çok iyi oy aldılar. 80’e yakın vekil çıkardılar. 80 milletvekili az değil. Aslında parlamentoya 80 vekille girmeleri de değil. Çözüm süreci benzeri bir sürecin başlamasını da istemiyorlar. Nasıl ki çözüm sürecinde olan AKP’liler saf dışı edildi aynı şekilde HDP’den olanların bir kısmı da saf dışı edildi. Tekrardan çözüm sürecini başlatabilir diye çıkartmıyorlar belki. Demirtaş’ın halkta bir karşılığı var. Çözüm süreci benzeri bir süreç yeniden başlatılırsa AKP ile ortaklarının arası bozulacak. Bence onun çıkmasını engelleyen yalnızca AKP değil. MHP başta. MHP ve Vatan Partisi var. Belki AKP’ye kalsa ‘Tekrar oy alabilmek için de olsa’ ortam yumuşatmaya çalışır ama diğerleri bırakmıyor.

PERİNÇEK GÜCÜNÜ RUSYA VE ÇİN İLE BAĞLANTILARINDAN ALIYOR

Peki Perinçek yüzde 0.08 oy oranıyla nasıl bu kadar etkili oluyor?

Benim kanaatim derin bağlantıları var. Derin yerlerde özellikle istihbaratta elemanları var. Gücü oradan alıyor. Rusya ve Çin’le bağlantıları var gücü oradan alıyor. Abdullah Öcalan’la görüşmeye de devletin verdiği bir görevle gitti. ‘Ben gazeteci kimliğimle gittim’ demek zorunda kaldı. Devlet de onun üzerine gitmiyor. Bu konuda en çok tepki göstermesi gereken MHP’dir. Ama MHP hiçbir şey demiyor ona. Çünkü devletin verdiği bir görevdir. Hiçbir şey demiyorlar ona. Eğer devlet böyle bir şey yapmış olan birine tepki vermiyorsa o görevi ona devlet vermiş demektir.

ERDOĞAN’IN KADROSU YOK CEMAATTEN BOŞALAN KADROLARI MHP’YE TESLİM ETTİLER

Buradan MHP ‘Devletin partisidir’ anlamı çıkmıyor mu?

Zaten MHP aslında devlettir. Derin devlet değil kastım. Resmi devletin içinde de kadroları var. AKP’nin kendi kadroları yok. MHP ve Vatan Partisi’nin kendi kadroları var devletin içerisinde. Tüm devlet elinde değil ama çok etkili. Devlet, AKP-cemaat kavgası sonrası yapılan tasfiyede Gülen cemaatinden olanların boşalttığı kadrolara onların kadrolarını koydu. Görünen budur. AKP’nin kadrosu yok. Ben o zaman da demiştim. Hükümet Gülenciler’den kurtulacağım derken (Paralel diyorlardı eskiden şimdi FETÖ diyorlar) paralelcilerden kurtulacağım derken başka paralelcileri getirdi. Asıl paralelci bunlar. Ve bunlar tehlikeli paralelci. Bunlar 150 yıllık paralel. İttihat ve terakkiden beri bunlar var. Bunlar tehlikeliler. Bunlar acemi değiller. Siz paralel deyip ‘Gülen’cileri saf dışı ederken daha tehlikelilerini getiriyorsunuz farkında değilsiniz demiştim. Hala aynı kanaatteyim. Aslında AKP’nin kendi kadrosu olmayınca, çünkü kadro yetiştirmek emek isteyen bir iş. Öyle siyasi toplantılarla mitinglerle olmaz. Kadro milim milim adam eğitmekle olur. Onlara yıllarca ders vermekle olur. Kaliteli insanlarla olur kadro. Bağırıp çağıran adamlarla olmaz. Böyle bir kadrosu yok Tayyip Erdoğan’ın. Cemaatle de arası açılınca yerine kimi getirecek bunlara gitti.

BAHÇELİ, ERDOĞAN’I HİÇ BİR ZAMAN SEVMEDİ, SEVMEZ DE…

Bahçeli ile Erdoğan’ın bu kadar yakınlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Aslında Bahçeli hiçbir zaman Erdoğan’ı sevmedi, sevmez de. Hatta 6-7 ay önce miydi ‘Siz daha önce Erdoğan’a münafık diyordunuz, şunları şunları söylüyordunuz. Şimdi berabersiniz’ diye bir soru soruldu. ‘Ben aynı görüşteyim’ dedi çıktı. Erdoğan bunu yuttu. O zaman neden berabersiniz? İşte siyaseten beraberim demeye getirdi. Aslında şu anda birliktelikleri geçici bir birliktelik. Bunun hepsi farkındalar ve bana öyle geliyor ki koptu kopacak yani. Mesela Bahçeli’nin ‘Askıda Ekmek’ projesi aslında hükümete verilen bir gözdağı. Mesaj net, ‘Halk ekmeğe muhtaç böyle olursa biz seni desteklemeyiz. Biz güçlü hükümetle birlikte oluruz. Devlet daima halk tarafından sevilen hükümetle birlik olur. Sevilmeyen güçsüz bir hükümet istemez çünkü o zaman istediğini yaptıramaz. Bu mesajı verdiler. ‘Sen artık güçsüzsün’ mesajı verdiler. Aslında Erdoğan’ın da son konuşmaları onlara bir mesajdır. Askıda Ekmek çıkışına karşı bir çıkış yaptı, ‘Kimler talimat veriyor yargıya’ dedi. Aslında ‘Ben değil siz veriyorsunuz talimat’ demek istedi. ‘Ben de bunu söylerim. Aslında bütün bu zulümlerin arkasında ben yokum, bunlar var’ demek istedi. Sen böyle çıkış yaparsan, ‘Millet ekmeğe muhtaç’ dersen ben de ‘Millet adalete muhtaç’ derim ve bunun da sorumlusunun sen olduğunu ilan ederim. Herkes biliyor ki AKP yapmıyorsa, talimat veren AKP değilse kim? Kim olabilir MHP ve Vatan Partisi’nden başka. Başka güç mü var?

ERDOĞAN’IN U DÖNÜŞLERİ ÇOKTUR AMA BUNDA U DÖNÜŞÜNDEN FAZLASI VAR

Başka bir güç var mı sizce?

Erdoğan bu konuşmayı bilerek yaptı. ‘Ben yapmıyorum, hakime-savcıya talimat veren ben değilim, ben ‘Vur’ diyorsam bunlar öldürüyor. Ben suçlulara ceza verin dedim bunlar herkese veriyor. Bunun sorumlusu ben değilim demeye getirdi yaptı. Erdoğan’ın U dönüşleri çoktur. Burada U Dönüşü’nden fazlası var. Ben yapmadım demeye getiriyor lafı.

Şu çok net ki bu hükümet gittikten sonra hukuksuz karara imza atan hakimler savcılar yargılanacak. Öyle gibi görünüyor yani. En son konuşmamda ‘Hakimler-savcılar satıldınız haberiniz olsun’ dedim. Yani sizi suçlayacaklar. Biz emir vermedik bunlar emri başka yerden almış diyecekler. Bu da gerçek. Başka yerden emir geldiği de gerçek. Bizim Adana Olayı dediğimiz 22 Nisan 2017 olayı var. Polisin bize basın açıklaması sebebiyle bize saldırdığı olay. Çok şiddetli saldırdı. Orada bir bayan polis başörtülü bir hanım kardeşimizin örtüsünü çekiyor. Bunu bir AKP’li yapmaz normalde. Başka bir yerden talimat var. O zamanki emniyet müdürü de Ergenekon ‘dan yargılanmış birisi idi. O sonra buraya Adana Emniyeti’ne müdür olarak atandı. Şimdi de Ankara’da. Emniyet Genel Müdürlüğü’nde görevli.


 

Normalde FETÖ’den beraat etse bile bir kişi aktif göreve döndürmüyorlar ama Ergenekon’dan yargılananlar hüküm giyenler aktif göreve dönebiliyor. FETÖ’den yargılananlara beraat etmiş bile olsa ‘Artık biz devlet olarak ona güvenmiyoruz’ diyorlar. Ama Ergenekon’dan beraat edilenlere güveniyorlar.

YARIN: BÜTÜN PEYGAMBERLER İKTİDARLARA KARŞI MÜCADELE ETMİŞTİR, ZAYIFLARA KARŞI DEĞİL

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram