Almanya’nın eski Ankara Büyükelçisi Erdmann: Avrupa, Erdoğan sonrasına odaklanmalı

Almanya’nın iki ay önceye kadar Ankara’daki büyükelçiliğini yapan Martin Erdmann, Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesine yazdığı makalede Erdoğan için, “Onun yönetiminin çöküşünün işaretleri açıktır. Bu nedenle Avrupa, Erdoğan'dan sonraki döneme odaklanmalıdır. Çünkü Türkiye ortağımız olmaya devam ediyor.” ifadelerini kullandı.

KRONOS 24 Eylül 2020 DÜNYA

Almanya’nın iki ay önceye kadar Ankara’daki büyükelçiliğini yapan Martin Erdmann, Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesine yazdığı makale ile Türkiye’de son dönemde yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Avrupa’ya Tayyip Erdoğan sonrası dönem için hazırlıklı olması çağrısında bulunan Erdmann, “Onun yönetiminin çöküşünün işaretleri açıktır. Bu nedenle Avrupa, Erdoğan’dan sonraki döneme odaklanmalıdır. Çünkü Türkiye ortağımız olmaya devam ediyor.” ifadelerini kullandı.

“MAHALLEDE KAYGI NEDENİ”

Erdoğan’ın liderliğindeki Türkiye’nin, “bir süredir mahallede kayda değer bir endişeye neden olan giderek daha rahatsız edici bir tablo sunduğunu” kaydeden Erdmann, yapılanları şöyle sıraladı: “ülke içinde geniş bir baskı ve dışarıda askeri ateşlemeye kadar gidebilecek agresif bir söylem.”

“SİYASALLAŞMIŞ YARGI

Erdmann, “İlki, demokratik özgürlüklerin geniş kapsamlı bir şekilde kaldırılması, siyasallaşmış bir yargı ve basın ve sivil toplum özgürlüğünün ortadan kaldırılmasıyla anlatılabilir. Dış politikada ise, ateşli bir retorik hakimdir. Ege Denizi’nde Yunanistan’a yönelik bombardıman politikası, Doğu Akdeniz’de uluslararası deniz hukukunu ihlal ederek deniz sınırlarının tuhaf bir şekilde tek taraflı çizilmesi ve Kıbrıs’ın karasularında fosil enerji kaynakları için uluslararası olarak kınanan test sondajı yapılmaktadır. Burada anahtar kelimeler Suriye ve Libya’dır.” dedi.

“ERDOĞAN CUMHURİYETİ”

Erdmann yazısında şu ifadeleri kullandı: “Erdoğan Cumhuriyeti temsilcileri, otoriter iç siyaset gündeminin gerekçesi olarak, “derin devlete” karşı hala gerekli olduğu iddia edilen mücadeleyi ve Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişiminin sempatizanlarını gösteriyor. Aslında, motivasyonun bir zamanlar ümit verici bir başlangıç yapmış olan bir siyasi sistemde iktidarı sürdürme çerçevesinde yapılması muhtemeldir. Bugün, neredeyse 20 yıl sonra, bu sistem, otokratik rejimlerin tipik hastalık semptomları nedeniyle aksadı ve varlığının akşam geç saatlerdeki güneşi tarafından acımasızca aydınlatılıyor.”

“LOZAN’I DEĞİŞTİRME ÇABASI”

“Ama dış politikada Türkiye’nin komşularını bu kadar korkutan ve Avrupa’yı istemeden tepki vermeye zorlayan bu davranış neden? Bazı gözlemciler bunun için neo-Osmanlı fantezilerini suçlarken, diğerleri tarihin uzun gölgelerini, yani modern Türkiye’nin kurucu belgesi olan 1923 Lozan Antlaşması’nın sınırlarını daha geniş bir şekilde değiştirme çabasını görüyorlar.

Aslında, dış ilişkilerde bir yıldır kaydedilen agresif tonlamalar, nihayetinde demokratik ilkelerin ortadan kaldırılmasıyla sonuçlanan aynı iç siyasi amaçları takip edecek: yani başkanlığını Erdoğan’ın yaptığı iktidardaki AKP’nin arkasındaki safları sıklaştırmaya yönelik umutsuz girişim.”

CHP’NİN MİLLİYETÇİ TABANI

Muhalefetteki CHP’nin tabanının da birlik ve milliyetçi söylemler ile Yunanistan’a karşı askeri girişim dahil olmak üzere “dışarıdaki” tüm düşmanlara karşı kılıç çekmeye hazır olduğunu vurgulayan Erdmann, “Bu tatlı zehir, ihtiyaç duyulduğunda etkili olduğunu onlarca yıldır güvenli bir şekilde göstermiştir.” vurgusunda bulundu.

SERT TEPKİ ERDOĞAN’A YARAR

“Türkiye’nin AB ve NATO’daki ‘ortakları’ bu durumla nasıl başa çıkmalıdır?” diye soran Erdmann, bu konuda muhtemel cevapları da sıraladı: “Bu haftanın sonunda Brüksel’deki Avrupa Konseyi’nin buna cevaplar vermesi gerekecek – çok çeşitli duygular göz önünde bulundurulduğunda kolay bir iş değil! Bazı başkentler (Paris, Viyana) AB katılım müzakerelerinin tamamen çökmesini ve “ikiyüzlülük” politikasının ve Ankara’ya karşı sessizliğin sona ermesini talep ediyor. Diğerleri (Atina, Lefkoşa), sert yaptırımlar da tercihler arasındadır. Ancak bu önerilerin AB’nin kendisi için de istenmeyen yan etkileri vardır. Ve her ikisi de büyük olasılıkla etkisiz bir şekilde fiyaskoyla sonuçlanacak, hatta Ankara’nın liderliğinin “Türkiye’nin düşmanları” hakkındaki propaganda anlatımına ilham verecek. En azından geçmiş deneyimler bunu gösteriyor.”

“SİSİFOS GİBİ DAVRANMALI”

Öyleyse ne yapmalı? Cevap yalnızca şu olabilir: Erdoğan sisteminin kalan ömrünün ufkunun ötesine, ileriye bakmak, sıkıntılarını ve mantıksız taleplerini yönetmek ve daha fazla tırmanışı hafifletmek için mümkün olan her şeyi yapmak. Gerekirse, ama aynı zamanda: net bir çizgi! Tarif çok iddialı gelmiyor, ama aslında bu bir Sisifos görevidir ve genellikle kendi amaçlarını reddeder. Böyle bir yol, aynı zamanda AB saflarında ve ilgili iç politikalarda ateşli tartışmalara neden olacaktır. Türkiye siyaseti bazı yerlerde güçlü bir şekilde duygusallaştığı için kararlılığa ihtiyacı var.” Edmann’ın atıfta bulunduğu Sisifos, Yunan mitolojisinde bilgeliği temsil eder.

“ERDOĞAN SONRASINA BAKMALI”

Erdmann yazısını şöyle bitirdi: “Stratejik akıl, “ertesi gün” e, yani Türkiye’nin mevcut liderliğinin gücünün tükendiği güne odaklanmalıdır. Bunun için bir tarih yok, ancak bir süredir mevcut sistemin bozulmasının işaretleri aşikar.

Çünkü X gününden sonra bile Türkiye, dünyanın en huzursuz bölgelerinden birinde komşumuz, ortağımız ve istikrarın çapası olarak kalacak. Ve Türkiye’deki insanlar bugün olduğu gibi bu gelecekte de aynı olacak. Bugünün sıcağında, Avrupa ile Türkiye arasında uzun vadeli, müreffeh bir işbirliği için umutlarınızı ve özlemlerinizi hayal kırıklığına uğratmamalıyız.”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com