Alman Anayasası 70 yaşında

MUHAMMET MERTEK 26 Mayıs 2019 GÖRÜŞ

Alman anayasası, yürürlüğe girmesinin 70. yılı münasebetiyle gündemde. İkinci Dünya Savaşı’ndan da ağır yenilgiyle çıkan Almanya kısa sürede ayağa kalktıysa bunu Grundgesetz’e (anayasaya) borçludur desem yanlış olmaz.

Alman toplumu bütün farklılıklarıyla bu anayasal sözleşme etrafında toplandı, canla başla çalışarak dünyanın en gelişmiş ülkelerinden bugünkü Almanya’yı kurdu. Dünyanın en saygın pasaportuna sahip Almanya anayasasıyla ne kadar övünse azdır.

Demokratik yollarla iktidara gelip, tarihin en vahşi soykırımlarından birini uygulayan faşist bir diktatörlük geçti bu topraklardan. Milyonlarca insan hayatını kaybetti, kalan milyonlar uzun travmalar yaşadı. Böylesine büyük bir ekonomik ve beşeri yıkımdan sonra yeniden dirilmenin tek bir yolu vardı: Evrensel değerlerden oluşan bir hukuk sistemi ve anayasa etrafında toplanmak ve hızla toparlanmak. İşte Alman halkı büyük bir özveriyle bunu gerçekleştirdi. Başta eğitimde ciddi reformlar yaparak, modern çağın ihtiyaçlarını yerine getirirken, Nazi Almanyasının bütün günahlarıyla açıkça yüzleşmesini bildi. Ve bunları yeni nesillerin zihnine kazımak için ırkçılığa ve diktatörlüğe karşı ikinci bir aydınlanma yaşadı ve yaşıyor.

Hatta yine bir parti demokratik yollarla iktidara gelir, Nazi döneminde olduğu gibi başkan meclisi fesheder, KHK’larla bütün yetkiyi ele geçirir ihtimalini de düşünerek, en son sözü söyleme ve karar anayasa mahkemesine verildi. Hiçbir kurum ve kişi, bu mahkemeyi aşarak anayasaya ters hiçbir girişimde bulunamaz. Cumhurbaşkanının ise sadece temsili yetkileri bulunuyor.

Almanya büyük felaketlerden sonra ayağa kalkarken, İkinci Dünya Savaşı’na bile girmemiş birçok İslam memleketi niçin bunu bir türlü beceremiyor? Cevabı çok net: Çünkü Müslüman toplumlar hukuk ve ortak bir anayasal sözleşme etrafında toplanma ve uygulama becerisini bir türlü gösteremiyor. Mesele çok açık. Müslüman toplumlar hâlâ kabile veya aşiret anlayışıyla yaşayıp, demokratik çoğulcu bir iradeden çok uzakta duruyor. Bir ülkede yaşayan farklı toplum kesimleri ortak bir anayasada anlaşamıyor, farklı dinî ve siyasî görüşlerden dolayı birbirlerini vatan haini, terörist, ajan, düşman gibi nitelemelerle nefret kusuyor, hep kendine demokrat kesiliyor ve adalet istiyorsa o toplum iflah olmaz. Suriye’den Afganistan’a kadar bu böyledir. Çünkü toplumlar doğası gereği heterojen olduklarından (Habermas) ortak payda, hukuktur ve sadece anayasa bütün vatandaşları eşitler. Evrensel hukuk normlarının esamesi okunmayan Müslüman memleketlerin içler acısı hali ortada. Yolsuzluk, yalan ve talanda zirveyi tutan despot yöneticiler bir yanda, cehalet ve fakirlik içinde kıvranan, medeni dünyadan kopuk halk yığınları diğer yanda, iflah olmaz bir kader…

Grundgesetz ve onun toplumdaki önemi, Almanya’daki göçmenler tarafından da göz ardı edilen bir mesele. Şu an NRW başbakanı olan Armin Laschet, 2006’da uyum bakanı iken, uyum açısından anayasanın önemini şu sözlerle özetlemişti: “Yeni geliştirdiğimiz uyum politikamızda göçmenlere saygı duyuyoruz, ama aynı zamanda onlardan da anayasamıza ve temel değerlerine, içinde yaşadıkları ülkenin kanunlarına, diline, tarihine ve kültürüne saygı duymalarını bekliyoruz.”

İster Alman siyâsetçiler, ister bürokrasideki yetkililer yaklaşık aynı sözlerle anayasa vurgusunda haksız sayılmazlar. Nedeni açık: Alman anayasası ve barındırdığı temel evrensel değerler kuvvetler ayrılığını en iyi şekilde düzenler. Demokratik hukuk devletini temel esaslara oturtur ve bunları herkese karşı korur. Her vatandaş kendini temel hak ve hürriyetler açısından güvende hisseder. Alman anayasasının, dinî inançları devlet güdümüne bırakan katı bir laiklik anlayışı yerine katılımcılığı ve iş birliğini öncelemesi de hoş duruyor. Devlet, dini grupları muhatap alıp karşılıklı komisyonlar kurarak iş birliği ve hukuk çerçevesinde meseleleri çözmeye çalışıyor. Gerçekten saygıyı hak eden güzel bir anayasadır Grundgesetz.

Entegrasyon saplantısı olan bazı kesimlerin “dilimizi öğrenin, Grundgesetz’i kabul edin” diye ikide bir buyurgan bir tutum sergilemeleri yadırganabilir. Dil ve anayasa çok önemli olmakla birlikte adeta kutsanarak ve dayatmayla öğrenilecek şeyler de değil. Demokrasi, hukuk, hukuk devleti, fikir ve basın özgürlüğü, anayasa, insan hakları, çoğulculuk ve devlet-din ilişkileri gibi birçok alanda bir bilinç geliştiremeyen toplum kesimlerinden kısa sürede bir beklentiye girmek beyhude. Türkiyeliler hakkında Almanca düşmanı, bilerek bu dili öğrenmiyor, anayasaya isyan ediyor veya onu değiştirmeye çalışıyor gibi bir yargı elbette doğru değil. Belki Türk toplumunda genel olarak anayasayı merkeze koyan bir kültür alt yapısı yok denebilir. Devleti kutsayan bir kültün, demokrasi ve hukuk devletini temel alan anayasaya bigâne kalması ayrı bir paradoks.

Velhasıl tam 70 yıl önce, 23 Mayıs 1949’da kabul edilen Grundgesetz, niçin bu kadar önemli? En başta insanı merkeze koyuyor ve demokratik hukuk devletinin temel niteliklerini içinde barındırıyor. Özellikle özgürlükler konusunda oldukça gelişmiş bir yapısı var. Almanya’da yaşayan herkes aslında anayasadan biraz haberdar olmak zorunda. Hele Müslümanların, içinde yaşadıkları toplumu ve mantalitesini tanıması açısından en temel görevlerden biri. Neredeyse yarım asırdır içinde yaşadığımız, hatta vatandaşı olduğumuz ülkenin sunduğu bazı hak ve özgürlükleri bilmekle işe başlanabilir. Hem demokrasilerde hak verilmez, istenir.

Dolayısıyla Alman anayasasının bazı maddelerini aktararak bitirelim:

Madde 1: İnsanın onur ve haysiyeti dokunulmazdır. Tüm devlet erki ona saygı göstermek ve onu korumakla yükümlüdür.

Madde 3: (1) Bütün insanlar yasa önünde eşittir. (2) Erkek ve kadınlar eşit haklara sahiptir. (3) Cinsiyeti, soyu, ırkı, dili, yurdu ve kökeni, inancı, dinî veya siyasî görüşleri dolayısıyla hiç kimse mağdur edilemez veya hiç kimseye imtiyaz tanınamaz.

Madde 4: (1) Din ve vicdan özgürlüğü ile din ve dünyevi inanç özgürlüğüne dokunulamaz. (2) Dinin rahatsız edilmeden uygulanması güvence altındadır.

Madde 5: (1) Herkesin, düşüncesini, söz, yazı ve resimle serbestçe açıklayıp yayma ve herkese açık olan kaynaklardan, hiç bir engele uğramadan bilgi edinme hakkı vardır. Basın özgürlüğü ile radyo ve film aracılığıyla haber verme özgürlüğü güvence altındadır. Sansür uygulanamaz. (2) Bu haklar, genel yasaların hükümleri, gençliğin korunması hakkındaki yasa hükümleri ve kişisel şeref hakları ile sınırlıdır.

Madde 7: (1) Bütün okul rejimi devletin denetimi altındadır. (2) Çocukların din dersine katılıp katılmayacaklarına karar vermek, velilerin hakkıdır. (3) Din dersi, mezhepsiz okullar dışındaki kamu okullarında olağan derslerdendir. Din dersi, devletin denetim hakkına zarar vermeyecek şekilde, dini toplulukların temel ilkeleriyle uygunluk içinde verilir. (4) Özel okul açma hakkı güvence altındadır. Kamu okullarının yerine geçmek üzere özel okullar, devletin izniyle kurulurlar ve eyalet yasalarına tabidirler. Eğitim hedefleri, donatım ve öğretim kadrosunun bilimsel yöntemlerle yetiştirilmesi ve öğrencilerin anne ve babalarının varlık durumlarına göre ayıklanmasına yol açmadıkça, özel okullar açılmasına izin verilir. Öğretmenlerin ekonomik ve yasal durumlarının yeterli derecede güvencesi sağlanmadıkça, izin verilmez.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram