Afganistanlı Seher’le Midilli’den karşı kıyıya, Türkiye’ye bakmak

Seher Nazari: Afganistan’daki zor şartlardan kaçıp Ağrı’ya kadar geldik. Beş sene orada yaşadık. Okula gittim Ağrı'da... Biliyorsunuz, oralar çok soğuk. Zor geçiniyorduk. Belki daha iyisi olur diye yola düştük. Şimdi Midilli’deyiz.

SELAHATTİN SEVİ 15 Ağustos 2021 FOTOĞRAF

FOTOĞRAFLAR: SELAHATTİN SEVİ

Küçük, çekik gözlerinden geniş yüzüne dökülen yaşları silerken, “Afganistanlı olduğumuz için hesaba katılmıyoruz, insan yerine konmuyoruz… Tarihte yavaş yavaş öleceğiz” diye sitem ediyordu genç bir kadın. Afganistanlı bir mülteci adayı olarak dünyaya seslenen kadının adını bile bilmiyorum ama size tanıştığımda henüz 14 yaşında olan Seher’i anlatabilirim.

Güngörmüş bodur zeytin ağaçlarının birazdan uzayacak gölgeleri henüz uykudaydı. Sabah ayazında kampın tel örgülerine yaslanmış, Midilli Adası’nın karşısındaki Türkiye kıyılarına bakıyordu. Üşüdüğü her halinde belliydi. Büyükannesi de üzerindeki gri, kalın örtünün altından çaresizce etrafı süzüyordu. Aralarına ise yanlarında getirebildikleri çantaları almışlardı. Taktığı siyah beyaz bilekliklerin üzerindeki Beşiktaş armasıyla stadyum önünde önemli bir maçı bekliyormuş gibiydi Seher. Gece çok üşümüş, çantasındaki giysileri üst üste giymiş, yarım başörtüsünü gür saçlarına iliştirivermişti.

Yaklaşık 6 yıl önce 14 yaşında olan Seher Nazari, anneannesi, annesi, dayısı ve diğer akrabalarıyla kayıt sırası bekliyordu gün ağarmaya başladığında. Çünkü bundan sonraki hayatında doğup büyüdüğü Afganistan’dan, bir süre yaşamak zorunda kaldığı İran ve Türkiye’den sonra ‘başka bir deftere’ ismi kaydedilecekti, belki hayatında beyaz bir sayfa açma imkânı bulacaktı.

Midilli Adası’nın Türkiye kıyılarına gören kuzeydeki Skala Sykaminias köyüne birkaç kilometre uzaklıktaki kampta kaydını yaptırıp yiyecek bir şeyler aldıktan sonra Midilli şehir merkezine gitmenin yollarını arayacaklardı. “Hayatımız zor, çok zor geçiyor” diye söze başlamıştı ayaküstü sohbet ederken güzel Türkçesiyle Seher: “Babam bizi 9 sene önce terk etti. Annem başkalarının ev işlerini yaparak bizi büyüttü. Afganistan’daki zor şartlardan kaçıp Ağrı’ya kadar geldik. Beş sene orada yaşadık. Okula gittim Ağrı’da… Biliyorsunuz, oralar çok soğuk. Zor geçiniyorduk. Belki daha iyisi olur diye yola düştük ve şimdi Midilli’deyiz.”

Gönlünde Almanya’ya yerleşmek olsa da, Avrupa’da hangi şehir olursa olsun onun için fark etmiyordu. Türkiye sahillerinden bir gece yarısı Midilli’ye yaptığı korku dolu yolculuğu ise unutamıyordu: “Yaklaşık 40 kişilik bir botumuz vardı. Ben çok korkmuştum. Geceydi ve deniz bitmek bilmiyordu. Hepimiz ölümü dahi göze almıştık. Korku dolu yolculuk boyunca bildiğim duaları okudum. Kendime ‘şansım varsa, nasibimde varsa geçeceğim’ dedim.”

Seher’in duaları kabul olmuştu ki, sağ salim Avrupa’ya adım atmıştı. Bilmiyorum, “Almanya’da okuyup doktor olacağım” diyordu. Temiz kalbinin götürdüğü yerde umarım mutludur.

ABD ve NATO’nun Afganistan’ı terk etmesinden sonra çekirge sürüsü gibi bütün ülkeye yayılan Taliban’ın şerrinden kaçarak yollara düşen Afganistanlıların haberlerini görünce Seher’i ve o sabahı hatırlıyorum. Keşke mülteci avına çıkan taşkın kalabalıklar, onlara on kat pahalı su satmak isteyen taşra siyasetçileri ve ayrımcılığı-düşmanlığı köpürten kanaat önderleri Seher gibi uzun yoldan gelip meçhule giden insanları dinleyebilseler. Eminim, onlar da ‘mülteciler için ne yapabilirim’ diye dertlenen Peder Hristoforos kadar yapacak bir şeyler bulabilirlerdi.

Amerika’nın Kalifornia eyaletinde doğan, manevi olarak İstanbul Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı olan Peder Hristoforos, hiçbir inancı sorgulamadan ihtiyacı olan insanlara yardım etmenin önemli olduğunu söylemişti:

“Nereden geldikleri, neye inandıkları önemli değil. Eğer benim ailem savaştan, işkenceden kaçıyor olsaydı, karşı kıyıdaki birinin onlara yardım etmesini, yemek ve battaniye vermesini isterdim. Bunları sadece bir insan olduğum için yapıyorum ayrıca dini inancıma göre doğru olduğu için de buradayım… Elimizdeki sınırlı kaynaklarla yapabildiğimizi yapmaya çalışıyoruz. Müslüman, Hristiyan veya herhangi biri önemli değil. Buraya yardım etmeye gelen insanlar başka insanlar için buradalar. Tanrı’ya olan sevgimizi göstermek için bu insanlara yardım etmemiz gerekiyor. Ben Tanrı’yı seviyorum ve bu sevgiyi sadece insanları seviyorum diyerek gösteremeyiz. Başka insanlar için yaptıklarımız Tanrı’ya olan sevgimizin de göstergesi olacak.”

Bir gün mülteci olmayacağının garantisini kim verebilir?