ABD-Türkiye ilişkilerinde son durum

Blinken bu hafta “Amerikan halkı için dış politika” başlıklı konuşmasında yeni dönemin dış politikasında öne çıkacak olan sekiz önceliği sıraladı.

ALİN OZİNİAN 05 Mart 2021 YAZARLAR

Trump’ın bıraktığı karmaşık ve belirsiz noktadan ABD’yi devralan Başkan Joe Biden, farklı siyasi alanlarda etkisini göstermeye başladı. Kuşkusuz bizi en çok ilgilendiren bu dönemde ABD’nin bölge ve Türkiye ile ilişkileri ve planları.

Trump’ın popülist ve demokrasiyi tehdit eden iç siyasetini devralan Biden, yapısal sorunlara kesin çözümler bulmaya çalışıyor, dış politikadaki ana gündemi ise selefinin zarar verdiği “ABD imajının” uluslararası anlamda temize çekilmesi ve müttefiklerle açılan aranın düzeltilmesi ve daha sağlıklı bir rotaya oturtulması. Tüm bunlara paralel olarak Türkiye gibi eski bir müttefikin zaman içinde “sözde müttefik” haline gelmesi de henüz ilk günden açık açık konuşulamaya başlandı.

S-400 ve Halk Bank dosyası masa üzerinde, bunlar ABD- Türkiye ilişkileri için en baş ağrısı konular. Diğer yandan Türkiye, Suriye’de rollerin ve Rusya-Türkiye ilişkilerindeki dengelerin sorunların pazarlığında etkili olabileceğini düşünüyor ama o pazarlık masası bir türlü kurulmuyor. Erdoğan’ın istediği “Gelin hele bir oturup konuşalım” kıvamına gelinebilmiş değil.

Sayıları az olsa da bazı Türk uzmanlar, Türkiye’nin ABD için pazarlıkta elinde önemli kozlar olduğunu dosta düşmana ilan eder yazılar yazıyor, Biden ve ekibini bu pazarlık konusunda uyarıyorlar. Fakat diğerlerinin göremediği bu “kozlar” nedir, herhangi bir ip ucu maalesef yok.

Biden yönetiminin 20 Ocak’ta göreve gelmesinden bu yana Ankara ile Washington arasında sadece iki resmi telefon görüşmesi yapıldı. 2 Şubat günü Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın ile Başkan Joe Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan telefonda görüştü. Ardından, 15 Şubat günü ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu görüştü.

Başkanlık düzeyinde henüz bir görüşme gerçekleşmedi ve görünen o ki, bu Ankara’nın canını haklı olarak çok sıkıyor.

Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Dağlık Karabağ meselelerinin yanı sıra S-400 ve Gare Operasyonu şu ana kadar iki yönetimin üzerinde konuştuğu konular. Türkiye hükümeti, artık Biden yönetimin “İnsan Hakları ve Demokrasi” vurgusunun ciddiyetinin ve bu değerler üzerinden müdahaleci tavrının güçleneceğini gayet iyi anladı. Son günlerdeki “İnsan Hakları Reform” gösterileri tam da bu yüzden, ABD’ye mesaj vermeye çalışıyor Erdoğan.

Fakat ABD bu gördüklerini nasıl yorumluyor, daha doğrusu Türkiye’yi oldukça yakından takip eden ve henüz hükümet olmadan AKP’yi üstü kapalı da olsan bu günler için uyaran Biden’ın ekibi ne adımlar atıyor bakmakta yarar var.

Öncelikle, AKP hükümetinin Senato’daki en hoşlanmadığı isimlerden biri Menendez, Dışilişkiler Komitesi Başkanlığı görevinin yanı sıra, Biden yönetiminde etkili bir rol alacak. Son bir ayda, Senato Türkiye’ye olan tepkisini 2 kere ortaya koydu.

İlki, 10 Şubat’ta gündeme geldi. Elliden fazla ABD’li Senatör Biden’ın Erdoğan’a baskı yaparak, Türkiye’deki insan hakları ihlallerine son verilmesini talep ettiği bir mektup imzaladı.

Partiler üstü olarak tanımlanan, her iki partinin üyeleri tarafından desteklenen mektupta, Erdoğan’ın muhalefeti marjinalleştirildiği hatırlatılmış ve “siyasi ve düşünce tutukluları derhal serbest bırakılmalı ve tutulan otoriter yol tersine çevrilmelidir” denmişti.

Birkaç gün önce ise, Amerikan Temsilciler Meclisi’nin 170’i aşkın üyesi yeni bir mektup yayınlayarak Biden yönetiminden yine Erdoğan’ın Türkiye’deki yol açtığı insan hakları ihlallerinden dolayı sorumlu tutulmasını talep ettiler.

Yine her iki parti üyelerinin ve birçok Meclis liderinin imzasının bulunduğu metin Dışişleri Bakanı Blinken’e gönderildi ve “Türk hükümetinden berbat insan hakları ihlalleri ve demokraside geri gidiş’ konularında hesap sorulmalı” denildi.

Bu mektupta, Erdoğan hükümetinin “Türkiye’de yargısını zayıflattığı, siyasi müttefiklerini etkili askeri ve istihbarat pozisyonlarına getirdiği, ifade ve basına özgürlüğünü baskıladığı, siyasi muhalifleri, gazetecileri ve azınlıkları hapse attığı” hatırlatıldı.

Tüm bunlara paralel olarak, Biden üstü kapalı da olsa Türkiye’yi hedeften indirmemekte kararlı. Uluslararası kamuoyuna ilk kez seslendiği Münih Güvenlik Konferansı’nda “Amerika geri döndü”
mesajını veren başkan, anti-otokrat ve anti-demokrat tavırlarının altını çizdi.

Anlaşılan o ki Biden, dış siyasette Obama çizgisine geri dönerken, Obama’nın “geriden liderlik etme” alışkanlığını değiştirmeyi hedefliyor. Askeri müdahalelere sıcak baktıklarının herhangi bir emaresi yok, aksine Biden’ın “Amerika geri döndü” derken ABD’nin demokratik ve liberal ilkelere dünyada liderlik etme ve küresel uluslararası gelişmeleri bu ilkelerin baskın gelmesi ile çözme eğilimi olduğu gözlemleniyor. Ama bunun yanında “askeri caydırıcılığını” tekrar kazanmaya olan niyeti ve genel güvenlik anlayışı için bu tavırdan taviz vermeyeceği de aşikar.

Dışişleri Bakanı Blinken’ın sözleri de bu tavır konusunda netlik sağlıyor.

Blinken bu hafta “Amerikan halkı için dış politika” başlıklı konuşmasında yeni dönemin dış politikasında öne çıkacak olan sekiz önceliği sıraladı.

Biden dönemi yetkililerinin çoğunun Obama döneminde görev yapmış olduğu bilinse de, Blinken “Kaldığımız yerden devam etmiyoruz. Dünyaya yeni gözlerle bakıyoruz” dedi. Bu yukarında bahsettiğim değişimin bir sinyali olarak okunabilir.

ABD’nin diplomasi arenasına geri dönmesinden dostlarının memnun olduğunu belirten bakan, “Dünya kendi kendini düzeni sağlamıyor. Biz çekildiğimizde genellikle iki şeyden biri oluyor: Ya bir başka ülke bizim çıkar ve değerlerimizi ilerletmeyecek şekilde yerimizi almaya çalışıyor; ya da kimse harekete geçmiyor ve kaos oluyor” derken, ülkelerin hiç olmadığı kadar işbirliği yapmalarının gerektiğini vurguladı.

Kısaca Blinken, bugünün zorluklarıyla mücadelede en iyi yöntemin diplomasi olduğunu fakat ABD’nin dünyanın en güçlü silahlı kuvvetlerine sahip olmayı sürdürmesini sağlayacaklarını belirtti.

Blinken’ın sıraladığı 8 önceliklerin içinde dış politika için önemli olan ve Türkiye’yi ilgilendiren noktaları ise şunlar;

Tehdit altında olan demokrasinin yenilenmesi. Bu ülkelerin önemli reformları yapmaları, yeni yasalar ve yolsuzlukla mücadele etmeleri konusunda cesaretlendirilmesi ve demokratik davranışın teşvik edilmesi.

ABD’nin müttefikleri ve ortaklarıyla ilişkilerini yeniden canlandırması.

“21. yüzyılın en büyük jeopolitik sınavı” olan Çin’le ilişkilerin yönetilmesi – “istikrarlı ve açık uluslararası sisteme meydan okuyacak ekonomik, diplomatik ve teknolojik güce sahip olan tek ülke” olan Çin ile ilişkilerin “gerektiğinde rekabetçi, zorunlu olduğunda hasmane, mümkün olduğunda da işbirliği içinde” yürütüleceği

ABD’nin “İnsan hakları ve demokrasi ile problemi olan ülkeler” listesinde olan Türkiye, Rusya ve Çin ile aynı grupta mı, yoksa NATO üyesi Türkiye için ABD’nin farklı planları mı var bunu zaman içerisinde göreceğiz. Belki ABD’de kesin karar vermeden önümüzdeki birkaç ayın gidişatını takip etmek istiyor.

ABD’nin Türkiye ile olan ilişkisi kuşkusuz, yavaş yavaş şekillenen Ortadoğu politikası ile de ilgili olacak. Suudi Arabistan’a sağlanan silah satışını askıya alması, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetine ilişkin rapor ve İran ile nükleer anlaşmaya geri dönmek adımları ile başlayan Ortadoğu dış politikası, kısa bir zaman içinde Suriye siyasetinin de netleşmesi ile Türkiye’nin kapısını çalacak fakat bu ABD’nin Ortadoğu’da maliyetli bir güç gösterisi sergileyeceği anlamına gelmiyor.

Özetlemek gerekirse, ABD’nin Türkiye’den talepleri belli ve bunlar pek de “pazarlık payına” sahip talepler değil; S-400 ve insan hakları ihlalleri artık ABD’nin tahammül etmek istemediği konular. Tüm bunların yanı sıra, bu taleplerin varlığı ABD-Türkiye uzlaşmasının tamamen olanaksız olduğu manasını taşımıyor, “oyunun” herhangi bir yerinde Biden ve Erdoğan arasında bir uzlaşı da sağlanabilir fakat bu kuşkusuz Türkiye’nin atacağı adımlar ile ilgili.

ABD’nin saygın düşünce kuruluşlarından Freedom House (Özgürlük Evi) 2020 yılında ülkelerdeki özgürlük ve demokrasi durumuyla ilgili “dünya genelinde demokrasideki düşüş hızlandı, otoriter liderler daha da cesaretlendi” dediği raporunda Türkiye’ye de not verdi.

“Özgür olmayan ülkeler” kategorisinde yer alan Türkiye, 31 puan gerileyerek, son 10 yıl içinde özgürlükler alanında en büyük gerilemenin yaşandığı ikinci ülke (Mali’den sonra).

Raporda dünyada otoriter liderlerin çoğalmasını örnek olarak Azerbaycan lideri Aliyev’in Dağlık Karabağ’da savaş başlattığı, ve ülkenin Türkiye’den destek aldığına da değinildi.

Erdoğan’ın Türk siyasetinde önemli bir güç sahibi olmaya devam ettiği; ancak 2019 yılındaki yerel seçimlerde muhalefet partilerinin kazandığı zaferin ve Corona virüsü salgınının zorda olan ekonomi üzerindeki etkisinin hükümeti muhalefetin baskılanmasına ve kamuoyunda tartışmaların kısıtlanmasına teşvik ettiği belirtildi.

Özetle, ABD Türkiye’ye, S-400lerden kurtul, insan hakları konusunda da kendine çeki düzen vermeye başla diyor.

Türkiye ise, F-35 programında kalmak için ABDli bir lobi şirketi olan Arnold & Porter’la 6 ay için 750 bin dolar ödeyecek şekilde anlaştı. İnsan Hakları konusunda ise kendi tabanını bile inandıramadığı bir “İnsan Hakları Eylem Planı” açıkladı.

Bu adımlar ile ne yazık ki ABD’nin Türkiye konusundaki “fikirlerini” değiştirmek pek mümkün olmayacağa benziyor.

WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com